"Müzakereleri 24 Ekim’de Plan ve Bütçe Komisyonunda başlayan ve 58 günden bu yana devam eden 2020 yılı bütçesinin, milletimizin huzuruna, refahına ve Türkiye'nin “Lider Ülke” olma hedefinin gerçekleşmesine, katkı sağlamasını temenni ediyorum.
Konuşmamın başında, bugün 146.doğum günü olan İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u, ayrıca Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, tüm kurucu kahramanlarımızı,
Türk'ün gücünü ve adaletini dünyaya göstermiş muhterem ecdadımızı ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Şu an vatan nöbetinde olan, terörle mücadele eden, tüm kahraman güvenlik güçlerimizi MHP adına selamlıyor, Cenab-ı Hak’tan yar ve yardımcıları olmasını niyaz ediyorum.
Anayasanın 161. Maddesinde kamu idarelerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağı belirtilerek, gelir ve gider unsurları, vatandaşlarımız için kanun yoluyla güvence altına alınmıştır.
TBMM; Bütçe Kanunu ile yürütmeye gelir toplama ve harcama yapma izni verirken, bunları yapacak olan kurumları belirlemekte, aynı zamanda da Anayasa’nın 160’ıncı maddesi uyarınca,
kamu idarelerinin gelir ve giderlerini, Sayıştay aracılığıyla denetlemekte ve kesin hükme bağlamaktadır.
Ekonomik ve sosyal politikalarının temel amacı toplumsal refahı yükseltmektir.
Bunu mümkün kılmak için kaynakların artırılması kadar, mevcut kaynakların bütçe yoluyla adil bir şekilde dağıtılması da önem arz etmektedir.
O sebeple bütçe, hem ülke yönetiminde, hem de millet hayatında önemli bir yer işgal etmektedir.
Zira bütçede yetimin, işsizin, öğrencinin, işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın, sanayicinin; kısacası her bir vatandaşımızın hakkı ve payı vardır.
Bu nedenle temsilcisi olduğumuz aziz Türk milleti adına beklentimiz; kaynak tahsisinden uygulanmasına kadar, bütçenin her aşamasında yürütmenin, bu gerçek doğrultusunda hareket etmesidir.
Bütçe teklifinin, 2020-2022 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programda çerçevesi çizilen hedeflerle uyumlu olduğu görülmektedir.
Bütçe gelir ve gider tahminleri yapılırken; 2020 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 5 büyüyeceği, TÜFE'nin yüzde 8,5 olacağı; ihracatın 190 milyar dolar, ithalatın ise 231 milyar dolar düzeyinde gerçekleşeceğine ilişkin, Orta Vadeli Program hedefleri, esas alınmıştır.
2020 yılında merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 956,6 milyar lira, harcamaların ise 1 trilyon 95,5 milyar lira olması hedeflenmiştir.
Söz konusu gelir tahmini ve öngörülen harcama büyüklüğü sonucunda,
bütçe açığının 2019 yılındaki 125 milyar lira seviyesinden 138,9 milyar liraya çıkması, GSYH’ya oranının ise yüzde 2,9 olması öngörülmüştür.
2019 yılında millî gelire oranla yüzde 3,2 olması beklenen kamu kesimi borçlanma gereğinin, 2020 yılında yüzde 3'e gerilemesi ve program dönemi sonunda yüzde 2,6'ya düşmesi beklenmektedir.
Bu şekilde mali disiplinden taviz vermeden orta vadede sürdürülebilir büyüme hedefinin gerçekleşmesi öngörülmüştür.
Vergi gelirlerinin yüzde 17,5 oranında artarak 784,6 milyar liraya çıkması, vergi gelirlerinin GSYH’ye oranının ise yüzde 16,1 olması beklenmektedir.
Anayasamıza göre vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.
Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması ve kayıt dışılığın önlenmesi vergi adaletinin temel prensibi olsa da, vergi sisteminin bu hususta çözülmesi gereken önemli sorunları halen devam etmektedir.
Vergiye ilişkin düzenlemelerde, kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin yanı sıra, verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileriyle, sosyal yönü mutlaka birlikte değerlendirilmelidir.
İnanıyoruz ki basit, açık, düşük oranlı ve adil uygulamalarla, vergi gelirlerini artırmak mümkün olabilecek, herkesin malî gücüne göre vergi ödediği, adaletli bir vergi sistemi beklentisi de, gerçekleşmiş olacaktır.
Kayıt dışılıkla mücadele için kamu kuruluşlarının, özel sektörün ve meslek teşekküllerinin içinde olacağı toplumsal bir seferberlik başlatılmalı;
yasa dışı gelirler ve kara para faaliyetleriyle mücadele edilmesi için, kurumlar arası iş birliği ve koordinasyon güçlendirilmelidir.
Kalkınma hedeflerine ulaşabilmek için Türkiye’nin, yatırıma daha fazla kaynak ayırma mecburiyeti vardır.
Yüksek oranlı yatırımların yapılabilmesi için ise başta kamu olmak üzere, tasarruf oranlarının artırılması gerekmektedir.
Bilindiği gibi kamu tasarrufları, bütçe disiplininde de önemli bir yer tutmaktadır.
Bununla birlikte, tasarrufların kompozisyonu da önem taşımakta, yatırımlar yerine, tüketim ağırlıklı bir kamu tasarrufu arzu edilmektedir.
Görüştüğümüz bütçede 56,6 milyar lirası sermaye giderleri olmak üzere toplam yatırım harcamaları için 64,9 milyar lira ödenek ayrılmıştır.
Buna göre yatırım ödeneklerinin bütçe içindeki payı yüzde 5,9’a, GSYH’ye oranı ise yüzde 1,3’e gerilemiştir.
Beklentimiz ekonomide sağlanacak iyileşme ve kaynaklardaki artışla birlikte yatırımlar için ayrılacak payın da artırılmasıdır.
Türkiye, küresel güçlerin rekabet ve çatışma alanı hâline gelen Avrasya'nın orta yerinde, stratejik bir kavşakta yer almaktadır.
Bir yandan AB ve ABD, diğer yandan Rusya ve Çin olmak üzere, küresel seviyede nüfuz sahibi olan ya da olma arzusu taşıyan ülkeler, çıkarlarını korumak adına, dünyanın birçok yerinde, tüm insanlığı sarsacak çapta sorunlara yol açmaktadır.
Kimi zaman ticari hırslar, kimi zaman da siyasi ihtiraslar yüzünden dünya, her geçen gün yeni krizlere maruz kalmaktadır.
Jeopolitik gerginliklerin yanı sıra, uluslararası ekonomik ve ticari iş birliğinin geleceğine yönelik belirsizliklerdeki artış, yatırımcı güvenliğini ve küresel ticari gelişmeleri olumsuz etkilemiştir.
Nitekim 2018 yılında başlayan iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın ardından, ticaret savaşlarıyla birlikte küresel ticaret hacmi de zayıflamıştır.
Diğer taraftan, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan bazı gelişmeler, evrensel düzeyde kabul gören değer ve kavramların bir araç olmaktan öte anlamını yitirdiğini, “iyi ile kötünün”, “doğru ile yanlışın” birbirine karıştığını göstermektedir.
Demokrasi adına yapılan işgal girişimleri, eli kanlı terör örgütlerinin desteklenmesi, zulümlere ve insanlık dramlarına sessiz kalınması, bunlardan sadece bazılarıdır.
Diğer yandan göz kamaştıran zenginliklerin yanında açlıktan, susuzluktan ve göç yolunda ölen çocukların acısı, dünya kamuoyunda, özellikle de gelişmiş ülkelerin vicdanlarında yeterince karşılık bulmamaktadır.
Bilhassa İslam coğrafyasında yaşanan iç çatışmalar ve vekâlet savaşlarından kaynaklı dramların sonu, gelmemektedir.
Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş ülkelerin kör ve sağır kaldığı bu trajediler karşısında Türkiye, yürüttüğü insani diplomasiyle insanlığın refahı için çaba sarf etmekte ve katkı vermektedir.
Nitekim Türkiye'nin insani yardımlarda dünyada ilk sırada yer alması ve 2018 verileriyle BM’nin “çok yüksek insani gelişme” kategorisine girmeyi başarması bir tesadüf değildir.
Bununla birlikte; kapsamlı protestolar ve sokak eylemlerinin her gün bir yenisine dünyanın farklı yerlerinde şahit olunmaktadır.
