Önce 800 kişi olarak duyurulan, ardından 400’ünün ismi açıklanan sanatçılar; hakkında rüşvet, yolsuzluk ve terör soruşturmaları açılıp tutuklanan Ekrem İmamoğlu’na destek açıklaması yaptı. Elbette her sanatçı, istediği gibi destek verme özgürlüğüne sahip... Ancak mesele, hangi ideolojiye mensup oldukları, hangi partiyi destekledikleri ya da neye/kime sahip çıktıkları değil, duruşlarındaki kalitesizliktir. ‘Nedir bu kalitesizlik?’ derseniz; yalnızca Ekrem İmamoğlu’na böylesi bir suçlama karşısında sahip çıkmaları bile başlı başına bir sebeptir. Üstelik bu durum sadece İmamoğlu ile sınırlı değil; bizdeki sanatçılar pek çok konuda bağnaz bir yaklaşıma sahiptir. En tuhaf olanı ise kavramları, sembolleri ve sloganları hep yanlış yerde, yanlış kişilere ve yanlış zamanlarda kullanmalarıdır.
Ekrem İmamoğlu’nun suçlandığı konular ‘rüşvet, yolsuzluk ve terör’ gibi ciddi ithamlarken, bizim sanatçılar düğmelerine basılır basılmaz ‘Atatürk, Cumhuriyet’ maskesiyle anında pozisyon alıyor. Oysa gelin, İrlandalı yazar George Bernard Shaw’un şu sözleri üzerinden meseleyi daha net ortaya koyalım: “Sanat; davranışımızı, karakterimizi, adalet ve sempati hislerimizi rafine etmeli; kendi kendimizi tanımamızın, kendi kendimizi kontrol etmemizin, diğerleri için beslediğimiz saygı hislerimizin ve hareketlerimizin yücelmesine hizmet etmeli; bizi adiliğe, zulme, adaletsizliğe ve bayalığa tahammül etmeyecek şekilde geliştirmelidir.”
Bu sözler ışığında, bizdeki sanatçıların duruşundaki esas sorun sanırım daha iyi anlaşılabilir. Bu sözlerden iktidara-muhalefete yakınlık gösteren her sanatçı çeşitli olaylar karşısında takındıkları tavırları değerlendirebilir.
Muhalefet cephesindeki sanatçıların tuhaflığı, insanlıktan ve millilikten uzak tavırları defalarca tescillenmiştir. Mesela, konuyu bazı somut örneklerle ele alalım. Adı geçen 400 kişilik sanatçı listesine baktım. Bunların neredeyse tamamı; Ermenistan-Azerbaycan savaşında milli bir duruş sergileyen, İsrail’in Gazze’de çoğu çocuk on binlerce masumu öldürdüğünde insanlıktan yana tavır alan, dijital yayın platformu Disney Plus’ın Ermeni lobisinin baskısıyla Atatürk filmini yayınlamaktan vazgeçmesi üzerine tepki gösteren, terör örgütü PKK ormanları yakarken ya da bölücü partiler Atatürk’e, İstiklal Marşı’na, Türkçeye ve Türk bayrağına saldırırken bunu lanetleyen isimler olarak hiç öne çıkmamışlar…
Fakat hükümete karşı her fırsatta, ne zaman düğmelerine basılarak harekete geçilecek bir olay olsa, bir bildiriyle yahut sosyal medya hesaplarında anında ortaya çıkıyorlar; bilirkişi edasıyla isyanın sesi pozlarına bürünüyorlar. Siyasi görüşü ve ideolojisi ne olursa olsun, sanatını takip ettiğimiz sanatçılar, hükümete darbe vurma adına bu denli kalitesizliği, bayağılığı ve adiliği kendilerine yakıştırmamalıdır. Hani derler ya: ‘Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür.’
Koltuğa oturduğu 2019 yılından beri görev ahlakını bir gün dahi göstermemiş, sürekli siyasi ve kişisel hesapları peşinde koşmuş, İstanbul’un en köklü meselelerine dair verdiği sözler karşısında yalan ve inkârlarıyla meşhur olmuş, ağzı bozuk, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek isteyen bölücü unsurlarla ilişkileri ortaya saçılmış, diploması sahte çıkmış, üç villasını bile mal bildirimine yazamayan, rüşvet ve yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanmış çağımızın Zübük’ü karşısında bu sınırsız tahammül ve destek niçindir? Hükümetin her yanlışını eleştir, yerden yere vur tamam da bu “bendendir” mantığı ile çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa niçin sahip çıkarsın?
Her sanatçının ekmeğini yediği, suyunu içtiği bu vatana, zihinlerini ve gönüllerini etkilediği Türk milletinin her ferdine karşı sorumlulukları vardır. Bir rüşvet ve yolsuzluk meselesinde 400’lü olarak yan yana gelen sanatçılarımız bir gün de Türk milleti adına hayırlı bir iş için yan yana gelmeyi denesin…