30.04.2021-02.05.2021 tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleşecek Çalıştay'da; "Öğretmenlerin Sayısal ve İstihdam Sorunları", "Öğretmen Yetiştirme Boyutuyla Eğitim Fakültelerinin Nicelik ve Nitelik Açısından Analiz Edilmesi ve Sorun Çözme Odaklı Değerlendirilmesi", "Öğretmenlerin Yetiştirme Sorunları", "Geçmişten Günümüze Öğretmen Olma Süreçleri", "Cumhuriyet Dönemi Öğretmen Yetiştiren Kurumlar", "Köy Muallim Mektepleri-Eğitmen Kursları", "Köy Enstitülerinde Öğretmen Eğitimi", "Yüksek Öğretmen Okulu", "Eğitim Fakülteleri Programları ve Müfredatları", "Eğitim Fakültesi Lisans Programlarına Genel Bakış", "Eğitim Şuralarında Öğretmen Sorunları", "Öğretmenlerin Mesleki Gelişimine Yönelik Modelleri: Uygulamalar ve Analizler", "Öğretmenlerin Hukukî Sorunları", "Öğretmenlik Meslek Kanunu", "Öğretmen Lisans Tamamlama", "Öğretmenlerin Hizmetiçi Eğitimleri", "Türkiye’de Öğretmenlik Meslek Etiği", "Öğretmenlerin Mesleki Eğitimi", "Öğretmenlerin Örgütlenme Sorunları", "Eğitim Sendikaları ve Öğretmen Yetiştirme Programları", "Cumhuriyet Dönemi Öğretmenlerin Mesleki Örgütlenmeleri", "Meslek Dışı Sorunlar", "Öğretmenlerin Kişilik Özellikleri", "Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi ve Saygınlığı", "Kadın Öğretmen Sorunları", "Farklı Ülkelerin Öğretmen Yetiştirme Programları", "Eğitimin Yeni Paydaşı Teknoloji ve Öğretmen", "Öğretmenlerin Teknoloji Kullanma Yeterlilikleri", "21. Yüzyıl Öğretmeni Olmak", "Öğretmenlerin ve Müfettişlerin Gözünde Öğretmen Sorunları", "Rehberlik ve Teftişin Öğretmen Üzerindeki Önemi" konuları masaya yatırılıyor.
Çalıştayın açılışına; Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Prof. Dr. Adnan Boyacı, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Eski Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan, Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan ve çalıştay komisyonlarında görevli olan alanında uzman akademisyenler katıldı. Çalıştay, Türk Eğitim-Sen'in youtube kanalı ve facebook sayfasından canlı olarak yayınlandı.
Çalıştayda bir konuşma yapan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, bir ülkenin eğitim sisteminin ana omurgasını oluşturan unsurun öğretmen olduğunu söyledi. Bina, sistem, donanım, ders araç gereçleri gibi hususların eğitimde başarının tali unsurları, öğretmenin ise eğitim sisteminin seyrini planlayan ve yürüten lokomotif unsur olduğunu bildiren Geylan, "Bu itibarla eğitimde başarının sağlanması, öğretmen yetiştirme sürecinin yeterliliği ve niteliği ile doğrudan ilişkilidir" diye konuştu.
Türk eğitim sisteminin köklü bir öğretmen yetiştirme tecrübesi bulunduğuna dikkat çeken Geylan, 1921 yılında toplanan 1. Maarif Kongresi’nin en önemli gündemlerinden birisinin öğretmen ve okul mevcudunun tespit edilerek, ihtiyaçları karşılayacak şekilde gerekli hazırlıkların planlanması yani öğretmen yetiştirme olduğunu bildirdi.
Öğretmen eğitiminin yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünde önemli bir sorun olarak bulunmasının temel nedeninin geçmişte bu konuda gerekli birikimin yok denecek kadar az olması olduğunu kaydeden Geylan, "Örneğin; 1923’te 10.102 ilkokul öğretmeni bulunuyordu. Bunların 1.081’i kadın, 9.021’i erkekti. Bunlar arasında mesleki öğrenim görmüş olanların sayısı ise 378’i kadın, 2.356’sı erkek olmak üzere toplam 2.734 idi. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış ve tamamlanmamış bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmuallimin’lerden mezun olmuş kişilerden oluşmaktaydı. Geri kalan 7.368 öğretmenden 1.357’si ancak ilköğrenim görmüş, 711’i doğrudan medreseden ayrılmış, 152’si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2.107’si ise hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşmaktaydı. Daha geriye giderek öğretmen yetiştirme sistemimizin tarihçesi incelendiğinde göze çarpan ilk gelişme rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere 1848 yılında Darülmuallimin adıyla ilk öğretmen okulunun açılmasıdır. Bu tarih esas alındığında öğretmen yetiştirme sistemimiz, örgün ve programlı şekilde 150 yıllık bir geçmişe sahiptir. Darülmuallimin’ler, 1924 yılında Muallim Mektebi, 1935’te de, Öğretmen Okulu adlarını alarak Türk Eğitim Sistemi’ne insan kaynağı yetiştirmeye devam etmiştir" diye konuştu.
Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştiren kurumların, örgün öğretimin değişik kademelerine öğretmen yetiştirme görevinin, değişik tip ve düzeydeki öğretim kurumları tarafından yürütülmesi ilkesine göre planlandığının görüldüğünü söyleyen Geylan, şunları kaydetti: "1989 yılında eğitim yüksek okullarının süresinin dört yıla çıkarılması, bu okulların iki yıl mezun vermemesi nedeniyle, mevcut öğretmen açığını ciddi bir oranda artırmıştır. Bu durum, yapılan değişikliklerin, MEB ve üniversiteler arasında etkili bir eşgüdüm ve uygun planlama etkinlikleri yapılmadan gerçekleştirildiği, bu anlamda rasgele değişimler olarak kaldığının çarpıcı bir örneğidir.
Cumhuriyet sonrası dönemde, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan tüm bu kurumlar ve yapılan düzenlemeler, tek başlarına öğretmen ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmıştır. Bu açığın kapatılması için dönem dönem maalesef farklı kaynaklardan öğretmen sağlama girişimlerinde bulunulmuştur. Bu girişimlerden bazıları: yedek subay öğretmenlik, vekil öğretmenlik, öğretmenlik formasyonu kursları, mektupla öğretmen yetiştirme, hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirme ve eğitim fakültesi dışındaki fakülte mezunlarından öğretmen atanması olarak uygulanmıştır.
Geçmişten günümüze yaşamış olduğumuz tecrübeler göz önünde bulundurulduğunda Türk milletinin ihtiyaçları, devletimizin gelecek tasarımları ve dünya emsallerine uygun bir öğretmen yetiştirme sistemi oluşturulmalıdır."
Öğretmenliğin kariyer mesleği olarak görülmesi gerektiğini bildiren Geylan, "1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda “Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” şeklinde tanımlanan öğretmenliğin yetiştirme sürecinde öğretmen liseleri en önemli temeldir. Dolayısıyla ülkemizin öğretmen ihtiyacı projeksiyonuna göre öğretmen liseleri açılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Öğretmen liselerinden itibaren öğretmenlik misyonuna uygun karakter eğitimleri planlanmalıdır. Öğretmenliğin ehliyet ve liyakat asasına göre, atanma yükselme ve kariyer basamaklarını hak etme noktasında adil, şeffaf ve objektif değerlendirmeler ışığında yapılması gerekmektedir. Sistemin bu şekilde kurgulanması, nitelikli öğretmen adaylarının bu mesleği tercih etmesinde özendirici rol oynayacaktır" dedi.
Öğretmenlerin itibarını koruyucu ve artırıcı çalışmalar yapılmasını da isteyen Geylan, "Öğretmenlerin mesleki ve şahsi itibarlarının korunması, mesleğin saygınlığını da doğru oranda artırmaktadır. Sosyal ve ekonomik sorunların yanı sıra, öğretmenlerin asılsız şikayetler ile rencide edilmesi, her türlü şiddete maruz kalması da mesleğin itibarını rencide eden unsurlardır. Böylesi durumlarda hukuk dışılığa başvuranlar için ağır müeyyideler uygulanmasını sağlayacak yasal tedbirler alınmalıdır" diye konuştu.
Geylan, aynı işi yapan öğretmenlerin farklı statülerde istihdam edilmemesini de isteyerek, "Sözleşmeli ve ücretli gibi öğretmen istihdam modelleri kaldırılarak bütün öğretmen atamaları sadece kadrolu olarak yapılmalıdır" dedi.
Geylan diğer taleplerini şu şekilde sıraladı:
"Öğretmenlik Branşlarına Kaynaklık Edecek Fakülteler ile Eğitim Fakültelerinin Kontenjanları YÖK ve MEB’in Eşgüdümünde belirlenmelidir.
Bu yapıldığında halen muhatap kaldığımız gibi yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu işsiz ordusuyla karşı karşıya kalınması önlenmiş olacaktır. Ülkemizde belirli alanlarda öğretmen enflasyonunun önlenmesi, ihtiyacın çok üstünde öğretmen kontenjanının bulunması, öğretmen olarak mezun olmuş öğretmen adaylarının kendi meslekleri dışında farklı alanlara iş aramaya yönlendirilmesi, mesleği dışında işler yapması gibi istenmeyen sonuçların nedeni, gerçekçi bir planlamayla öğretmen yetiştirme sürecinin yürütülmemiş olmasıdır.
Öğretmenlik Branşlarına Kaynaklık Edecek Fakülteler ile Eğitim Fakültelerinin öğretim elemanı eksiklikleri giderilmelidir.
Yükseköğretim programlarında yetersiz öğretim elemanı bulunan programların eksikliklerini tamamlayabilmeleri için öğretim elemanı alımlarında YÖK tarafından destek olunmalıdır.
Eğitim Fakültelerinin Öğretim Programları Ülke ve Dünya Gerçeklerine Göre Belirlenmelidir.
YÖK tarafından MEB’in ilgili alanlarda atanması planlanan öğretmenlerde hangi donanımları talep edeceği, bu kriterlerin belirlenmesinde bütün paydaşların görüşlerinin alınacağı bir çalışma yapılmalıdır. Böylece ülke genelinde ihtiyaçlara uygun öğretmen adaylarının yetiştirilmesi sağlanmış olacaktır.
Öğretmen adayları, bütün eğitim süreçlerinin takibi ile belirlenmelidir.
Öğretmenlik mesleğinin kendine has misyonu ve geleceğin mimarlarının emanet edileceği ilkesi ile öğretmen adaylarının bütün eğitim öğretim süreçlerinin takip edildiği bir yönlendirme ile seçilmesi ve yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Okul öncesinden başlayarak ahlak ve karakter özellikleri, akademik başarıları ile birlikte takip edilerek en nitelikli ve bu göreve uygun bireylerin öğretmen olması sağlanmalıdır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu Çıkarılmalıdır.
23 Ekim 2018 tarihinde kamuoyuna çıkarılacağı duyurulan Öğretmenlik Meslek Kanunu hakkında henüz somut bir adım atılmış değildir.
Eğitimde gerekli iyileştirmenin yapılması, öncelikle öğretmen yetiştirme sistemini ve onun çalışma şartlarının düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır. Öğretmenliğin kendine has mesleki yeterliliğe sahip olduğu ilkesinden taviz vermeden bütün paydaşların katılımı ile öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmalı bu kanun ve ilkeler dahilinde öğretmen yetiştirme süreçleri de planlanmalıdır.
Öğretmenlerin Hizmet İçi Eğitimleri İhmal Edilmemelidir.
Öğretmenlik mesleği, bireyin kendisini sürekli geliştirmesi ve yenilemesini gerektirmektedir. Bu gerekliliğe uygun olarak, öğretmenlerin görevleri ve branşları için ihtiyaç duyacakları eğitimleri almaları noktasında hassasiyet gösterilmeli, imkanlar sunulmalıdır.
Öğretmenlerin Lisans Tamamlama Talepleri İvedilikle Giderilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığı, halen bakanlık kadrosunda görev yapan öğretmenler ve öğretmenler dışındaki personeller için lisans tamamlama eğitimi vermelidir. Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 20 yıl önce öğretmenler için 2+2 veya 3+1 lisans tamamlama eğitimi programları açarak öğretmenlere 4 yıllık yükseköğretim mezunu olma hakkını vermiştir. Ancak, aradan geçen 20 yıllık süreçte herhangi bir eğitim yapılmamıştır. Bu konuda görevde bulunan ve sayıları 20 binin üzerinde olan eğitimcilerin talepleri için ivedilikle çalışma yapılmalıdır."
Genel Başkan'ın konuşmasının ardından MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Prof. Dr. Adnan Boyacı önemli açıklamalar yaptı. Öğretmen yetiştirme geleneği denilince Osmanlı'dan günümüze kadar süregelen bir gelenek bulunduğunu kaydeden Boyacı, "Güçlü bir öğretmen yetiştirme geleneğine sahip bir ülkeyiz ve arkasında bu gelenekle beraber inşa edilmiş bir medeniyet bulunmaktadır. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine uzanan bu yapının temel iddiası; bir medeniyet iddiasıdır. Medeniyet iddiasının taşıyıcıları hiçbir zaman siyasetçiler ya da bürokratlar olmadı. Medeniyet iddiasının taşıyıcıları her zaman bu ülkenin münevverleri olan öğretmenler, öğretim üyeleri, şairler, edebiyatçılar, bilim insanları oldu. Dolayısıyla Türkiye bugün Müslüman kimliğiyle, Ortadoğu ile batı arasındaki stratejik konumuyla dünyanın ilk 20 ekonomisi içerisinde yer aldıysa bu iddianın yaratılmasının temel öncüleri öğretmenlerdir. Türkiye'nin dünyanın ilk 20 ekonomisi içerisine girmesini sağlayanlar Fransa ya da ABD'de de yetişmedi. Bu ülkenin muallimleri tarafından, bu ülkenin mekteplerinde yetiştirildi. Evet, eksikliklerimiz, sıkıntılarımız var. Bunlarla da yüzleşmenin doğru olduğunu düşünüyorum. Ama şunu da belirtmek gerekir ki; Milli Eğitim Bakanlığı; 18 milyon öğrencisi, 1 milyon öğretmeni ve yaklaşık olarak 36 milyon velisi ile toplamda 56 milyona ulaşan bir hedef kitlesine sahip. Dolayısıyla böyle bir eğitim sistemini yürütüyorsanız o zaman burada çok dikkatli davranılması gerekmektedir."
Reformların temel iki yolu olduğunu bildiren Boyacı, "Biri evrimci zihniyet. İncelersiniz, çalışmayan yönlerini belirlersiniz, iyileştirme planlarını ortaya koyarsınız, takip edersiniz. Takip ederken ideolojik argümanın ötesinde, devletin politikası olarak ortaya koyar, bunun etrafında insanların gayret göstermesini teşvik edersiniz. Diğeri de devrimci yaklaşımdır. Her gelen zihniyet eğitim sistemini beğenmiyorsa, kökten yıkıyorsa, bunun yeniden inşası zaman alır. Sadece zaman da değil, emek ve para kaybı önemli bir sorundur. Bizim milletimiz devrimci zihniyet içindedir. Ben ve benim gibi düşünen pek çok meslektaşımız, 'Bizden önce yapılan iyi şeyler var. Çalışmayan taraflar üzerinden ilerlemek lazım.' diyor. Bugün devralınmış bir bakanlık ve hükümet yok. Yüz yıla yaklaşan bir Cumhuriyet ve bin yılı aşkın bir devlet geleneği üzerine kurulmuş bir milletten söz ediyorsanız, reformları konuşurken dikkatli olmak gerekiyor. Bu noktada neyi, ne için istediğimiz ve ne üzerine inşa ettiğimiz önemlidir" diye konuştu.
Eğitimin üzerine inşa edilmesi gereken en önemli hususun toplumsal mutakabat olduğuna dikkat çeken Boyacı, "Öğretmen yetiştirdikten sonra nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyoruz? İlk soru bunun üzerine kurulmalıdır. Bizimle aynı değerlere sahip olsun aynı gemide, belli bir rotada ilerlediğinin farkında olsun. Diğerinin başına gelen her şeyden aynı gemide olanların da etkileneceğini bilsin, ortak bir ideal içinde birlikte yol aldığını, bu yolun hiç bitmeyeceğini, yakınlaştıkça uzaklaşacağını ama geminin mesafe alacağını, bu mesafeyi alırken uyum içerisinde hareket etmesini bilsin. Bizi biz yapan değerleri bilsin ama bizden farklı olsun. Daha yaratıcı olsun. Sorunları farklı çözebilsin."
Pandeminin yeni dünya düzeni içerisinde, yeni bir eğitim sistemini ortaya koyan, yeni bir oluşum çıkardığını söyleyen Boyacı, "İnsanlar pandemi sonrasında artık dijital eğitim tarihe karışacak, çocuklar eskisi gibi okula gidecek algısı yaşıyorlarsa bunun şimdiden böyle olmayacağını varsayabiliriz. Şimdiki ve geçmiş nesli ayırt eden önemli özellik ne idi? Bizim için okullar bir yaşam alanıydı. Çocuklar okul bahçesinde oynar, bir yaşam alanı oluşturulurdu. Şimdi ise okul ile yaşam arasındaki boşluk arttıkça çocuklar bu boşluğu dijital medya ile yeni alışkanlıklar ile tamamlamaya başlıyor. Bu yaklaşımdan hareketle okulun anlamını öğretmenler ile birlikte yeniden düşünülmesi lazım."
Boyacı sözlerini şöyle sürdürdü: "Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 'Güçlü öğretmen, güçlü gelecek' der. Eğitimin girdisi, süreçleri, çıktısı insan. Stratejik aktörleri ise öğretmenler ve okul yöneticileridir. Dolayısıyla siz yatırımı öğretmenlere ve okul yöneticilerine yaptığınız sürece iyi bir sistem inşa edebilirsiniz. Yenilik yapma iddianız var ise müttefiklere ihtiyacınız var. Müttefiklerimiz her zaman öğretmenler ve okul yöneticileri olmalıdır."
Öğretmenlerin fedakarca çalışmalarına da değinen Boyacı, "Kime elimizi uzattıysak, hiçbiri reddetmedi. 100'ün üzerinde programı öğretmen ve yöneticilerimizle hazırladık. Bizimle beraber çalıştılar. Eğitim, millet ödevidir. Millet ödevinde herkes üzerine düşeni yapar. Ömer Hayyam; 'Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadan istediğimiz gibi gidemeyiz' der. Herkesin üzerine düşen vazife var. Okul yöneticilerinin, öğretmenlerin samimiyetle, iyi niyetle ve dirayetle bu vazifeleri yerine getirdiğini, bizimle beraber daha iyisi, daha yenisi, daha büyüğü için azimle yol aldığını gördük. Türkiye'nin gücünü öğretmenlerde gördük. Sorularımız ve sorunlarımız var. Bunlarla da yüzleşiyoruz. Pandemi döneminde öğretmenlerimiz çok fedakar çalıştı. Vefa Destek gruplarında yer alarak sabır ve dirayetiyle hareket ettiler. Daha yürünecek çok yolumuz, yapacak çok işimiz var." dedi.
Talim ve Terbiye Kurulu Eski Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan da yaptığı konuşmada şunları kaydetti: "2. Maarif Kongresi kapsamında atılan bu adımları çok anlamlı buluyorum. Bizim eğitim tarihimizde Maarif Kongresi'nin yeri ve önemi farklıdır. 1. Maarif Kongresi bugünkü eğitim sisteminin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Eğitimimizin 'milli eğitim' olma bağlamında bir ruhu varsa, o ruhun temelleri de yine bu kongrede atılmıştır. 1. Maarif Kongresi Kurtuluş Savaşı devam ederken toplanmıştı. Seçkin eğitimcilerin biraraya gelip, kurulacak yeni ülkenin eğitiminin nasıl olması gerektiği sorusuna cevap araması çok kıymetlidir. 100 yıl önce büyük eğitimcilerimiz Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye'nin eğitimini inşa etmeye başladılar. "
Günümüzde eğitimin yaşadığı ikilemlere dikkat çeken Erdoğan, eğitimin bütünlüğü olan bir süreç olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti: "Parçalara ayrılmak eğitimin büyük ölçüde savrulmasına yol açabilir. Uluslararası sermayelerin, piyasaların taarruzuna maruz kalacak bir hale dönüşebilir. Uzun zamandır dünyada ve ülkemizde yaşanan budur. Eğitim teknikleşti ve nesneleşti. Nesneleştikçe, teknikleştikçe rant üretilen geniş bir sahaya dönüştü. Uzun zamandır bu böyledir. Eğitim aslında mütevazi, sade, milli ve manevi bir alandır. Dolayısıyla eğitimi 'çok' göstermeye gerek yoktur. Eğer eğitimde yapılanlar çok gösterilmeye, anlatılmaya çalışılırsa, bu durum eğitimi özünden koparır. Eğitimin başarılı olduğu dönemler dünyada ve Türkiye'de mütevaziydi, gösterilmezdi. Öğretmen, öğrenci, idareci eğitim icraatlarında ne yapıldı, ne yapılacak sorusu bağlamında ortaya koyma çabası içindedir. Bu durum eğitimi yüzeyleştiriyor. Dolayısıyla çalıştayın, eğitimin insan odaklı, ahlaki bir alan olması ile ilgili çalışmalara da öncülük yapmasını bekliyorum."
Günümüzde eğitimin yaşadığı bir başka problemin eğitim ve kurs savaşı olduğunu belirten Erdoğan, "Eğitim daha soyut bir alandır, sonuçlarını hemen görmek şart değildir. 'Eğitim' daha soyut bir kavramken, 'kurs' daha somut ve hedef odaklıdır. Eğitimin kurslaşmaması gerekir. Kurs bir gerçektir ve ihtiyaçtır ama eğitimin kursa dönüşmesi doğru değildir" dedi.
Eğitimin hikayesi olan ve klasik bir alan olduğuna da dikkat çeken Erdoğan, "Eğitimde sürekli ilerleme bir efsanedir. Sürekli ilerleme olacak diye bir şart yoktur. Örneğin Sokrates'in ifade ettiği düşünceler, 2021-2022 yılı içinde geçerlidir. Aynı şekilde üretim odaklı eğitimin iyi bir örneği olan Köy Enstütüleri de 2021 yılı içinde geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla eğitimde sürekli ilerleme düşüncesi bizi yanılgıya düşürebilir." diye konuştu.
Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirmenin en önemli kaynağı olarak eğitim sistemine büyük ölçüde yabancılaştığını bildiren Erdoğan, "Bu fark edilmeyen, araştırılmayan, ortaya konulmayan bir sorundur. Bu yabancılaşmanın hesapta olmayan tahribatlara yol açacağını düşünüyorum. Eğitim fakülteleri, Milli Eğitim Bakanlığı ile ilişkili fakülteler olduğu gerçeğini kabul etmek zorundadır. Her ne kadar Yükseköğretim Kurulu şemsiyesi altında bir fakülte olsa da, Milli Eğitim Bakanlığı ile her daim ilişkili bir fakülte olarak görülmek durumundadır. Eğer eğitim sisteminin sorunları çözülmek isteniyorsa, bu konuyu da dikkatli bir şekilde değerlendirmek gerekmektedir."
Açılış konuşmalarının ardından komisyonlar konu başlıkları çerçevesinde çalışmalarına başladı. Çalıştay'da ele alınan konular tartışılarak, elde edilecek sonuçlar hem ilgililerle hem de kamuoyu ile paylaşılacaktır.