22 Kasım 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem MHP'li Kalaycı: Kayıt dışı ekonomide yeni tedbirler alınmalı

MHP'li Kalaycı: Kayıt dışı ekonomide yeni tedbirler alınmalı

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yaptı.

18 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
MHP'li Kalaycı: Kayıt dışı ekonomide yeni  tedbirler alınmalı

Konuşmasına öncelikle, "20-27 Aralık tarihlerini kapsayan Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftasının hayırlara vesile olmasını diliyor, bağımsızlığımızın manifestosu, millî varlığımızın manzum ifadesi olan İstiklal Marşımızın yazarı milli şairimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun" dileyerek başlayan Kalaycı şunları söyledi:

"Bütçe, yasama organınca yürütme organına izin ve yetki verilmesini düzenleyen bir kanun olup, bu izin ve yetkinin mevzuata ve bütçeye uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığının izlenmesi ve denetlenmesi gerekir.

Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin denetim görevini yerine getirmesine ve bütçe hakkının kullanımına katkı sunan anayasal bir kurumdur.

Kamu idarelerinin 2018 yılı kesin hesaplarıyla ilgili Sayıştay denetim raporlarında çok sayıda bulgu yer almaktadır. Bu bulguların önemli bir kısmının önceki yıllara dair raporlarda da yer aldığı görülmektedir.

Denetim raporlarında yer alan Sayıştay önerilerine mutlaka riayet edilmelidir. Yetkiyi aşan ödenek aktarımı ve ödenek üstü giderler gibi bütçe hakkını zedeleyen uygulamalara meydan verilmemelidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde, yasamanın yürütme üzerindeki denetim görevinin daha da önem kazandığı dikkate alınarak, kesin hesapların ve Sayıştay denetim raporlarının, birçok ülkede olduğu gibi, oluşturulacak ayrı bir Komisyon tarafından görüşülmesi için Meclis İçtüzüğü'nde gerekli düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Gerek içinde yaşadığımız bölge, gerekse de bölgemizin eklemlendiği küresel zemin ve sınır hatları uzun süreden beri kaynamaktadır.

Karmaşıklaşan, kaotik bir görüntü çizen, aynı zamanda geleneksel ilişki ve ittifak anlayışlarının aşınıp erimeye başladığı bir dünya tablosuyla karşı karşıyayız. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis edilen uluslararası düzen her anlamda iniş halindedir. Yeni dünya düzeninin kapıları karmaşa ve kaos dönemine açılmıştır.

Küresel istikrarsızlık günden güne derinleşmektedir. Silahlanma yarışı hız kazanmıştır. Terör ve asayişsizlik vakaları patlamıştır. Etnik, dini, mezhebi hassasiyetler kışkırtılmakta, kanlı terör örgütleri gelişmiş ve güç sahibi egemen devletlerin yeni ortakları olarak öne çıkmaktadır.

Küresel emperyalizm doymak bilmeyen iştahıyla zulüm saçmaktadır. Paylaşım ve bölüşüm kavgaları, güç ve egemenlik kutuplaşmaları sertleşmiş, adeta seriye bağlanmış durumdadır.

Karşımızdaki dünya tablosu alarm verici düzeydedir. Küresel adalet, uluslararası hukuk, insanlık vicdanı, insan hakları ve demokrasi ölümcül yaralar almıştır. İnsanlık derin bir huzursuzluk sarmalındadır.

Biraz hak, biraz demokrasi, biraz özgürlük hedef ve talebinde olan masum ve mazlumların karşında; daha çok petrol, daha çok servet, daha çok şöhret, daha fazla kuvvet peşinde koşan emperyalist ülkelerin açık cephe açmaları insani felaketlerin yegâne sebeplerinden birisidir.

Bir diğeri, belki de en etkili sebebi inanç temellidir. Bugün küresel çatışma haritasına bakıldığında kriz ve gerilimlerin ana arterinde özellikle Türk ve İslam coğrafyalarının bulunduğu çok net bir şekilde görülebilecektir.

İnsanlığın ağır bir kutuplaşma eşliğinde sıcak savaşa doğru sürüklendiğini görmek, mutlaka ortak akılda buluşup ülkeler arasında dürüst, kalıcı ve yapıcı ilişkileri geliştirmek acil bir zorunluluktur.

Mutlaka bir şeyler yapmak gerekmektedir. Giderek daha da acımasızlaşan küreselleşme olgusu insanî bir nitelik kazanmalı, adaletsizlikler azaltılmalı ve milletler arasındaki dayanışma artırılmalıdır. İnsanlık, ortak akıl ve küresel vicdan etrafında buluşmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli yerel seçimler öncesinde bu duruma özellikle dikkat çekmiş ve Birleşmiş Milletlerin bunu başaramadığını, İnsanlığın Huzuru projesini dünya milletleri ve aydınlarının geliştirmesi gerektiğini söylemiştir.

Sayın Genel Başkanımız İnsanlığın Huzuru Projesi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi AR-GE birimini, alanlarında yetkin ve yetişmiş bilim insanları ve uzmanlardan teşkil edilmiş bir Komisyon marifetiyle çalışması ve hazırlık yapması hususunda görevlendirmiştir.

Bütün insanlığın barış ve mutluluk içinde insanca yaşayacağı bir dünya idealinin Türkiye merkezli yeni bir medeniyet inşasıyla mümkün olabileceğine, bunun Lider Ülke Türkiye hedefimize ulaşarak gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Tarih bunun şahididir.

“Lider Ülke Türkiye” ülküsü, kökleri Türk milletinin tarihine dayanan, manevî temelini yüce dinimizden, kültürel temellerini ise kadim değerlerimizden alan ve geleceği kucaklayan bir yaklaşımın ifadesidir.

Biliyor ve inanıyoruz ki, geride bıraktığımız yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verdiği millî kurtuluş mücadelesiyle yeniden dirilişe geçen Türkiye, aynı ruh, azim ve heyecanla “Lider Ülke Türkiye” ülküsüne mutlaka ve en kısa sürede ulaşacaktır.

 Üzerinde yaşadığımız coğrafyayı tarih şuuru ile okuyup yorumladığımızda geçmişten bugüne kökleşip büyüyen düşmanlık salgınının etki ve dağılım sahalarını anlamlı şekilde analiz etmemiz de mümkündür.

Dikkatlerinizi çekmek isterim ki, saldırgan niyet ve gelişmelerin özünde Türk ve İslam değerlerine yönelik hınç, hırs, öfke ve nefret yatmaktadır. Medeniyetler ve dinler arasında dokuz asırdır süren, yani ilk Haçlı seferinden bugüne kadar dinmek bilmeyen bir hesaplaşma aleni şekilde varlığını göstermektedir.

Türkiye’nin İslam ülkelerinin lideri seviyesine çıkma potansiyeli ise her seferinde engellenmekte, ülkemizin önü iç ve dış blokajlarla kesilmektedir.

İslam toplumlarının adalet, huzur ve istikrar içinde nasıl yaşadığı, bunun tarihin hangi dönemlerinde ortaya çıktığı aklı, vicdanı ve basireti olan her insanın malumudur. Korkulan tarihin tekerrürüdür. Bu amaçla da Türkiye durdurulmak istenmektedir.

İslam’ın her değerine cephe alan emperyalist ülkeler Türkiye’nin bölgede sözünün geçmemesi amacıyla her yola ve kirli yönteme başvurmaktadır.

Türkiye kendisine biçilen rolü sorgulayıp bağımsız kararlar aldıkça yeni sorunlara zincirleme muhatap kalmaktadır. Vesayetçi baskıların, siyasi ve ekonomik dayatmaların bir nedeni, belki de en önemlisi bize göre budur.

Bölgesel ve küresel ilişki ağlarında sesi daha çok duyulan, iradesi daha çok hissedilen, müdahalesi daha çok görülen Türkiye elbette malum çevreleri ürkütmektedir.

Ülkemizin yine önünü kesmek amacıyla, son yıllarda şiddetli bir operasyon sürecinin adım adım icra edildiği her vicdan sahibi insanımız tarafından bilinmektedir.

Türkiye’yi teslim almayı hedefleyen odaklar, hem masa başında hem de maşaları vasıtasıyla hesaplaşmak için adı konulmamış bir savaş başlatmışlardır.

Siyasi kumpaslar, Gezi Parkı provokasyonu, hendek terörü, isyan denemeleri, darbe teşebbüsü, terör eylemleri, güney sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturma girişimi, ekonomik saldırılar alçakça projelendirilmiş ve sahneye sürülmüştür.

FETÖ, 15 Temmuz 2016 gecesi darbeye heveslenerek Türkiye’yi işgal etmeye kalkışmıştır. Elbette bu hain kalkışmanın bedeli, teröristler ve destekçileri için çok ağır olmuştur.

Türk milleti kendi kaderine yine kendisi yön vermekte; geleceğin istikametini irade ve irfanıyla çizmektedir. Milletimiz 16 Nisan 2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesine dair Anayasa değişikliğini kabul etmiştir. Yeni Sistemle, Parlamenter Sistemin kusur ve eksiklikleri bertaraf edilmiş, milli bekamız daha da sağlam esaslara bağlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türk devlet geleneğine en uygun sistemdir. Güçlü devlet, güçlü yönetim ve demokratik istikrar yeni sistemin ana omurgasıdır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle milli birlik ve beraberlik çok güçlü bir şekilde teyit edilmiş, iç ve dış mihraklara, terörizme, terör örgütlerine, aynı zamanda yerli ve yabancı destekçilerine karşı muazzam bir mücadele cephesi açılmıştır.

Terörle mücadelede önemli ve büyük bir başarı sağlanmıştır. Teröristlerin yuvalandığı alanlara pençe darbeleri indikçe, operasyonlar kıran kırana büyüdükçe yurt içinde ve sınır ötesinde Türkiye üzerinde plan yapan canilerin Allah’ın izniyle tümüyle imhaları kaçınılmaz olacaktır.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe Harekâtlarıyla yüz yıllık terör devleti projesi çöpe atılmıştır. Libya’yla imzalanan mutabakat zaptı ile Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi saf dışı bırakmaya çalışanların oyunları bozulmuştur.

Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik saldırılarına karşı da dik durmuş, spekülatif saldırılarla ekonomimizi çökertme girişimlerini etkisizleştirmiştir.

Bu süreç zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başlıca gücümüz ve milli duruşumuzun kuvvet kaynağıdır.

Terör örgütleri, ekonomik baskılar, yaptırım tehditleri, siyasi oyunlar, diplomatik şantajlar, Türk milletini haklı davasından geri döndüremeyecektir.

Cumhurun kendi eseri olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, millî bekanın sigortası, husumet ve hıyanete karşı güvencedir.

Ne Türkiye eski Türkiye ne de dünya eski dünyadır. Cumhur İttifakı şuurla meseleleri kavramış, Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini idrak etmiştir. Cumhur İttifakı, Türk milletinin tarihî uzlaşması, istiklal ve istikbalimizin teminatı, kutlu bir diriliş ve yükseliş hamlesidir.

Sevdamız Türkiye’dir. Cumhur İttifakı, Lider Ülke Türkiye’nin inşası için çalışmaktadır.

İnanıyoruz ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin güçlü yönetim yapısı ile millî birlik ve dayanışma ruhu içinde, kök değerlerimiz esasında, Türk milleti kadim ve kutlu yürüyüşünü devam ettirecektir.

2019 yılında yüzde 0,5 bir büyüme beklenmektedir

Cumhur İttifakı, “Muasır medeniyeti aşma” hedefini yakalama iradesi, Türk Devletini ve Türk Milletini ilelebet yaşatma ülküsü, dünyaya vurulacak Türk mührünün müjdecisidir.

 Biraz önce ifade ettiğim gibi, Ülkemiz 15 Temmuz alçak darbe girişimi ve terör saldırılarıyla birlikte, ekonomik kuşatmaya da maruz kalmıştır. Bu saldırılar sonucu döviz kurundaki yükselişle başlayan finansal dalgalanma faizlerden enflasyona, ekonomide daralmadan işsizliğin artışına kadar pek çok zincirleme etkiye yol açmıştır.

Ekonomide yaşanan sorunlarda bu saldırıların etken olmadığını söyleyenler bir defa samimi ve dürüst değillerdir. Siyasetten ekonomiye karamsarlık aşılamaya çalışanlar mazruftan daha çok zarfla ilgilenmektedir.

Son yıllarda, yaşanmadık bir şey kalmamıştır. Türkiye çok yönlü saldırılara maruz kalmıştır. Öncelikle, Ülkemizi hedef alan saldırılar karşısında millî bir duruş sergilemek, herkes için ahlaki ve vicdani bir zorunluluktur, vatanseverliğin asgari bir icabıdır.

Bu saldırıların uzun süreli belirsizliğe yol açtığı, güven ve istikrar ortamına zarar verdiği, Türkiye ekonomisine önemli bir maliyet yüklediği ortadadır. Soruyorum, darbe girişimi olan, terör olayları yaşanan, şehirlerinde bombalar patlayan bir ülkede yatırım olur mu? Bırakın yatırımı turist bile gelmez. Nitekim bunlar hep yaşanmıştır.

Hamdolsun, tüm saldırılar etkisiz hale getirilmiştir. Ekonomik teröristler de püskürtülmüş, alınan isabetli tedbirlerle döviz kuru ve faiz inmiş, enflasyon düşmüştür.

Türkiye ekonomisi 3 çeyrekteki daralmanın ardından 2019 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9 büyümüştür. 2019 yılında yüzde 0,5 bir büyüme beklenmektedir.

Daha yedi sekiz ay önce Türk ekonomisinin 2019 yılında önemli oranda küçüleceğini söyleyen IMF, OECD, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği Komisyonu ile uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları son raporlarında pozitif büyüme olacağını kabul etmişlerdir. Ülkemizin 2020 ve 2021 büyüme tahminlerini de yükseltmişlerdir.

Türkiye'de ekonominin beklenenden daha hızlı bir şekilde toparlandığı ve Türkiye'nin zor bir ekonomik dönemden çıktığı bu uluslararası kuruluşların raporlarına da yansımıştır.

Ekonomik göstergeler önümüzdeki dönem için umut vermektedir. 2018 yılının Ağustos ayından itibaren daralan sanayi üretimi, bu yıl Eylül ayında yüzde 3,4, Ekim ayında ise yüzde 3,8 artmıştır. Ekonomiye olan güvende önemli düzeyde artış görülmektedir.

Ekonomi yönetiminin sağlam ve kararlı mücadelesi sonuç vermiştir. Şunun bunun yıkım edebiyatı boşunadır. Makroekonomik göstergeler düzelmektedir. İşsizlik sorunu da mutlaka aşılacaktır.

Bilindiği üzere, son zamanlarda bölgemizde ve dünyada sokaklar kışkırtılmakta, kutuplaşmalar tırmandırılmaktadır. Çeşitli ülkelerde farklı taleplerle sokaklarda başlayan gösteriler, bilinen sebeplerden ziyade siyasi bir amaca hizmet etmek üzere yıkıcı bir hale dönüştürülmektedir. Türkiye de çok tehlikeli barbar senaryoların hedef ülkesidir.

Basit, arızalı ve gayri milli anlayışta olanların Türkiye’yi de bu uçuruma itme sinsiliklerinin farkındayız. Siyasi iktidarı devirelim de ne olursa olsun, Türkiye batacaksa batsın diyen, hırsı akıllarını aşmış, gözlerini kin bürümüş, hiçbir ilke, ahlaki kural, ortak bakış açısı tanımayan ve bir yıkım ekibi gibi çalışanlar, adeta paylaştırılmış görevlerini titizlikle yerine getirmektedir.

Demokrasi dışı arayışlar sürmekte, sokaklardan medet uman sorumsuz gruplar bulunmaktadır. Ülkemizde yaşanan her olayı, her olumsuzluğu, sosyal ve ekonomik memnuniyetsizlikleri toplumsal infiale dönüştürme çabaları gözlemlenmektedir.

Ancak, Türk milleti sağduyulu, asil ve alicenap bir millettir. Kirli hesapların, karanlık senaryoların farkında olan Milletimiz oyuna gelmez, algı operasyonlarına prim vermez.

Türkiye’den Suriye çıkarmaya, Türkiye’yi Irak’a çevirmeye, Bolivya’yı Türkiye’ye taşımaya niyet edenler bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini bir an olsun akıllarından çıkarmamalıdır.

 Konuşmamın bu bölümünde bazı ekonomik hedefler ve sosyal kesimlerin talepleriyle ilgili görüşlerimizi ve önerilerimizi paylaşmak istiyorum.

2020 yılında hedeflenen yüzde 5 büyümenin temel belirleyicisinin yurt içi talep olacağı öngörülmektedir. Özel tüketimin, ertelenmiş talep, kredi ve güven kanalının desteğiyle büyümeye en yüksek katkı veren kalem olması beklenmektedir.

Yurt içi talebin istenilen düzeyde artması için sadece ertelenmiş talebin yetmeyeceği, borç yükünün talebin yeterince artmasına engel oluşturacağı, o nedenle gelirde artış sağlanması gerektiği unutulmamalıdır. Daha fazla üretim, daha fazla ihracat, daha fazla istihdam ve daha fazla gelir için daha fazla yatırıma ihtiyaç vardır. Yatırım, üretim ve istihdamı sürekli kılmayı öngören üretim ekonomisi hızla tesis edilmelidir.

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde dış riskler de göz önüne alındığında, bir taraftan sıkı para politikası ve etkili maliye politikaları uygulanırken diğer taraftan başta üretim, tasarruf, vergi, iş gücü piyasası, eğitim ve tarım gibi temel alanlarda yapısal önlemlerin büyük bir ciddiyetle hayata geçirilmesi önem arz etmektedir.

Türkiye bir teknolojik dönüşüm yaşamakla birlikte; hâlen millî yenilik sistemi zayıf, katma değeri yüksek ürün üretmekte zorlanan dolayısıyla yüksek teknolojili ürün ihracatında geri kalan, katma değeri orta -yüksek ve düşük teknolojilerde sıkışmış bir ülke görünümündedir.

Programda da hedeflendiği üzere, yüksek katma değerli ürün ihracatının artırılması, yerlileştirme yoluyla ithalata olan bağımlılığın azaltılması büyük önem taşımaktadır.

Kamu destekleri, küresel düzeyde rekabetçi, AR-GE ve yenilik yapabilme kabiliyeti yüksek, sermaye yapısı güçlü, ölçek ekonomisinden azami düzeyde faydalanabilecek üretim yapılarını oluşturacak şekilde kullanılmalıdır.

2020 yılında bütçe açığının 138,9 milyar lira olacağı tahmin edilmektedir.

Bütçe hedeflerinin tutturulması, hiç şüphesiz, yüzde 5’lik büyüme hedeflerinin tutturulmasıyla doğrudan ilgilidir. Ayrıca, bütçe açığı hedeflerine ulaşılması için kamu harcamalarında tasarruf ve vergi reformuna ihtiyaç bulunmaktadır.

Kamuda etkili bir idare ve iş bölümüyle kaynak israfı önlenmeli, devletten başlayarak tüm toplumda tasarruf bilincinin oluşturulması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Bir an önce adil, tabana yayılmış ve hakkaniyetli bir vergi reformu gerçekleştirilmelidir.

Vergi ve SGK primi teşvikleri tüm iktisadi ve sosyal etkileriyle birlikte değerlendirilmeli, verilen teşvikler gözden geçirilerek etkin olmayanlar kademeli olarak kaldırılmalıdır.

KAYIT DIŞI EKONOMİDE YENİ TEDBİRLER ALINMALI

Kayıt dışılık önemli bir sorundur. Kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdamla mücadelede daha etkili yöntemler benimsenmeli, kayıtlı ekonomiye geçişin özendirilmesine yönelik yeni tedbirler uygulamaya konulmalıdır.

Vergi denetimine daha fazla önem verilmeli; kaçakçılık ve kara parayla mücadele daha etkin hâle getirilmelidir.

Ayrıca, döviz bağımlılığını azaltıcı önlemler bütçe dengesi açısından önemli olup, sermaye piyasalarında derinlik oluşturma ve halka açılmanın kolaylaştırılması da bütçeye yeni kaynaklar sağlayabilecektir.

KOBİ’ler sayıları ve sağladıkları istihdam, üretim ve katma değerle Türk ekonomisinin lokomotifidir. KOBİ'lerin katma değeri yüksek mal ve hizmet üretmeleri desteklenmeli, ar-ge yatırımı yapmaları ve araştırmacı istihdam etmeleri özendirilmeli, markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri sağlanmalıdır.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı ticaret ve meslek erbabımız, esnafımız ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. KOBİ’lerin takipteki kredi borcu yüzde 9,6 olup, genel ortalamanın yaklaşık iki katıdır.

KOBİ’lerin ve esnafın finansman ihtiyacını karşılayacak, borç sıkıntısını giderecek önlemler alınmalı, vergi ve prim oranlarında indirim yapılmalı, piyasanın canlanması, rekabet gücünün artırılması amacıyla yeni programlar uygulamaya konulmalıdır.

AVM VE BÜYÜK MARKET ZİNCİRLERİ KURALLARA BAĞLANMALI

Esnaf ve sanatkârımızı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan AVM ve büyük market zincirlerinin şehir merkezinde şube açmaları adil rekabet şartlarını bozmayacak şekilde kurallara bağlanmalıdır.

Esnafımızın sosyal güvenlik sistemindeki eşitsizliklerin giderilmesi hususunda haklı talepleri bulunmaktadır. Esnafın prim gün sayısında ve emekli aylıklarında eşitlik sağlanmalıdır.

Geçmişte esnaf olarak çalışılmış süreler, daha önce kayıt ve tescil olma şartı aranmadan hizmete sayılmalı, geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir.

Çıraklık ve staj süreleri de hizmetten sayılmalı, bu süreler sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.

Kur artışı ve gelen zamlarla artan girdi maliyetleri nedeniyle çiftçimiz zor durumdadır. Üreticinin temel girdilerini ucuza alabilmeleri sağlanmalıdır.

Tarımsal destekler üretici refahını artıran, girdi maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı dengesini gözeten, verimliliği artıran bir anlayışla belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

Çiftçimiz ve üreticimizin kredi borçlarının yüzde 5’i oranında 5,2 milyar liralık kısmı takiptedir. Konya’da çiftçilerimiz icra uygulamalarından muzdariptir.

Çiftçiye ve üreticiye yönelik icra uygulamaları durdurulmalı, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına, ödeyebilecekleri bir yapılandırma imkanı verilmelidir.

Güçlü bir bitkisel üretim sektörü güçlü bir tohumculuk sektörüyle mümkündür. Bu nedenle Türkiye’de tarımın güçlenmesi için tohumculuk sektörünün desteklenmesi gerekmektedir.

Üreticilerin daha çok kazanması ve tüketicilerin daha ucuza gıda tüketimi için tarımsal üreticilerin en kısa zincirle pazara ulaşımı sağlanmalıdır.

ÇİFTÇİYE EKEKTRİK DEVTEĞİ VERİLMELİ

Elektrik faturaları önemli bir maliyet kalemi hâline gelmiştir. Çiftçinin enerji maliyetleri düşürülemezse İç Anadolu’da, Konya’da sulu tarımdan hızlı bir kaçış olacaktır. Bu da ülke üretimini azaltacak ve ithalatı artıracaktır.

Tarımda kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir. Halen 6 ilde çiftçiye elektrikte sağlanan destek, İç Anadolu çiftçisine de verilmelidir. Ayrıca, elektrik fatura bedellerinin hasat sonrası fatura edilerek tahsili sağlanmalıdır.

Esasen, elektrik faturalarından vergi, fon, pay gibi kesintiler ve kayıp-kaçak bedeli ve sayaç okuma bedeli gibi ücretlendirmeler gözden geçirilerek, çiftçinin, sanayicinin, esnafın ve ailelerin elektrik faturası yükü hafifletilmelidir.

İş gücü piyasası ve çalışma hayatıyla ilgili bir reform ihtiyacı bulunmaktadır. Toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır iş fırsatlarının sunulduğu, işgücünün niteliğinin yükseltilip etkin kullanıldığı, iş sağlığı ve güvenliği şartlarının iyileştirildiği bir işgücü piyasası oluşturulmalıdır.

