Türkgün Ekonomi IMF'den "finansal belirsizlik" uyarısı

IMF'den "finansal belirsizlik" uyarısı

IMF, ABD'nin tarife kararlarının finansal piyasalarda dalgalanmalara yol açtığını ve küresel istikrar risklerini artırdığını bildirdi. Belirsizlik ortamı, özellikle gelişen piyasalarda daha fazla türbülansa neden olabilir; yetkililerin önleyici müdahalelere hazır olmaları gerektiği vurgulandı.

KAYNAK: AA

Uluslararası Para Fonu (IMF), ABD'nin tarife kararları sonrası finansal piyasalarda oynaklığın arttığını belirterek, jeopolitik ve ekonomik belirsizliklerin küresel piyasalarda ciddi dalgalanmalara yol açtığını ve finansal istikrar risklerini keskin biçimde yükselttiğini bildirdi.

IMF, Küresel Finansal İstikrar Raporu'nun "Belirsizlik Ortamında Dayanıklılığı Artırmak" başlıklı Nisan 2025 sayısını yayımladı.

Raporda, ABD'nin bir dizi tarife duyurusunun ardından şubat ayından bu yana risk varlıklarının keskin bir şekilde yeniden fiyatlandırıldığına işaret edilerek, bunun 2 Nisan'da beklenenden daha yüksek oranda tarife planlarının açıklanmasının ardından hız kazandığı belirtildi.

Hisse senedi, döviz ve tahvil piyasalarındaki finansal piyasa oynaklığının belirgin şekilde arttığı vurgulanan raporda, diğer ülkelerin tepkisinin belirsizlikleri daha da yükselttiği ifade edildi.

Raporda, varlık fiyatlarındaki bu yüksek oynaklık karşısında küresel finansal istikrar risklerinin özellikle finansal koşulların sıkılaşması nedeniyle önemli ölçüde arttığı, büyümeye yönelik makro-finansal aşağı yönlü risklerin anlamlı ölçüde yükseldiği bildirildi.

Piyasalardaki son çalkantılara rağmen hisse senedi ve şirket tahvil piyasalarının bazı önemli segmentlerinde değerlemelerin yüksek kalmaya devam ettiği belirtilen raporda, bunun, görünümün kötüleşmesi halinde değerlemelerdeki yeniden ayarlamaların daha da ileri gidebileceği anlamına geldiğine işaret edildi.

Raporda, politika belirsizliğinin yüksek olmaya devam etmesi ve bazı makroekonomik göstergelerin aşağı yönlü sürpriz yapmasının varlık fiyatlarında düzeltme olasılığını artırdığı belirtildi.

"Varlık fiyatlarında aşağı yönlü hareketler, gelişmekte olan piyasaları önemli ölçüde etkileyebilir"

Varlık fiyatlarında aşağı yönlü hareketlerin gelişmekte olan piyasaları önemli ölçüde etkileyebileceği aktarılan raporda, özellikle yüksek kaldıraçlı olan bazı finansal kurumların, oynak piyasa koşullarında baskı altına girebileceği ifade edildi.

Bazı hedge fon stratejilerinde kaldıraçların son dönemde istikrarlı şekilde arttığına dikkatin çekildiği raporda, bu durumun satışların şiddetlenmesine ve finansal sistem açısından riske yol açabileceği bilgisi verildi.

Özellikle kamu borç seviyelerinin yüksek olduğu ülkelerde devlet tahvili piyasalarında daha fazla türbülans yaşanabileceği, halihazırda son 10 yılın en yüksek reel finansman maliyetleriyle karşı karşıya bulunan gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin mali harcamalarını daha yüksek maliyetlerle finanse etmek zorunda kalabileceği belirtildi.

Raporda, "Genel olarak, yatırımcıların kamu borcunun sürdürülebilirliğine ilişkin endişeleri ve finans sektöründeki diğer kırılganlıklar, birbirini güçlendiren bir şekilde daha da kötüleşebilir." değerlendirmesi yapıldı.

Artan politika belirsizliğinin şirketleri ve hanehalklarını da etkileyebileceğine işaret edilen raporda, büyük jeopolitik risk olaylarının hisse senedi fiyatlarında önemli düşüşlere ve devlet risk primlerinde artışlara neden olabileceği belirtildi.

Raporda, bu etkilerin, özellikle mali ve uluslararası rezerv tamponları sınırlı olan ülkelerde daha belirgin olabileceği, ayrıca bu tür olayların ticaret ve finansal bağlantılar yoluyla sınır ötesi yayılma etkileri yaratabileceği kaydedildi.

"Yetkililer müdahaleye hazır olmalı"

Finansal kırılganlıkların azaltılması ve kriz yönetimi için hazırlığın, finansal sektör gelişmelerinin makroekonomik sonuçlar üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak açısından kilit önemde olduğuna işaret edilen raporda, "Varlık fiyatlarının daha da düzeltilebileceği, yüksek kaldıraçlı finansal kurumların baskı altına girebileceği ve temel devlet tahvili piyasalarında türbülans yaşanabileceği ihtimali, finansal istikrar risklerini artırmaktadır." ifadesi kullanıldı.

Raporda, yetkililerin finansal kurumların merkez bankası likidite kaynaklarına erişime hazır olmalarını sağlaması ve özellikle temel tahvil ve fonlama piyasalarında ciddi likidite ya da piyasa işlev bozukluklarına müdahale etmeye hazırlıklı olması gerektiği vurgulandı.

Finansal kurumlar ve denetleme organlarının jeopolitik risklerden kaynaklanabilecek finansal istikrar risklerine karşı senaryo analizleri ve stres testleri için yeterli kaynak ayırması gerektiği kaydedilen raporda, banka dışı kaldıraç ve diğer kırılganlıkları azaltmaya yönelik politikaların güçlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı belirtildi.

Raporda, uygun fırsatlar oluştuğunda, ülkelerin borç yeniden yapılandırma ve vade yönetimi operasyonlarını proaktif şekilde değerlendirmesi gerektiği ifade edildi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Türkgün Gündem Sınırın ötesindeki sinsi plana tarihi uyarı! Başkan Erdoğan: Karşılarında daha güçlü bir Türkiye bulacaklarını bilsinler

Sınırın ötesindeki sinsi plana tarihi uyarı! Başkan Erdoğan: Karşılarında daha güçlü bir Türkiye bulacaklarını bilsinler

KKTC ziyareti sonrası gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rum kesiminde terör örgütü EOKA'yı yeniden diriltmeye çabalarına ilişkin, 'Terör yoluna başvuranlar, Kıbrıs Türk'ünü yok sayanlar, karşılarında daha güçlü bir Türkiye bulacaklarını bilmeleri lazım. Gerilimleri artıran söylemler yerine, yapıcı ve birleştirici bir dil kullanmak, Ada'nın geleceği adına daha faydalı olacaktır. Buna dikkat etmeleri lazım. Acıların tekrarına asla izin vermeyiz ve bu konuda da kararlıyız' dedi.

MUHABİR: Beybin Usanmaz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC ziyareti sonrası aralarında gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.

GENEL DEĞERLENDİRME

Değerli basın mensupları, kıymetli arkadaşlar, sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla selamlıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gerçekleştirdiğimiz günübirlik ziyaretimizi tamamlamış bulunuyoruz. Bu ziyaretimizde ülkemiz tarafından inşaatı 3 yıl içinde tamamlanan Cumhuriyet Yerleşkesi'nin açılışını yaptık. "Sağlam devlet, saygın gelecek" şiarıyla bu topraklara kazandırdığımız 25 bin 210 metrekarelik alana sahip bu projede, Cumhurbaşkanlığı binası, 600 kişilik 2 konferans salonu, 400 kişilik kabul salonu, 52 çalışma ofisi ile 109 araçlık otopark bulunuyor. 20 bin metrekare alanda inşa edilen meclis binasında ise başkanlık ve başbakanlık makamları, 157 kişilik genel kurul salonu, 25 milletvekili makam odası, bakanlar için toplantı salonu ile 135 kişilik konferans salonu ve bir de kütüphane var. 290 bin metrekaresi yeşil alan olarak planlanan millet bahçemiz, yine 2 bin 252 kişilik millet camisi ise inşa ediliyor. Yerleşkemizin son etabı olan Yüksek Mahkeme ve Millet Kütüphanesinin inşasına başladık. İnşallah onları da kısa sürede hizmete alacağız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin gücüne ve itibarına yakışan böylesi bir eseri Kıbrıs Türk'ü kardeşlerimize kazandırmaktan memnunuz. Yeni yerleşkenin hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Kıymetli arkadaşlar; yerleşkenin açılışını müteakip bu yıl, ilk kez Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde düzenlenen Teknofest 2025'e iştirak ettik. 6 ana kategori ve 13 alt kategoride düzenlenen, geleceğin odak alanlarındaki teknoloji yarışmalarına, kalbi teknolojiyle atan 22 farklı ülkeden yaklaşık 50 bin genç katıldı. Yarışmalara katılan tüm gençlerimizi muhabbetle kucaklıyor ve canı gönülden tebrik ediyor, bizleri gururlandıran çalışmalarının ve başarılarının devamını diliyorum. İnşallah festivalimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Akdeniz'in eğitim, bilim ve teknoloji üssü haline gelmesi yolunda öncü adımlara vesile olacak, Kıbrıs Türk halkının değerli gençlerine de yeni ufuklar açacaktır. Ziyaretim vesilesiyle Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar başta olmak üzere Kıbrıs Türk'ü kardeşlerimle ve Ada'da toplanan Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi'yle de bir araya geldik. Cumhurbaşkanı Sayın Tatar'ın ortaya koyduğu iki devletli çözüm vizyonunu tüm gücümüzle desteklemeyi sürdürüyoruz. Geçtiğimiz 17-18 Mart'ta Birleşmiş Milletler çatısı altında Cenevre'de düzenlenen geliştirilmiş katılımlı gayri resmi toplantıda kararlaştırılan Ada'daki iki komşu ülke arasında, muhtelif alanlarda başlatılması öngörülen iş birliği alanlarında üzerimize düşeni yapmaya, yapıcı olmaya devam edeceğiz. Kıbrıs Türk halkı, eşit ortağı olduğu Ada'da, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüsünün tescilini er ya da geç temin edecektir. Ana vatan Türkiye, bu yolda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin her zaman yanında olacak, dayanışmasını ebediyete kadar sürdürecektir. Bizim samimi arzumuz adil, kalıcı, sürdürülebilir ve gerçekçi bir çözüm. Bölgemizde yaşanan gelişmeler de artık bu realitenin kabul edilmesinin gerektiğinin telkinidir. Ada'da iki halk ve iki devlet olduğu gerçeğini herkesin idrak etmesinin zamanı gelmiştir. Ana vatan ve garantör olarak Kıbrıs Türkü'ne ve Kıbrıs Türkü'nün bağımsız devleti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne desteğimiz bakidir. Türk dünyasının ayrılmaz parçası olan Kıbrıs Türk halkı, inşallah eninde sonunda hak ettiği konuma ülkemizin de desteğiyle gelecektir. Ziyaretimiz ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ziyaretimiz sırasında, maalesef, Sayın Sırrı Süreyya Önder'in vefat haberini aldık. Sayın Önder'e bu vesileyle Cenab-ı Allah'tan rahmet; acılı ailesine, sevenlerine ve seçmenlerine bir kez daha sabırlar diliyorum. Sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Şimdi sizi dinlemek istiyorum.

SORU: Teknofest'te başka bir heyecan vardı. Kıbrıs gazilerimiz alandaydı. "1974'te elimizde Amerikan silahlarıylaydık, şimdi çok şükür her şeyimiz var" diyorlar. Savunma sanayiinin bu noktaya gelmesinde sizin hassasiyetiniz de etkili oldu. Bugün Teknofest gençliğini görünce neler hissettiniz?

