Türkiye'de demokratik bir idare şekli olarak Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk
Demokrasi, halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir. Doğrudan demokrasi, yarı doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, çoğulcu demokrasi şeklinde de türleri bulunur. Cumhuriyet ise milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği devlet başkanı ve milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim şeklidir. Egemenlik bakımından demokrasi ve cumhuriyet halka dayanmış olmakla birlikte cumhuriyet demokrasinin en gelişmiş şeklidir. Ancak her cumhuriyet yönetiminin tam olarak demokratik olduğunu söylemek mümkün değildir. Demokrasi ya da cumhuriyetin tam anlamıyla modern devlet yapıları içerisinde karşılık buldukları söylenebilir. Bazı geri kalmış toplumlarda da cumhuriyet yönetimi olmasına rağmen buralarda gerçek bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Türkiye’de 99. yılını kutladığımız Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün eseridir. Türk idare tarihinde mutlakiyetten meşrutiyete geçiş döneminde demokratikleşme konusunda birtakım önemli adımlar atılmış olsa da en demokratik yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir. 29 Ekim 1923 modern dünya siyasal sistemleri içerisinde Türk idare şeklinin kendine özgü bir yapıya kavuştuğu tarih olmuştur. Elbette bu geçmişten gelen bir birikimin, tarihsel tecrübenin de gerçeğe dönüşme biçimidir. Tanzimat’tan meşrutiyete geçiş sürecinde zihinlerde düşünsel olarak meydana gelen değişimler Cumhuriyet’in de temelini meydana getirmiş ve Mustafa Kemal Atatürk bu düşünceyi zihninde olgunlaştırarak uygulamaya koymuştur.
Daha önce düşünce dünyasında cumhuriyet fikrinin altyapısını oluşturan Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra bu yolda adımlar atmaya başladı. 21/22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi’nde, 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’nde ve 4 - 11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde bu konuda önemli kararlar alınmasını sağladı. Bu süreç aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerini sistemleştirdiği ve safhalara ayırarak uygulamaya koyduğu bir devre oldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı dönem Türk milleti açısından özgürlük ve esaret arasında ince bir çizginin bulunduğu dönemdi. Çünkü Türk milleti emperyalizmin kıskacı altında esaret boyunduruğu altına doğru sürüklenmekteydi. Ancak burada başlayan mücadele Cumhuriyet ile taçlandırıldı.
Milli Mücadele başlarken bazıları Amerikan mandası bazıları İngiliz himayesi isterken bir kısım çevreler de bölgesel kurtuluş çareleri düşünmekteydi. Oysa Mustafa Kemal Atatürk’e göre bu durumda takip edilecek en doğru yol milli hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktı. Bunun için Amasya Genelgesi’nde “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.” denilecek ve “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” ifadesi kullanılacaktı. İlk kez millet vurgusu yapılarak ulusal egemenliğe dair bir işaret verilecekti. Erzurum Kongresi’nde ise “Milli sınırlar içerisinde bulunan vatan parçaları bir bütündür, asla birbirinden ayrılamaz.” ve “Kuva-yı Milliye’yi tek kuvvet olarak tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır. ” kararları alınacaktı. Bu kararlar daha sonra Sivas Kongresi’nde bütün ulusa mal edilecekti.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’in ilan edileceğinin ilk işaretini Erzurum’da vermişti. Bu nedenle Cumhuriyet’in temelleri Erzurum’da atılmıştır, denilebilir. Mustafa Kemal Atatürk Erzurum’da bulunduğu sırada bir ara Mazhar Müfit Kansu’nun merakla kendisine zaferden sonra hükümet şeklinin ne olacağını sorması üzerine defterine “Zaferden sonra şekl-i hükümet Cumhuriyet olacaktır.” diye yazdırmıştı. Bunun için Erzurum Kongresi’nin açılış konuşmasında “Herhâlde kaderimize hâkim bir milli iradenin her türlü karışma ve karıştırmalarla korunmuş, sağlam bir şekilde ortaya çıkması ancak Anadolu’dan beklenilmekte ve umulmaktadır.” demişti. Ayrıca Erzurum Kongresi’nde meydana getirilen dokuz kişilik Heyet-i Temsiliye üyelerinin sayısı Sivas Kongresi’nde on altı kişiye yükseltilmiş ve Heyet- i Temsiliye Türkiye Büyük Millet Meclisinin de çekirdeğini meydana getirmişti. İtilaf Devletleri İstanbul’u resmen işgal ettikten sonra Son Osmanlı Mebusan Meclisinin dağılması ile Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılırken Meclisin temelini oluşturmuştu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün çağrısı ile 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında seçim yolu ile Meclise katılan milletvekilleri milletin gerçek temsilcileri olup onun iradesini yansıtmaktaydı. Meclis açıldıktan sonra aldığı kararlar dönemin şartları çerçevesinde adı konmamış bir Cumhuriyet idaresinin kabul edildiğini göstermekteydi. Şöyle ki bu kararlarda “Hükümetin kurulması zaruridir. Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya Padişah’a bir vekil tanımak mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir kuvvet yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar. Padişah ve halife, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman Meclisin düzenleyeceği kanuni esaslar çerçevesinde durumunu alır.” Mustafa Kemal Atatürk’e göre bu ilkelere dayanan bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilirdi. Böyle bir hükümet, millî hâkimiyet temeline dayanan halk hükümetiydi. Cumhuriyet’ti.
20 Ocak 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda (Anayasa), “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır.” denilerek Meclisin açılışı sırasında alınan kararlar daha da açık bir biçimde ifade edilecekti. Bundan sonra Cumhuriyet’e giden süreçte atılan önemli bir adım da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan 1 Kasım 1922 tarihli kararla saltanat makamının kaldırılmasıydı. Saltanat makamının kaldırılmasından Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen yaklaşık bir yıllık devrede yönetim şeklinin ne olacağına dair çeşitli tartışmalar yaşanmış ve fikirler öne sürülmüştü. Yaşanan tartışmalar sürecinde bazı çevreler geriye dönüş arzusu ortaya koymuşlardı. Ancak artık gelinen noktadan geriye dönüş söz konusu değildi. Bundan sonra atılacak adım sistemin adının konması şeklinde cereyan edecekti.
1923 yılı Ekim ayı sonunda bir hükümet krizi yaşandı. 27 Ekim 1923’te Vekiller Heyetinin istifası Türkiye Büyük Millet Meclisinde okundu. Bundan sonra yeni bir Vekiller Heyeti kurma çalışmaları başladı. Halk Fırkası Parti Yönetim Kurulu kesin bir hükümet listesi hazırlayamadı. 28 Ekim 1923 akşamı Mustafa Kemal Atatürk’ün davetlileri olarak bazı arkadaşları Çankaya’da yemeğe katıldılar. Yemekte Mustafa Kemal Atatürk hükümet bunalımını çözmenin yolunu ortaya koydu ve arkadaşlarına “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” dedi. Orada bulunanlar da bu görüşe katıldılar ve yemek sonrasında erkenden ayrıldılar. İsmet Paşa Çankaya’da kaldı. Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladılar. 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa’nın devlet şeklini tespit eden maddelerini değiştirdiler. Özellikle birinci maddenin sonuna “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir.” cümlesini eklediler.
29 Ekim 1923’te Halk Fırkası Grubunda konu hakkında görüşmeler yapıldı. Bu sırada İsmet Paşa’dan sonra söz alan Abdurrahman Şeref Bey şöyle dedi: “Hükümet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.” Parti Grubu toplantısının sonrasında saat 18.00’de Meclis toplantısı açıldı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik önerisi ele alındı. Ardından Meclisçe akşam saat 20.30’da Cumhuriyet kabul edildi. Durum, o gece bütün ülkeye bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra yüz bir pare top atılarak ilan edildi. Cumhuriyet’in ilanı bütün milletçe sevinçle karşılandı. 20 Nisan 1924’te kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinde de “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.” denilerek cumhuriyet bir devlet şekli olarak benimsendi.
Milli Mücadele’nin askeri alandaki başarısının bir sonucu olarak kurulan Cumhuriyet’i Mustafa Kemal Atatürk Türk gençliğine emanet etmiş ve ona büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Gençliğe Hitabe’sinde: “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.” demiş, bunun için “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” ifadesini kullanmıştır. Yine Onuncu Yıl Nutku’nda “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.” demiştir. Bu bağlamda Türk gençliğine “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.” sözleriyle seslenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri doğrultusunda Cumhuriyet’in yetiştirdiği fikri hür, vicdanı hür Türk gençliği kendisine bırakılan emanetin kutsiyetini bilmekte ve ona sahip çıkmaktadır.
Cumhuriyet’in ilanının 99. yıldönümü vesilesi ile başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete irtihal eden bütün kahramanlarımızı, aziz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyor, kendilerine Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyoruz. Cumhuriyetimizin 99. yılı kutlu olsun.