NET ASGARİ ÜCRET MUTLAKA AÇLIK SINIRININ ÜZERİNDE BELİRLENMELİ

Çalışma hayatı, işçi ile işveren haklarının dengeli bir şekilde korunması yanında, işin korunmasını da dikkate alan politikalar çerçevesinde tanzim edilmelidir. Eğitim-istihdam planlaması yapılmalı, mesleki eğitim güçlendirilmeli, istihdamı caydırmayan bir sosyal yardım sistemi kurulmalı ve sendikal haklar çağdaş normlara uygun hâle getirilmelidir.

Net asgari ücret mutlaka açlık sınırının üzerinde belirlenmeli ve asgari ücretliye büyük şehirlerde ulaşım desteği verilmelidir. Asgari ücretten vergi alınmamalı ve çalışanların asgari ücret kadar geliri vergi dışı bırakılmalıdır.

İşçi, esnaf ve çiftçi emekli aylıkları 2020 yılı Ocak ve Temmuz aylarında, önceki altı aylık enflasyon oranında artırılacaktır. Memur maaşları ve memur emekli aylıkları ise 2020 yılı Ocak ve Temmuz aylarında yüzde 4 oranında artırılacak, ayrıca geçmiş altı aylık enflasyon farkları buna ilave edilecektir.

Emeklilerimizin yıllarca hizmet verdikten sonra geçim kaygısı duymadan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini temin etmek devletin önemli ve öncelikli görevlerinden biridir.

Emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikler giderilmeli, emeklilere büyümeden tam pay verilmeli ve sağlık hizmetlerinde alınan bazı katılma payları emeklilerden alınmamalıdır.

ŞEHİT ÇOCUKLARININ HEPSİNE İŞ HAKKI VERİLMELİ

Gazilerimize ve şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkmak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet olarak hepimizin vazifesidir. Şehitlerin ve gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık her biri için asgari ücretin net tutarından az olmamak üzere artırılmalıdır. Şehit çocuklarının hepsine iş hakkı verilmelidir.

Gazilerimize ikinci istihdam hakkı tanınmalıdır. Geçtiğimiz günlerde 227 gazimizin maluliyet aylığı sehven bağlandığı gerekçesiyle kesilmiştir. Gazilerimizin mağduriyeti mutlaka giderilmeli, maluliyetlerinden dolayı çalışma ortamında sıkıntı çeken gazilerimize 3.600 günde emekli olabilme hakkı tanınmalıdır. Terörle mücadelede gazi olanlara da ÖTV’siz araç alma imkânı verilmelidir.

Kore ve Kıbrıs gazilerimizin gelir ve iş durumuna bakılmaksızın hepsine aynı tutarda şeref aylığı bağlanmalı, madalyaları verilmeli, diğer haklardan yararlandırılmalıdır.

Terörle mücadelede büyük kahramanlık gösteren, malul sayılmayan gazilerimize öncelikle gazilik madalyası verilmelidir. Kimseye muhtaç olmadan hayatlarını devam ettirebilmeleri sağlanmalı, özellikle de sağlık hizmetlerinde katılım muafiyeti tanınmalıdır.

Son olarak gençlerimizin KYK kredi borçları ile ilgili görüşlerimizi ifade edeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımız "Bütçe müzakerelerinden sonra masaya yatıracağız ve öğrencilerimizin lehine olacak bir adım atacağız" müjdesini vermiştir. Milliyetçi Hareket Partisi de gençlerimizin KYK öğrenim kredisi borçlarının faizlerinin silinmesi ve ödeme kolaylığı getirilmesi görüşündedir.

Bütçe müzakereleri boyunca ifade ettiğimiz görüşlerimizin ve yapıcı önerilerimizin karşılık bulacağını umuyor, 2020 yılı bütçesinin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı ve bereketli olmasını diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütçeye destek verdiğimizi belirtiyor, sizlere ve aziz milletimize saygılarımı sunuyorum."

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Merakla bekleniyordu! Şehit, Gazi ve Gazi Yakını atamaları gerçekleşti

Merakla bekleniyordu! Şehit, Gazi ve Gazi Yakını atamaları gerçekleşti