Her şeyden önce Teknofest bir şov, veyahut da bir alelade organizasyon değil. Teknofest bir bilincin, bir davanın, bir şuur ikliminin ete kemiğe bürünmüş halidir. Anadolu gençlerinin güçlü sesi, Kıbrıs Türk gençliğinin sesiyle hamdolsun burada birleşti. 1974'te malum bizim öyle ciddi manada silahımız yoktu. 1974'te başkalarının bizlere verdiği silahlarla bu adaya barış getirmek için geldik. Bugün, o zamanların çok çok ötesinde bir Türkiye var. Türkiye, savunma sanayindeki özgün tasarımları ve yerli üretimleriyle artık dünyanın parlayan bir yıldızı haline geldi. Özellikle insansız hava araçlarımız, savunma sistemlerimiz, haberleşmedeki atılımlarımız, adeta harp tarihini yeniden şekillendirecek boyuta ulaştı. Bu konuda da geçmişe göre fersah fersah ötede adımları attık, atıyoruz. Şunu çok açık net söylemek durumundayım; Teknofest gençliğinin yöneteceği Türkiye, bugünkünden çok daha ileride olacaktır. Teknofestlere katılan çocukların gözlerinde, ben o kararlılığı görüyorum. "Ben daha iyilerini yapacağım" azmini bu gençlerde okuyabilirsiniz. Ben, yeni nesilden bu noktada oldukça ümitliyim. Maşallah, Teknofest gençliği, birçok yerde de söyledim, gümbür gümbür geliyor. Hani bir söz var ya, "Eğer 10 yıl sonrasını düşünüyorsanız fidan dikin, 100 yıl sonrasını düşünüyorsanız insan yetiştirin." diye... Biz de bu amaçla gençlere yönelik her alanda yatırım yapmaktan geri durmadık. Bizden devralacağı sancağı çok daha yukarılara taşıyacak olanlar, işte bu başta Teknofest gençliği olmak üzere yeni kuşaklardır. Bunlara güvenim, güvencim çok çok fazla.

SORU: Geçtiğimiz günlerde Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu bir mesajında adadaki Türkleri hedef aldı. Bir yandan da Güney Kıbrıs'ta Türkiye karşıtı yeni bir terör örgütü kuruluyor gibi emareler var. EOKA'yı yeniden diriltmeye mi çalışıyorlar? Bu çerçevede sizin değerlendirmeniz nelerdir?

Tarihten ibret almayan topluluklar, benzer akıbetleri tekrar tekrar yaşamaya mahkumdur. Kıbrıs'ta barış dilini bozan, gelecek nesilleri de tehlikeye atan her açıklamayı, ben şiddetle kınıyorum. Biz, Kıbrıs Adası'nda barış ve huzur için bugüne kadar, üzerimize düşeni hep yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatlerimiz bilerek hareket ettik ve bu değişmeyecektir. Ada'nın huzurunu bozan, hassasiyetlerini kaşıyan, kargaşa çıkartmayı arzulayan yaklaşımlara da müsaade etmeyiz. Terör yoluna başvuranlar, Kıbrıs Türk'ünü yok sayanlar, karşılarında daha güçlü bir Türkiye bulacaklarını bilmeleri lazım. Gerilimleri artıran söylemler yerine, yapıcı ve birleştirici bir dil kullanmak, Ada'nın geleceği adına daha faydalı olacaktır. Buna dikkat etmeleri lazım. Acıların tekrarına asla izin vermeyiz ve bu konuda da kararlıyız. Kıbrıs Türklerinin haklı davalarının en büyük destekçisi olmaya devam edeceğiz. Ne Türkiye eski Türkiye, ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ne dünya eski dünyadır. Bunları artık çok çok iyi bilmelerinde fayda var.

SORU: Gazze'ye insani yardım götüren gemiye Malta'da maalesef bir saldırı düzenlendi. Gemide Türk vatandaşları da vardı. Saldırının İsrail'e ait dronlarla yapıldığı belirtiliyor. Mavi Marmara saldırısı da hatırlandığında bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsrail, uluslararası hukukun önündeki en büyük tehlikedir. Uluslararası hukuku çiğnemeyi adet haline getirdiler. Gemilerin, insani amaçlı yardım malzemesi taşıdığı ve uluslararası seyrüsefer kuralları çerçevesinde hareket ettiğini tüm dünya biliyor. Buna rağmen, bu saldırının gerçekleştirilmesi, tam anlamıyla haydutluktur, korsanlıktır. İsrail, bombalarla, ağır silahlarla yenemediği Filistinlileri, gıdadan, ilaçtan mahrum bırakarak yenmeye çalışıyor. İsrail gıdayı, temiz suyu, ilacı silah olarak kullanıyor. İnsan öldürürler dünya sessiz kalır; katliam yaparlar dünya sessiz kalır, egemen devletlere saldırırlar dünya sessiz kalır, uluslararası kuruluşların personellerini öldürür, yapılarını bombalarlar dünya sessiz kalır, göz göre göre soykırım suçu işlerler dünya sessiz kalır. Bu "sessizlik sarmalı" artık son bulmalıdır. Bilinmelidir ki; dünya İsrail'den büyüktür. Büyüklüğünün hakkını vermeli ve dünyayı ateşe vermeye çalışan bu alev topunu söndürmelidir. Yoksa çok geç olacak ve İsrail'e bugün sessiz kalanlar, tarihe bunun hesabını veremeyeceklerdir. İsrail zannetmesin ki; işledikleri suçlar cezasız kalacaktır. Adalet bir gün yerini bulacaktır.

SORU: İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları devam ediyor. Şam, Hama, Lazkiye, Kuneytra, buralara yönelik askeri saldırılar gerçekleştiriliyor. Şam'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na yakın bölgelerin de bombalandığı belirtiliyor. Yani burada Suriye'yi istikrarsızlaştırma amacı taşıdığını görebiliyoruz. Fakat bunun yanı sıra Türkiye'yi de hedef alan saldırılar mı bunlar? Türkiye'ye de gözdağı mı vermek istiyor? Suriye'de bir güç gösterisi mi gerçekleştirmek istiyor? İsrail'in tam olarak amacı nedir?

İsrail'in bu attığı adımlar barış ve huzuru tehdit eden adımlardır. Türkiye ile ilgili ne gibi adımlar atar veya atmayı planlıyor, bunları yakından takip ediyoruz. Biz niçin İsrail'le bütün ticari ilişkileri kestik? Çünkü biz biliyoruz ki dostumun düşmanı, aynı şekilde bize de düşmanlık yapıyor demektir. Şu an itibarıyla Gazze'deki o masumlara acımasızca bombaları yağdıran, bütün bölgeyi harabeye dönüştüren bir İsrail'den, biz zaten insanlık beklemeyiz. İsrail kandan ve kaostan besleniyor. Barış ve huzur iklimi İsrail'in istediği son şeydir. Suriye'de yıllardır süren iç savaşın bitmesinden, Suriye halkının kendi geleceğini tayin edecek olmasından, birlik ve bütünlük rüzgarından İsrail rahatsız olmuştur. Bu nedenle Suriye'de bazı grupları kışkırtarak yeni bir çatışma ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Bölgeyi ateşe atmaktan çekinmeyen İsrail, Türkiye'nin bölgedeki gücünden, elde ettiği kazanımlardan da çok rahatsız. Suriye Hükümeti, devrim sonrasında ülkede huzuru, toplumsal barışı ve ekonomik kalkınmayı sağlamaya çalışıyor. Zorluklarla karşılaşsalar da, büyük bir çaba içindeler. Geçmişte İsrail'in kışkırtmalarıyla hareket eden kim varsa hüsrana uğradı. İsrail, sadece kendini düşünür. Herkes birlik ve toprak bütünlüğü temelinde yeni Suriye'yi inşa için gayret göstermelidir. İsrail provokasyonunun vadettiği sadece kan, gözyaşı ve ölümdür. Bir ve bütün Suriye ise, müreffeh bir geleceğin formülüdür. Her zaman söylediğimiz gibi, biz komşumuz Suriye'nin yeni bir çatışma iklimine sürüklenmesine izin vermeyiz ve vermeyeceğiz.

SORU: İstanbul'da şiddetli deprem sonrası Türkiye deprem gerçeğini bir kez daha hatırladı. Bu aralar belli büyüklüklerde çeşitli illerimizde depremler meydana geliyor. Sadece İstanbul'da değil, tüm Türkiye'de depreme hazırlık konusunda neler yapılacak?

Biz, deprem meselesini sembolik birkaç bina, birkaç slogan, algı operasyonları parantezinde ele alanlardan değiliz. Biz, bu meseleye kalıcı ve sürdürülebilir çözümlerin peşindeyiz. Deprem, ülkemizin gerçeğidir ve olacak depremleri durdurmak mümkün değildir. Ancak kayıpları sonlandırmak, sağlam yapılar inşa etmek mümkündür. Bunun için meseleye konjonktürel ve küçük ölçekli değil, resmin bütününü gören bir anlayışla yaklaşıyoruz. 11 ilimizi etkileyen asrın felaketi bizlere, sağlam yapılarla felaketin önüne geçmenin mümkün olduğunu göstermiştir. Yapı stoğumuzu yenilemek için elimizdeki en etkin çözüm, kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşüm meselesi, Türkiye için bir hayat-memat meselesidir. İnsanların evlerinin başlarına yıkılmaması için en dayanıklı, son teknoloji ile yapılmış ve estetik açıdan şehirlerimizin dokusunu koruyan ve destekleyen yapılar inşa etmeliyiz. Bu konuyu ideolojik saplantılara kurban veremeyiz. Depreme hazır şehirler, Türkiye'nin geleceğini kurtaracaktır. Türkiye'nin dört bir yanında depreme hazırlık konusunda kapsamlı ve kararlı adımlar atmaya devam edeceğiz. Yerinde dönüşümü teşvik edecek ve devlet-vatandaş iş birliğini güçlendireceğiz. Bütün bunların yanında ayrıca şu anda çok güçlü bir AFAD'a sahibiz. AFAD'ımız bütün birimleriyle çalışıyor. İşte İstanbul'daki depremde ben de ilk gün hemen İstanbul merkeze gittim. Çalışmaları arkadaşlarla beraber yürütelim dedik. O gün ilgili bütün arkadaşlar Kağıthane'deki merkeze geldiler. Orada gerekli koordinasyonu yaptık ve çalışmayı yürüttük. Sağ olsunlar bütün tedbirleri almak suretiyle adımları atmışlar. Dedik, buradan bir Hasbahçe'ye inelim, vatandaşın oradaki durumunu görelim. Baktık ki vatandaş, çadırlarla Hasbahçe'de konaklamış. Orada çoluk çocuk birlikte oturuyorlar. Sağ olsun Kağıthane Belediyemiz onlara orada yemek ikram etti. Sonra biz de onlarla beraber olduk. Geç saate kadar beraberce hasbihal ettik. Orada sadece Kağıthane'nin halkı yoktu. Kağıthane dışından da vatandaşlar gelmişti. Onlar da orada, o masalarda yerlerini aldılar. Deprem anı bir korkudur, geliyor geçiyor. Fakat tedbirlerimizi her an almamız lazım. Tedbirle iç içe olmaya mecburuz. Bu konuda hocalarımız televizyonlarda uyarıyorlar. Tedbirlerin ne tür olması lazım, bu konularda çeşitli bilgiler veriyorlar. Ama her geçen gün halkımızın bilinci daha da artıyor. Bu bilinçlenme ile beraber de yaşam devam ediyor. Allah yar ve yardımcımız olsun.

SORU: Cumhuriyet Halk Partisi son dönemde hem parti yöneticileri hem de CHP'li milletvekilleri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak polislerimize, Türk polisine çok ağır tahrik ve hakaretlerde bulunmaya başladılar. Saraçhane mitinginde bunu gördük. Taşlamalar, asitlemeler falan... Saraçhane mitingindeki bu olaylarda partililerin de bizzat rol aldığını gördük. Polise yönelik tahrik ve saldırılar o günden bu yana da mütemadiyen devam ediyor. Son olarak da bir parti otobüsünün, bir polis kardeşimizin üzerine sürüldüğünü dehşet verici bir şekilde televizyonlarda izledik. Siz bu görüntüleri ve bir siyasi partinin yöneticilerinin, milletvekillerinin Türk polisine böyle düşmanca bir muamelede bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasi hırsları ve saplantıları, CHP'li yöneticileri esir almış durumda. Muvazene tamamen kayboldu. Utançla hatırlanacak işler yapıyorlar. Milleti sokağa dökmek, iç karışıklık çıkartmak, kaos oluşturmak, provokasyonlara ortam sağlamak bitti; işi şimdi doğrudan devletin polisinin üzerine otobüs sürmeye kadar vardırdılar. Bu menfur eylem, siyasetin sınırlarını aşmıştır. Bu konu artık siyasetin değil, yargının konusu haline gelmiştir. Nasıl bir zihniyet ve şahsiyet fukaralığı, otobüsü polisin üzerine sürme talimatını verdirebilir. Polisimizi kimler hedef alır, teröristler. Polislerimiz devletin ve milletimizin güvenliği için gecelerini gündüzlerine katarken, siz nasıl onların üzerlerine parti otobüsü sürdürürsünüz? Orada bir husus da dikkat çekiciydi. O kadın polisimiz başörtülüydü. O esnada otobüsün içinden de "sür, sür, sür" diye bağırıyorlar. Sonra şoför de itiraf ediyor. "Öyle dediler, ben de sürdüm" diye. Allah'tan, polisimiz kaçarak kurtuluyor. Ben Adalet Bakanımıza da hemen durumu aktardım. Bakanımız da işi takibe aldı. O şekilde konunun üzerine gittiler. Orada polisimiz kaçarak kurtuldu ama, Allah göstermesin otobüsün altında da kalabilirdi. Sonra şoförle ilgili bir adli süreç başladı. Bunlar, milleti sokağa dökmek için adeta tahrik ediyorlar. Bu tahrik nereye kadar gider, bunun bizler de siyasetçi olarak sonuna kadar takipçisi olacağız. Yaşanan sıradan bir olay değil. Provokatörlerin tahrikleri devam ediyor. Bunun üzerine üzerine gitmemiz lazım. Biz CHP'nin provokasyonlarına kesinlikle gelmeyeceğiz. Ama vatandaşımızı da bunlara asla kurban etmeyeceğiz.

SORU: Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel 24 saat içerisinde yolsuzluk soruşturmasında ortaya çıkan görüntülere ve aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına dair birbiriyle çelişen açıklamalar yapıyor. Özgür Özel, "İmamoğlu kendisi istese bile Cumhurbaşkanı adaylığından vazgeçemez" dedikten 24 saat dahi geçmeden "Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı, İmamoğlu Başbakan olur" şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamasından da 24 saat geçmeden "A planımızda, B planımızda, Z planımızda İmamoğlu" açıklamasını kullandı. Bu kararsız ve birbiriyle çelişen ifadeler ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bunun nedeni ne olabilir?

Anadolu'da bir söz var, "Sokma akıl sekiz adım gider" diye. Bunların durumu da maalesef böyle. Devamlı bu tür şeyleri söylüyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, bu sekiz adım da gitmeyecek. Buradaki çelişkiler yumağını doğuran ana unsur, CHP yönetiminin kendi akıllarıyla hareket etmemeleridir. Bir an kendi fikirlerini söylemeye kalktıklarında ise, nedense kendilerini hemen tekzip etme yoluna gidiyorlar. Sabah söylediklerini akşam yine kendilerini düzeltiyor. Komik desen artık komik bile değil, ortada acınası bir durum var. Bu kaosun, her kafadan bir ses çıkma halinin asıl nedeni, bunların samimiyetsizlikleridir. CHP'de herkesin kendi hesabı var. Herkes bir başkasının kuyusunu kazıyor. Bunların öyle ciddi manada kararlı bir yapıları da yok. Yani durumları hiç iyi değil. CHP içinde bu acınası halden kurtulmak gerektiğini söyleyenler ise hemen alaşağı ediliyor. "Sen mi konuştun? Defol!" diyorlar. Böyle bir durum var. CHP'nin kafası öyle karışık ki, asıl göstermek istemedikleri bu çorba, bir garabet çorbasıdır. O çorbaya kimlerin kaşık salladığını milletten gizlemek için, milletin basiretine bant çekmeye çalışıyorlar. Yaptıkları iş bu. Neticede ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Konuştukça batıyorlar. Biz CHP'nin düştüğü bu bataklıkla ilgilenmiyor, işimize bakıyoruz, millete hizmete odaklanıyoruz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *