Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı emekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Yunanistan’ın Mısır ile anlaşma yapmak uğruna Rodos, Girit adaları için öngördüğü münhasır ekonomik bölge (MEB) alanından yüzde 50 vazgeçtiğini belirterek, “Bu durum esasen Yunanistan tezlerinin çöküşü anlamına geliyor. Zira Yunanistan başından beri iddia ettiği adaların ana karalar kadar deniz yetki alanı olduğu tezini kendi elleriyle çürüttü.” dedi.
Son dönemde Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Yaycı, Yunanistan'ın, adalarının Doğu Akdeniz’e bakan yüzlerinin 167 kilometrelik toplam kıyı uzunluğuyla 1870 kilometrelik Anadolu kıyıları karşısında bir deniz yetki alanı talep etmesinin gayri hukuki bir durum olduğunu söyledi.
Yaycı, Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan MEB anlaşmasının Türkiye-Libya anlaşmasını ortadan kaldırmasının mümkün olmadığına işaret ederek, “Karşılıklı kıyıları olduğu kör göze parmak derecesinde aşikar olan Türkiye ile Libya’nın denizden komşuluğunu engellemek amaçlı bu anlaşmanın bizim anlaşmamıza hiçbir menfi etkisi yok. Yunanistan bizim Doğu Akdeniz’de muhatabımız değil. Aramızda sorun yok. Sadece Yunanistan’ın bizim hakkımız olan deniz alanından talebi var.” dedi.
Yunanistan’ın, Mısır ile anlaşma yapmak uğruna Rodos, Girit adaları için öngördüğü MEB alanından yüzde 50 vazgeçtiğine işaret eden Yaycı, “Bu durum esasen Yunanistan tezlerinin çöküşü anlamına geliyor. Zira Yunanistan başından beri iddia ettiği adaların ana karalar kadar deniz yetki alanı olduğu tezini kendi elleriyle çürüttü.” diye konuştu.
Yaycı, Mısır’ın Meis’in münhasır ekonomik bölgesi ya da kıta sahanlığı olduğuna dair Yunan tezini kabul etmediğini ve sınırlandırmada Meis’i muhatap kıyı olarak kabul etmediğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Sonuç olarak Yunanistan’ın Girit ve Rodos adaları arasında deniz yokmuşçasına düz esas hat çizerek karasuları sınırı oluşturması ve bu hattan itibaren MEB belirlemesi Türkiye’nin deniz hak ve menfaatleri bakımından asla kabul edilebilir olmadığı gibi, uluslararası deniz hukukuna da aykırıdır ve hukukun ihlalidir. Dolayısıyla Yunanistan–Mısır Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma anlaşması geçersizdir. Yunanistan bu anlaşmayla diplomatik kurnazlığını kullanarak Mısır’ı da kandırmış ve hukuksuzluğuna alet etmiştir.”
İspanya ve Fas örneği
Ana karadan 200 milden daha az uzaklıktaki adaların MEB üretmediklerini de ifade eden Yaycı, İspanya’nın Fas sahilinde adaları bulunduğunu ancak İspanya ve Fas’ın deniz hukukuna uygun davranarak, sınırlandırmada ana karaları esas aldığını anlattı.
Yaycı, İspanya ve Fas’ın sınırlandırmada coğrafyanın üstünlüğü, kapatmama ve orantılılık ilkelerine riayet ettiğini belirterek, “Bu ülkeler sınırlandırmada ters tarafta kalan İspanyol adalarına Fas ana karası önünde karasuları dışında bir deniz yetki alanı tanımamaktadır. Dolayısıyla Yunanistan’ın Meis ve diğer adalarının MEB’i olduğu iddiası hukuksal ve fiili gerçeklerle örtüşmemektedir ve kesinlikle uluslararası hukuk açısından kabul edilebilir bir durum değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Proaktif strateji izlenmeli”
Türkiye’nin daha önce olduğu gibi bundan sonra da proaktif bir strateji izleyerek MEB ilan etmesi gerektiğini belirten Yaycı, Yunanistan’ın bundan sonraki adımının da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile MEB anlaşması imzalamak olacağını kaydetti.
Yaycı, bu konuya ilişkin haberlerin Yunan ve Rum basınında yayılmaya başladığına işaret ederek, “Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden İsrail ve Lübnan ile de anlaşma yapmışçasına Doğu Akdeniz’de ivedilikle MEB ilan edilmeli.” ifadelerini kullandı.
“Yunanistan, AB’den hukuka aykırı bir beklenti içerisinde”
Yunanistan’ın AB’ye yaptırım çağrısında bulunmasının hukuki bir dayanağı olmadığının da altını çizen Yaycı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Avrupa Birliği Antlaşmasındaki hükümler, üye devletler için AB askeri kriz yönetimi çerçevesinde üstlendikleri eylem ve kararların her zaman NATO müttefikleri olarak anlaşma yükümlülüklerine saygı göstereceği anlamına gelir. Bu aynı zamanda, karşılıklı olarak NATO askeri kriz yönetiminin AB'ye veya üye devletlerine karşı herhangi bir eylemde bulunmayacağı anlayışıyla, hiçbir koşulda ve hiçbir krizde ortak güvenlik ve savunma politikasının bir müttefik aleyhine kullanılmayacağı anlamına da gelir. Ayrıca bu ifadelerden Birleşmiş Milletler Şartı'nın ilkelerini ihlal edecek herhangi bir eylemde bulunulmayacağı da anlaşılmakta. Özetle, Avrupa Birliği Antlaşmasının maddelerinden hareketle Yunanistan’ın AB’ye yaptırım çağrısında bulunmasının hukuki bir dayanağı olmadığı açıkça görülmektedir. Yunanistan hukuka aykırı bir beklenti içerisindedir zira AB, NATO üyesi olan bir ülkeye karşı herhangi bir yaptırım uygulama hakkına sahip değildir düşünüyorum. Elbette devletler müstakil olarak istediklerini yapabilirler, bu anlaşmalar ve beyanlar devletleri elbette bağlamaz ama AB’yi bir kurum olarak bağlar. Yoksa müstakil olarak her devlet ne yapmak istiyorsa yapabilir ama AB yapamaz diye düşünüyorum. Ama zaten AB'nin, NATO üyesi bir ülkeye NATO yardımı alarak yaptırımda bulunmasının tutar bir tarafı yoktur. Bu tür kararlar AB ve NATO ilişkilerini de zedeler.”