Cumhur İttifakı'nın “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda yürüttüğü mücadele ve bu kapsamda terörü besleyen unsurlara yönelik “Silahları bırakın, terör örgütünü feshedin” çağrısı ile bu sürecin karşılık bulacağına dair gelişmeler, PKK'yı bölgedeki çıkarları için bir maşa olarak gören İsrail’i endişelendirmiş görünüyor.
İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz’de yayımlanan bir analizde, “Ateşkes, Suriye’deki güç dengelerini değiştirebilir ve İsrail’in bölgedeki varlığını tehdit edebilir.” değerlendirmesi yapılırken, bu durumun İsrail’in çıkarlarına zarar verebilecek bir gelişme olduğu vurgulanmıştır.
Tüm dünyanın şahit olduğu bir gerçek var: Terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye silah, mühimmat ve eğitim desteği sağlayan ülke ABD’dir.
Bunun başlıca sebebi, ABD’nin bölgedeki emperyalist çıkarlarını sürdürme isteği ve İsrail’in yayılmacı, işgalci politikasında PKK’yı bir araç olarak kullanma düşüncesidir.
ABD ve İsrail’in, PKK’ya “Davut Koridoru” adını verdikleri güzergâh üzerinden Irak ile Suriye’yi birleştirme görevi verdiği ve yeni Doğu Akdeniz planları kapsamında PKK’yı Kıbrıs’ta kullanmayı hedeflediği açıkça ortadadır. Bu koşullar altında, İsrail’in PKK’nın feshedilmesine yönelik gelişmelerden kaygı duyması şaşırtıcı değildir. Çünkü ABD ve İsrail’in emperyalist düzeninin temel taşlarından biri ortadan kalktığında, tüm planları çökecektir.
Öte yandan, İsrail’in son dönemde Suriye’ye yönelik saldırıları, bölgede sağlanmaya çalışılan istikrarı bilinçli bir şekilde sabote etme girişimidir. Aynı zamanda, Suriye yönetimini meşgul ederek YPG üzerindeki baskıyı hafifletmeyi amaçlamaktadır.
Tüm bunların ışığında, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, Beşar Esad rejiminin devrilmesinden kısa bir süre önce teröristbaşı Öcalan’a yaptığı “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykır” çağrısının stratejik bir zamanlaması olduğunu bölgedeki gelişmeleri idrak eden herkes anlamaktadır.
İsrail oyun kurmaya çalışıyorsa, Türkiye’nin koruyucu dinamikleri de kendi oyununu kurmaktadır. MHP Lideri Devlet Bahçeli, bu oyunları bozan ve Türkiye’nin stratejik duruşunu ortaya koyan mesajını şu sözleriyle net bir şekilde ifade etmiştir:
“Böylesi kaotik ortam ve şartlarda Türkiye için tarihi bir fırsat kapısı aralanmıştır. Bölgesel ve küresel tehditlere karşı varisi olduğumuz medeniyet müktesebatı ve muazzez millet varlığı yegâne güvencemizdir.”
İsrail, terör örgütü PKK’nın feshedilme sürecine girmesini kendisi için bir tehdit olarak görürken; teröristbaşı Öcalan, örgütüne “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” çağrısında bulunmuş, İmralı heyetindeki Sırrı Süreyya Önder ise “Bu çağrı YPG’yi de kapsıyor.” demiştir. Buna karşın, DEM Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları’nın “Öcalan’ın bizlerin de olduğu ortamda okuduğu metnin hiçbir yerinde YPG geçmiyor.” açıklamasını yapması, şu soruyu akıllara getirmektedir:
Tülay Hatimoğulları, kimden yanasın? ABD mi, İsrail mi?
PKK’nın silah bırakma ve feshedilme sürecine girmesi karşısında İsrail büyük bir telaş içindeyken, DEM Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları bu telaşın neresinde durmaktadır?
İsrail cephesinde telaşlı bir hareketlilik başlamış görünmektedir. Siyonist Netanyahu, “Suriye Kürtleri korunmalı” maskesi altında terör örgütü YPG’yi korumaya yönelik açıklamalar yaparken, İsrail’in “İsrail Savunma Kuvvetleri’nin resmi X hesabına hoş geldiniz! Bu platform, ISK ile ilgili gelişmeler hakkında güvenilir ve anlık güncellemeler sağlamak amacıyla kullanılacaktır.” şeklinde duyurduğu Türkçe bir sayfa açması da dikkat çekmektedir.
Tüm bu gelişmeler, İsrail’in aynı zamanda kara propagandaya hazırlandığını ve Türkiye’deki taraftarlarını diri tutmayı amaçladığını göstermektedir.
Oyun içinde oyun var, ancak Türkiye bu oyunları bozacaktır.