YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta sığınmacılar yüzünden Türkiye’de yaşanan tartışmalara ve olaylara karşı “Yabancı düşmanlığı gibi faşist lümpenliğin toplumda yayılmasına izin vermeyeceğimiz gibi hudutlarımızın güvenliğini ve ülke içindeki kontrolleri etkinleştirerek yasa dışı göç ile ilgili sorunları da çözeceğiz. İnsani sebeplerle ülkemize kabul ettiğimiz sığınmacıların, gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde evlerine dönmeleri için yoğun çaba harcıyoruz.” değerlendirmesinde bulunmuştu. Üç ana başlıktan oluşan bu değerlendirme gerçekten çok önemlidir.
Yabancı düşmanlığı üzerinden yaşatılmak istenen kaosa fırsat vermemek, yasa dışı göç ile mücadele etmek ve bu mücadelede sığınmacıların ülkelerine dönmesi için atılacak her türlü adıma odaklanarak çalışmaları güçlendirmek. Bu üç konu asla taviz verilecek meseleler değildir.
Kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde Türkiye’nin bir sığınmacı yükü vardır. Türkiye, bu yükü hafifletmek için bir çaba vermektedir.
Suriye ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik çabalar ve Suriye’nin kuzeyinde yer alan terör örgütlerini temizleyerek güvenli bölge oluşturma mücadelesi hep bu yükü hafifletmek adına sürdürülmektedir.
Türkiye’deki muhalefet hem Suriye ile ilişkilerin normalleşmesine hem de PKK’nın Suriye kolu YPG’nin Suriye’den temizlenmesine karşı çıkıyor. O zaman bu yükü Türkiye üzerinden nasıl kaldıracağız?
Sığınmacılar konusunu istismar eden Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan’ın günleri sayılı. Herhangi bir görüşme seçimin geleceğini etkileyebilir. Bizim iktidarımızda Suriye yönetiminin tazminat dâhil bütün talepleri karşılanacak. İdlib dâhil Suriye topraklarındaki tüm askerleri çekme sözü veriyoruz” içerikli mektubu Beşar Esad’a göndermedi mi?
Tahrik, taciz, iftira, manipülasyon, kin, öfke, şiddet yüklü davranışlarla sığınmacılar konusunu en çok kaşıyan, istismar eden Ümit Özdağ değil miydi? 4600 YPG’li teröristin öldürüldüğü Zeytin Dalı Operasyonu’nu sulandırmak için “Erdoğan Afrin’i almak için ne verdi?” diye sorular soran, Türk Ordusu’nun Suriye topraklarında aç-susuz şekilde mücadele ettiğine dair iftira atan ve böylelikle TSK’yı aciz göstererek düşmana moral veren yine Ümit Özdağ değil miydi?
Bu ve benzeri yaklaşım sergileyen muhalefetin derdi Türkiye’deki sığınmacıların gönderilmesi olabilir mi? Hem gitmemeleri için kapıları tut hem de “Niye gitmiyorlar?” diye Türkiye’de kaos, çatışma atmosferi yaratmaya çalış… Artık normal sığınmacılara yönelik tahrikleri geçtik, ülkemize turist olarak gelen yabancılara karşı da öfke organize edilmektedir. Tüm bunlar gösteriyor ki niyet, sığınmacı yükünden kurtulmak değil, o yükün üzerine bir de kaos ve çatışma zemini oluşturmaktır.
Türkiye, elbette sığınmacı yükünden ne yapıp edip kurtulmalıdır. Türkiye’nin çeşitli illerindeki bozulan psikolojik atmosferi düzeltmek, sığınmacıların yarattığı gettolaşan mahalle kültürünü engellemek, demografik yapının korunması, toplumdaki başıboş sığınmacı insan sayısını sıfırlamak için bu mücadele şarttır. Ama tüm bunları sağlıklı ve planlı adımlarla gerçekleştirmeliyiz.
Karşımızda bir de Suriye’de bu konulara dair adım atmamızı engelleyen Beşar Esad ile henüz çözüme odaklı kurulamayan diyalog ve ABD destekli terör örgütü YPG’nin, sınırda birçok büyük ilçeyi elinde bulundurması konusu vardır. Bunlar aşıldığı takdirde Türk devleti ve hükümetinin bu meselenin çözümünde daha hızlı adımlar atacağını düşünüyorum.
Muhalefet bu konuda sağduyulu davranarak, iktidarın bu mücadelesini desteklemelidir ama nerde Türkiye’de öyle bir muhalefet?