Türkgün Başyazı Ölsem ölüm kalır yerde

Ölsem ölüm kalır yerde

Kaynak: Yıldıray Çiçek

Değerli sanatçımız Mustafa Yıldızdoğan, yıllar önce toplumda ve büyük şehirlerde dayanışma duygularının azalmasına dikkat çektiği “Abi” adlı eserinde şöyle sesleniyordu:

“Bir tek selam, deva derde 

Konu komşu neymiş nerde 

Ölsem ölüm kalır yerde”

İzmir’de yalnız yaşayan 87 yaşındaki emekli hemşire Gülşen Çoğulu’nun evinde ölü halde ancak 10 yıl sonra bulunması, bu dizelerin adeta somut bir kanıtı oldu. Apartmanda yaşayan yaşlı bir kadın hayatını kaybediyor ve 10 yıl boyunca kimse bundan haberdar olmuyor.

Eskiler, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” ve “Ev alma, komşu al” derdi. Ancak günümüzdeki komşuluk ilişkileri, bu dayanışma anlayışını kesinlikle yansıtmıyor. Bir selam vermeyi bile çok gören bir komşuluk modeli giderek yaygınlaşıyor. Binaların kat sayısı arttıkça, komşuluk ilişkileri de gün geçtikçe zayıflıyor. Komşu kelimesi dayanışma duygusundan ve maneviyatından ziyade sadece aynı apartmanda yaşayanlara denilir hale gelmiştir.

İzmir’de yalnız yaşayan Gülşen Çoğulu’nun önce 3 yıl, ardından 10 yıl önce hayatını kaybettiğinin ortaya çıkması, azalan komşuluk ilişkilerine en çarpıcı ve bir o kadar da dehşet verici örneğini sunuyor. Ölen kadının komşularından biri, “Geçen sene bir ara ağır bir koku vardı ama sonrasında kesildi. Ceset kokusu nasıl olur, bilemediğimiz için fark edemedik,” diyor. İnanması zor, ancak bu durum, komşuluk bağlarının nasıl koptuğuna dair en düşündürücü örneklerden biri.

Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Yanı başındaki komşusu açken karnını doyuran kimse mümin değildir,” diyerek ve buna benzer pek çok sözle komşuluk hukukunun önemine vurgu yapmıştır. Ancak günümüzde, komşunun aç olup olmadığını bırakın, evinde 10 yıl önce ölmüş bir komşudan bile kimsenin haberi olmuyor.

Yakın tarihte komşuluk ilişkilerine dair adli olaylar arşivine göz attım. Karşıma çıkan başlıklar şunlar:

“Halı çırpma kavgasında komşusunu öldürdü”

“Komşusunu tükürdüğü için öldürmüş”

“Kaz yüzünden çıkan kavgada komşusunu öldürdü”

“Çuvala koyup sakladılar! Komşusu olan kadını bilezikleri için öldürdü”

“Komşu vahşeti: Başkentte gürültü cinayeti, 5 ölü”

“Park yeri kavgasında komşusunu öldürdü”

Oysa komşu, akraba kadar yakınlık demektir. Hatta fiziki yakınlık açısından akrabadan bile daha yakın sayılır. Durum böyleyken selamsız-sabahsız, birbirine zarar veren, kötülük eden ve evinde ölsen bile kimsenin haberi olmayan bir komşuluk ilişkisi giderek artıyor.

Yüce Allah, “…Yakın komşuya ve uzak komşuya iyi davranın,” (Nisâ, 4/36) emriyle insanlara komşuluk sorumluluğu yüklerken, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in “Allah’a ve ahiret gününe inanan komşusuna iyi davransın,” çağrısı da komşuluğa yüklenen anlamı kavramamız açısından büyük önem taşıyor.

Toplumdaki sosyal buhranı önleyecek en önemli etkenlerden biri güçlü aile bağlarıdır. Bunun yanı sıra, güçlü ve sarsılmaz bir komşuluk hukuku, dayanışma ruhu, sevinçte ve tasada birlik içinde olma duygusu da son derece etkilidir. Eğer bu duygular kaybolmasaydı, bir komşunun cansız bedenine 10 yıl sonra ulaşılır mıydı? Komşular arasında bu kadar ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan olaylar yaşanır mıydı?

Sosyolog Ali Şeriati’nin, “Dün komşumuz açlıktan öldü, bugün cenazesinde kurban kestiler,” sözü ne kadar derin anlamlar taşıyan ve ders niteliğinde bir ifade değil mi?

Her daim komşunuzun bir hatırını sorun; belki bir derdi vardır, belki bir ihtiyacı…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *