Rusya'nın Sibirya bölgesinde yaşayan Tuva Türkleri'nin, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi’lerin büyük korkusu olduğu ortaya çıktı. Nazi birliklerinin, “Bu bizim savaşımız!” diyerek çatışmaya giden Türklerle, karşı karşıya gelmekten korktukları belirtildi.
Orta Asya ve Sayan-Altay topraklarında M.Ö. III.-II. yıllarda Tıvalıların yaşadıklarını, bu topraklardan bulunan tarihi yazmalar belgelendirmektedir. Yaklaşık 2000 yıl önce Orta Asya’da, Güney Sibirya’da ve şimdiki Tıva topraklarında Hunlar, Dinlinler, Vusunlar, Türkler, Azlar, Çikler, Uygurlar, Kırgızlar ve diğer Türk halkları yaşamışlardır.
Tarihte adları belli olan bu halkların bazıları Tıvaların hayatını, düşünce şeklini, gelenek ve göreneklerini, en önemlisi dilini etkilemiştir. Fakat Eski Türkler, Uygurlar ve Kırgızlar Tıvaların daha yakın ilişkide oldukları soydaşları oldukları için etkileşim daha çok bunlar arasında olmuştur.
Rus tarihçi Aleksey Rudeyeviç savaş yıllarında Tuva Türklerinin kahramanlığını kaleme aldı. Rudeyeviç’e göre 21 Haziran 1941’de Nazi lideri Adolf Hitler’in Sovyetlere saldırmasından 1 gün sonra Tuva Cumhuriyeti Almanya’ya savaş ilan etti. O dönemde Tuva bağımsız cumhuriyet idi.
Tuvalılar savaşa katılmak için SSCB lideri Josef Stalin’e mektup yazarak, “Sizinleyiz, birlikteyiz. Bu aynı zamanda bizim savaşımız!” diyerek istekte bulundu. Rudeyeviç, “Askeri eğitim ardından Tuva atlı birlikleri savaşa katıldı. Nazi birliklerine saldıran Tuvalılara almanlar ‘Kara ölüm’(Der Schwarze Tod) lakabını takmıştı. Onlar Almanları esir almıyordu, öldürüyordu” ifadelerini kullandı.
Hun İmparatoru Atilla’nın orduları gibi savaştıklarını belirten Rudeyeviç, “Tuvalılar kahramanca savaşıyordu. Nazilerin gözünü açmasına fırsat vermiyorlardı. Hayatlarını kaybediyor, ama bir adım geri çekilmiyorlardı” dedi.
Rus tarihçi,Sovyet komutanları Genel Kurmay Başkanlığı'na gizli bir telgraf gönderdi. Yazıda Tuvalıların gece saatlerinde Alman birliklerine saldırılar yaptığına dikkat çekildi. Onların yakalanması için Almanya’dan getirilen özel kurt köpeklerinin işe yaramadığı ifade edildi.
Üzerlerinde ayı, kurt, tilki derisinden hazırlanan avcı kıyafet ve ayakkabılar, kurt kemikleri ile 'silahlanan' Tuva Türklerinin izini özel eğitimli köpekler bulmakta zorlanıyordu. ifadesine yer verdi.
Rus tarihçi makalesinde, savaş yıllarında toplam 80 bin nüfusu olan Tuva Türklerinin yaklaşık 8 bininin savaşa katıldığı, 6 bin kişinin çeşitli kahramanlık madalyası ile ödüllendirildiği ve 2 Tuva kökenli askere en üst ödül SSCB Kahramanı madalyası verildiğini belirtiyor. Tuva halkının Sovyet ordusuna 80 milyon rublelik altın, 50 bin at, 750 bin baş hayvan ve ayrıca tonlarca çeşitli gıda ürünleri ve giysi yardımında bulunduğu belirtilerek Tuvalıların savaş sonrasında kendi isteğiyle SSCB’ye dâhil olduğu belirtildi.
Halkın geleneksel olarak yaşattığı inanç sistemi Şamanizm olmasına rağmen, resmî din olarak Budizm kabul edilmiştir. “XIV. yüzyıldan itibaren Moğolların Çin’deki hâkimiyeti, onların arasında Budizm’in etkilerini nispeten kırmıştı, ancak XVI. yüzyıldan itibaren ve özellikle de Altan Han döneminde (1507-1583), Tibet’in doğu bölgelerine yapılan sefer, Moğollar arasında Budizm’in yeniden canlanmasına yol açmış, bütün bunlar Moğollara yakın veya onlarla iç içe yaşayan bazı Türk boylarının da Lamaist (Budizmin Orta Asya ve özellikle Tibet’teki biçimi) Budizm’in etkisine girmeleri sonucunu beraberinde getirmiştir. İşte bu şekilde XVII. yüzyılın ikinci yarısında, Lamaizm Tıva Türkleri arasına nüfuz etmiştir. Tıvaların arasında Tibet Lamaizmi ile geleneksel din birlikte yaşamaya devam etmektedir.”
Tuva Kadın Kamlarının En Ünlüsü: Ay Çürek Günümüz Tuva kadın kamlarının en ünlüsü olan Ay Çürek”in öyküsü de şöyledir: Ay Çürek”in doğduğu gün çok kötü bir fırtına varmış. Ay Çürek”in ilk ağlaması duyulduğunda fırtına birdenbire dinmiş ve bulutların arkasından ay görünmüş.
Bu yüzden ailesi ona Ay Çürek (Ay Yürek) adını vermiş. Ay Çürek'in annesi kammış ve onun yetenekleri Ay Çürek”e geçmiş. Çocuk yaşlarda ruhlarla bağlantı kurmaya başlamış. Sık sık hastalanıyormuş. Ailesi onu pek çok kez psikologa götürmüş ise de derdine çare bulunamamış. İlk çocuğunu doğurduktan sonra sağlığı daha iyiye gitmiş.
1993 yılında katıldığı kamlar toplantısında Kamlar derneğinin başkanı M.Kenin Lopsan tarafından yeteneği keşfedilmiş.
Bu sırada otuz yaşındaymış ve o zamandan beri kamlık yapıyormuş. Her geçen gün kamlık yeteneği artmış, yeteneğiyle birlikte şöhreti de. İtalya”da bir büro açmış. Orada Tuva kamlık geleneğini batılılara tanıtmaya çalışıyormuş.