Küresel istikrarsızlık günden güne derinleşmekte, ekonomik ve sosyal sorunlar kitlesel infiallere yol açmakta, toplumsal protestolara ilişkin dinamiklerin altında “siyasi hesaplar ve dış etkiler” olduğu gözden kaçmamaktadır.
Bu gelişmelerin çoğu Türkiye’nin jeopolitik etki alanında, egemenlik haklarımızı tehdit eder şekilde cereyan etmekte ve ülkemizi yakından ilgilendirmektedir.
Uluslararası sistemdeki bu çalkantılı gidişat hiç kuşku yok ki Türkiye'ye “güçlü bir devlet” ve “bölgesinde lider ülke” olma sorumluluğunu yüklemektedir.
Küresel ölçekte bunlar yaşanırken ülkemizde de önemli gelişmeler olmuştur.
Bunların başında şüphesiz Türkiye’nin 15 Temmuz 2016'da; tarihinin en büyük ihanetlerinden birisi ile karşılaşması, işgal edilmek ve demokrasisine darbe yapılmak istenmesi gelmektedir.
Ardından;
FETÖ terörüyle eş zamanlı olarak PKK/YPG/DEAŞ terör örgütleri eylemlerini artırmış, Suriye'de baş gösteren iç çatışmalar ve istikrarsızlık sebebiyle kitlesel göçle karşı karşıya kalınmış ve 4 milyona yakın Suriyeli ülkemize gelmiştir.
Türkiye'ye Ağustos 2018’de adı konulmamış bir ekonomik savaş açılmış, kur ve faiz üzerinden siyasi operasyon yapılmak istenmiştir.
Ekonomi üzerinden ülkenin istikrarsızlaştırılması çabaları, kuşku yok ki beka meselesinin önemli bir boyutudur. Milli beka söz konusu olduğunda ülkemizin ekonomik gücü, kaynak ve imkanları da elbette yakın mercek altında tutulmalıdır.
Ülkemizin birtakım ekonomik sorunlar yaşadığına şüphe yoktur. Ekonominin bazı alanlarında yapısal reformlar yapılmasına ihtiyaç duyulduğu da aşikardır. Nitekim hükümet zamanında attığı adımlarla önce ekonomik saldırıları durdurmuş, ardından da oluşan tahribatın onarılmasına yönelik programı ortaya koymuştur.
Bununla birlikte, ekonomideki en küçük olumsuzlukları yeni bir kriz sinyali olarak yorumlamak, zaten güç durumda kalan toplumsal kesimleri, siyasi çarpışmaların motoru ve muharrik kuvveti haline getirmeye çalışmak, ülkemizin ekonomisine de, milli birliğine de hizmet etmeyecektir.
İyi niyetle yol gösteren, çözüm üreten ve öneren görüş sahipleri elbette ülkenin milli birliğine katkı yapmaktadır; ancak ajitasyondan beslenen ve adeta ülkenin batması için davulla zurnayla kehanet savuran odakların angaje oldukları yabancı mahfillere karşı da, daima hazırlıklı ve uyanık olunması gerekmektedir.
Zira bölgemizde yaşanan kaos ve kargaşa ile beraber, Türkiye’ye yönelik tehditlerin de ardı arkası kesilmemiştir.
Bununla birlikte;
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinin ardından, sisteme uyum düzenlemeleri gerçekleştirilmiş, kurumlar yeniden yapılandırılmış, demokratik süreç içerisinde yeni yönetim sistemi sorunsuz olarak devreye girmiştir.
Cumhurbaşkanı, Milletvekili ve Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde, vatandaşlarımız demokratik tercihlerini ortaya koymuştur.
Türkiye; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe ve Barış Pınarı Harekâtlarını gerçekleştirerek bölgemizde oluşturulmak istenen terör koridoruna izin vermemiştir.
Güvenli bölge görüşmeleri kapsamında ABD ve Rusya ile imzalanan mutabakatlar, Türkiye’nin tezlerinin kabul edildiği önemli bir başarı olmuştur.
Başta FETÖ ve PKK’ya yönelik olmak üzere, terörle mücadeleye etkili biçimde, aralıksız, devam edilmektedir.
Türkiye bu süreçte aynı zamanda dünyanın en büyük projelerine de imza atma başarısını, göstermiştir.
İçeride ve dışarıda yaşanan bu gelişmeler Türkiye’nin adeta yedi düvelle mücadele ettiği bir dönemi ifade etmektedir.
Bir yandan terör örgütleri, bir yandan ekonomi üzerinden girişilen saldırılar, Türkiye’nin de askeri, siyasi ve ekonomik olarak teyakkuz halinde olmasını gerektirmiştir.
Bu nedenle Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 2020 yılı bütçe teklifini değerlendirirken temel ilkemiz; öngörülen ekonomik, mali ve sosyal politikalarla birlikte, Türkiye'nin maruz kaldığı beka düzeyinde ekonomik saldırılar ile bölgesel ve küresel gelişmelerin ülkemize yüklediği ağır sorumluluğun da göz önünde bulundurulması olmuştur.
Bütçe kaynaklarının ne yönde ve hangi amaçlara yönelik olarak kullanıldığı bütçelerin hedefini göstermesi bakımından önemlidir.
Yıllar itibariyle bütçeden ayrılan paylara bakıldığında, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, ekonomik destek ve teşviklerin oranının istikrarlı bir artış içinde olduğu görülmektedir.
2020 yılı bütçesinde de ekonomik sınıflandırmaya göre giderlerin yüzde 24,1’ini personel giderleri, yüzde 43,2’sini ise cari transferler oluşturmaktadır.
Cari transferlerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 9,6; personel giderlerininki ise yüzde 5,8’dir.
Eğitime ayrılan pay, yüzde 16,1, GSYH’ye oranı yüzde 3,6, dır.
Sağlığa ayrılan pay yüzde 17,2, GSYH’ye oranı yüzde 3,9’dur.
Sosyal harcamalara ayrılan pay ise 2003 yılındaki yüzde 1,6’lık seviyeden yüzde 6,3’e yükselmiştir.
Türkiye bütçeden eğitim başta olmak üzere sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal destek ödemelerine, çiftçi, esnaf ve sanayi teşviklerine giderek daha çok pay ayırmıştır.
Bu veriler ışığında Türkiye'nin kaynak tahsisinde yoksullukla mücadele ve sosyal adalet ilkesini öncelediği ve üretimi desteklediği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan sorunlarımız bitmemiş olsa da izlenen politikalarla ekonomide önemli başarılar da elde edilmiştir.
Nitekim güncel makroekonomik göstergeler buna işaret etmektedir.
Ağustos 2018’den itibaren yerinde ve zamanında alınan kararlarla, Türkiye’de ekonominin önemli bir kırılma yaşanmadan toparlanması sağlanmıştır.
2019 yılı Ekim ayı itibariyle yüzde 8,55'e gerileyen tüketici fiyat endeksi, Kasım ayında yüzde 10,56 olarak gerçekleşmiştir.
2019 yılının üçüncü çeyreğinde ekonomimiz, finansal şartlardaki belirginleşen iyileşme ve enflasyondaki düşüşle birlikte yüzde 0,9 oranında büyüyerek üç çeyrek sonra yeniden pozitif yönlü ivme yakalamıştır.
Sanayi üretimi Eylül’de aylık bazda yüzde 3,2, yıllık bazda ise yüzde 3,4 artmıştır.
Aynı zamanda imalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı, Kasım ayında bir önceki aya göre 0,8 puan artarak yüzde 77,2 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Ekonomik Güven Endeksi Kasım ayında 91,3’e yükselmiştir.
Cari işlemler fazlası Ekim ayında 1 milyar 549 milyon dolar olmuş, on iki aylık dönemde 4 milyar 336 milyon dolara yükselmiştir.
İhracatın ithalatı karşılama oranı yüksek düzeylere ulaşmıştır.
Bununla birlikte dönemsel farklılık gösterse de işsizlik oranı henüz beklenen seviyelere düşmemiştir. 2019 Eylül ayı itibariyle işsizlik oranı yüzde 13,8’olmuştur.
3.çeyrekte üretimde görülen pozitif yönlü eğilime bağlı olarak işsizlik oranı bir önceki aya göre az da olsa azalmış, genç işsizlik de yüzde 1,3 oranında gerilemiştir.
Ancak hala yüksek düzeyde seyreden işsizliğin, ekonomide sağlanacak büyüme ile birlikte, uygulanacak istihdam teşvik politikaları ile azaltılması, mümkün olabilecektir.
Bu veriler de göstermektedir ki ekonomideki toparlanmayla birlikte, üretim çarkları dönmeye başlamış, bu süreçte mali disiplin de göz ardı edilmemiş ve ekonomiye olan güven giderek artmıştır.
Uluslararası ekonomik kuruluşlar, küresel büyüme beklentisini negatif yönde revize ederken, Türkiye’ye yönelik büyüme ve diğer makroekonomik tahminlerini olumlu yönde revize etmiştir.
Bununla birlikte Türkiye ekonomisinde yaşanan dönemsel sıkıntılar, en çok dar gelirli vatandaşlarımızı etkilemiş, onların hayat şartlarını zora sokmuştur.
Başta işçi, çifti, memur, emekli, esnaf gibi dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin durumlarının giderek iyileştirilmesini ve daha fazla refah beklentisinin karşılanmasını mümkün kılacak önlemlerin ve desteklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda ekonomide sağlanacak iyileşmeye de paralel olarak önümüzdeki dönemde kamu çalışanlarımızın 3600 ek gösterge talebinin karşılanması, emeklilerimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi, çiftçi, esnaf ve sanayicimizin girdi maliyetlerinin düşürülerek üretimin teşvik edilmesi, eş zamanlı olarak da sağlıklı bir yatırım, üretim, istihdam ve ihracat zincirinin oluşturulması için sürdürülebilir yapısal önlemlerin devreye konulması zorunlu bulunmaktadır.
Ülkemizin, uluslararası ilişkilerde söz ve itibar sahibi kudretli bir devlet konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması, Partimizin stratejik hedefidir.
Türkiye, iddialarını sürdürmek, çevresinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerde söz sahibi olmak için, kendi jeopolitik havzasında küresel oyunları boza boza kararlı bir şekilde yoluna devam etmek durumundadır.
Bunun için Türkiye’nin, başkalarının ortaya koyduğu bölgesel ve küresel projelerin uygulayıcısı değil; millî menfaatlerine uygun kararların senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu olması gerekmektedir.
Nitekim Türkiye bugün, bölgesel ve küresel gelişmelerin önemli bir aktörü durumuna gelmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemiyle daha etkin kararlar alarak caydırıcılığını arttırmış, devasa sorunlarla baş etme ve küresel meydan okumalara karşı koyma kabiliyetini güçlendirmiştir.
Bunun yanında devlet kurumlarını, ahtapot gibi saran FETÖ’nün, büyük ölçüde temizlenmesi, terörle mücadele başta olmak üzere kamu politikalarının milli çıkarlar doğrultusunda tanzim ve icrasının da önünü açmıştır.
Devletin FETÖ’den tüm unsurlarıyla arındırılması ve Türk yargısı önünde hesap vermesinin sağlanması süreci, hukuk içinde devam etmektedir.
Bununla birlikte siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi şattır ve ancak bu halde, mücadelenin kamuoyu vicdanında tam olarak karşılık bulması sağlanabilecek ve mücadeleye güveninin artması mümkün olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milliyetçiliği ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyor, Milliyetçiliğimizin manevi temelini “yaşa ve yaşat” ilkesine dayandırıyoruz.
O sebeple kalkınma süreçlerinde ne “tok ve esir” ne de “aç ve hür” insanların olduğu bir düzeni değil “hür fert, mutlu millet ve güçlü devlet” ilkesini esas alan, ekonomik büyümeye, sosyal gelişmeye ve milli bütünleşmeye dayalı bir kalkınmayı esas alıyoruz.
Gayretimiz ve beklentimiz; insanlarımızın mutlu, huzurlu ve gelecekten daha umutlu olduğu; devleti, ülkesi ve milletiyle bir ve bütün olarak daha güçlü bir Türkiye'nin birlikte inşasıdır.
Ülkemizin neresinde yaşarsa yaşasın yüksek standartlı kamu hizmetlerinin her vatandaşımız bakımdan erişilebilir olmasını eşitlik ve hakkaniyetin gereği olarak görüyoruz.
Seçim beyannamemizde ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal refahın ve huzurun artırılmasını öngörmekteyiz.
Kaynak dağılımında adalet ve etkinliğin, kamu hizmet üretiminde ise verimliliğin sağlanmasını; Hukuk normlarında, vergilemede ve bürokratik işlemlerde her bakımdan öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulmasını;
Yerli ve yabancı yatırımcı için bütünüyle kurumsal hâle gelmiş bir yatırım ortamının teşekkül ettirilmesini gerekli görüyoruz.
Bu doğrultuda; 7 temel alanda reform niteliğinde yapısal tedbirlerin, kısa vadeli acil önlemlerle birlikte devreye alınmasını ekonomide kalıcı istikrar sağlanması bakımından önemli görüyoruz. Bunlar;
Üretimin artırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılması,
Yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılması,
Vergi,
Harcama,
Gelirin adil bölüşümü ve yoksullukla mücadele,
Tarım ve hayvancılık,
İşgücü piyasası ve çalışma hayatına ilişkin reformlardır.
Ayrıca; herkesin üretime katılmasını ve ürettiği değerden katkısı ölçüsünde adil pay almasını sağlamayı, ihtiyaç sahiplerinin sosyal devlet ilkesinin gereği olarak devlet tarafından desteklemesini öngörüyoruz.
Ülkemizin kendi imkân ve şartları ile doğal ve beşeri kaynaklarını dikkate alan bir üretim ekonomisini hayata geçirmesini, bu şekilde dünyada Türk markalı ürünlerin artırılmasını istiyoruz.
Bilime, bilimsel düşünceye, yenilikçiliğe ve teknoloji kullanımına dayanan üretim yöntemlerinin, rekabetçi düzeye çıkarılmasını gerekli görüyoruz.
Kadının konumunun ve aile kurumunun güçlendirilmesini, kadınların kalkınma sürecinde ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol almasını, kimden gelirse gelsin kadın ve çocuğa karşı şiddet ve istismarın bütünüyle önlenmesini; gelişmişliğin en önemli göstergeleri olarak değerlendiriyoruz.
Tarım-sanayi entegrasyonunu sağlayacak, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacak ve göçün önlenmesine katkı verecek kırsal kalkınma politikalarının uygulamaya konulmasını önemsiyoruz.
Çiftçimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın desteklenmesini, her ailenin mutlaka yeterli ve sürekli gelire sahip olmasını, toplumsal yapının temel direği olan bu kesimlerin, ekonomik şartların yarattığı olumsuzluklardan etkilenmemesi bakımından, gerekli görüyoruz.
İnanıyoruz ki Türkiye, bölgesel ve küresel gelişmelerin dayattığı risk ve tehditleri bertaraf ettiği, fırsat ve imkanları değerlendirdiği, milli kaynaklarını harekete geçirdiği taktirde 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirebilecek, lider ülke ve küresel bir güç olacaktır.
Bunun için Türk Milleti ortak paydasında buluşarak enerjimizi Türkiye’nin kutlu geleceğinin inşasına odaklamak, Türkiye’yi rekabet üstünlüğüne sahip bir ülke haline getirmek için ortak bir gayret içine girmek, yeterli olacaktır.
Bu farkındalıkla, her zaman; Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey’in "önce ülkem ve milletim" düsturuyla hareket edecek, devletin ve milletin bekasını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz.
Aziz milletimizin huzur ve refahı için gayret edecek, “dik baş, tok karın ve mutlu yarın” için çaba göstereceğiz.
Vatandaşlarımızın sorunlarına ilişkin taahhüt, görüş ve önerilerimizin takipçisi olmayı sürdüreceğiz.
Millet yararına olmayan hiçbir işin içerisinde olmayacağız.
Varsa uygulamaya dair aksaklıkları gidererek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kökleşmesi için gayret göstereceğiz.
Türkiye’nin geleceğine göz dikenlerin kirli emellerinin boşa çıkarılması için Cumhur İttifakının güçlü birlikteliği ile Türkiye’yi, istiklal içinde istikbale taşıyacağız.
Millî kimliğe ve millî varlığa her daim sahip çıkacak; devletimizi sıkıntıya sokacak, milletimizi hüsrana uğratacak şer girişimlere karşı millî vicdanın sesi olmaya, ikaz ve uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle, Misak-ı Millînin ilanı ve TBMM’nin açılması gibi Türk tarihinde müstesna yerleri olan gelişmelerin 100.yıllarını idrak edeceğimiz 2020 yılının ve bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum."