Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Milli enerji ve maden politikası kapsamında en önemli politik ve stratejik hedeflerinden birisinin daha çok yerli kaynak kullanarak Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak olduğunu belirten Dönmez, "Denizlerdeki hidrokarbon aramalarımıza son yıllarda ağırlık verdik. 5-6 yıl önce Barbaros Hayreddin Paşa Sismik Gemisiyle başladık. Daha sonra filomuza MTA’nın Oruç Reis sismik araştırma gemisi katıldı. Fatih, Yavuz ve bu yıl da Kanuni ismini verdiğimiz üçüncü derin deniz sondaj gemimizle filomuzu genişlettik. İki sismik araştırma gemimiz, üç de derin sondaj gemimizle teknik kapasitemizi artırdık. Sismik araştırma ve sondaj gemilerini almadan önce TPAO, bu işleri uluslararası yabancı ortaklarla yapıyordu. Biz istedik ki hem kendi insan kaynağımızla hem de kendi teknik imkanlarımızla bu işleri kendimiz yapar hale gelelim. Özellikle petrol, doğalgaz, enerji gibi çok stratejik emtialarda zaman zaman bu tip hizmetleri paranız olsa bile alamadığınız dönemler olur. Birtakım diplomatik bariyerlerle karşılaşabiliyorsunuz. Şirketler size o servisi veremez hale gelebiliyor. O açıdan biz bunu mümkün mertebe millileştirelim istedik. Şu anda son derece isabetli bir karar aldığımızı daha rahat ve daha net görüyoruz. Bugüne kadar hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bize vermiş olduğu alanlarda hem de kendi alanlarımızda keşif amaçlı altı sondaj yaptık. Yedincisi de şu anda adanın batısında devam ediyor. Sismik araştırma dönemi bitti. Keşif amaçlı sondaj sürecindeyiz. Ekonomik bir keşif yakaladığımızda o sahada üretim amaçlı başka kuyular da açacağız. Sonrasında platformun yapılması ve boru hattıyla en yakın karaya nakli gerekiyor. Bunlar uzun zaman gerektiren işler. Biraz sabırlı olmayı gerektiriyor" diye konuştu.
"ORADAKİ ÇALIŞMALARIMIZI LİBYA MİLLİ PETROL ŞİRKETİYLE BİRLİKTE YAPMAYI PLANLIYORUZ"
Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Libya ile iki önemli anlaşma yaptıklarını anımsatan Dönmez, bunlardan birisinin güvenlikle ilgili alanlarda iş birliği, diğerinin de deniz yetki alanlarının sınırlarının belirlenmesine ilişkin olduğunu söyledi. Sürecin milli parlamentolardan geçtiğini, şu anda Birleşmiş Milletler’de tescille alakalı sürecin devam ettiğini bildiren Dönmez, "Bu arada Libya hükümetiyle çeşitli toplantılar yapıldı. Sayın Serrac buraya geldi. Sonrasında Dışişleri Bakanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız ve bizim Bakanlığımızdan bürokrat arkadaşlarımız geçtiğimiz günlerde bir ziyaret yaptı. Serrac Türkiye’ye geldiğinde, hem sayın Cumhurbaşkanımız hem sayın Serrac enerji, petrol, doğal gaz konusunda iş birliğinin karşılıklı artırılması, geliştirilmesi konusunda bir iradenin olduğunu karşılıklı ilan etmişlerdi. Bu kapsamda Libya’da bu iş birliği nasıl geliştirilebilir, attırılabilir, ona bakıyoruz. Ama şu anda Libya’da öncelikli konu ve hedef orada kalıcı bir barışın, huzurun sağlanması. Türkiye Petrolleri’nin 2000’li yıllara kadar giden süreçte Libya’da bazı faaliyetleri oldu. İki önemli petrol sahası var. Birisi Libya’nın güney ve batısına düşen Murzuk’taki petrol üretim sahaları. Bir de Sirte’de Libya’nın üretim sahaları. Biz her iki tarafta da arama ve üretimle alakalı birtakım faaliyetler yürüttük. Bir kısmı arama safhasından sonra keşif olmadığı için sonlanmış. Bir kısmı üretime geçmiş. Fakat 2011’de iç savaşın başlamasıyla birlikte faaliyetlerimize ara verdik. Biz oradaki çalışmalarımızı Libya milli petrol şirketiyle birlikte yapmayı planlıyoruz. Geçmişte de bu şekilde ilerlemiş. Bu arada birlikte hareket edebileceğimiz uluslararası petrol şirketleri de olabilir. Onu zaman gösterecek" diye konuştu.
Oradaki petrol ve doğal kaynaklarının Libya halkının refahı ve kalkınması için olduğunu dile getiren Dönmez, "Biz orada kazan-kazan formülüne dayalı daha önce de olduğu gibi sahalarda ortaklık yapmayı planlıyoruz. Onlardan da sıcak bir yaklaşım söz konusu. Sadece petrol değil elektrik alt yapısıyla alakalı özel şirketlerimizin üstlendiği büyük projeler de var. Faaliyete geçecek iki büyük santral var. Bu da özellikle Trablus ve çevresinin elektrik arz güvenliği konusundaki sorunları büyük oranda çözecek iki proje. Bunların da yüklenicisi iki özel firmamız. Libya’da iç savaştan önce de gerek altyapı gerekse üst yapı da ciddi anlamda müteahhitlerimizin aldığı projeler vardı. O coğrafyayı hem işçimiz hem iş insanlarımız yakinen biliyor. Tecrübe edinilmiş sahalar" şeklinde konuştu.
"KARADENİZ’E İLK DEFA KENDİ MİLLİ SONDAJ GEMİMİZLE BU OPERASYONU YAPACAĞIZ"
Dönmez, Karadeniz’de en çok deniz yetki alanına sahip ülkenin kıyı uzunluğu dolayısıyla Türkiye olduğunu anlattı. Karadeniz’deki sorunların çok önceden çözüldüğü için Akdeniz’deki gibi tartışmalı bir alanın olmadığını kaydeden Dönmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye Petrolleri, Karadeniz’de daha önce uluslararası ortaklarıyla birlikte yaklaşık 5-6 tane derin deniz sondajı, 10 tane de sığ deniz sondajı yaptı. Türkiye Petrolleri’nin kendi sondajıyla Akçakoca’da bir doğalgaz keşfi oldu. Rezerv yakaladılar. Üretim de yapılıyor. Batı Karadeniz tarafında böyle bir keşfimiz ve üretimimiz var. Karadeniz’den o açıdan biraz daha ümitliyiz. Karadeniz’e ilk defa kendi milli sondaj gemimizle bu operasyonu yapacağız. Zonguldak açıklarında planlıyoruz. Tuna-1 adını verdiğimiz lokasyonda. Fatih’in şu anda Trabzon Limanında kule dikim işlemleri tamamlandı. Temmuz ayının ilk yarısında oradaki ilk operasyona başlamış olacağız. Türkiye Petrolleri’ndeki uzmanlar sahadan elde edilen sismik verilerin umut var olduğunu söylüyorlar. Karadeniz’de Romanya’da mesela bazı keşifler oldu bize yakın sahalarda. Bulgaristan’da bu tip sismik araştırmalar devam ediyor. Ukrayna tarafında bazı çalışmalar var."
"Bu sene Türkiye Petrolleri günlük yurt içi üretimde 53 bin varil seviyesine ulaştı"
Geçtiğimiz yıl yaklaşık 120 tane hem keşif hem de üretim amaçlı kuyu açtıklarını aktaran Dönmez, "Bunlar Türkiye Petrolleri tarihinde rekor seviyedeki kuyularımız. Bu sene de içinden geçtiğimiz sürece rağmen şu ana kadar 44 kuyu açtık. Yeni keşiflerimiz de oluyor. Bu sene Türkiye Petrolleri günlük yurt içi üretimde 53 bin varil seviyesine ulaştı. Yurt dışındaki ortaklıklarla birlikte Türkiye Petrolleri’nin günlük üretimi 150 bin varile ulaşmış oldu. Özel sektörün 10-12 bin varillik üretimiyle birlikte toplam 65 bin varillik yurt içi üretim ortalamamız mevcut. Türkiye ihtiyacının yüzde 5-6’sına denk geliyor. Son yıllarda kayaçların içerisine sıkışmış gaz veya petrolü nasıl çıkartırız bunun teknolojik araştırmaları içindeyiz. Güneydoğu’da petrol var ama ağır ve sıkışmış bir petrolden bahsediyoruz. Diyarbakır, Adıyaman, Batman. Buralar yıllardır keşif yaptığımız, üretim yaptığımız sahalar. Körfez ülkeleriyle karşılaştırıldığında, sahalarımızda görece maliyeti daha yüksek operasyonlardan bahsediyoruz. Petrol üretiminde yeni teknolojileri kullanıyoruz" ifadelerini kullandı.
"ELEKTRİK SEKTÖRÜNE YAPILAN YATIRIMIN TUTARI 100 MİLYAR DOLARA ULAŞTI"
Dönmez, yerli ve yenilenebilir enerjiye ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir derken sadece doğal kaynaklarda değil elektrik tarafında da mümkün mertebe yerli kaynakları daha fazla kullanma amacımız var. Yıllık ortalama 40 milyar dolar civarında bir enerji ithalatımız var. Bunu azaltmamız lazım. Bu yüzden petrol arıyoruz, gaz arıyoruz, kömürlerimizi daha fazla ekonomiye kazandırmak için çaba sarf ediyoruz. Enerjide bağımsızlığın güçlü Türkiye olmanın en büyük unsurlarından birisi olduğunu düşünüyoruz ve tüm ekibimizi de o şekilde motive etmeye çalışıyoruz. Özellikle hidrolik kaynaklar açısından ülkemiz zengin bir potansiyele sahip. AK Parti hükümetleri döneminde, son 18 yılda piyasanın serbestleşmesiyle birlikte yerli ve yabancı yatırımcı Türkiye’ye güvendi, geleceğine güvendi, hukukuna güvendi ve burada yatırım yaptı. Son 18 yılda gerek üretim tesisleri, gerekse iletim-dağıtım tarafında elektrik sektörüne yapılan yatırımın tutarı 100 milyar dolara ulaştı. Bunun büyük bir kısmı özel sektör eliyle yapıldı. Bunun da meyvelerini almaya başladık. Geçtiğimiz yıl yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını yüzde 62’yle kapatmıştık. Bir önceki yıl yüzde 51’ler seviyesindeydi. 10 puan daha yükseltmiş olduk. Bu seneni ilk 5 ayında yerli ve yenilenebilir elektriğin üretimdeki payı yüzde 66’lar seviyesine geldi. Her 1 puanlık yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretimimizin yaklaşık 100 milyon dolarlık cari açığımıza pozitif katkısı olduğunu görüyoruz. Diğer türlü bunları gaz veya kömür yoluyla ikame etmek zorunda kalacaktık. 24 Mayıs’ta günlük üretimde yüzde 90’a ulaşarak önemli bir başarıya imza attık. Alt kırılımlarına baktığımızda yerli kömürde yüzde 16,5, rüzgârda yüzde 14,5, jeotermalde yüzde 5,3, hidrolikte yüzde 43,7, güneşte yüzde 7, biyokütle ve diğerleriyle birlikte yüzde 90’lık payı görebiliyoruz. Hidrolikte Avrupa’da kurucu güç açısından ikinci, jeotermalde birinciyiz. Lisanssız üretimde de son dönemde ciddi bir gelişim gösterdik. Şu anda lisanssız da 6 bin megavatları geçmiş durumdayız ve bu son iki-üç yılda gerçekleşti."
"2020 HEDEFİMİZ 45 TON"
Türkiye’de 2002’den önce altın üretiminin hemen hemen yok gibi olduğunu, 2000’li yılların başı itibariyle altın arama ruhsatlarının hem kamu hem özel sektöre açıldığını ve burada üretim artışlarının başladığını dile getiren Dönmez, "2001, 2002’den itibaren, yıllar içinde 33 ton üretime kadar geldik. 2019’da 38 ton üretim gerçekleştirdik. 2020 hedefimiz 45 ton. Pandemi dolayısıyla bir miktar üretimde kayıplar, azalmalar var ama ikinci yarıyılda sektör o açığı telafi edecek şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Geçen yılki üretimin karşılığı yaklaşık 2 milyar dolar civarıydı. Üretmeseydik bunu da ithal edecektik. Son yıllar ortalamasına baktığımızda 130-150 ton civarında altın tüketimimiz var. Yurt dışında ithal edilen altına yaklaşık 7-8 milyar dolar ödüyoruz. Altın üretiminde hedefimiz bunu üçlü hanelere getirmek en kısa sürede. Ancak altında yatırım dönemi çok meşakkatli ve uzun. Bir sahanın keşfiyle birlikte üretime geçmesi için en az 5-6, hatta 8-10 yıla ihtiyaç oluyor. Yatırım tutarları da çok yüksek bu tip tesisleri yapmak için. En az 100 milyon dolarlık yatırımdan bahsediyoruz. Yerine göre 1 milyar dolara kadar çıkabilen bir yatırım tutarı söz konusu. Tenör dediğimiz oran önemli. Yani hangi sahada ne kadar altın var. Piyasada altının değeri arttıkça da bu tenör değerleri belki 0,5 grama kadar ekonomik olabilecek. Bazen altının değeri düşüyor. O zaman o sahalar ekonomik olmaktan çıkıyor ve üretim durduruluyor. Bu daha çok fiyat ve maliyet ilişkisi. Altını sadece vatandaşlarımız değil, dünyadaki merkez bankaları da adeta bir rezerv para gibi stoklarında tutma eğilimindeler. Türkiye’de 6 bin 500 ton civarında bir potansiyelimiz var. Ama bunun bin 500 tonu rezerv olarak elimizde duruyor" dedi.
Dönmez, Akkuyu Nüklere Nükleer Güç Santrali’ne ilişkin, "Akkuyu’nun temelini 2 yıl önce sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Putin birlikte atmışlardı. Türkiye’nin asırlık projelerinden birisi bu vesileyle gerçeğe dönüşecek. Çalışmalar devam ediyor. Pandemi döneminde yurt dışından bazı uzmanların geliş-gidişinde izolasyon, tecrit ve karantinayla alakalı bazı yavaşlamalar oldu ama onları da en kısa sürede aştık. Şu anda tam kapasite sahada çalışma devam ediyor. Dört ünite, her biri 1200 megavat. Bittiğinde 4800 megavatlık bir nükleer güç santralimiz olacak. Şu anda birinci ünitenin sızdırmazlık kabı montajı devam ediyor. İkinci ünitenin temeli atıldı. Lisanslama çalışmaları tamamlandı. Bir taraftan da üçüncü ve dördüncü üniteyle ilgili lisanslama ve inşaat öncesi hazırlıklar yine devam ediyor. 2023’te inşallah ilk üniteyi devreye almayı planlıyoruz. Santral tam kapasite devreye girdiğinde bugünkü elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 8-10’unu karşılayacak" ifadelerini kullandı.İHA