İngilizce temelli yapay zekânın hızla küreselleştiği günümüzde kültür ve değerlilerimizle uyumlu yapay zeka modellerinin geliştirilmesinin dijital egemenliğimizin korunması adına kritik önem taşıdığını belirten Pavo Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alper Özbilen, Türkçe doğal dil işleme kabiliyetlerine yatırım yapılmasının, doğru veri setlerinin oluşturulmasının ve araştırmacıların desteklenmesinin zaruretine vurgu yaptı.
YAPAY ZEKÂDA LİDER ÜLKE OLABİLİRİZ
Türk mühendisliğinin; sorun çözme, alternatif sunma ve üretken olma gibi temel zorluklarda rakiplerinden pozitif ayrıştığına dikkat çeken Pavo Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alper Özbilen, stratejik planlamaların ve doğru yatırımların Türkiye'yi küresel yapay zekâ yarışında lider ülkeler arasına sokabileceğini söyledi.
Soru: Yapay zeka en iyi performansını genel olarak İngilizce dilinde gösteriyor. Bu durumun Türkçe gibi diğer diller ve bu dilleri konuşan toplumlar özelinde neden olduğu riskler ve koşullar nelerdir?
Ana dili İngilizce olanların dünya nüfusu içerisindeki payı yaklaşık olarak %5 düzeyinde olsa da İngilizcenin küresel etkisi doğrultusunda web’deki içerikler İngilizcenin hakimiyeti altındadır. Yapay zeka araçlarının gelişimi bu halin çok daha yoğunlaşmasına ve kritik sonuçlar doğurmasına neden olabilir. Öncelikle, Microsoft, Google, Amazon, Facebook ve IBM gibi teknoloji devleri ile OpenAI ve Anthropic gibi yapay zeka alanında uzmanlaşmış şirketlerin merkez ülkesi olan ABD’nin, küresel yapay zeka yarışındaki lider rolü, İngilizceyi diğer dillerden ayrıcalıklı bir konuma getiriyor. Öte yandan İngilizcenin algoritmaların eğitilmesinde kullanılan veri setlerindeki hakimiyeti, oldukça belirgin bir nitelik taşıyor. Sonuç olarak doğal dil işleme gibi yapay zeka modellerindeki gelişmeler, İngilizce dilindeki çıktılar doğrultusunda küresel teknoloji ekosisteminin gündemi haline gelmektedir.
Farklı dillerde İngilizceye kıyasla değişen oranlarda düşük performans elde edilmesi yeni tip bir eşitsizliğe neden olmaktadır. Yapay zekanın birey yaşantısı ve iş yapış biçimi üzerindeki etkilerini artırması ise söz konusu eşitsizliğin sonuçlarının daha da belirginleşmesiyle sonuçlanacaktır.
Çeviri, kompleks sorulara cevap sunma, rapor analizleri hazırlama, edebi bir metin oluşturma gibi görevlerde yaşanan yetersizlikler; küresel fırsat eşitsizliklerinin artması ve bireylerin ana dillerinden uzaklaşması gibi sonuçlar doğurabilir. Performans farklılıklarının ötesinde bu durum, belirli değer yargılarının küresel etkisinin daha da yoğunlaşması ve kültürel farklılıkların yok olmasına neden olabilir.
ChatGPT’nin geliştiricisi OpenAI’ın Avrupalı basın kuruluşlarıyla yüksek kaliteli veri setlerinin temini için işbirliğine gitmesi gibi gelişmeler önemli olsa da birkaç dilin ve ülkenin kazanımlar elde etmesi yeterli değildir. Yerli talep ve kabiliyetlerde gerekli gelişim elde edilmedikçe küresel teknoloji tekellerini ulusal yasaların gerekliliklerini uygulatmak dahi farklı karmaşıklıklara neden olabilmektedir. 2010’lu yıllarda sosyal medya platformlarının izlediği dayatmalar, bu durumu açık biçimde yansıtıyor. Dolayısıyla dil farklılıklarının korunması ve dijital eşitsizliklerle mücadele edilmesi gibi kritik hedefler, birkaç yönetim kurulunun toplantı gündem maddelerine emanet edilemez.
Türkçe’nin, Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için Türkçe doğal dil işleme kabiliyetlerine yatırım yapılması, doğru veri setlerinin oluşturulması ve araştırmacıların desteklenmesi zaruridir.
