CHP ARDAHAN MİLLETVEKİLİ ÖZTÜRK YILMAZ’IN BAŞLATTIĞI TÜRKÇE EZAN TARTIŞMASI NE KADAR GEREKSİZ VE TEHLİKELİYSE, DİYANET İŞLERİ BAŞKANININ HEM DE 10 KASIM GÜNÜ, AÇIK BİR ATATÜRK VE CUMHURİYET DÜŞMANINI ZİYARET ETMESİ DE AYNI DERECEDE BÜYÜK BİR SORUMSUZLUKTUR VE KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Milli ve manevi değerlerimizin siyaset malzemesi yapılması, maksatlı biçimde yıpratılması bu millete ve bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Bu değerlerin içinin boşaltılması toplumsal fren sistemlerimizi hepten yok ettiği gibi, gerginlik ve çatışmayı da arttırıyor. Ne yazık ki, bunun acı ve ağır örneklerini sık yaşıyoruz. En çok dikkat etmesi gerekenler, en büyük sorumluluğu taşıyanlar büyük bir hoyratlık içindeler. Bunun kimseye bir faydası olmadığı gibi, ayrışmayı ve çatışmayı daha da körüklüyor.

SORUMSUZLUK

CHP Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz’ın başlattığı Türkçe ezan tartışması ne kadar gereksiz ve tehlikeli ise, Diyanet Işleri Başkanının hem de 10 Kasım günü, açık ve net bir Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olan Kadir Mısıroğlu isimli şahsı ziyaret etmesi de aynı derecede büyük bir sorumsuzluktur ve kabulü mümkün değildir. Ezan bizim mukaddesimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk değişmez milli kahramanımızdır. Dolayısı ile bu değerlere sahip çıkmak, korumak, yaşatmak ve üzerine titremek, hepimizin temel görevidir. Sorumluluk sahiplerinin özellikle çok daha dikkatli olması gerekiyor.

GERİDE KALMIŞ BİR TARTIŞMA

CHP’nin kendi iç meselelerini getirip ezana bağlaması, kendi sicillerine uygun düşse de, bu millete ve dinimize haksızlıktır. Türkçe ezan tartışması zamanında başlamış ve bitmiş bir tartışmadır. Artık çok geride kalmıştır. Yeniden açmak, kaşımak, başka sonuçlar çıkarmak kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi, yeni gerginlikler, daha keskin cepheleşmeler ve sonu gelmeyen tartışmalar doğuracaktır. Öztürk Yılmaz’ın bir televizyon kanalında sarf ettiği talihsiz sözlerin altında CHP’nin iç meseleleri olduğu, kısa zaman içinde ortaya çıkmıştır. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile ibret veren bir tartışmaya girmiştir. Parti içinde ne yaptıkları, ne söyledikleri kendi meseleleridir. Ancak, mukaddeslerimizi bu tartışmalara alet etmesinler. Böyle bir hakları da, yetkileri de yoktur. Ülkenin anamuhalefeti konumundaki bir partinin bu durumlara düşmüş olması gerçekten hayret vericidir.

BU ZİYARET BİR VAHAMETTİR

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın tescilli bir Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olan, daha önceki söz ve açıklamaları ile sadece Atatürk’e değil başka milli kahramanlarımıza da hakaretler yağdıran tarihçiliğinden çok tarihi çarpıtmasıyla bilinen Kadir Mısıroğlu isimli şahsı ziyareti, ayrı bir vahamettir. Diyanet bir partinin, bir görüşün, bir düşüncenin temsilcisi değildir. Bu ülkenin çok önemli bir kurumu, bu milletin çok hayati bir varlığıdır. Kurucusu bizzat Mustafa Kemal Atatürk’tür. Dinimizin doğru öğretilmesi, din hizmetlerinin eksiksiz verilmesi için planlanmış ve örgütlenmiştir. Bu yapıyı korumak, bu kurumu her türlü tartışmadan uzak tutmak, asli görevinin dışına çıkarmamak hepimizin, ama en çok da yönetme sorumluluğu taşıyanların görevidir.

KİME MESAJ VERİYORSUNUZ?

Diyanet İşleri Başkanının bu tescilli Atatürk düşmanını, küfür ve hakaretlerini buraya yazmaktan hicap duyacağım birini, hem

de 10 Kasım günü ziyaret etmesi sözün bittiği yerdir. Ziyaret tarihi, küfürbazın küfüne uygun şekilde özellikle seçilmiştir. Büyük bir yanlış yapılmıştır. Türk milletine ayıp edilmiştir. Diyanet İşleri

Başkanı sıfatı taşıyan birinin böyle bir şeye hakkı da yoktur, yetkisi de bulunmamaktadır. Bu yapılanın hiçbir ölçüyle izahı mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanı şu sorulara önce kendi vicdanında, sonra da millet huzurunda cevap vermelidir:

Kahramanlığını, kurtarıcılığını, kuruculuğunu bir kenara bıraksak bile, dinimizde ölmüş birine hakaret etmek, küfür yağdırmak var mı? Dinimizde bir milli kahramanı küçük düşüren, ona hakaret eden birini kutsamak caiz mi? Yalancı, iftiracı, küfürbaz birini onaylamak onun yaptıklarına ve söylediklerine ortak olmak değil midir? Bunu insani ölçüye nasıl sığdırıyorsunuz? Peki, dinimizin ölçüleri içinde bunun izahı mümkün mü? Kime mesaj veriyor, ne yapmaya çalışıyorsunuz?

ATATÜRK İFTİHARIMIZDIR

Söyleyecek çok şey var ama, ben Sayın Devlet Bahçeli, son grup konuşmasının bazı bölümlerini herkese, ama özellikle Atatürk ve Cumhuriyetle meselesi olanlara bir defa daha hatırlatıyorum:

Atatürk’ü idrak edemeyen, etse bile ifade edemeyen, üstelik hakkını teslimden imtina eden yeminli Cumhuriyet hasımları, yozlaşmış millet ve milliyet muhalifleri vardır, her türlü tezgâhları açıktır, alenidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin ortak değeridir, Cumhuriyet’in banisidir, Türkiye’nin iftiharıdır.

Atatürk düşmanlığı işgalcileri, ihanete teşne odakları zımnen aklama ve temize çıkarma gayretkeşliğidir. Fikir, emanet ve mirasına tahammülsüzlük Türkiye’ye kurulmuş, üzeri de çiçeklerle örtülmüş vandal ve vahşi bir tuzaktır. Bu tuzağa düşemeyiz, Allah’ın izniyle de düşmeyeceğiz.

KÖKSÜZLER TÜRK VE MÜSLÜMAN OLAMAZ

Atatürk demek, Ne Mutlu Türküm diyene sözüne sadakattir. Atatürk demek, zehirli hedeflere, zelil hesaplara karşı tam bağımsızlık ülküsünde buluşmak demektir. Nitekim Atatürk demek Türk demektir, Cumhuriyet demektir, Samsun’dan İzmir’e kadar adım adım, aşama aşama sahnelenen kahramanlık demektir.“Keşke Yunan galip gelseydi” diyenler, emin olunuz ki, biz değildir, bizden değildir, Türk milletinden de asla sayılmayacaklardır. Düşmana alkış tutmak zulme ortaklıktır, bunun yanında mazluma apaçık ihanettir.

Başkalarına özenen, aslını inkar eden, neslini hakir gören, geçmişinden utanan köksüzler ne Türk ne de Müslüman olabileceklerdir.