İklim değişikliğinin en çok etkilediği ülkelerden biri olan Türkiye’de kuraklık, her geçen yıl artıyor. Bu yıl Ocak ile Şubat aylarında yağışların 2022’ye oranla yüzde 31'lik azalması ve kışın neredeyse yağışsız geçmesi, kuraklık tehlikesini yeniden gündeme getirdi.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu kuraklık tehdidi her geçen gün daha da ağırlaşıyor. İstanbul başta olmak üzere barajlarımız adeta can çekişiyor ve tarımsal olarak pek çok tehlike bizleri bekliyor.
‘AVRUPA SON 500 YILIN EN KÖTÜ KURAKLIĞINI YAŞIYOR’
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir, “Avrupa son 500 yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Bu durumdan haliyle Türkiye de etkileniyor. Kuraklığın sıklaşmasının ve uzun periyotlarda devam etmesinin olumsuz etkileri her alanda kendini gösteriyor. Küresel olarak kuraklık; çevresel, ekonomik, kültürel, sosyal ve temel sağlık etkilerinin yanı sıra tedarik zinciri sorunları da yaratıyor” dedi.
Dr. Özdemir, son yıllarda ortaya çıkan tabloya dair şu detayları paylaştı:
“2022 sonbahar ve yaz aylarında mevsimsel sıcaklıklar Türkiye genelinde normalden daha yüksek geçti ve yağış görülmedi. Barajlar, akarsular ve göllerde ciddi su açıkları ortaya çıktı. Bu durum rekor seviyelerle karakterize edilebilir. Sonbahar ile kışın genellikle yüksek basınç etkisinde kalması ve alçak basınç sistemlerinin yeterli yağışı ülkemize taşıyamaması kuraklığın şiddetini daha da artırarak aşırı kuraklığa neden oldu.”
‘ÜLKEMİZDEKİ KURAKLIK, BARAJLARDAKİ SU AZALINCA KONUŞULUYOR AMA TEHLİKE ÇOK DAHA BÜYÜK’
İstanbul Üniversitesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Ülkemizde ne yazık ki kuraklık ancak barajlardaki su azalınca konuşuluyor. Ayrıca kuraklıkla su kıtlığı birbirine karıştırılıyor. Var olan su verimli kullanılmazsa, su kaynakları tüketilirse ya da kirletilirse de suyumuz yetmez. Susuzluk sorunu ile karşı karşıya kalırız. Fakat kuraklık konusunda sorun çok daha büyük” dedi.
Prof. Dr. Tolunay, şöyle devam etti:
“2023 yılı yağışlar açısından kötü başladı. Ek olarak son üç ay oldukça sıcak geçti. Sıcaklıkların artması buharlaşmanın da artmasına yol açarak su varlıklarının daha kısa sürede kurumasına neden oluyor. Önümüzdeki 3-4 ay oldukça kritik. Bahar yağışları olarak adlandırılan bu dönemdeki yağışlar hem barajların dolması hem de tarımsal açıdan üretim zamanları olduğu için yılın geri kalan bölümünde bizleri nelerin beklediğinin de habercisi olacak.”
‘KARADENİZ VE GÖLLER YÖRESİ’NDE KURAKLIK YAŞAMAMALIYDIK, BU DURUM ÇOK KORKUTUCU’
Türkiye Tabiatı Koruma Derneği Bilim Danışmanı ve Su Bilimi Uzmanı Dr. Erol Kesici ise dünyada 2030-2040 yıllarında yaşaması öngörülen senaryoları Türkiye’nin şimdiden yaşamaya başladığına dikkat çekerek, “Dünyanın iklim sisteminin bugün geldiği durum ile ilgili derlenen değerlendirme raporlarına ve öngörülere bakıldığında 2030-2040 senaryolarını ülkemiz 2023’te yaşamaya başladı. Bu durum gerçekten çok ciddi ve korkutucu… Öyle şiddetli kuraklık yaşıyoruz ki şu dönemde Karadeniz’de bile bunun etkisini görüyoruz” dedi ve ekledi:
“Karadeniz’de böylesi bir kuraklık kesinlikle olmaması gerekirdi. Bu da olağanüstü bir durumdan geçtiğimizim göstergesi… Trabzon, Rize ve Artvin’de böylesi bir kuraklık görmemiz çok şaşırtıcı ve tedirgin edici… Ayrıca Burdur, Isparta, Denizli, Afyonkarahisar ve Konya sınırlarına yayılan, birbirine yakın çok sayıda gölün yer aldığı Göller Yöresi’nde şiddetli kuraklık yaşıyoruz ama yaşamamalıydık. Örneğin iki-üç gündür çok kuvvetli yağışlar olacak duyurusu yapıldı/yapılıyor. Fakat gelen yağışlar 15 dakika bile sürmüyor. Böyle yağışlar asla yeterli olmaz.”
