AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
Sakarya Meydan Muharebesi'nin 100. yıl dönümünü kutlayan Çelik, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bütün şehitleri rahmet ve saygıyla anarak, terörle mücadelede, yangın ve sel felaketinde şehit olanlara ve hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diledi.
MKYK toplantısında, yangın ve sel felaketlerinde gelinen nokta ile bundan sonra yapılacakların geniş şekilde gündemlerinde yer aldığını anlatan Çelik, toplantıda, alınacak tedbirlerin de görüşüldüğünü ve iç siyasete ilişkin değerlendirmelerin yapıldığını kaydetti.
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, toplantının açılışında yaşanan felaketler ve alınacak tedbirler konusunda görüşlerini paylaştığını, göçmen konusu ile Afganistan konusuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunduğunu aktardı.
Türkiye'nin büyük bir yangın felaketi atlattığını hatırlatan Çelik, yangınlarla ilgili sabotaj ihtimali konusunda güvenlik güçlerinin çalışmalarının devam ettiğini bildirdi.
Çelik, "Bu yangınların failleri ile ilgili de bazı yakalamalar ortaya çıkmaya başladı. Burada dediğim gibi hem yangın felaketi ile mücadele ederken hem de fitne ateşi ile mücadele etmek zorunda kaldık. Birçok yalan ortaya çıktı. Bu kritik günlerde, özellikle kriz günlerinde bu yalanlarla nasıl mücadele etmemiz gerektiği konusunda da bir kapsamlı değerlendirme, buradaki tecrübelerden yola çıkarak yaptık ve yapmaya devam ediyoruz." dedi.
Yangınlara müdahalede kullanılan araçlara ilişkin bilgi veren Çelik, küresel ısınmanın işaretleri ve iklim değişikliğinin ortaya koyduğu tablonun, daha yüksek kapasite ile bu krizlerin karşılanması gerektiğini herkese gösterdiğini belirtti.
"252 milyon fidanı toprakla buluşturmuş olacağız"
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, yangın ve sel felaketlerinden etkilenenlerin ihtiyaçlarının giderilmesi, zarar gören hayvanların korunması, eşya, tarım ve turizm ile ilgili zararların giderilmesi için çalışmaların devam ettiğini vurguladı.
En önemli meselelerinden birinin, orman varlığını korumak ve artırmak olduğuna dikkati çeken Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Nerede bir orman yangını olsa, işte 'bunların imara açılacağı, buralara tesis yapılacağı' gibi, maalesef gerçekle alakası olmayan yaklaşımlar ortaya koyuluyor. Bir kere daha söylemek isterim, Anayasa'nın 169. maddesinde belirtildiği gibi bunlar aynen orman alanı olarak korunacaktır. İnşallah yıl bitmeden 252 milyon fidanı toprakla buluşturmuş olacağız. Doğayı, doğal varlıkları daha çok korumak için ne kadar kapasite arttırmamız gerekiyorsa bunlarla ilgili tedbirleri de almaya devam edeceğiz."
Sel felaketleri
Karadeniz'de yaşanan sel felaketine ilişkin de bilgi veren Çelik, "Bazı vilayetlerimizde bir yılda yağan yağış bir günde yağdı, böylesine bir tabloyla karşı karşıya kalındı. Tabii altyapıdaki sorunlarla bu birleşince dere yataklarına ev yapılması ve benzeri konularla birleşince maalesef büyük bir felaketin ortaya çıkması bu şekilde söz konusu oldu." diye konuştu.
Bundan sonra çok yönlü tedbirler alınması gerektiğine işaret eden Çelik, şunları söyledi:
"Bir yandan Cumhuriyet tarihinin en büyük yangınları çıkıyor, bir yandan bir yılda düşen yağmur miktarı kadar bir günde bir vilayete bir bölgemize yağmur düşüyor. Ama burada altyapı sorunları ile birleşince çok büyük bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu yapılaşmayla, altyapı sorunlarıyla ilgili, bunlar üzerinde de daha titizlikli bir çalışma, özellikle dere yataklarına ev yapılması konularıyla ilgili daha ciddi tedbirlerin alınması konusunda bir irade söz konusudur. Bundan sonraki çalışmalar bu yönde bu kararlılıkla sürecektir."
"Aşıya ulaşım konusunda bir sorun yok"
Kovid-19 ile mücadele kapsamında yürütülen aşılama çalışmalarına ilişkin de konuşan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, aşılanmanın gönüllülük esasına göre yürütüldüğünü, herkesin arzu ettikleri takdirde aşıya ulaşabildiğini aktardı.
Çelik, "Hem sosyal medyada hem başka yerlerde her gün bu aşı konusu ile ilgili çeşitli taraflar ortaya çıkıyor, çeşitli çalışmalar ortaya çıkıyor, çatışmalar ortaya çıkıyor ve tartışmalar ortaya çıkıyor. Bu konu siyasetçinin karar vereceği bir konu değil, bu nihayetinde bilim insanlarının karar vereceği bir konu. Türkiye'de de Bilim Kurulu tarafından bu sürecin yönetilmesi, Bilim Kurulu tarafından bu süreçle ilgili gereklerin ortaya koyulması baştan itibaren gösterilen bir hassasiyettir." şeklinde konuştu.
Dünyadaki bilim insanlarının bu hastalıkla mücadele etmek için aşı yapılmasının zorunlu olduğunu ifade ettiklerini vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Nihayetinde bilim insanlarına, kendi bilim insanlarımıza, dünyadaki bilim insanlarına güveniyoruz ve bu aşılama çalışmalarının canları korumak için büyük bir gayretle büyük bir fedakarlıkla yapıldığını da izliyoruz. Şunu da unutmayalım ki birçok ülke aşıya ulaşmaya çalışıyor, ulaşamıyor. Birçok ülkede ya aşı yok ya da aşı olsa bile Türkiye'deki gibi böylesine mükemmel bir organizasyon sistemi, böylesine bir sağlık sistemi yok, bu kapasite yok. Allah'a şükür ülkemizde aşıya ulaşım konusunda bir sorun yok."
Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmının aşı olmadığına dikkati çeken Ömer Çelik, "Dolayısıyla burada çeşitli kesimlerin tartışmaları tabii ki fikir hürriyetidir tabii ki saygı duyarız. Bu bir gönüllük meselesidir, kimse için bir zorlama söz konusu değildir. Fakat her meselede olduğu gibi bu meselede de gerçek bilgi üzerinden tartışma yapmak gerekir. Dolayısıyla bilim insanlarını dinlemek gerekir, bilim insanlarının çalışmalarına onların tavsiyelerine kulak vermek gerekir. Canları korumak için bu en önemli konudur." dedi.
Yüz yüze eğitim
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 2021-2022 eğitim öğretim yılının 6 Eylül'de başlayacağını anımsatarak, bu konuda bütün hazırlıkların yapıldığını bildirdi.
Bütün kademelerde, haftada 5 gün yüz yüze eğitim yapılacağını aktaran Çelik, "Ders saatleri azaltılmayacak ve mevcut müfredata uyulacak. Dolayısıyla aşılama çalışmalarının bu noktaya gelmiş olmasının bize bu imkanı sağladığını ifade etmek isterim. Umarım ki, çocukların eğitimi açısından bu geldiğimiz seviyeyi koruruz." dedi.
Yüz yüze eğitime katılımın zorunlu olduğunu belirten Çelik, "Mevzuatta belirlenen mazeret durumları hariç istisna söz konusu olmayacaktır ama mazereti varsa yüz yüze eğitime katılamıyorsa öğrenciler bu durumda TRT EBA üzerinden eğitimlerinde devam edecektir." bilgisini verdi.
Ders saatlerinin azaltılmamasının, müfredata uyulmasının öğrencilerin geleceği açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının hazırladığı, Kovid-19 salgınında okullarda alınması gereken önlemleri içeren rehbere uyulması gerektiğini vurguladı.
