Glütensiz ekmeklere, ürünlere dikkat etmenizi öneriyorum. Sağlıklı algısı ile sıkça yenilen glütensiz ekmekler ya da ürünlerin özellikle kan şekeri üzerinde yükseltici etkisi göz ardı edilmemelidir. Glütensiz ekmekler genelde mısır, patates, pirinç, tapyoka veya kassava nişastası ve unlarının bir araya getirilerek hazırlanır.
Tadının lezzetli ve raf ömrünün uzun olması için de hidrokolloid bağlayıcılar, emülgatörler ve bir dizi katkı maddeleri eklenebilmektedir. Ayrıca glütensiz ekmek ve diğer ürünlerde glütenin uzaklaştırılmasıyla nişastanın sindirilebilirliği daha hızlı olmakta, glisemik indeksi ve kan şekerini yükseltme etkisi de beyaz ekmeğe göre bile daha fazla olmaktadır.
TİCARİ OLMAYAN ÜRÜNLERİ TERCİH EDİN
Mısır ve pirinç ile hazırlanan glütensiz ekmek dahil, tüm besinlerin glisemik indeksleri 75 ile 88 gibi yüksek değere sahiptir. Bu sebeple glütensiz ekmek ve ürünler öyle tahmin edildiği kadar masum da değildir. Glisemik indeksi yüksek glütensiz ekmek ve ürünleri düzenli ama kontrolsüz tüketmek diyabet riskini arttırabilir, kilo alımını tetikleyebilir, kan şekeri yükselmesini ve insülin direncini harekete geçirebilir, kan yağını arttırabilir, HDL kolesterolün azalmasını sağlayabilir.
Hacettepe Üniversitesi'nde yapılan bir tez çalışmasında yetişkin sağlıklı kişilere glütensiz ekmek, beyaz ekmek, tam buğday ekmeği ve glikoz tükettirilerek başlangıç, 30, 45, 60 ve 120. dakikalarda kan şekerleri test edilmiş en yüksek kan şekeri yükselten ekmeğin glütensiz ekmek olduğu onu takiben beyaz ekmek ve glikoz tüketenlerde kan şekeri yükseldiği gözlenmiştir. Kan şekerini en az yükselten ekmeğin tam buğday ekmeği olduğu da gösterilmiştir.
Aman sağlıklıysanız glütensiz ekmek ve ürünler tercih etmeyin. Eğer glütensiz diyet uygulama endikasyonunuz varsa ticari olmayan karabuğday veya baklagil unlarından yapılan ekmekleri kendiniz hazırlayın derim.
PREDİYABET VE DİYABET KAVRAMLARINI KARIŞTIRMAYALIM
Prediyabet ve diyabet kavramları en çok kafa karıştıran iki konu olarak karşımıza çıktığını görüyorum. Öncelikle prediyabet veya diyabet olup olmadığımızı pratikte belirleyen iki kan parametresine ihtiyacımız olduğunu açıklamak önemli. Biri açlık kan şekeri diğeri glikozillenmiş hemoglobin dediğimiz hemoglobin A1C değeri çok önemli iki laboratuvar bulgusu diyebilirim. Öncelikle birey açlık plazma glikoz düzeyi 100-125 mg/ dl arasında veya HbA1C değeri % 5.7-6.4 arasındaysa prediyabetli yani bozulmuş açlık glikozu ya da diğer adıyla bozulmuş glikoz toleransı denilmektedir. Tip 2 diyabet için dört şekilde tanı konulabilmektedir. İlki ve en hızlı tanı için açlık kan şekeriniz 126 mg/dl üzerinde çıkan bir değere sahipseniz aşikar tip 2 diyabetiniz olduğunu söylemeliyiz.
İkinci olarak rastgele herhangi bir zamanda açlık kan şekeri değeri 200 mg/dl üzerinde ve diyabete bağlı acıkma, sık idrara çıkma, sık susama eşlik ediyorsa tip 2 diyabettir.
Üçüncü tanı yöntemi OGTT'inde 75 g glikoz içimini takip eden ikinci saatte kan şekeri 200 mg/dl üzerindeyse aşikar diyabet tanısı konulmaktadır. Eğer bu değer 140-199 arasında ise prediyabetsiniz demektir. Son olarak HbA1C değerine bakılarak tanı konulmaktadır. Bu değer eğer 6.5'in üzerindeyse aşikar diyabetsiniz anlamına gelir. Ve bir uyarı: Zayıflamak için metformin etken maddeli diyabet ilaçları kullanmak doğru değildir. Sağlıklı kilolu bireyin bu ilaca ihtiyacı yoktur. Ayrıca metformin etken maddeli ilaçların kiloya etkisi de nötrdür.
KADINLARIN YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN MENSTURAL ÖNCESİ ÖZEL KÜRMENSTURAL
Premenstural sendrom; menstural siklusun luteal fazında görülen ve menstrasyonun başlamasıyla birlikte görülen fiziksel, davranışsal ve duygusal bozuklukları beraberinde getiren sonunun adıdır.
Bu süreçte sinirlilik, gerginlik, yalnızlık hissi, huzursuzluk, göğüslerde büyüme, kilo artışı, ödem, ciltte akne, yorgunluk sık görülen semptomlardır.
Premenstrual sendromdan korunmak için; kafein içeren besinleri menstarsyon görene kadar periyodik dönemden 3-4 gün önce azaltmak önemli, günde 200-250 mg magnezyum desteği alarak bu süreçte çikolata veya tatlı ihtiyacını dengelemek muz gibi serotonin düzeyini arttıran sağlıklı besin seçimine yönelmek gerekmektedir. Ayrıca magnezyum su tutulumunun da azalmasını destekleyecektir.
Bu süreçte her gece yatmadan önce bir bardak süt içmek iştahı dengelemekte ve kramp, baş ağrısını önleyebilmektedir.
Bu dönemde hem tuz hem de doymuş yağ alımını sonlandırmak vücutta su tutulumunun azalmasını sağlamaktadır. Menstural dönem başlamadan önce B kompleks vitamin desteği dopamin ve serotonin düzeylerinde artışa neden olarak depresyon, ödem ve karbonhidrat aşermesinin önüne geçmesini sağlayacaktır.
MAGNEZYUM KONUSUNDA PAZARLAMA KOKUSU ALIYORUM
Magnezyum oksit, sitrat, malat, glisinat, threonat havada uçuşuyor ve herkesin elinde bir magnezyum hapı. Kan değeri normal olan, başı ağrıyan, kabızım diyene hemen magnezyum. Olmaz herkese bu takviyeler önerilmez. Ve illa şu durumda glisinat şu durumda malat kullanacaksın diye bir bilimsel zorunluluk da yok. Bu formların tek farkı emilim oranları ve bir tık belirli semptomlarda bir adım daha etkin olabilir ama şart değil. Bir uyarı sadece oksit formu emilimi çok düşük olduğu için eğer magnezyum takviyesi kullanılacaksa tercih edilmemelidir. Magnezyum hücre içi sıvıda potasyumdan sonra en fazla bulunan ikinci elementtir. Üçbinden fazla enzimin fonksiyonlarını yerine getirmesi için gereklidir. Magnezyum yetersizliğinin kardiyak aritmiyi arttırdığı ve iskemik inmeyi tetiklediğini göstermektedir. Besinler ile magnezyum alımı sağlanabilir ve eğer diyet ile alım yetersiz olursa depo magnezyumdan vücut ihtiyacını karşılamaya çalışır. Bu sebeple magnezyum desteği önerebilmek için vücudun magnezyum deposu, dolaşımdaki iyonize olmayan magnezyum düzeyinin bilinmesi oldukça önemlidir.
En zengin kaynağı yeşil yapraklı sebzeleri sofralarımızdan eksik etmemek en önemli magnezyum desteği olduğunu bilmek önemlidir.
Tam tahıllar, baklagiller, kuru yemişler özellikle kabak çekirdeği, kakao, kahve, sert sular, tahin de magnezyumun iyi kaynaklarıdır.
Unutmayın; çok tuz, çok şeker, fazla alkol ve kafein kullanımı magnezyum düzeyini düşürür aman bu dörtlüye dikkat edin.
Magnezyum desteğinin, diyetisyen ve doktor önerisiyle kullanmak gerektiğini vurgulamak isterim.
VASKÜLER SAĞLIK İÇİN, OMEGA 3 KULLANIMI YARARLI OLMAYABİLİR
Kalp damarları, beyin damarlarına giden kanın akışkanlığının normal devamlılığın sağlanması; damarların iç dokusunun pıhtı, yağ damlacığı gibi inmeye neden olabilecek fizyolojik yapının korunmasında beslenme oldukça önemli yer tutmaktadır. Vasküler sağlığın korunmasında beslenme alışkanlıklarında olumlu değişim yarar büyük yarar sağlasa da balık yağı kullanımı; balık yağının kimyasal yapısındaki çeşitlilik ve takviye olarak sunulan preperatlardaki farklılıklar balık yağının vasküler hastalıklarda olası yararının anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. 2007 yılında yapılan yedi randomize araştırmayı değerlendirdiğimde, balık yağında özgül olarak hangi yağ asidi kompozisyonu olduğu önemli bir tartışma konusu olduğunu görüyorum. Genel olarak omega 3 ailesi trigliseritleri düşürse de EPA'nın LDL düzeyini belirgin değiştirmezken DHA'nın LDL'yi arttırıcı etkisi etkisi balık yağı takviyesinde vasküler genel faydayı azaltabilecek bir yan etki oluşturmaktadır. Ayrıca yüksek doz omega 3 kullanımı artriyal fibrilasyon sıklığını da artırabileceğine dair ön bulgular mevcuttur. Bu nedenle vasküler sağlıkta balık yağı takviyesi le kullanımı hala netlik kazanmayan bir konu olarak gündemimizde diyebilirim.
BUNLARI TÜKETMEKTEN ASLA VAZGEÇMEYİN
Benim size tavsiyem gıda takviyesi yerine beslenmenizin sağlıklı yağ asitlerinden dengeli bir beslenme ile zenginleştirilmesi, trans yağ ve doymuş yağ alımının azaltılması, omega 6 omega 3 dengesinin omega 3 lehine kaydırılmasının, vasküler sağlık için en yaygın kabul gören bilimsel bir yol olduğunu belirtmeliyim.
Sonuç olarak size önerim, derisiz balık, hindi, tavuk eti, yumurta, keten tohumu, çörek otu, susam, çiya tohumu, ceviz gibi kuru yemişler, yeşil yapraklı sebzeler ile beslenmek omega 3 yağ asitlerinin dengeli alınmasını sağlar diyebilirim.
Kaynak: SABAH