“DİJİTAL EŞİTSİZLİKLER VE ALGORİTMİK ÖNYARGILAR”
Soru: Algoritmik önyargıların, mevcut toplumsal önyargı ve eşitsizlikleri pekiştirme ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Binlerce yıllık tarihinde insanlık; din, mezhep, ırk ve sosyo-ekonomi temelli farklılıklar doğrultusunda toplumsal önyargılar inşa etmiştir. Bu uğurda dünya genelindeki farklı ülkelerde; toplumsal huzur hiçe sayılarak ayrıştırıcı politikalar oluşturulması veya iç çatışma ve savaş koşulları altına girilmesi istisnai bir durum değildir. Yapay zeka algoritmalarının belirli bir toplumsal gruba karşı sistematik olarak adil olmayan kararlar vermesi anlamına gelen algoritmik önyargılar, yapay zekanın yeni nesil kabiliyetleri altında mevcut sorunların daha da büyümesine neden olabilir. Verilerin toplanması, verilerin etiketlenmesi, yapay zeka modellerinin eğitilmesi ve modellerin dağıtılması süreçlerinde ortaya çıkan bilinçli ya da bilinçsiz eylemler, algoritmik önyargıların oluşmasına neden olabilmektedir.
Yüz tanıma algoritmalarının siyahileri tanımada diğerlerine kıyasla başarısız sonuçlar ortaya koyması veya Latinler gibi belirli toplum kesimlerinin daha yüksek faiz oranlı kredilere yönlendirilmesi bu süreçte sıklıkla dile getirilen örneklerdir. İstihdam seçimi, sağlık hizmetleri, öncü polislik hizmetleri, finansal servisler ve askeri savunma gibi kritik başlıklarda herhangi bir toplum kesiminin algoritmik önyargıya maruz kalması riski, ayrıntılı biçimde analiz edilmesi gereken kritik bir husustur.
Bu süreçte şeffaflık, hesap verilebilirlik ve etik ilkeler son derece önemli olsa da bu ilkelerin küresel bazda ortak bir anlayışla uygulanması ve alanda küresel bir standardın oluşması oldukça zordur. En başta verilerin seçimi politik bir karardır. Etki alanı ve ekonomik gücü daha belirgin olan aktörler, küresel etik değerlere dayandırsalar dahi temel olarak, kendi değer yargıları doğrultusunda veri setlerini oluşturmaktadır. Veya farklı aktörlerin veri setlerinin ulusal değerleri ve çıkarları ile uyumlu olması için gerekli değişikliklerin oluşması adına politikalar uygulamaktadır.
“DİJİTAL EGEMENLİĞİMİZİ KURMALIYIZ”
Soru: Türk tarihi, kültürü ve değerleri ile uyumlu yapay zeka modellerinin gerekliliği hakkında değerlendirmede bulunur musunuz?
Yapay zekanın gelişimi hızlanırken, 21. yüzyılın dijital kolonileri ve kolonicileri arasındaki ayrışma belirginleşiyor. Tarih sahnesindeki binlerce yıllık geçmişinde egemenliğine biçtiği değerle bilinen Türk milletinin dijital ve ulusal egemenliğini koruyabilmesi adına tarihi, kültürü ve değerleriyle uyumlu yapay zeka modellerini geliştirmesi elzemdir. Zira bu hususta yeterli gelişimin ortaya konulamaması ilk olarak Türk milletinin satın aldığı veya verilerini sunarak ücretsiz erişim hakkı elde ettiği uygulamalarca farklı değer yargılarına maruz bırakılması sonucunu doğuracaktır.
Örneğin, Fransız yapay zeka şirketi Mistral AI’ın chatbot’una “Türkler Ermenileri soykırıma uğrattı mı” sorusu yöneltildiğinde yanıt “evet” ile başlamaktadır. “Fransa Cezayir’de soykırım işledi mi” sorusunun yöneltilmesinin ardından ise yanıt soykırımın “spesifik” bir kavram olması ile başlamaktadır.
Fransa ve Avrupa’nın yapay zeka yarışındaki önemli temsilcilerden biri olan Mistral AI’ın yanıtlarındaki farklılık, merkez ülkesinin genel bakış açısını yansıtmaktadır. Yapay zekanın mevcut kabiliyetleri, tarihsel gerçeklikleri açıklamak için yeterli olmasa da geleceğin öngörülebilmesi açısından mühimdir.
