Yıldıray Çiçek / TÜRKGÜN
Kar aslında sadece İstanbul’a yağmadı. CHP’nin damına da yağdı. CHP çatısı o kar kütlesini tartmıyor artık. CHP çatısı çöktü çökecek. Kar yağdığında yollarda sadece İstanbul halkı kalmadı. Aynı zamanda CHP de yolda kaldı.
Ekrem İmamoğlu İstanbul halkını perişan ettiği gibi, CHP Genel Merkezi’ni de perişan etti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu CHP’den de zaten ne beklenir ki?
Yönetme kabiliyeti yok, inandırıcılık yok, sabah söylediğini öğlen, öğlen söylediğini akşam inkâr eden Kemal Kılıçdaroğlu kimin üzerinde otorite kurabilir ki?
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul halkı yağan karda perişan bir hâlde iken kafasına göre İngiltere Büyükelçisiyle rakı-balık keyfi yapıyor ve bundan CHP Genel Merkezi’nden kimsenin haberi yok. CHP’li üst düzey yöneticiler, milletvekilleri, yazarlar, sanatçılar büyük bir zavallılık hâlinde Ekrem İmamoğlu’nu “inkâr” diliyle savunmaya kalkıyorlar ve finalde de hepsi rezil oluyor. Düşünsenize CHP milletvekilleri “yalana-inkâra” alet oldukları için halktan özür dilemek zorunda kaldı. En acısı da Ekrem İmamoğlu’nun amiri durumundaki Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’un savunmak için attığı twiti sildikten sonra “Hata yaptık” demek zorunda kalmasıydı.
Ama Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda da yalana başvurarak “İmamoğlu ile irtibatınız var mıydı?” sorusuna “O gece de vardı, diğer zamanlarda da vardı. Biliyorum ben bunları” demiş ama Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nu rezil etmeyi kafasına koymuşçasına “Genel başkanım o kadar yoğun ki benim hangi yemeği yediğimi niye takip etsin. Genel başkanımızın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın“ cevabını veriyor.
Niye ağız birliği edemiyorlar?
Çünkü gönülleri, hedefleri bir değil…
Her ikisi de hesap-kitap peşinde olduğu için böyle boşluğa düşüyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu “Her şeyden haberi olan Genel Başkan” rolü oynamaya kalkıyor ama Ekrem İmamoğlu ona bile müsaade etmiyor.
“Habersiz, kayıtsız” bir büyükelçi ile görüşme yapıyorsan bir iş çeviriyorsun demektir. Ekrem İmamoğlu’nda devlet adabı olsa önce partisini, sonra da tuttuğu kayıtlarla devleti bilgilendirir. Büyükelçiler bir devletin temsilcisidir. “Onunla hususi işlerim var” diyemezsin, büyükelçi de kendi ülkesine bunu diyemez. Acaba İngiltere Büyükelçisi kendi ülkesi İngiltere’yi bu görüşme konusunda nasıl bilgilendirdi?
Ekrem İmamoğlu İngilizce de bilmiyor, acaba 3 saat nasıl konuşabildiler, nasıl anlaştılar?
Ekrem İmamoğlu, Türkçesiyle İstanbul halkı ve CHP ile anlaşamıyor ama “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” tarzındaki İngilizce seviyesiyle İngiltere Büyükelçisiyle nasıl anlaştı gerçekten çok merak ediyorum. Ekrem İmamoğlu, önce İngiltere Büyükelçisi sonra ABD Büyükelçisiyle buluşarak ne mesajı veriyorsun?
“Batı benim arkamda, beni Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterin” mi diyorsun?
Gözü hep dışarılarda olan bir adamın bu ülkeye bir faydası olur mu?
İstanbul halkının perişanlığında tercihini İngiltere Büyükelçisinden yana kullanan Ekrem İmamoğlu her yönüyle netleşmiş birisidir. Ne diyelim geçmiş olsun İstanbul ve CHP…