"Normalleşme seviyesinin korunması için kurallara dikkat edilmeli"
Okulların yanı sıra kantinlerin, yemekhaneler, pansiyonlar ve spor salonlarının da açıldığını anımsatan Çelik, normalleşme seviyesinin korunması için bu alanlarda da kurallara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
AK Parti Sözcüsü Çelik, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı pansiyonlarda kalan öğrencilerin daha iyi hizmet alabilmesi için personel sayısının artırılacağını da anımsattı.
Öğrencilerin ve öğretmenlerin okula maske takarak gitmesinin çok önemli olduğuna dikkati çeken Çelik, aşı olmayan öğretmenler ve okul görevlilerinin haftada iki kez PCR testi olma zorunluluğu bulunduğunu, testler konusunda çeşitli tartışmaların yaşandığını aktardı.
Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Niçin test isteniyor? Niçin zorunlu tutuluyor? Bu siyasetin verdiği bir karar değil, bunlar nihayetinde Bilim Kurulu'na danışılarak alınan kararlar. Bilim Kurulu, bilim insanlarının önerileri doğrultusunda ortaya koyulan tedbirler bunlar. Eğer tedbirlere uyulmazsa elde ettiğimiz normalleşme adımlarını tekrar kaybetme gibi bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz. İstediğimiz şey, hem bu normalleşmenin korunması hem bu tedbirlerin güçlü bir şekilde devam etmesi. Normalleşme ile birlikte eğitim öğretim devam ederken, diğer işler devam ederken de canların korunması. Bu dengeyi gözettiğimiz müddetçe daha iyi mesafeler alacağımıza inanıyoruz."
"Terör örgütlerine karşı çok güçlü mücadele veriyoruz"
Terörle mücadelenin güçlü bir şekilde devam ettiğini belirten Çelik, Milli Savunma Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının koordine ettiği operasyonlarda Türkiye'nin demokrasisini, demokratik toplum düzenini tehdit eden terör örgütlerine karşı çok güçlü mücadele verildiği anlattı.
Türkiye'nin terörle mücadelesini başka yöne çekmek isteyenlerin kara propagandasıyla da karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 17 Ağustos'ta düzenlediği iddia edilen bir hava saldırısında Sincar'daki bir sağlık merkezinin de hedef alınması sonucu sivillerin öldüğü şeklinde bir yalan haber, kara propaganda yapıldı. Türkiye'nin Irak'la ilişkilerinin, koordinasyonunun olumlu bir şekilde seyretmesinden rahatsız olan odakların, bu haberlerin arkasında olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda, terör örgütüne yakın bir takım merkezlerin, bu propagandaları yaptığını öteden beri biliyoruz.
Bu operasyonlarda, Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyadaki sivillere bir zarar vermeme konusunda en hassas, en dikkatli orduların başında gelmektedir, terörle mücadelesini hukuka uygun olarak bu hassasiyetle yürütmektedir. Sadece terör örgütünü esas alan operasyonlardır bunlar, dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin okul, sağlık merkezi veya ibadethane gibi sivil mekanları hedef alması hiçbir şekilde söz konusu değildir, bunların hepsi yalan haberdir. Buradan Irak yönetimine de Iraklı kardeşlerimize de selamlarımızı gönderiyoruz, yaptığımız operasyonların hepsinin terörle mücadele kapsamında, ulusal güvenliğimizi korumak için gerçekleştiğini bir kez daha ifade etmek isteriz."
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Sincar'da güvenliğin sağlanması için Ekim 2020'de imzalanan anlaşmayı anımsatarak, "Birleşmiş Milletler himayesinde, merkezi hükümet ile bölgesel yönetim arasında imzalanan bu anlaşmaya göre PKK'nın Sincar'dan çıkarılması gerekiyordu. Bu anlaşmanın da bir an evvel hayata geçmesini bekliyoruz." dedi.
"Afganistan'daki durumu çok yakından takip ediyoruz"
Afganistan'daki durumu çok yakından takip etmeyi sürdürdüklerini söyleyen Çelik, Afganistan'ın şu anda dünyanın gündeminde olduğunu ve çok acı verici manzaraların ortaya çıktığını belirtti.
Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinin ardından Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani'nin ülkeyi terk ettiğini ve Tacikistan'a gittiğini hatırlatan Çelik, Afgan ordusunun teslim olmasının ardından Taliban'ın fiilen ülkenin tek hakimi haline geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Afganistan konusunda çeşitli temaslarının olduğunu, çok yönlü bir diploması trafiği yürüttüğünü belirten Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Cumhurbaşkanımızın verdiği temel mesaj, Afganistan'da kapsayıcı bir hükümetin ortaya çıkmasıdır. Bütün grupları, bütün etnik grupları, bütün dini grupları içine alan, kapsayıcı bir modelin ortaya çıkmasıdır. Kuşkusuz insan hakları konusunda, diğer konularda geçmişte de gördüğümüz gibi çok ciddi kaygılar vardır. Burada uygulamayı göreceğiz, yakın bir şekilde uygulamayı takip edeceğiz. İnsan haklarına riayet, kadın haklarına riayet gibi konuların yakın bir şekilde takibimizde olduğunu ve bu konularda son derece duyarlı davranılması gerektiğini bir kere daha ifade ediyoruz. Hem kapsayıcı bir sistem olmalıdır, Afgan halkının geleceği için bu gereklidir, yeniden çatışmalara sürüklenilmemesi için hem de temel hak ve hürriyetlere saygılı olunması son derece gereklidir."
"İki uçtan uzak durmak gerekiyor"
Afgan halkının yalnız bırakılmaması gerektiğini, bu konuda uluslararası toplumun üzerine düşeni yerine getirmesi çağrısında bulunan Çelik, çatışmalar, koronavirüs salgını ve ekonomik kriz ile bölgede tam bir insanlık dramı yaşandığına işaret etti.
Afganistan'dan çekilenlerin aynı zamanda burada daha büyük bir dramın ortaya çıkmaması için de uluslararası mükellefiyetlerini yerine getirmesi gerektiğini belirten Çelik, "Hiç kimse uluslararası mükellefiyetlerini yerine getirmeyip arkasından bu göç meselesi şöyle yönetilsin, böyle yönetilsin, şu kadar para aktarılsın demek gibisinden bir lükse sahip değil. Her seferinde böyle oluyor. Bir yer kendi kaderine bırakılıyor, oradaki insanlık dramına karşı duyarsız kalınıyor. Arkasından ortaya çıkan göç dalgası. Orada yerleşik olan terör örgütleri, orada yerleşik olan uyuşturucu hatları ancak bu bahsettiğim ülkeleri tehdit etmeye başladıktan sonra konu gündeme alınmaya başlıyor." diye konuştu.
Afganistan'da 20 yılda yaşananların önümüzdeki 20 yılda da yaşanabileceği uyarısında bulunan Çelik, bugün çekilenlerin 5-10 yıl içerisinde Afganistan'a yeniden dönmek zorunda kalabileceğini vurguladı.
Çelik, bu tablonun yeniden yaşanmamasını, uluslararası toplumun, uluslararası kurumların hassas olması gerektiğini, önemli olanın Afgan halkının geleceği olduğunu ifade ederek, bunun kapsayıcı bir modelle, temel hak ve hürriyetler konusunda hiç kimseyi tedirgin etmeyecek uygulamalarla yürümesi gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı göç dalgasıyla ilgili olarak pek çok tartışmanın yaşandığını hatırlatan Çelik, "Burada iki uçtan uzak durmak gerekiyor. Bir tanesi; ölümden kaçıp bizim ülkemize sığınmış insanlara karşı bir sığınmacı düşmanlığı diyebileceğimiz ırkçı bir yaklaşımın ortaya konulmaması gerekiyor. Burada eğer bu konu ırkçı bir yaklaşım haline getirilmeye çalışılırsa ki bazılarının küçük oy hesaplarıyla bunu yapmaya çalıştığını görüyoruz, muhalefetten bazılarının sırf iktidarı eleştirmek uğruna maalesef bu Avrupa'daki aşırı sağcıların Müslümanlara ve Türklere karşı Avrupa'nın ırkçıların, Müslümanlara ve Türklere karşı kullandığı üslubu kullandıklarını görüyoruz." şeklinde konuştu.
Bunun hiçbir medeni toplumun kabul etmeyeceği bir üslup olduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Kuşkusuz Suriye sınırımızdan kaynaklanan milyonlarca insanın ölümden kaçarak topraklarımıza gelmiş olması gibi bir tablo kuşkusuz yönetilmesi zor ve ülkemiz için de ciddi yükler barındıran bir tablodur ama devlet ve millet hayatının tarihi aşamalarında çeşitli devletlerde olduğu gibi kendi devletimiz de bu tip tablolarla karşı karşıya kalmıştır. Geçmişte de bu tablolarla karşı karşıya kaldık. Hem yakın zamanda karşı karşıya kaldık, hem onun öncesinde karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla burada kim ki böyle bir sığınmacı düşmanlığına, Avrupa'daki aşırı sağcıların dilini kullanarak, onların Müslümanlara ve Türklere yaptığı dili kullanarak kullanmaya başlarsa o zaman kendi toplumuna en büyük kötülüğü yapmış olur. Demokratik toplum düzenini, medeni toplum düzenini zehirleyen açıklamalardır bunlar. Evet, tedbir alabilirsiniz. Ondan sonra bunun üzerine şunu söylüyor, bunu yapmayın dediğimiz zaman muhalefetten bazı arkadaşlarımız, 'Biz ülkemizde bu kadar çok sayıda mülteci bulunmasından rahatsızlığımızı ifade etmeyelim mi, buna itiraz etmeyelim mi?' Rahatsızlığınızı ifade edin, itirazınızı söyleyin, muhalefetinizi yapın, siyasi olarak bu konuyu gündeme getirin, buna kimsenin bir şey dediği yok. Hiç kimse kimsenin elinden muhalefet yapma hakkını ya da demokratik itiraz hakkını alacak değildir.
Bir mesele varsa farklı politik görüşlerin olmasından daha doğal bir şey yoktur demokratik toplum düzeninde ama bunu bahane ederek Avrupa'daki ırkçıların, sağcıların, faşistlerin dilini, Müslümanlara ve Türklere karşı kullandığı dili, kendi ülkemizdeki sığınmacılara karşı kullanırsanız, en büyük kötülüğü kendi ülkemize yapmış olursunuz. Dolayısıyla burada bu dengeyi gözetmek gerekiyor. Mülteci politikasını eleştirebilirsin, göçmen politikasını eleştirebilirsin, farklı stratejiler önerebilirsin, entegrasyonla ilgili olarak önerebilirsin."
AK Parti Sözcüsü Çelik, eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın defalarca Suriye'nin içerisinde bir uçuşa yasak bölge kurulsun, bir güvenli bölge oluşturulsun çağrısında bulunduğunu hatırlatarak, "Eğer uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge Obama döneminde kurulmuş olsaydı, Türk sınırının 30 kilometre Suriye'ye doğru derinliğinde bu insanların bekletilmesi, orada tutulması, orada ölüm kusan makinalardan uzak bir şekilde hayatlarının herhangi bir tehdit altında olmadığı ortamda tutulmaları mümkün olacaktı." ifadelerini kullandı.
"Bu yükü kaldıracak kapasite yok"
Bugün Afganistan'daki uluslararası sorumluluğunu yerine getirme konusunda zayıf davrananların o gün Suriye'de güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge kurulması konusunda çekimser davrandıkları için bu tablo ile karşı karşıya kalındığının altını çizen Çelik, şöyle devam etti:
"Bunun dışında bir takım devletlerden açıklama yapılıyor, işte Türkiye'de şöyle bir mekanizma kuracağız ya da Türkiye'ye Afganistan'dan gelecek göç için biz daha fazla maddi yardımda bulunalım. Bütün bunların hepsi saygısızlıktır. Türkiye'nin bir tane daha fazla mülteci alacak, bu yükü kaldıracak bir kapasitesi yoktur. Türkiye bu kadar yükü bütün uluslararası toplum adına bu insanlar ölmesin diye yerine getirmiştir. Bu devletler adına konuşanlar bu siyasetçiler bilsinler, Türkiye bir toplama kampı değildir, Türkiye bir göçmen kampı değildir. Burası yol geçen hanı da değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarına hakimdir. Dolayısıyla Türkiye'ye sormadan yapılan bir takım açıklamaların bizim gözümüzde hiçbir değeri yoktur. Hepsi yok hükmündedir. Türkiye egemen bir devlet olarak kararını kendisi verir."
Çelik, 2021 yılı içerisinde düzensiz göçle mücadele kapsamında Türkiye'nin güney sınırlarından 160 bin, doğu sınırlarından 90 bin düzensiz göçmenin girişinin engellendiğini belirterek, şu ana kadar yaklaşık 450 bin Suriyelinin kendi rızalarıyla Suriye topraklarında oluşturulan güvenli bölgelere döndüğünü, Afganistan'a geri gönderilen kişi sayısının ise 235 bine ulaştığını aktardı.
Bütün ülkelerin kendi sınırlarını korumak için yeni ve ilave tedbirlere ihtiyaç duyduğunu, sınır güvenliğinin giderek üzerinde yüksek basınç hissedilen bir mesele haline geldiğini anlatan Çelik, "Türkiye burada örneğin 54 kilometrelik Iğdır-İran sınırının tamamını, 84 kilometrelik Ağrı-İran sınırının 82 kilometresini ve 121 kilometrelik Hakkari-İran sınırının 13 kilometresinde toplam 149 kilometrelik alanda güvenlik duvarı ve devriye çalışmalarını tamamlamıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Sınır bölgelerinde 7 gün 24 saat esasına göre teknolojinin imkanlarından faydalanılarak sınır güvenliğinin sağlandığına dikkati çeken Çelik, bu konuda yapılan çalışmalar hakkında da bilgi verdi.
"Bizim için önemli olan Mehmetçiğin güvenliğidir"
Afganistan'da istikrar ve barışın sağlanması açısından Türkiye'nin üzerine düşen bir misyon söz konusu olduğu takdirde, Türkiye'nin Afgan halkının rızası, Afganistan'ı yöneten fiili ve resmi güçlerin rızası ve aynı zamanda uluslararası toplumun açık desteği dahilinde bunu yapabileceğini söylediğini hatırlatan Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Eğer bu gerçekleşmiyorsa o zaman birinci şart Mehmetçiğin güvenlidir. Mehmetçiğin güvenliği esas olmak üzere her türlü tedbiri alacak senaryo çalışılmıştır, Mehmetçiğimizi hiçbir şekilde riske atacak, hiçbir şekilde Mehmetçiğin güvenliğini tehlikeye sokacak bir yaklaşım, bir uygulama söz konusu değildir, olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bu dediğim şartlar gerçekleşirse Türkiye tarihte olduğu gibi bugün de olduğu gibi bu coğrafyalarda, oranın bütün unsurlarının rızası dahilinde, uluslararası kurumların desteği dahilinde bu misyonu yerine getirebilir. Olmuyorsa bizim için önemli olan Mehmetçiğin güvenliğidir. O zaman bütün seçenekler masada olmak üzere gereken değerlendirmeler yapılır. Dolayısıyla hem diplomatik değerlendirmeler yapılıyor, hem stratejik değerlendirmeler yapılıyor hem askeri seçenekler masada kapsamlı bir şekilde yürütülüyor. Burada çalışan arkadaşlarımız, askeri birimler, Milli Savunma Bakanlığı, diplomatik birimler, Dışişleri Bakanlığı, bunlar 7-24 esasına göre hiç kesintisiz, hiç soluk almadan gece gündüz çalışırken durduğu yerden iki tane tweet atarak Türkiye'nin büyük stratejisini sabote edeceğini zannedenler var. Dediğim gibi hiç kimse bir macera peşinde değil, son derece iyi çalışılmış, askeri açıdan, diplomatik açıdan, bugün ve gelecek açısından, uluslararası toplumun değerlendirilmesi açısından, Türkiye'nin güvenliği ve Türkiye'nin ilişkileri açısından bütün bu seçeneklerin değerlendirildiği bir yaklaşım bu çerçevede sürdürülüyor. Dolayısıyla en rasyonel karar neyse öncelik Mehmetçiğin güvenliği olmak üzere o karar alınacaktır."
"Türkiye, hiç kimsenin göçmen kampı değildir"
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD Başkanı Joe Biden ile Afgan göçmenler konusunda anlaştığına dair iddiaları yalanladı.
Muhalefetin Suriyeli sığınmacılarla ilgili açıklamalarını eleştiren Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Diyorlar ki 'Biz iktidara gelirsek bunları konuşarak göndereceğiz.' Yani şimdi bir iddiada bulunulur da bunların altını dolduracak üç tane cümle koyulur. Ortaya çıkan zorunluluklar, ortaya çıkan tablo, Suriye'deki iç savaş bütün bunları hiçbirini değerlendirmeyeceksin, ondan sonra 'bunları göndereceğiz' diyeceksin. Bunları değerlendirmeden gönderirsen ne olur? CHP'nin, geçmişte yaptığı ve çok acı sonuçlara yol açan Boraltan Köprüsü hadisesini hatırlaması lazım. 1945 yılında 146 Azeri aydın, Stalin zulmünden kaçıp Türkiye'ye gelmişti. Komünistler tarafından işgal edilen Azerbaycan'da bu rejimi kabul etmeyen aydınlar, kendi ana yurdu ve kardeş ülke bildikleri Türkiye'ye sığınmışlardı. Stalin, Azerbaycanlı kardeşlerimizin Türkiye'den iadesini istedi. O zaman CHP hükümeti hiç çekinmeden Azerbaycanlı kardeşlerimizi trenlere doldurarak Kars hududundan Boraltan Köprüsünde Ruslara teslim etti. Ve sonuçta ne oldu, teslim edilir edilmez bunlar kurşuna dizildi. Bir insan bir mesele hakkında konuşurken biraz tarihi perspektife bakacak, biraz sorumluluk duyacak."
Türkiye'de mülteci düşmanlığına da Türkiye'nin demografik yapısıyla ilgili bir tehdit oluşmasına da izin vermeyeceklerini vurgulayan Çelik, "Birilerinin Türkiye'yi göçmen kampı ya da toplama kampı gibi görme arzuları ya da yaklaşımları varsa onlara bu stratejilerini aynen iade ederiz. Türkiye, hiç kimsenin göçmen kampı değildir, egemen ve onurlu bir devlettir. Asil bir millet burada ölümden kaçanlara misafirperverlik yapıyor." diye konuştu.
Göçmenlerle ilgili bazı sıkıntı ve sorunların olduğunu belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Bunu yönetecek kapasiteler ve kurumlar da var. Türkiye'nin bundan sonra bir kişilik dahi göçmen yükünü kaldıracak bir kapasitesi yoktur. Türkiye, üstüne düşen sorumluluğu hem onurlu bir devlet olarak hem de insanlık adına yapmıştır. Dolayısıyla birileri 'Ben Türkiye ile böyle bir anlaşma yaparım, Türkiye'ye maddi yardım yaparım, bana gelecek yükü buradan engellerim' gibi şeyler söylüyorsa bu söz konusu olmayacaktır. Zaten Avrupa Birliği yapılmış göçmen anlaşmasını doğru dürüst hayata geçirmemiş ki yeni bir öneride bulunmakla ilgili söyleyeceği bir şeyi olsun. Siz üstünüze düşeni yapmazsanız, sizin adına Türkiye'nin yapmasını beklemeyin. Suriye içinde oluşturulmuş bölgelere gitmek isteyenlerin gönderilme süreci de aynı dinamizmle sürdürülmektedir. Hem insanların canını korumak hem de bu stratejileri geliştirerek, Türkiye'nin üzerindeki demografik yükü almak şeklinde kapsamlı bir stratejiyle yürümek zorundayız."
"CHP'nin hafızasını siyasi bir arızaya dönüştürmüş durumda"
AK Parti Sözcüsü Çelik, İngiltere basınında yer alan Afgan mülteciler için Türkiye'de iltica başvuru merkezi kurulması konusunda plan yapıldığı yönündeki haberler ve muhalefetin bu iddiaları gündeme getirmesini de bir soruya karşılık şöyle değerlendirdi:
"İngiliz Dışişleri Bakanı bile 'Türkiye'de bir mülteci merkezi kuracağız' diye bir şey dememiş. Bir gazeteye beyanat veriyor. Gazetedekiler bakanın söylemediği bir şeyi çıkarıyorlar. 'Tahminen bunu söylüyordur' diyerek. Ondan sonra 'Türkiye'de ve Pakistan'da mülteci noktaları kurulacak' diye bir habere dönüştürülüyor. Arkası nedir, önü nedir, orijinal metinde ne var? Hiç ona bile bakmadan, 'Sevgili halkım ben bugün de sizi gelişmelerden bilgilendireyim' diye tweet atıyor. CHP'nin hafızasını siyasi bir arızaya dönüştürmüş durumda. Bir kerecik olsun bu yalan haberlere karşı Türkiye'nin yapacağı açıklamayı beklesinler. Bunu yapmak yerine sürekli olarak yabancı birisi Türkiye aleyhine bir şey söylemişse hele Cumhurbaşkanımız aleyhine söylemişse otomatikman kabul ediyorlar ve oradan bir siyaset oluşturmaya çalışıyorlar. Her defa bu yalan, yıkım siyaseti gerçeğin duvarına çarpıp paramparça oluyor."
"Milli Savunma Bakanımızın açıklamasının yanlış şekilde yansıtıldığını gördük"
AK Parti Sözcüsü Çelik, bir başka soru üzerine, Afganistan'da Türk askerinin varlığına ilişkin tezkere konusunun MKYK'da gündeme gelmediğini dile getirdi.
Çelik, "Milli Savunma Bakanımızın açıklamasının bazı yerlerde yanlış şekilde yansıtıldığını gördük. NATO'nun çekilmesinden sonra Türk askerinin orada bulunması gibi bir durum söz konusu olursa, Mehmetçiğin güvenliği esas olmak üzere bütün seçenekler değerlendiriliyor. Ancak, kapsayıcı bir temas trafiği neticesinde, hem diplomatik hem askeri olarak tamam denildikten sonra verilecek kararlardır bunlar." dedi.
Türkiye'deki ilgili kurumların kararlarını olgunlaştırdığını ve bunu Cumhurbaşkanlığı makamına arz ettiklerini belirten Çelik, "Kurumların değerlendirmeleriyle birlikte ortak akılla bu karar ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede bu çekilme olduktan sonra Türk askeri varlığının orada olmasıyla ilgili prensip olarak bu karar verilirse, hukuki ve teknik olarak bir tezkere söz konusu olacaktır. Bazı arkadaşlarımız, sanki bir tezkere hazırlanıyor ve Meclis'e gönderiliyor gibi algıladılar. Orada ilkesel olarak nasıl bir çerçeve içerisinde hareket edileceğini söylüyor Milli Savunma Bakanımız. Bir tezkereye ihtiyaç olursa Yüce Meclisimize arz edilir." şeklinde konuştu.
Afganistan'da tahliyeler
Çelik, Afganistan'daki tahliyelerde istenmeyen bazı görüntülere şahit olunduğunu da belirterek, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin ne yapacağıyla ilgili diplomatik ve askeri açıdan geniş bir mutabakatın ortaya çıkması, aynı zamanda uluslararası kurumların destek vermesi halinde Türkiye, Kabil Havalimanı başta olmak üzere bu konuları değerlendirecektir. Kabil Havalimanı da işlemezse Afganistan'ı daha da dünyadan koparacak bir takım gelişmelerin ortaya çıkacağını öngörüyoruz. Afgan halkıyla olan tarihi bağlarımız, oradan karşı karşıya kaldığımız göç baskısı, uyuşturucu trafiği vesaire o bölgenin mümkün olduğunca istikrarlı olması önemlidir. Ancak, hiçbir şekilde bir mutabakat ortaya çıkmadan illa yapacağız dediğimiz bir konu değildir." AA