Türk tarihi, kültürü ve değerleri ile uyumlu yapay zeka modellerinin geliştirilmesi aynı zamanda ihtiyaçlarımıza cevap sunan teknolojiler elde etmemizi de sağlamaktadır. Teknolojinin belirli kişi ve şirketlere sunduğu yüksek getiri, özellikle dijital teknolojilerin yer yer hiçbir hedef gözetilmeden satın alınmaya zorlanmasına neden olabilmiştir. Yetersiz yerel kabiliyetler altında stratejik teknolojilerin tümüyle ithal edilmek durumunda kalınması ise ülkemizin ihtiyaçları, öncelikleri ve toplam faydasından ziyade belirli ajanda sahiplerinin faydası odaklı satın alma kararlarının oluşmasına neden olabilmiştir. Dijital fetişizm olarak nitelendirilebilecek bu süreç, yapay zeka teknolojisi doğrultusunda daha ileri aşamalara geçecektir.
Özetle, aralıksız biçimde teknolojik kabiliyetlerimizi geliştirmedikçe birkaç yapay zeka elitinin değer yargıları ile bezenmiş algoritmalarını satın almak ve hiçbir zaman en ileri seviyelerini elde edemeyeceğimiz yabancı teknolojilerin gelişmesi için kaynaklarımızı ve verilerimizi sunmak durumunda kalacağız.
“YAPAY ZEKA YOLUNDA TÜRKİYE'NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR”
Soru: Türkiye'nin küresel yapay zeka yarışındaki mevcut durumu ve potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yirmi yılı aşkın tecrübeye dayalı olarak yürüttüğüm faaliyetlerde Türk mühendisliğinin; sorun çözme, alternatif sunma ve üretken olma gibi temel zorluklarda rakiplerinden pozitif ayrıştığına şahit oldum. Teknik olarak mümkün olmadığı değerlendirilen konuları yer yer kısıtlı zaman ve işgücü ile aşabilmemiz savunma, güvenlik ve telekomünikasyon gibi alanlarda önemli kazanımlar elde etmemizi sağladı. Ancak küresel yapay zeka yarışında oyunda kalabilmemiz süregelen eksikliklerimizi de gidermemizi gerektiriyor. En temelde devamlı faaliyetlere odaklanma ve belirli stratejik planlar doğrultusunda hareket etme hususlarında kendimizi geliştirmemiz gerektiği açıktır.
Türkiye’de akademi ve endüstri, uzun bir süredir yapay zekanın önemi ve potansiyel etkileri üzerine değerlendirmelerde bulunuyor. Söz konusu farkındalık halinin ötesinde Türkiye, alanda önemli çıktılar sunan araştırmacılara ve şirketlere sahip. Öte yandan, algoritmaların insan zekası ile eş ve ardından insandan daha zeki bir hale, yani yapay genel zeka (AGI) ve yapay süper zekaya (ASI) eriştirmek istendiği göz önüne alınmalıdır. Küresel yapay zeka yarışı, Ar-Ge ve ürünleşme faaliyetlerine durmaksızın devam etmeyi gerektirmektedir.
Mühendislik hırsı; yapay zeka uzmanlarını, teknolojilerini milyar dolar seviyesinde yatırım alan şirketlerin teknolojileriyle mukayese etmeye itebiliyor. Fakat bu tavrın, belirli bir sorunun çözümüne odaklanan ve ürünleşmesi kıyasla kolay olan alanların göz ardı edilmesi ile sonuçlanmasına izin verilmemelidir. Nitekim alanın daraltılması; veri setlerinin daha kolay biçimde oluşturulmasına, sorunların daha kolay tespit edilmesine ve daha az kaynakla faaliyet gösterebilmesine imkan tanımaktadır.
Proje ölçeklendirmeleri etkin biçimde oluşturulsa dahi donanım ihtiyacının karşılanmasında stratejik bir yaklaşımın geliştirilmemesi, kümülatif faydamızı sınırlayacaktır. Maalesef bugün, neredeyse tamamı yabancı sağlayıcılardan karşılanmak durumunda olunan yapay zeka donanımları gereksinim öngörüleri oluşturulmaksızın satın alınıyor. Şirket laboratuvarlarında terk edilen donanımlar ise kaynak israfına neden oluyor. Söz konusu sorunları aşmak adına merkezi bir yaklaşımla yapay zeka donanımlarının belirli kurumlar tarafından satın alınması ve hesaplama gücü ihtiyacının bulut temelli ortak paylaşım prensibine göre satılması, sektördeki etkinliğin artmasını sağlayacaktır.
Şunu büyük bir inançla söylemek isterim ki küresel teknoloji devlerinin dayatmalarına değil temel kabiliyet ve ihtiyaçlarımıza odaklanmamız ve adım adım işleyen bir strateji ile ilerlememiz durumunda, ülkemiz yapay zeka yarışındaki lider ülkelerden biri haline gelebilir.
Hazırlayan: Bahadır Çoban