Türkiye’nin dış politikada tarihin ve coğrafyanın mantığına uygun hareket etmek zorunda olduğuna dikkat çeken Akçay, “Binlerce yıllık Türk devlet geleneğine, millî kültürümüze, hariciye tecrübesine bağlı olarak bağımsız dış politikaya devam etmeliyiz. İkili ilişkilerdeki tüm olumlu gelişmelere rağmen, kuşkulu ve uyanık ve aynı zamanda akıllı ve iddialı olmak durumundayız. Ülkemizi ve coğrafyamızı stratejik güce dönüştürerek bir ayağımızla Doğu'ya, diğeriyle Batı'ya tutunmak Türkiye'yi uluslararası politikada sıkıştırmak isteyenlere en büyük cevap olacaktır.” dedi.
Dış politika ile devletlerin yönetim sistemleri arasında yakın bir bağ olduğunu ifade eden Akçay dış politikada ülkelerin kendilerini ilgilendiren sorunlarla ilişkisinin ya mahkum ya da hakim olma düzeyinde olduğunu belirtti. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle mahkum ilişkilerden hakim ilişkilere geçtiğini ifade eden Akçay, “Bölgemizde ve uluslararası siyasette proaktif yaklaşımla suyun yatağını belirleyen, suyu mecrasında akıtan ülke konumuna geldiğimizi lütfen unutmayalım. Bu durum hiç şüphesiz ki bu yeni sistemle gelen imkân ve fırsatları doğru ve zamanında değerlendiren, tehditlere yerinde, zamanında ve güçlü bir şekilde cevap veren bir dış politika yönetimi sayesinde olmuştur.” dedi.
Türkiye’nin bölgesinde ilteber devlet olduğunu da belirten Akçay “İlteberlik, derleyen ve toplayan olma sorumluluğunun gücünü ve yetkisini ifade eder. Bu vazifede yapıcı siyaset ve saygınlığın varlığı rızayı tesis etmekte, güçlendirmekle birlikte yetersizdir. Rıza, gücün bir yansımasıdır; güç ise sahadaki varlığınızdır. Türkiye, ilteber devlet rolünü sahadaki ve masadaki gücüyle inşa ettiği bölgesel ve küresel rızayla tesis etmektedir” dedi.
“DOĞU TÜRKİSTAN’IN MİLLİ ŞUUR VE DİRENCİNİ KIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”
TBMM Genel Kurulundaki konuşmasında Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine yönelik sistematik baskı ve zulme dikkat çeken Akçay konuşmasına şöyle devam etti:
“Yetmiş yıl önce işgal sırasında, 1949'da Doğu Türkistan'daki nüfus oranı yüzde 87 iken 2010'dan bu yana bu oran yüzde 45'e kadar düşmüştür. Sadece nüfus itibarıyla değil, bölgedeki Uygur Türklerinin kültürel kimliği de büyük bir baskı altındadır. Eğitim adı altında düzenlenen kamplarla Doğu Türkistan'ın millî şuur ve direnci kırılmaya çalışılıyor. Uygur Türklerinin talebi sadece yaşam ve temel insan hakları, inanç hakları bakımından garanti altına alınmasıdır, başka bir talepleri de yoktur. Durum bu olmakla birlikte unutulmamalıdır ki emperyalist bayraklar altında, Amerikan bayrağını arkasına alarak ABD ağzıyla Doğu Türkistanlılar için hak arayışı mümkün değildir, doğru da değildir. Uygur Türkleri, ABD ile Çin arasındaki güç mücadelesinin enstrümanı değildir, olmamalıdır ve olmayacaktır. Bu meseleye Ankara merkezli Türkiye Cumhuriyeti perspektifiyle bakıp söylemlerimizi ona göre yapmak durumundayız ki bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak politikamız budur.”