Türkiye, kuraklık raporları listelerinde daha da yukarı sıralara tırmanmaya devam ediyor. 2010’da açıklanan raporda ülkemiz, 153 ülke arasında 41’inci sıradaydı. Son yapılan değerlendirmede ise 25-30 arasında değişkenlik gösteriyor. Bu durum çok tehlikeli ve korkutucu…
Dr. Erol Kesici
'EĞİRDİR VE BEYŞEHİR GÖLÜ DİP SUYU HALİNE GELDİ, NEHİR VE BARAJLAR CAN ÇEKİŞİYOR'
Olağanüstü kuraklığın gölleri ve barajları da tükettiğine dikkat çeken Dr. Kesici, “Artık su sıkıntısı kapıya dayandı. Göller Yöresi’nde irili ufaklı birçok göl kurudu. Açlık, hastalık ve savaş gibi olağanüstü durumlarda içme suyu kaynağı olarak kullanılabilecek stratejik öneme sahip Eğirdir ve Beyşehir gölleri tamamen dip suyu haline geldi. Hatta can çekişen bu göllerden pompalarla su alınıyor. Asla alınmaması lazım” dedi.
Kuraklık barajlardaki sularımızı da olumsuz şekilde etkilemiş durumda… Ortalama doluluk oranları Bursa’da yüzde 18,83, Ankara’da yüzde 28,81 olarak gösteriliyor. İstanbul’da ise yüzde 33-35 arasında değişiyor. Hatta geçtiğimiz haftalarda İSKİ, yağış yetersizliği nedeniyle su hacmi azalan barajlar yüzünden su tasarrufu çağrısı yaptı. Yağışlar olmaz ve İstanbul barajları bu seviyede kalırsa yazın bizi ciddi su sorunu bekliyor.
Çanakkale’de de Atikhisar Barajı’ndaki su miktarı yüzde 50 azalınca Çanakkale Belediyesi su kullanımına kısıtlama getirdi. Burada da yazın su sıkıntısı yaşanabilir.
Barajlar dışında nehirlerde de ciddi kuraklık söz konusu… Örneğin Nilüfer Nehri’nin büyük bir kısmı kurudu. Yine Yeşilırmak ve Kızılırmak’ta çok ciddi kurumalar var. Dicle’de de aynı sorun bulunuyor. Tüm bunlar tarımı ve doğal olarak sofralarımızı da etkiliyor.
İstanbul’da şehre verilen su 2013 yılında 909,32 milyon metreküptü. 2022’de bu rakam 1103,25 milyon metreküpe çıktı. Bu da gösteriyor ki İstanbul gibi bir metropolün su ihtiyacı gün geçtikçe artıyor. Barajların toplam kapasitesi 868,68 milyon metreküp iken şehre 1103,25 milyon metreküp verildiği düşünüldüğünde su açığı gün geçtikçe büyüyecek. Su planlarının acilen yeniden gözden geçirilmesi ve güncellenmesi önem arz ediyor.
Dr. Güven Özdemir
TAHIL VE AYÇİÇEĞİNDE VERİM AZALABİLİR!
Kuraklık haritasında Marmara Bölgesi’nin neredeyse tamamı İç Anadolu’nun da büyük bir alanı siyah tonlarda yani olağanüstü kurak olarak gösteriliyor. Doğu Karadeniz’in bir bölümünde de siyah ve kahverenginin tonları hâkim. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da da tablo pek farksız değil. Peki, bu durum nasıl tehlikeler yaratıyor?
“Sonbahar ve kış yağışları incelendiğinde Ege ve kısmen de Batı Akdeniz haricindeki bölgelerimizde yağışların mevsim normallerinin altında kaldığı, hatta Marmara, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin olağanüstü kurak olduğu Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerinden anlaşılıyor” diyen Prof. Dr. Tolunay, deprem bölgesinin de oldukça kurak olduğuna vurgu yaptı.
Prof. Dr. Tolunay genel olarak bölgeleri nelerin beklediğine dair şu öngörülerin altını çizdi:
Tüm bu bölgelerdeki kuraklıklar Mart ayının başına kadar devam etti. Bunların hepsi tarımsal üretimin en fazla olduğu yerler. Başta tahıllar olmak üzere pek çok üründe verimin azalacağını tahmin etmek zor değil. Ayrıca kuraklıkların biraz daha uzaması halinde Trakya’da yetiştirilen ayçiçeği gibi ürünlerin verimi de azalabilir.
Tarım ürünlerinin rekoltesinde düşüş olursa bunu telafi etmek için ithalata yönelmek zorunda kalırız. Aynı zamanda hem gıda ürünlerinin fiyatları artabilir hem de geçen yıllarda olduğu gibi yağ konusunda ülkenin ihtiyaçları karşılanamaz hale gelebilir. Yağ fiyatları oldukça artabilir. Tahıl ürünlerinde (buğday, arpa, yulaf) ise verim azalması daha büyük sorunlara neden olabilir. Çünkü Rus-Ukrayna Savaşı nedeniyle dünya tahıl üretiminde ciddi sorun var. Ülkemizde de tahıl üretiminin düşmesi unlu mamullere erişimde sorunlara neden olur ve ciddi fiyat artışları görülür. Bu da ülke içinde gıda enflasyonuna neden olabilir.
Ayrıca Prof. Dr. Tolunay, “Tarım alanlarımızda hayvanlar için yetiştirilen ve oldukça fazla su tüketen mısır ve yonca gibi yem bitkilerinin de kuraklık nedeniyle sulanamaması hayvancılığa da zarar verebilir. Çiftçilerin su ihtiyaçlarını karşılamak için yer altı sularına yönelmeleri bazı bölgelerde geçici olarak susuzluğa çare olabilir. Ama uzun vadede yer altı sularının fazla tüketilmesi çok daha şiddetli kuraklıklarda içmeye dahi su bulamaz hale gelmemizle sonuçlanabilir” ifadelerini kullandı.
‘BÖYLE DEVAM EDERSE BUĞDAY, MERCİMEK VE ARPA ÜRETİMİ RİSKE GİREBİLİR’
“Kuraklık probleminin bir tarımsal krizi beraberinde getireceği artık çok net” diyen Dr. Erol Kesici, ''2021’de yağışın neredeyse hiç olmaması Diyarbakır'da kuru tarım yapılan tüm arazilerde buğday, arpa ve mercimeği etkilemişti. Şimdi yaşadığımız kuraklık yine mercimeği etkileyebilir. Buğday ve arpa üretimi riske girebilir. Eğer bu kuraklık daha da şiddetlenirse bırakın bu ürünleri içme suyu bulmakta çok büyük zorluklar çekeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘TARIMSAL ÜRETİMDE YAŞANACAK AZALMALARIN GIDA FİYATLARINA YANSIMA OLASILIĞI OLDUKÇA YÜKSEK’
Yağışların mevsim normalleri düzeyine çıkması durumunda dahi 2023 yılının ikinci yarısında ülkemizi zor günlerin beklediğinin altını çizen Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Çünkü kuraklık ve susuzluk aynı zamanda gıda üretimini de olumsuz etkilemekte. Depremin tarım üzerindeki olumsuz etkileri de dikkate alındığında, 2023 yılında tarımsal üretimde azalmalar olması ve bu durumun gıda fiyatlarına yansıması olasılığı da oldukça yüksek” dedi.
Bahar aylarının kurak geçmesi Ege ve Akdeniz bölgesinde yaz aylarında çıkabilecek orman yangınlarının 2021 yılında olduğu gibi mega yangınlara evrilmesi riskini de artırıyor. Hatta uzun süren kuraklıklardan sonra sel ve taşkın riski de yükselmekte. Çünkü yağış sularının toprağa girebilmesi için toprak gözeneklerindeki havayla yağış sularının yer değiştirmesi gerekli. Fazla kurumuş topraklarda bu yer değiştirme işlemi de zorlaşıyor.
Prof. Dr. Doğanay Tolunay
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE VE BAHAR AYLARINDA BİZİ NASIL BİR HAVA BEKLİYOR?
Durum bu kadar kötü olunca ‘Önümüzdeki günlerde ve bahar aylarında bizleri nasıl bir hava bekliyor?’ sorusu daha da önem kazanıyor.
Dr. Güven Özdemir, ilkbahar ve yaz aylarında da kuraklığın etkilerinin hissedileceğini vurgulayarak, “Geçen yıl yaz mevsimi oldukça yağışsız ve kurak geçti. Aynı şekilde sonbaharın tamamı ve kışın Aralık ve Ocak ayları sıcaklık bakımından mevsim normallerinin üzerinde seyretti. Yağışlar normalin altında kaldı. Mart ayına da yağış bakımından ne yazık ki verimli başlayamadık. Fakat Mart ve Nisan ayının yağışlı geçeceğinin öngörüleri meteoroloji modellerinde görülüyor” dedi.
Dr. Özdemir şöyle devam etti:
“Birkaç gündür Türkiye, Balkanlar üzerinden gelen yağışlı hava kütlesinin etkisinde bulunuyor. Önümüzdeki günlerde güney ve iç kesimlerde sağanak yağışların görülme ihtimali yüksek. Fakat genel olarak sıcaklıklarının ülkenin genelinde mevsim normallerinin üzerinde seyretme ihtimali bulunuyor. 'Gelecek yağışlarla Kuraklık bitti' demek mümkün değil. Ayrıca bu yıl yaz aylarının sıcak ve kurak geçeceğini de söyleyebilirim. Fakat zaman zaman ani ve kısa süreli kararsız yağışlar görebiliriz."
NASIL ÖNLEMLER ALINMALI?
Bahar ve yaz aylarında kuraklığın gündemimizin önemli maddelerinden biri olacağı artık kesin… Peki nasıl önlemler almalıyız?
Prof. Dr. Doğanay Tolunay şu önemli bilgilerle cevapladı:
Su varlıklarımızı koruyamadığımız artık çok belli. Örneğin bütün derelerimiz ve göllerimize atık sular deşarj ediliyor. Tarımda giderek artan kimyasal kullanımı da su varlıklarını kirletiyor. Ancak insan yerleşimlerinden uzakta kalan dere ve göller temiz kalabiliyor. Ayrıca çeşitli nedenlerle içme suyu havzalarını küçültüyoruz. Su yönetimi anlayışımız, derelerin önüne baraj yapmaktan öteye geçemedi maalesef. Ülke olarak çok daha fazlasını yapmak zorundayız.
Kentlerde su tasarrufu kültürü oluşturulması bunların ilk adımı. Ancak yerleşim alanlarındaki su tasarrufunun etkisi oldukça sınırlı. Çünkü yıllık olarak tüketilen suyun ancak yüzde 10-12’si yerleşimlere ait. Çok daha fazlası için kentleşme, tarım, sanayi, enerji ve ormancılık gibi bütün sektörlerde su odaklı politikalara ihtiyaç var. Örneğin İstanbul’da son 20 yılda nüfus 11 milyondan 16 milyona, su tüketimi ise 0,6 milyar metreküpten 1,1 milyar metreküpe çıkmış. Bu nüfus 25 milyona çıkarsa halen açılamayan Melen Barajı açılsa dahi İstanbul’a yetmeyecek. Bu nedenle hem su hemdeprem hem de sel taşkın gibi afetler açısından büyük kentlerin nüfus yoğunluğunun azaltılmasına yönelik politikalar gerekli.
Suyumuzu en fazla tükettiğimiz sektör tarım. Tarımda onlarca yıldır konuşulan vahşi sulama maalesef halen devam ediyor. Yörenin iklimine uygun tarımsal üretimin devlet tarafından sübvanse edilmesi ve meraların rehabilite edilerek ahır hayvancılığından mera hayvancılığına geri dönülmesi, organik madde içeriğinin artırılması, tarım topraklarının çıplak kalması için örtü bitki yetiştirilmesi, eğimli tarım alanlarında teraslar üzerinde üretim yapılması gibi aslında suyla ilgili gibi görünmeyen ama temelinde suyun toprağa sızdırılmasını sağlayan önlemler yaygınlaştırılmalı.
Sanayide ise su verimliliğinin artırılması, su kirliliğinin önlenmesi ve atık suların yeniden kullanımının sağlanması doğrudan su yönetimiyle ilgili. Bu planların kararlılıkla bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerek. Bunlar yapılırken sadece insanlar düşünülmemeli, doğadaki canlıların da suya ihtiyacı olduğu, suyu barajlara hapsettiğimizde ya da derelerdeki suyu tamamen tükettiğimizde canlıların suya erişimini engellediğimiz unutmamalı...
Kaynak: Hürriyet