10 Kasım'da Mustafa Kemal Atatürk'ü anmak ve anlamak
Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır” diyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat 09.05’te ebediyete irtihal etti. Vefatının 83. yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı bütün Türk milletinin ortak acısı ve hüznüdür. Bu nedenle, her 10 Kasım’da saat 09.05’te Türk milleti topluca Ata’sını saygı ile anmakta, aynı acı ve hüznü hep birlikte yeniden yaşamaktadır. Yine bu vesile ile bugün Türk milletinin büyük küçük tüm fertleri, diğer vakitlere oranla daha yoğun bir biçimde yas ve matem havası içerisinde Anıtkabir’e koşmaktadır. Bizi biz yapan, bizi Türk milleti yapan özelliklerden birisi de budur. Zira milletleri meydana getiren değişik özellikler bulunmakla birlikte bu özelliklerden bir tanesi de kederde ve tasada bir araya gelebilmektir. Bugün yüzlerimize yansıyan, kalplerimizde hissedilen keder ve tasa da Türk milletini tamamıyla aynı duygu ve düşünce etrafında toplamaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk farklı dönemlerde çeşitli savaş meydanlarında kazandığı başarılarla askerî bir deha olduğunu gösterdiği kadar ciddiyetle yaptığı devlet adamlığı ile de Türk milletinin gönlünde çok büyük bir yer edinmiştir. Bundan ötürü sadece Türk milletine değil, esaret altındaki bütün mazlum milletlere de örnek olmuştur. Bu bağlamda bütün dünya, hatta düşmanları dahi kendisinden övgüyle bahsetmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yirminci yüzyılda tüm dünyada yetişmiş en büyük devlet adamlarından biri olduğuna hiç şüphe yoktur. Tarihinde, yaşadıkları çağlara damgasını vuran çok büyük liderlere sahip olan Türk milleti, yirminci yüzyılda da büyük lider olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü çıkarmış ve insanlığa armağan etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü bir lider olarak ön plana çıkaran, onun karakterini meydana getiren en dikkate değer özellikleri akılcılığı, gerçekçiliği, kararlılığı, teşkilatçılığı, Ülkücülüğü/ idealistliği, ileri görüşlülüğü, stratejik aklı, sorumluluk alabilme ve karar verebilme kabiliyeti ile cesareti idi. Mustafa Kemal Atatürk, bu özellikleri ile birlikte ayrıca bir fikir ve aksiyon adamı idi. Her zaman toplumun ihtiyaçları ve dönemin şartlarını göz önünde bulunduran Mustafa Kemal Atatürk, gerektiği zaman fikirlerini uygulamaya koymaktan geri durmamıştır. Hiçbir durum da onu bu kararlılığından vazgeçirememiştir. Onun için hayatının her döneminde ister askerî alanda isterse siyasi ve toplumsal alanda olsun, sürekli bir eylem hâlinde bulunmuştur. Kendi dönemindeki yabancı devlet adamlarıyla mukayese edildiğinde de özellikle gelişmeleri duruma göre değerlendirmesi ve demokratik kişiliği ile onlardan ayrılmıştır. Elbette bu iki özelliğe başka birçok nitelik de eklenilebilir.
Milletlerin hayatlarında karşılaştıkları zor ve çetin zamanlar güçlü liderlerle aşılabilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk de Türk milletinin en zor ve çetin zamanlarında güçlü bir lider olarak ön plana çıkmıştır. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak ayrıldığında Türk toprakları İtilaf Devletleri tarafından her yandan işgal edilirken Türk milleti de Anadolu’da imha edilmeye çalışılıyordu. Bunların maksatları kendi kontrollerinde Türksüz bir Anadolu meydana getirmekti. İtilaf Devletlerinin bu hareketleri karşısında vatanın geleceği konusunda farklı düşünceler ortaya atılmaktaydı. Bu düşünceler ya manda ve himaye ya da bölgesel kurtuluş çareleri biçimindeydi. Ancak bunların hiçbirisi vatanın selameti açısından sağlıklı veya yeterli düşünceler değillerdi. Mustafa Kemal Atatürk’e göre bu durum karşısında tek bir yol vardı. “O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!” idi.
Mustafa Kemal Atatürk açısından önemli olan “Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıydı. Bu da ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilirdi. Ne kadar zengin ve bolluk içerisinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemezdi. Yabancı bir devletin himayesini kabul etme, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi. Hâlbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyiydi. Bunun için parola ya istiklal ya ölümdü.” Böyle düşünen Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele’ye başlar başlamaz Amasya Genelgesi’nde “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek Türk milletini bağımsızlık savaşına dâhil etmiş, inandığı milletle kurtuluş mücadelesine girişmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk Kurtuluş Savaşı esnasında özgür ve bağımsız, milli egemenliğe dayalı, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerini benimsemiş yeni Türk devletini kurmak için kahramanca mücadele etmiş, çok büyük bir çaba göstermiştir. Türk tarihinin en sıkıntılı günlerinin yaşandığı, bir ölüm kalım mücadelesinin verildiği dönemler içerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde Batılı emperyalistlere karşı büyük başarılar elde edilmiştir. Milli Mücadele’nin kazanılmasıyla esaretin zincirleri kırılmış, istiklal elde edilmiş, daha sonra da üniter devlet yapısı içerisinde gerçekleştirilen siyasi, hukuki, sosyal, kültürel, ekonomik alanlardaki inkılaplarla her yönü ile çağdaş yeni Türk devleti meydana getirilmiştir. Bu açıdan bize düşen sorumluluk her daim o günlerin zor şartlarını göz önüne alarak Cumhuriyeti ve temel kazanımlarını sahiplenmek ve bunları Mustafa Kemal Atatürk’ün çerçevesini çizdiği biçimde geliştirerek muasır medeniyet seviyesine ulaştırıp geleceğe taşımaktır.
Biz Cumhuriyeti ve temel kazanımlarını nasıl sahipleniriz veya bunları Mustafa Kemal Atatürk’ün idealize ettiği biçimde muasır medeniyet seviyesine ulaştırıp geleceğe nasıl taşıyabiliriz?
Bu konuda takip edilebilecek en iyi yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarına bakmak, onun duygu ve düşüncelerini anlayıp hissetmektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemeye çalışırken de yine onun sözlerine bakmak yerinde olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” derken, bizden istediği işte tam da budur. Mustafa Kemal Atatürk “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz” diye söylerken de bu konuda üzerimize topyekûn olarak büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluğun gereklerini yapmak da bütün millet olarak her konuda çalışıp çabalamakla, milli görev ve yükümlülüklerimizi en iyi şekilde eksiksizce yerine getirmekle mümkün olacaktır.
Yine Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyecektir: “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!” Bu noktada Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği şey milli birlik çerçevesinde halkı ayrıştırmadan kaynaştırıp bir arada tutmak, aydınlık yarınlar için yılmadan ve yorulmadan mücadele etmek, açtığı yolda gösterdiği hedefe durmadan yürümektir. Geleceğimiz de zaten ancak bu şekilde teminat altına alınabilir. Bu hususta yalnızca bir şeye ihtiyacımız vardır o da çok çalışmaktır.
Bugünün çocukları, yarının gençleri ve yetişkinleri olacak, millete ve devlete dair büyük sorumluluklar üstleneceklerdir. Bunların üstlenecekleri sorumlulukların üzerinden gelebilmeleri için belirli özelliklere sahip olmaları gerekir. Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden önce Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre, böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişilere ve bu mahiyette fertlerden oluşan toplumlara hayat ve istiklal yoktur” diyecektir. Mustafa Kemal Atatürk bu cümleyi kurarken öncelikle yetişen yeni nesillere milli benlik ve mücadele ruhunun aşılanması gerektiğine aksi takdirde, bu ruha sahip olmayanlara diğerleri tarafından hayat hakkı tanınmayacağına işaret etmektedir. Biz de yeni nesillerimizi aynı bilinçle yetiştirmeliyiz.
Yirmi birinci yüzyılda dünyanın içerisinde bulunduğu genel durum ele alınıp değerlendirildiğinde Türkiye’nin coğrafi ve stratejik konumu itibarı ile bazı güçlüklerle karşı karşıya kaldığı kesindir. Emperyalist güçlerin bölge ve Türkiye üzerine kurguladıkları yıkıcı planlar artarak çoğalmaktadır. Bu açıdan dışarıdan gelmekte olan her türlü tehdide ya da içeride ortaya çıkan çeşitli bölücü ve yıkıcı hareketlere karşı Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün ve milli devlet yapısının korunması şu ya da bu demeden her Türk vatandaşının ortak sorumluluğu altında bulunmalıdır. Manda ve himayeyi asla kabul etmeyen Mustafa Kemal Atatürk’ün benim en büyük eserim dediği Cumhuriyeti, mandacılara bel bağlayarak değil bu tavırla koruyarak yükseltip yüceltebiliriz.