Acıbadem Adana Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Mansur Mamadov, genellikle beyinde aşırı su birikmesi olarak bilinen hidrosefali hakkında önemli bilgiler verdi. Beynin odacıklarında bulunan beyin-omurilik sıvısının miktarının artmasıyla kafa içindeki basıncın yükselip beynin zarar görmesine yol açtığını belirten Dr. Mamadov “Beyin omurilik sıvısı gün boyunca sürekli olarak yapılır ve geri emilir. Bu sıvı beyni ve omuriliği sarar ve devamlı bir dolaşım halindedir. Ayrıca üç temel görevi vardır: Beyin ve omuriliğe gelen darbelerin zararlı etkisini azaltmak, beynin beslenmesine ve atıkların taşınmasına yardımcı olmak, beyin ve omurilik arasında dolaşarak beyindeki basınç değişikliklerini düzenlemek” dedi.
Hidrosefaliye her yaşta rastlandığını ancak sıklıkla çocuklarda ve 60 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğünü söyleyen Dr. Mamadov yaklaşık 500 çocuktan birinde hidrosefali görüldüğünü, bu hastaların birçoğunda tanının doğumda, doğum öncesinde veya erken bebeklikte konulduğunu ifade etti. Nadir olmakla birlikte genetik (kalıtsal) bozukluklara veya gelişimsel bozukluklara bağlı geliştiğini; sık rastlanan nedenlerinin ise “beyin içi kanamaları, kafa travmaları, beyin tümörleri, erken doğuma bağlı kanamalar ve menenjit” olduğunu sözlerine ekledi.
“Her yaşta farklı belirtileri var”
Hidrosefali belirtilerinin kişiden kişiye değiştiğine dikkat çeken Dr. Mamadov, 0-2 ay arasındaki yenidoğan bebeklerde başın normalden fazla büyümesi, kafa derisinin incelmesi, kafadaki damarların belirginleşmesi, kusma, huzursuzluk, gözlerin aşağıya kayması, nöbetler veya iletişim kurulamaması gibi belirtilerinin gözlemlendiğini anlattı. 2 ay ve üstü çocuklarda yine başın anormal büyümesi, baş ağrısı, bulantı, kusma, ateş, çift görme, huzursuzluk, yürüme veya konuşmada gerileme, iletişim bozukluğu, duyu-motor fonksiyonlarda kayıp, nöbetler; daha büyük çocuklarda ise uyanık kalmada veya uyanmada zorluk görüldüğünü dile getirdi.
Dr. Mamadov, orta yaşlı erişkinlerde baş ağrısı, uyanmada veya uyanık kalmada zorluk, denge bozukluğu, idrar kaçırma, kişilik bozukluğu, demans (bunama) ve görmede bozukluk belirtileriyle kendini gösteren hidrosefalinin yaşlılarda iletişim kurmada bozukluk, yürümede dengesizlik, hatırlamada zorluk, baş ağrısı, idrar kaçırma şeklinde ortaya çıktığını ifade etti.
“Tedavide en yaygın yöntem şant ameliyatı”
Her yaşta görülebilen, nörolojik ve kronik bir hastalık olan hidrosefalinin, tedavi edilmediği takdirde ölümcül sonuçlara neden olabileceğini vurgulayan Dr. Mamadov, bu hastalığın tedavisinde en yaygın kullanılan yöntemin “şant” adı verilen, beyin omurilik sıvısını beyinden alıp karın boşluğuna sürekli boşaltan ve cilt altına yerleştirilen ince bir tüp olduğunu söyledi. Genel anestezi altında gerçekleştirilen bu klasik operasyonda şant tüpünün bir ucu beyne takılırken diğer ucu ise sıvıyı beyinden uzaklaştırarak karın boşluğuna yerleştirildiğini anlatan Dr. Mamadov “Klasik şant ameliyatı etkili bir tedavi olmasına karşı tıkanma, enfeksiyon, az ya da fazla beyin omurilik sıvısı boşalımı ve hastanın ömür boyu şanta bağımlı olması gibi sorunlar içermektedir. Bu hastalarda tekrarlayan ameliyatlar gerekli olabilmektedir” diye konuştu.
“Endoskopik yöntem daha kısa sürede yapılan bir işlemdir”
Teknolojinin gelişmesiyle gerçekleştirilen endoskopik yöntemin, klasik hidrosefali ameliyatlarına göre daha kısa sürmesi ve daha az tahribatlı olması nedeniyle tercih edildiğinin altını çizen Dr. Mamadov “Endoskopik hidrosefali ameliyatına beyin cerrahisinde 3. ventrikülostomi diyoruz. Çünkü beynin boşluklarından olan 3. ventrikül ismini verdiğimiz alanın tabanında bulunan incelmiş olan bölgeye bir delik açtığımız için bu ismi veriyoruz. Üçüncü ventrikülostomi hidrosefali tedavisinde uygun hastalarda çok etkili ve çok başarılı bir tedavi tekniğidir. Şantın takıldığı zaman ömür boyu beyinde kalması gerekir. Oysa üçüncü ventrikülostomide beyine dışarıdan bir materyal takılmaz” dedi.
Bu operasyonun, 1-2 cm uzunluğundaki bir cilt kesisi açılarak yapıldığını ifade eden Dr. Mamadov, endoskopik yöntemin şantın aksine oldukça fizyolojik bir tedavi yöntemi olduğunu yani beyinde ve beyin omurilik sıvısının yapısında değişiklik oluşturmaksızın normal akışı sağladığını anlattı. “Endoskopik yöntemde şant ameliyatına göre tahribatın az ve enfeksiyon riskinin çok düşük olması sağlanan avantajlardan en önemlisidir” diyen Dr. Mamadov tekrarlayan ameliyatlara gerek duyulmaması, hastaların ömür boyu şant tüpüne ihtiyaç duymaması ve şanta göre maliyetinin oldukça düşük olmasının endoskopik yöntemin tercih edilmesindeki önemli faktörler olduğunu belirtti.