Bugün sizinle dertleşelim…

Nasılsa biz bizeyiz…

İnanın ağlaya ağlaya yazıyorum, Ankara’da gece saatin ikisi…

yılını kutluyor ülkücü hareket…

Hani şu nankörlerin “Balgat’taki dükkân” dediği “kutlu merkez” ışıl ışıl…

İyi biliyorum ki müthiş bir kıskançlık şeytaniliğinde saldırmaları bundan…

Haset, iblislik, Bizans etrikaları vız gelip tırıs geçmiş…

12 Eylül’ün Soyer işkenceleri, soysuz Fetullah’ın firavunları, emperyalist vampirlerin kuşatması da neymiş…

Zinciri kırdık, bendi yıktık, sel olup aktık, kan olup toprağı yıkadık…

Ne Çanakkale Savaşı bitti, ne İstiklâl Harbi'miz!

Aha buradayız, ey zalimin uşakları siz neredesiniz?

50 yıldır Şırnak’ta şehidim, Kırşehir’de Bölükbaşı’m, İzmir’de sloganım, Edirne’de duam, Ankara’da Başbuğ'um, Samsun’da Bozkurt bakışlı Mustafa Kemal’im, Antalya’da şehit Adil’im var…

Sizin neyiniz var, zulüm, ihanet ve eziyetten başka?

*

Balgat dediğin ışıl ışıl, ayrıca karınca yuvası gibi…

Türk yurdu, müthiş bir kutlamanın “helecan”ında…

Ne çileler, ne acılar, ne gözyaşları, ne sehpalara pes etmemişiz…

Cemaat dediğin şeytan oyunuydu, alıp gitti Muhsin’i…

Sustuk, içimize akıttık öfkemizi…

“Bir”le, “onbir”le, “üç”le hükümet kurup devlet yönettik…

“Dava”dır bunun adı, “vatandır, “bayrak”tır, “millet”tir, “hürriyet”tir…

Topla, böl, çıkar, çarp, sonuç hep “Milliyetçi Hareket”tir!

15 Temmuz’da bir deyyusun mantar tabancasına mı kul olacaktık, “Balgat’taki kale”yle baş edemedi iblisin çocukları, ışıl ışıldı “Türkmen kalesi” o gün de…

Göz pınarlarım kurumuş, ağlasam mendil ıslanmaz…

Ya Allah, ya Muhammed mi desem, Bismillah mı desem, atam Korkut, dede Alparslan mı?

Kalk Fatih mi desem, uyan Mustafa Kemal mi?

Öyle bir puşt zulasındayız…

Ar damarı çatlamış hayınlar ameliyat masasındaki lidere pusu kurdu, bozduk…

*

Adana… Başbuğ'umun devleştiği Adana, 8-9 Şubat’ta namına layık kutlamalara sahne olacak…

Olan biten “Adana mavrası” değil ağalar!

Adana MHP Teşkilatı ve Başkan Sözlü bir gururu evlatlarına miras bırakacaklar…

302 Mercedeslerle Ankara’ya “simit-çay” molalarıyla vardığımız, kiralık apartman katlarına sığmadığımız günler, içimde sızı…

1973… Cumhuriyet 50. yılını kutluyor…

Rahmetli Ömer Naci Bozkurt, Burdur’da Cumhuriyet Meydanı’na Mete Han ve Bozkurt heykeli dikmişti… Depremde harap olmuş şehri ayağa kaldırmaya çalışıyordu…

Tahta sandalyelerde çay içebildiğimiz Ocak’ta şahlanış zirveye varmıştı…

Kulakları çınlasın ve Tanrı şifa versin, Başbuğ’un yoldaşı Halil Rışvanoğlu MHP İl Başkanı…

Unutabilir misiniz o hüzünlü saadeti?

         Bir gün o fotoğrafları paylaşacağım sizinle…

Sonra birilerine hayınlık düştü, Bozkurt’u kaldırdı meydandan… Hâlâ yok!

Sinsice “Kahpeliğin ansiklopedisi”ni yazmış din simsarı cemaat, peşimize düştüğünde sızım sızım sızlatan kardeş egolarıyla yüzleşmiştik…

1980’in karanlık ve Soyer kafası kıydı bizlere…

Halil ağabeyin İzmir zindanlarında çektiği zulmü, hangi kul vicdanın örsesinde bağışlar?

Biz “devlete hiç kafa tutmadık”, hiç “asi” olmadık…

Arslanlar gibi dar ağaçlarına besmeleyle çıkanda, kardeşimden utandık…

Gidip bakın “Soyer zulmü”nün fotoğrafına…

Ekrana çıkıp da “liman kültürü”nden bahsederek, “İzmir’i ayırıp AB’ye dâhil edelim” diyen devşirmelerden olmadık…

“Kan tükürüp kızılcık şerbeti içenler”den olmak bize kâfi idi…

Çiçeği burnunda bir Türkçe öğretmenisin…

Otur sistemin çarkı içinde maaşını al, neyine senin Ülkü-Bir?

Neyine senin Burak Aylık Fikir ve Sanat Dergisi çıkarmak?

Hem de her sayısı 50 sayfa ve bin adet basılıyor…

İçim sızlar, memleket darda, millet zorda…

50 yıl bu… Dile kolay ama…

Dolu içim, yazacağım birkaç gün, bağışlayıp katlanın…