24 Kasım 2024
weather
15°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Dünya Cezayirli tarihçi: Bunu Osmanlı'ya borçluyuz

Cezayirli tarihçi: Bunu Osmanlı'ya borçluyuz

Cezayirli tarihçi Prof. Dr. Chakip Benafri, "Bugünkü başkent Cezayir, Osmanlı dönemi ile başkent rolü üstlenmiştir. Cezayir'in başkent olmasını Osmanlı'ya borçluyuz. Cezayir'in Osmanlı Dönemi içerisinde devlet olarak toplum olarak geleceği denize bağlanmıştır. Sosyal ve ekonomik hayatı denize bağlanmıştır ve Cezayir 3 asır içerisinde denizden yaşayan bir toplum olmuştur" açıklamasında bulundu.  

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Cezayirli tarihçi: Bunu Osmanlı'ya borçluyuz

Osmanlı Dönemi’nde Cezayir tarihi konusunda uzman Cezayirli tarihçi Prof. Dr. Chakip Benafri, İHA’nın sorularını yanıtladı. Osmanlı’nın Cezayir üzerinde ne gibi izler bıraktığına değinen Benafri, "Cezayir’in modern çağa girmesi Osmanlı dönemi ile başlıyor. Barbaros kardeşlerin Cezayir’e gelişi yani 1516’dan Fransız işgaline kadar yani 1830‘a kadar oluşan bir dönem. Üç asır içerisinde Cezayir’in en önemli tarihsel dönemi sayılabilir. Osmanlı halkı gelmeden önce Cezayir’in monarşik kraliyet iktidar sistemi kurulmuş ve karmaşık bölünmüş yerli bir iktidar söz konusudur. Ancak Osmanlı tarihi 16.yy ile Akdeniz’e gelmesiyle Cezayir’in bugünkü sınırları içerisinde hem güçlü hem merkezi iktidar kurmayı başarmışlardır. Cezayir’in iç kısımları 3 beylik bir iktidar sistemine dayanarak merkezi bir sistem kurulmuştur" ifadelerini kullandı.

Cezayir’in modern çağında denizden gelen 4 önemli sınıfın etkisi olduğunu kaydeden Benafri, "Sosyal etnik sınıfların hepsi denizden geldiler ve Cezayir’e kimliğini kazandırarak ve kaynaşarak bu modern çağın kimliğini oluşturması mevcuttur. İlk unsur Anadolu’dan ve Ege Bölgesi’nden gelen Türk leventler, Türk gençler ve bildiğimiz askeri göçtür. İkinci unsur ise Gırnata’nın 1492’de düşmesi ile Cezayir’e göç eden Endülüs ya da Morisko azınlıktır. Üçüncü grup ise Gırnata’nın düşmesi ve Morisko’larla birlikte gelen Yahudi sefaradlar. En son unsur ise Akdeniz’in değişik ülkelerinden Hristiyan kökenli muhtedi sınıfa mensup olanlardır" ifadelerini kullandı.

"Cezayir'in başkent olmasını Osmanlı'ya borçluyuz"
Cezayir’in eski başkentinin Tilimsan olduğunu ifade eden Profesör, günümüz başkentin Osmanlı Döneminde olduğunu ifade ederek açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

"Bugünkü başkent Cezayir, Osmanlı dönemi ile başkent rolü üstlenmiştir. Cezayir’in başkent olmasını Osmanlı’ya borçluyuz. Cezayir’in Osmanlı Dönemi içerisinde devlet olarak toplum olarak geleceği denize bağlanmıştır. Sosyal ve ekonomik hayatı denize bağlanmıştır ve Cezayir 3 asır içerisinde denizden yaşayan bir toplum olmuştur"

"Cezayir Osmanlı döneminde tam bir uluslararası bir kimlik kazanmıştır" diyen Benafri, “Cezayir’in belki en önemli uluslar arası kimlik sağlayan devlet Osmanlı Dönemi’ndedir” ifadelerini kullandı.

Osmanlı Dönemi’nden bugüne kadar Türkçe bilen Cezayirlinin bulunup bulunmadığına ilişkin açıklama yapan Cezayirli tarihçi, "Şimdiye kadar bu dönemden bu yana Türk kökenli öğrenci ya da Türk kökenli kalmamıştır. 1990’lı yıllardan bu yana Cezayirliler Türkçe öğreniyor. Bir ülkeyi keşfetmek için bir ülkeyi ziyaret etmek gerek. 90’lı yıllardan bu yana Cezayirliler artık Türkiye’yi ziyaret etmeye başladılar. İstanbul’un camileri, köprüleri, yemekleri açısından İstanbul’un Cezayir’in bir aynası gibi, kendi tarihini, hafızasını okuyorlar gibi. 2000’li yıllardan bu yana Türk dizilerinin etkisi önemli oldu. Acı Aşk, Güzel ve Cesur, Kurtlar Vadisi, Muhteşem Yüzyıl, Diriliş Ertuğrul gibi film ve dizileri Cezayir’in genç toplumu üzerinde büyük etkisi oldu. 2000’li yıllardan bu yana kız ve erkek çocuklarına Türk aktör ve aktrislerin isimlerini taşımaya başladı. İnternet üzerinde Türkçe öğrenmeye başladılar. 2013 yılında Cezayir Üniversitesi ve Konstantin Üniversitesi’nde ilk defa Türkoloji bölümleri açılmıştır" ifadelerini kullandı.

Osmanlı Dönemi mimarisine değinen Profesör, "Osmanlı ya da Türklerin Cezayir’e girmesiyle, yaklaşık 3 asır içerisinde Anadaolu’daki mimar tarzını başkente hiç getirmemiştir. Fransızlar gibi 1830’da gelip Cezayir’deki mimarı görünüşü değiştirip tam Fransız şehrine benzeyen bir şehir yapmadılar. Osmanlıların yönetim felsefesi neticesinde en güzel, en uygun İslam mimarisini benimsemişlerdir. İster Cezayir’de, Vahran’da Kostantina’daki Osmanlı dönemine ait konaklar, saraylar, çeşmeler, tekkeler hemen hemen sanki Gırnata’da dolaşıyorsunuz, meşhur saraylarında gibi. Moresk ya da Endülüs mimari benimsenerek devam etmişledir. Bunun arka planında Osmanlının yaşama ve hoşgörü felsefenin olduğunu söylemek daha doğru" ifadelerini kullandı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Ayasofya Camii için önemli adım

Ayasofya Camii için önemli adım