03 Kasım 2024
weather
17°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem Milletin kalbine dokunan yapımlar

Milletin kalbine dokunan yapımlar

Diriliş Ertuğrul, Deliler, Sevda Kuşun Kanadında, İsimsizler gibi son yılların ses getiren yapımlarında senaristlik yapan, şu sıralarda TRT’nin dijital platformunda yayınlanan ‘Metamorfoz’ dizisinin hem senaristliğini hem yapımcılığını yürüten Mustafa Burak Doğu ile Türkiye’deki dizi-film sektörünü konu eden bir söyleşi gerçekleştirdik.

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Milletin kalbine dokunan yapımlar

Bahadır Çoban / TÜRKGÜN

Tarihimizin ve toplumsal değerlerimizin temsil edildiği dizi ve filmlerdeki artışı “eski kalıpların kırılması” olarak değerlendiren yapımcı ve senarist Mustafa Burak Doğu, mesleki motivasyonunu şu sözlerle dile getirdi: “Bize ait kelimelerle, bize dair bir hikâye anlatmak.”

Dizi film sektörü söz konusu olduğunda mutfağın arkası pek konuşulmuyor. İçeriden bir göz olarak Türkiye’nin bu sektördeki mevcut durumunu, olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’de dizi sektörü gittikçe büyüyen ve büyümeye devam edecek bir alan… Önceden ortaya koyduğumuz ürünler, Orta Asya ve Balkanlar gibi kültürel havzamıza dâhil olan coğrafyalarda rağbet bulurdu. Şimdi ise Türk dizileri, Güney Amerika’dan Kıta Avrupası’na uzanan geniş bir sahaya açılabildi. Şu an için dizilerimiz, Türk ekonomisi için önemli bir girdi sağlıyor. Ama bu faaliyet, alelade bir ihracattan daha fazlası… Aynı zamanda bizim medeniyetimize, kültürümüze dair bir nüfuz alanı oluşturma şansı yakalıyoruz diziler sayesinde. Bu hassasiyeti fark eden ve ona göre üretim yapan yapılar elbette var. Fakat bunun organize bir politika hâline gelmesi şart…

Öte yandan sektör büyüdükçe, bazı sorunlar da kangren hâle gelmeye başlıyor. Bunların en başında da yerli dizilerin uzunluğu geliyor. Çalışma koşullarından senaryo kalitesine kadar pek çok şeye etki eden bir durum… Dizilerimizin sadece nicelik olarak değil; aynı zamanda nitelik olarak da atılım gerçekleştirmesi için bu konuda bir adım atılması gerekiyor. Fakat bunun için yayıncı kuruluşların ve yapım firmalarının yanı sıra, reklam veren firmaların da çözümün paydaşı olmaları lazım. Umarım, bu meseleyle alakalı somut girişimlerin hayata geçtiğini görürüz.

'Etiği hiçe sayanlar var'

Merak ettiğim bir soruyla devam etmek istiyorum. Seyirci kendisine verileni mi izliyor yoksa yapımcılar toplumsal talebi ölçerek ona göre mi proje üretiyor? Çünkü Türkiye’de biliyoruz ki birçok dizi, sezonunu bile bitirmeden yayından kaldırılıyor.

Seyircinin neyi talep ettiğine veya ekranlarda ne tarz bir işin tutacağına dair öngörüde bulunmak, çok zor… O yüzden yapımcılar bazen işin kolayına kaçıp, risksiz alanlarda dolaşmayı tercih edebiliyor. Yeşilçam’dan bu yana Türk halkının alakasını cezbeden bir melodram kalıbı var. Bazen buna benzer klişeler üzerinden proje üretimi yapılabiliyor. Fakat buradaki temel problem, seyircinin alakasını cezbetmek uğruna etiği hiçe sayanlar…

Yürek burkan bir aile dramı anlatıp onunla da seyirci çekebilecekken, işlerine tecavüzden şiddete kadar envaiçeşit rezaleti bulaştıranlar var. Yahut da sekülerlik ve muhafazakârlık gibi toplumsal gerilim noktalarını kaşıyıp, millî bütünlüğü zedeleyecek çatışmalardan ilgi devşirenler var. İşte bu nokta, kolaycılığı da aşıyor. Yapılan, millî yapının kodlarıyla oynamak… Kimsenin reyting uğruna; çeşitli toplumsal kesimleri kafes dövüşüne, gladyatör arenasına çıkarmaya hakkı yok.

'Milletin kalbine dokunan işler'

Son dönemlerde milli, manevi değerleri öne çıkaran, seyirciye kendi tarihimizin ve kültür dünyamızın içinden seslenen dizilere, filmlere şahit oluyoruz. Sizin de bu kategoride yer alan önemli projelerde emeğiniz var. Siz bu dönüşümü nasıl yorumlarsınız?

Son yıllara kadar; televizyonlarımızın pek çoğu millet gerçekliğinden kopuk, tepeden bakan işleri ekrana getirme konusundan ısrarcıydı. Anadolu insanının fırsatçı köy kurnazı olarak tasvir edildiği, manevi değerlerin demodelikle özdeşleştiği işler; aslında sözde aydınlarımızın bilinçaltının tezahürü… Şimdi bu kalıplar kırıldı. Gerek tarihî dizilerde gerekse başka projelerde, milletin kalbine dokunan işlere artık imza atılıyor. Bunun sevindirici olduğu kuşkusuz… Dediğiniz gibi, bir kısmında hasbelkader ben de yer alma fırsatı buldum. Milletimiz de böylesi hikâyelere hasret kaldığı için pek çoğunu kucaklayıp bağrına bastı. Fakat burada hem yerli ve millî işler yapma hassasiyeti hem de iyi hikâyeler anlatma gayreti, atbaşı gitmeli… Aksi takdirde ucuz işleri, sırf millet seyrediyor diye piyasaya sürmek; milletin takdirine ihanet olur. O projelerin üstleneceği vazifeye de zarar verir.

'Ödülümü rahmetli Fırat Çakıroğlu'na adadım'

Sizin şahsi anlamda bir projeyi kabul etmenize veya reddetmenize neden olan belli başlı kriterleriniz var mı?

Yıllar önce Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından bir ödüle layık görülmüş ve bu ödülü rahmetli Fırat Çakıroğlu’na adamıştım. Orada yaptığım konuşmada, “bize ait kelimelerle, bize dair bir hikâye” anlatma isteğimden bahsetmiştim. Proje tasarlarken veya seçerken, irademi hâlen bu hassasiyet şekillendiriyor. Ben; hikâyesi anlatılmayan acıların, ağıtı yakılmayan kahramanların öykülerini kaleme almak istiyorum.

Evet… Bu ülkede sayısız hadise, sayısız acı yaşandı ama sadece bir kesimin yaşadıkları ekranda yer bulabildi. Geri kalanlar ise hikâyenin ya figüranı yahut da kötü karakteri olabildi. Bu işler, birtakım insanların 68 nostaljisine alet edildi. Daha açık söylemek gerekirse; belirli bir siyasi kamp, sinema ve TV sektöründeki hâkimiyetlerini suistimal etti. Onların hikâyelerinde, Ülkücüler kendi dimağlarında kurguladıkları şekilde canavarlaştırıldı.

Mesela Ülkücü şehitlerimizden Mürüvvet Kekilli… Bir sanatçı, bir anne, bir emekçi… Sırf bir partiye mensup diye, o partinin gecelerinde şarkı söyledi diye katledildi. Bu hikâye Ülkücü olmayan bir sanatçının başına gelse, şu ana dek defalarca filmi çekilirdi. Ama ideolojik körlük yüzünden bunca yıldır görmezden gelindi. Şimdi bu çarkı tersine çevirme zamanı…

'Metamorfoz Kırılma'

Şu sıralar hem yapımcılığını hem de senaryo yazarlığını üstlendiğiniz “Metamorfoz Kırılma” adlı dizi gündemde. Dizinin çeşitli çevrelerin eleştirisini üzerine çektiği görülüyor. Dilerseniz dizinin konusundan başlayarak dizi üzerinden yürütülen tartışmalara değinelim.

Biz Metamorfoz Kırılma’da hem bireysel hem de kitlesel bir başkalaşım hikâyesi anlattık. Şöyle bir gerçek var. Bu ülke 1980’lerden sonra keskin bir dönüşüm geçirdi. Antiemperyalist söylemlerle yola çıkanların, emperyal sistemin çarkları arasında yer bulduğunu gördük. Bu entegrasyona en hızlı uyum sağlayanlar da bir ideoloji için kalem oynatanların içinden çıktı. Elbette bu çarpık güzergâha girmeyen, itiraz eden isimler de vardı. Fakat onlar da “eski kafalı” olmakla suçlanarak, itibar suikastına maruz kaldı. Millî isimlerin yazdığı gazete köşeleri, başka isimlere peşkeş çekildi. Onların arasından da MİT tırlarına FETÖ’yle birlikte baskın verenler, Türk askerine kumpas kuranlar çıktı.

Esasında Metamorfoz Kırılma, bunların hiçbirinin şahsını hedef almadı. 1980’li yıllardan sonra meydana gelen değişimin doğal olmadığını, yabancı bir dizaynın ürünü olduğunu anlattı. Fakat kastettiğim isimler, tam kadro saldırdı. Üstelik tehdit ederek, linç ederek, hedef göstererek… Ağzını açınca düşünce özgürlüğünden dem vuranlar, bu işte yer alan sanatçıları tehdit etti. Mahalle baskısı üzerine nutuk atanlar, mahalle baskısının en şiddetlisini organize etmeye çalıştı. İşte bu bile, kastettiğimiz dönüşümün nasıl ucube bir organizma yarattığının delilidir: Yalnızca kendi düşüncelerine özgürlük isteyen özgürlükçüler…

Ben onların aksine, gerçekten ifade hürriyetine inanıyorum. O yüzden de isteyen istediği eleştiriyi dile getirebilir. Biz, “bize dair hikâyeleri, bizim kelimelerimize” anlatmaya devam edeceğiz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Bombalı terör eylemi hazırlığındaki 5 terörist yakalandı

Bombalı terör eylemi hazırlığındaki 5 terörist yakalandı