Bahçeli, "Şunu herkes bilmelidir ki; hükümet değilsek de hükümete bakan vermemiş olsak da Cumhur İttifakı'nın sevabına da günahına da ortağız, anca beraberiz kanca beraber olacağız" dedi. Bahçeli, "Yüzde 50+1 oy sistemini eleştirenleri makul görmemiz mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
Ayrıca Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun 'helalleşme' mesajına ilişkin "Sayın Kılıçdaroğlu şunu bil ki hesaplaşmadan helalleşmemiz asla söz konusu olmayacak" dedi.
Bahçeli kadın cinayetleri konusuna da değindi ve "Caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır" açıklamasını yaptı.
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli Partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
MHP Lideri Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;
Bu haftaki Meclis Grup Toplantımız münasebetiyle yapacağım değerlendirmelere geçmeden hepinizi muhabbetle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum.
Hepinizin bildiği ve bizatihi içinde olduğu üzere, il il Anadolu’yu geziyoruz, adım adım 2023’e yürüyoruz.
Bu yürüyüş, korkaklara karşı cesurların yürüyüşüdür.
Bu yürüyüş, ahlaksızlığa karşı namusun yürüyüşüdür.
Bu yürüyüş, yalana ve yozlaşmaya karşı faziletin yürüyüşüdür.
Bu yürüyüş, hainlere, eli kanlı teröristlere, yedi düvele, bunlarla aynı hizaya giren işbirlikçilere karşı onur yürüyüştür.
Bu yürüyüş, en samimi ve saf duygularla mukaddesatımıza sahip çıkanların yürüyüşüdür.
Biz yürüyünce korkaklar sinecektir.
Biz yürüyünce zalimler kaçışacaktır.
Biz yürüyünce fitne barikatları yıkılacak, karamsarlık bulutları dağılacaktır.
Vatanımızı karış karış dolaşıyoruz, gönüllere misafir oluyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak aziz milletimizle buluşmaya, konuşmaya, dertleşmeye, fikir alış verişine hevesle, heyecanla, yüksek bir hedefle devam ediyoruz.
Hem adımlarımızı hem de saflarımızı sıklaştırıyoruz.
Mücadelemizi sabırla, sağduyuyla, samimiyetle, safiyetle yoğunlaştırıyoruz.
30 Ekim 2021 tarihinde, “İl İl Anadolu, Adım Adım 2023” temasıyla başlattığımız siyasi çalışmalarımızı bir gönül seferberliği kıvamında, bir sevda kervanı halinde, bir iman ve irade hareketi şeklinde yurdumuzun her köşesine yaygınlaştırıyoruz.
Bugüne kadar 40 ilimize giderek vatandaşlarımızla kucaklaştık.
Nitekim sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldik.
Esnaflarımızla, çiftçilerimizle, işçilerimizle, memurlarımızla muhtarlarımızla, emeklilerimizle, meslek örgütleriyle görüştük, düşüncelerini öğrendik, hedeflerimizi paylaştık.
Hamd olsun teşkilatlarımız disiplinli, dengeli ve düzeyli olmakla birlikte; diridir, dirayetlidir, dinamiktir, dikkatlidir, meselelerin takipçisidir.
Başkanlık Divanımızın muhterem üyelerini, MYK ve MDK üyelerimizi, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı, il ve ilçe başkanlarımızı, her kademedeki teşkilat mensubu aziz dava arkadaşlarımı fedakarca çalışmalarından dolayı yürekten kutluyorum.
ANKETLER NE SÖYLERSE SÖYLESİN...
Siparişle çalışan kamuoyu araştırma şirketlerinin abuk sabuk anketleri neyi söylerse söylesin 2023 Cumhur İttifakı’nın, Türk milletinin, Türkiye’nin zafer yılı olacaktır.
Bizim anketimiz tuttuğumuz ellerdir, girdiğimiz gönüllerdir, tebessümle parlayan yüzlerdir, konvoylarımızı selamlayan yüreklerdir, kucak açan müşfik bedenlerdir, dua eden ihlaslı kalplerdir, yapılan köprülerdir, açılan yollardır, devasa şantiyelerdir, ezcümle büyüyen Türkiye’dir.
Bizim anketimiz, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınar Harekâtlarıdır.
Bizim anketimiz Türk milletinin vicdanı, istiklal haysiyetidir.
Bizim anketimiz coğrafyanın dört bir yanında kahramanca ve dik duruşla mücadele eden Türkiye’yi “yarı yolda bırakmayacağım” diyen sessiz çığlık, seciyesi göz kamaştırıcı aziz millet evlatlarıdır.
Yok MHP’nin oyu buymuş, yok AK Parti’nin oyu şuymuş diyerek aldıkları paraların bedelini yalan anket düzenleyerek ödeme kuyruğuna giren kurşun askerler sözüm sizedir, Türk milletinin bağımsızlığına, muazzam eserlere, dev yatırım hamlelerine nasıl sahip çıktığını eninde sonunda göreceksiniz.
Yediğiniz şamarı ömrünüz boyunca unutamayacaksınız.
Hiç durmayacağız, hiç duraklamayacağız.
Cumhur İttifakı olarak hep bir adım önde olacağız, hep daha ileriye bakacağız.
Asla oyalanmayacağız, bir günümüzü diğeriyle eşitlemeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket; kulislerin partisi değildir, lobilerin partisi değildir, çıkar gruplarının partisi değildir, karanlık senaryoların partisi değildir, haciz altında, iradesine ipotek koyulmuş bir parti hiç değildir, bugüne kadar olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin kökü mazide, kökeni Türk tarihinde, közü Türk kültüründe, ruhu ise tamamıyla büyük Türk milletindedir.
Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüne tertemiz umutlarımızı bağladık.
21’inci yüzyıla Türk mührünün vurulması, yeni bir Türk mucizesinin yaşatılması, Türkiye’nin medeniyetler zirvesine sıçraması için yola koyulduk.
Sefer bizden, zafer Allah’tandır dedik.
Cumhur İttifakı olarak muazzez ve muazzam bir siyaset ahlakıyla kenetlendik; milletimize, ülkemize, gelecek nesillere karşılıksız hizmetle mükellef olduğumuzun bilinciyle duruşumuzu güçlendirdik.
Cumhur İttifakı halinde atacağımız her adım;
Daha huzurlu, daha güvenli bir Türkiye’ye doğru yol alıştır.
Daha müreffeh, daha zengin, daha kaygısız bir hayata yöneliştir.
Daha adil, daha hakkaniyetli bir geleceğe bağlanıştır.
Daha dik baş, daha tok karın, daha mutlu yarına hiç tökezlemeden ilerleyiştir.
Bilhassa söylemek isterim ki, Cumhur İttifakı’nda çatlak, patlak olmaz, ama ittifakımızı hazmedemeyip çatır çatır çatlayanların varlığı ise her türlü izahtan varestedir.
Cumhur İttifakı, geçmişle gelecek arasındaki köprüdür.
Türkiye sevdasının siyasi bir hüviyete bürünerek kökleşmesidir.
Bizim ittifakımız proje, plan veya pazarlık usulüyle tescillenmiş bir ittifak olmayıp, Türk milletinin özlemlerinin tezahürü, Türkiye’ye ölüm fermanı hazırlamak için kolları sıvayan iç ve dış yıkım cephesine karşı mukadder direnişin tecessümüdür.
Biz başkalarına, başkalaşarak siyasi çizgisine yabancılaşan siyasetçilere, fırsat düşkünü siyasi ittifaklara kesinlikle benzemeyiz.
Başkaları gibi gözü başka kaşı başka oynayanlarla mukayese edilemeyiz; dili başka dimağı başka, fikri başka zikri bambaşka olanlar gibi da davranamayız.
Bilindiği gibi, geçen haftaki grup konuşmam hafta içinde epey tartışılmıştır.
Özellikle bir değerlendirmem siyasetçisinden gazetecisine, sözde aydınından televizyonlarda sabitleşmiş sabit fikirli yorumcusuna kadar pek çok kesim tarafından ziyadesiyle çarpıtılmıştır.
CUMHUR İTTİFAKI'NIN SEVABINA DA GÜNAHINA DA ORTAĞIZ
Hatırlarsınız, aynısıyla dedim ki:
“Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir, bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme göreviyle mesuldür.”
Bu mülahazamın, bu kanaatimin neresi yanlıştır?
Neresinde Cumhur İttifakı’na soğuk veya mesafeli bakış hakimdir?
Hükümet bellidir, çok şükür görevinin başındadır.
Siyasi iktidarın nasıl tecelli ve teşekkül ettiği aziz milletimizin iradesiyle malumu alilerinize zaten tevdi edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tedavüle gireli yaklaşık 3,5 yılı bulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi fırsatçılık yapmaz, yangından mal kaçırmaz, minderden kaçmaz, gizli siyasi gündemlerin anaforuna kapılmaz.
Biz siyaseti mertçe yaparız, adam gibi yaparız, çünkü özümüz sözümüzün kefilidir. Bundan da şaşmayız.
Şunu herkes bilmelidir ki, hükümet değilsek de, hükümete bakan vermemiş olsak da, Cumhur İttifakı’nın sevabına da günahına da sonuna kadar ortağız, anca beraberiz, kanca beraber olacağız.
CHP’nin gayri milli muhalefetini ele alıp, nasıl muhalefet yapılması gerektiğini partimizin tutumuyla tavzih ve tarif etmeye gayret ederken az evvel paylaştığım tespitlerimi başka yerlere çekmek sinsi bir kurnazlık, sivri bir kifayetsizliktir.
Çalı arkasına saklanıp dedikodu üretenlerin alayı tepeden tırnağa açıktadır, hepsi birden baltayı taşa vurmuş, boşa düşmüş, boşlukta sürüklenip gitmişlerdir.
Tavsiyem kötürüm beyanat sahiplerinin evvel emirde kendi işlerine bakmaları, kendi önlerinden yemeleri, kendi dertlerine yanmalarıdır.
Niyet okuyuculuğu falcılıktır, fala bakacaklarına, bunca zahmete katlanacaklarına onu bunu bırakıp faziletli olmayı tercih etmelidirler.
Hele bir köşe yazarının, tanıdık ve bildik bir ismin, geçtiğimiz pazar günü, yuvalandığı bir gazete köşesinde; “Erdoğan’la Bahçeli arasında sistem gerilimi var” başlıklı yazısı A’dan Z’ye yalan, saptırma ve nifakla bulanmıştır.
Bu şahıs, canı öyle istediği için kalemini de zillet mürekkebine batırmış, köşe yazısını vicdanı gibi bayağılaştırmıştır.
Az yalan olmaz, biraz yalan olmaz, küçük yalan olmaz, zira bir yalan bin yalanın kuluçkasıdır.
Gerçek tıpkı güneş gibidir, bakmasını bilmeyenlerin gözlerini yakar.
Cumhur İttifakı Türk milletinin gerçeği, Türkiye’nin gücüdür.
Sayın Cumhurbaşkanımızla aramızda gerginlik değil, muhabbet vardır, hürmet vardır, anlayış vardır, güven vardır, gerisi lafügüzaftır.
YÜZDE 50+1 OY SİSTEMİNİ ELEŞTİRENLERİ MAKUL GÖRMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi milletimizin bir başarısı, geleceğinin müjdesi, milli bekanın güvencesi, milli birlik ve dayanışmanın zırhı, devlet yönetiminin milli hedeflerle birleşmesidir.
Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50 +1’dir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği ve hükümet TBMM’den güvenoyu almadığı için “yönetimde istikrar” ilkesi kendiliğinden gerçekleşmiştir.
Bu itibarla yüzde 50+1 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek, model olacak bir şeklidir.
Dikkat buyurunuz, milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanı seçiyoruz.
Yüzde 50+1 oy nisabını eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Sayın Cemil Çiçek, yüzde 50+1’in hem bugün hem de gelecekte önemli sıkıntılara sebebiyet vereceğini, Türkiye’yi bir kaosa sürükleyeceğini iddia ediyor.
Bu tuhaf ve tahrip gücü yüksek sözlerin benzerini Türkiye’nin istikrarsızlığa gömülmesini, siyasi anlaşmazlıkların içine düşmesini isteyen çevreler de ileri sürüyor.
Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Varsa ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz?
Açıkla da bilelim, niyetini öğrenelim.
Türkiye’nin kaostan, işgalden, imhadan kıl payı kurtulduğunu ne çabuk hafıza kayıtlarınızdan çıkardınız?
Buradan nereye ulaşmaya, ne yapmaya, kimlere şirin görünmeye çalışıyorsunuz?
FETÖ’cü Fehmi Koru da aynı şeyleri söylüyor, farkında mısınız?
Yüzde 50+1 kaos olmasın diye belirlendi, bunu da mı inkar ediyorsunuz?
Altı partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem arayışları için seri toplantılar düzenlediği bir dönemde, tesadüfe bakınız ki, Sayın Çiçek’in beyanatı her anlamda dikkat çekicidir. Ve bize göre kuşku vericidir.
Hem teorik olarak hem fiili uygulamaları açısından Cumhurbaşkanı’nın yüzde 50+1 oyla seçilmesi meşruiyet sancılarını baştan ortadan kaldıracak, demokrasi güvenliğini de temin ve teyit edecektir.
Yüzde 50+1, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mihveridir, ne var ki buradan başlayacak bir tartışma, hatta taviz yeni yönetim sisteminin işleyiş ve ilerleyişini melezleştirip sakatlayacaktır.
Bize göre bu tartışma gereksiz ve şu an için yersizdir.
Henüz yapmamız gereken pek çok şey vardır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla derinlik ve işlerlik kazanmasına, yerleşip olgunlaşmasına çabalamak varken, yüzde 50+1 üzerinden farklı bir tartışma sayfası açmak sistemin itibar ve inandırıcılığını da zedeleyecektir.
Bizim görüşümüz, konuya bakışımız, bu çerçevedeki kavrayışımız kısaca bunlardan ibarettir.
Allah’ın verdiği canı Allah’tan başka hiç kimse alamaz, buna manen ve madden mezun olamaz.
İnancımıza göre, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş sayılır, kim bir can kurtarırsa bütün insanların canını kurtarmış olur.
Kadınlarımıza, kızlarımıza, masum yavrularımıza, suçsuz günahsız insanlarımıza musallat olan, hayatlarına kast eden eli kanlı canilerin iki dünyada da yatacak yerleri yoktur.
Yalnızca son bir hafta içinde işlenen kadın cinayetlerine baktığımızda nasıl bir kördüğümün içinde bocaladığımız açıkça görülecektir.
10 Kasım sabahı Hatay’ın Payas ilçesinde Senem Kafalı kardeşimiz, 11 Kasım sabahı İstanbul Bahçelievler’de Hanife Demirci kardeşimiz, 11 Kasım akşamı Ordu Korgan’da Selime Pişkin kardeşimiz, 13 Kasım günü de İstanbul Küçükçekmece’de Gülsüm Yarış kardeşimiz şiddet kurbanı olmuşlardır.
Bu acı verici cinayetler bir hafta içindeki kayıplarımızdan sadece bir kısmıdır.
Karşımızdaki bu kanlı tablo hepimizin yüreklerini kavurmaktadır.
Bir başka feci cinayet de 9 Kasım günü İstanbul Ataşehir’de işlenmiştir.
Ankara’dan İstanbul’a bir iş münasebetiyle giden 28 yaşındaki Mimar Başak Cengiz kızımız, sokakta yürürken hiç tanımadığı, daha önce hiç rastlamadığı, herhangi bir temasının olmadığı bir manyak, bir sadist, bir canavar tarafından maalesef hayattan koparılmıştır.
Eline aldığı samuray kılıcıyla gözüne kestirdiği masum bir canı almak için sokağa çıkan bu cani, hedef olarak seçtiği Başak kızımızın hiç acımadan kanını dökmüştür.
Bu aşamada kuracağımız her cümle anlamsız, dile getireceğimiz her söz yararsızdır.
Artık zaman konuşma zamanı değil, acileyet kesbeden tedbirleri sırasıyla alma, gereğini önşartsız icra etme zamanıdır.
Biz konuştukça, biz geciktikçe bir yerlerde kadınlarımıza saldırı yapılmaktadır.
Bu arada Mersin Gülnar’da kaybolan Müslüme yavrumuzu bulmak için de belediyemiz ve tüm teşkilatımız seferberlik halindedir.
Cesameti gittikçe artan şiddet selinin önünü almak, bu barbar akının önüne geçmek mecburiyetindeyiz.
İnsanlık onurunu çiğneyen mahluklara bu dünyayı zindan etmek zorundayız.
Kadınlarımız ölüyorsa medeniyetimiz can çekişiyor demektir.
Kızlarımız, çocuklarımız, ağzı süt kokan sabilerimiz feryat figan ediyorlarsa, biliniz ki, ileri sürülecek hiçbir bahane yüzümüzün kızarmasına, kalbimizin sızlamasına, vicdanımızın hırpalanmasına mani olamaz.
İnsanlık değerlerini ayaklar altına alan, yaşama hakkını gasp eden hiçbir caniye tahammül edemeyiz, sabır gösteremeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız.
Şiddete sıfır toleransla yaklaşmaktan başka alternatifimiz yoktur.
Kadın cinayetleri iç barış ve huzur ortamımızı tahrip edecek boyutlardadır.
Ülkemizin sokaklarını, caddelerini, hanelerini, işyerlerini güvenli hale getirmek başlıca görevimizdir.
Artık klişe sözler geçersizdir, şablon ifadeler hükümsüzdür, vakit şiddetin kökünü kurutma vaktidir.
Anlaşılıyor ki, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu yeni baştan gözden geçirmek, dahası güçlendirmek, uygulanmasını harfiyen sağlamak durumundayız.
GEREKİSE İDAM CEZASI TARTIŞMAYA AÇILMALI
Milliyetçi Hareket Partisi’nin, kadınlara reva görülen şiddetin engellenmesi, mütemadiyen yaşanan cinayetlere bir son verilmesi hususunda görüş ve önerileri özet olarak şunlardır:
1- Ailenin korunması, şiddetin önüne geçilmesi konusunda kapsamlı bir Ruh Sağlığı Yasası’na ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır.
Şiddetin ruhsal ve psikolojik yönü mutlak surette analiz edilmelidir.
Bunun yanında yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Evlilik hazırlığı içinde olan insanlarımızın ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığı tartışması bu çerçevede ele alınmalıdır.
Parti olarak, 26’ıncı dönemde TBMM’ye sunmuş olduğumuz ve uzun bir hazırlığın mahsulü olan Ruh Sağlığı Yasa Teklifi’nin bir an evvel görüşülüp yasalaşması arzumuz ve isteğimizdir.
2- Şiddeti durdurmak maksadıyla hem güvenlik önlemleri hem de cezai müeyyideyeler derinliğine ve genişliğine arttırılarak hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Mahkemeler cinayet davalarında süratle karar vermeli, iyi hal indirimi, akli denge sorunu veya bir başka sebeple canilerin ceza indirimiyle taltif edilmelerine imkan tanınmamalıdır.
Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır.
3- Medyada kadınlara yönelik cinayetlerin tekrar tekrar gösterim ve ifşasına kesinlikle son verilmeli, şiddeti özendirip teşvik edecek her türlü yayın ve haberden kaçınılmalıdır.
4- Son yıllarda yaygınlaşan, milli ve manevi değerlerimizi hedef alan dizi filmler geldiğimiz bu aşamada toplumsal hayatımızı zehirlemektedir.
Mülevves sahneler, müptezel ilişkiler, kokuşmuş hayatlar, şiddeti kışkırtan roller, kadın-erkek diyaloglarını yozlaştıran örnekler aile birliğimizi, manevi dengemizi, toplum düzenimizi doğrudan çürütme risk ve tehlikesi taşımaktadır.
Kazanç hırsıyla, rating uğruna bu kötülüğü milletimize teşmil etmeye hiç kimse hakkı yoktur.
Bizi bize anlatan, değerlerimizle beslenen, aldatmanın, cinayetin, şiddet dilinin gösterilmediği dizi filmlerin hazırlanması aynı zamanda senaristlerin, oyuncuların, ajansların ve medya patronlarının yegâne sorumluluğudur.
5- Üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, felsefe, ilahiyat gibi bölümlerinde görev alan değerli akademisyenlerin öncülüğünde ülkemizin şiddet haritası çıkarılmalı, şiddetle mücadelede ufuk ve yol açıcı çalışmalar tavsamadan yerine getirilmelidir.
6- Ayrıca ve önemle paylaşmak isterim ki, alanlarında parmakla gösterilen ilim ve gönül insanlarımızın emsalsiz çalışmalarıyla hazırlanan, insanlığa ve istikbale bakış vizyonumuzu belgelendiren “İnsanlığın Huzuru Projemiz”in her yönüyle tanıtılması, tartışılması ve toplumun her kesimine takdimi yaşadığımız şiddet buhranından çıkış arayışında müessir ve müstesna bir yol haritası gösterecektir.
Kim huzur istemez ki? Kim huzura sırtını dönebilir ki?
Biz huzuru bir proje kalıbına döktük, bunu da insanlarımızın ve tüm insanlığın takdirine sunduk.
Milliyetçi Hareket Partisi huzurun safında, şiddetin de sonuna kadar karşısında yerini alacaktır.
Bu konuda asla tavizimiz olmayacaktır.
Orhun Anıtları’nda devletin çöküşü toplumsal uyum ve dengenin bozuluşuna bağlanmıştır.
Şiddet sarmalı bu bozuluşun ilk etabıdır. Ve kesinlikle üstesinden gelinmelidir.
Kadın onuru insan onurudur.
Bu onuru lekeleyenler en ağır şekilde bedel ödemelidir.
Başak Cengiz kızımızın muhterem babasına söz verdim, arkasından da İstanbul İl Başkanlığımıza hukukçularımızla davaya müdahil olmaları ve gerekli hukuki desteği vermeleri konusunda talimatımı ilettim.
Katilin hak ettiği cezayı alması için avukatlarımızın girişimiyle masumiyetin ve mazlumiyetin yanında duracağız; merhume kızımızın ve değerli ailesinin haklarını savunmak amacıyla ne gerekiyorsa yapacağız.
Acı bizim acımızdır, hesabını sormak da bizim vazifemizdir.
Başak Cengiz kızımıza, saldırı ve şiddet sonucunda hayatlarını kaybetmiş bütün kadınlarımıza Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, hepimizin başı sağolsun diyorum.
Geçen haftaki grup konuşmamın bir yerinde şunları söylemiştim:
“Türkiye’nin istikrarsızlık dönemleri, kriz yılları, toplumsal çalkantıları, siyasi bunalımları, ekonomik kıtlıkları, kardeş kavgaları, fren tutmayan kutuplaşma fırtınaları aslında CHP’nin tarihiyle özdeştir. Bir nevi CHP’nin tarihidir.
"CHP'NİN SON 50 YILLIK TARİHİ HUZURSUZLUĞUN TARİHİDİR"
CHP’yle yüzleşmek demek, Türkiye’nin huzursuzluk devirlerine ayna tutmak demektir.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin son 50 yılının şifreleri çözüldüğünde Türkiye’nin yaşadığı yol kazalarının, yıkıcı sarsıntılarının mahiyet ve muhtevası da anlaşılmış olacaktır.
Darbe dönemlerinden tutun da vesayetçi ve anarşi dayatmalarına kadar CHP’nin olmadığı, bulunmadığı, Türkiye’nin ayaklarına pranga vurmaya azmetmediği yıl neredeyse yoktur.
CHP’nin son 50 yıllık tarihi aynı şekilde huzursuzluğun tarihidir.
Kılıçdaroğlu ve yönetimi bu sisli tarihin mecmuudur, mihrakıdır.
Bizim CHP’ye oy veren kardeşlerimizle bir sorunumuz yoktur, elbette olamayacaktır.
Ancak bizim şuursuz Kılıçdaroğlu ve şaşkın yönetimiyle sorunumuz sonuna kadar vardır ve bu sorunumuzun çözüm adresi 2023 yılı Haziran ayında kurulacak sandıktır.
KILIÇDAROĞLU'NUN 'HELALLEŞME' MESAJI
Kılıçdaroğlu geçen haftaki konuşmamdan sanıyorum etkilenmiş, tahmin ediyorum uykuları kaçmış, bu suretle günah çıkarmak, geçmişiyle yüzleşmek için devreye girmiş.
Biz bunların uykularını kaçırmaya devam edeceğiz.
Biz Türkiye’nin karşısına geçen, milli meseleleri kundaklamak için faal halde bulunan, emperyalizme figüranlık yapan hiç kimseyi rahat bırakmayacağız.
Nefesimizi bunların enselerinde her daim hissettireceğiz.
Kılıçdaroğlu diyor ki, “İktidar değişiyor, korkunç bir enkaz bırakarak gidiyorlar. Farklı topluluklar çok farklı yaralar taşıyor. Onun için artık helalleşme zamanıdır. Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır. Uzun süredir de o yaraları yaratan sistemi değiştirmek için uğraştım. Şimdi ise dışarıya dönme zamanı. Ben bu yaraların kapanması için helallik isteme, helalleşme yolculuğuna çıkıyorum.”
BİZİM SORUNUMUZ KILIÇDAROĞLU YÖNETİMİ İLE
Sayın Kılıçdaroğlu sana güle güle, uğurlar olsun, madem bir yolculuğa çıkıyorsun, o zaman biletini tek yönlü alman gönülden temennimdir.
Türkiye’de iktidar değişmiyor, değişmesi için bir ortam veya demokratik bir neden bulunmuyor.
Korkunç bir enkaz falan da görülmüyor, bilakis ülkemiz yükseliş de sınır ve eşik tanımıyor.
Ama Kılıçdaroğlu’nun şu ifadesi doğrudur, CHP’nin geçmişte ve günümüzde yarattığı derin yaralar vardır.
Bizim de söylediğimiz budur.
Kılıçdaroğlu’nun bizim çizgimize gelmesi, itirafçı olması bir gelişmedir.
Fakat kastettiği derin yaraları Aziz Atatürk’ün üzerine yıkmak için fırsat kolluyorsa, zemin hazırlıyorsa bu fırsatçılığının, bu simsarlığının sonuçları ikazen hatırlatırım ki, çok ağır olacaktır.
HESAPLAŞMADAN HELALLEŞMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL
Gerçekten de CHP yaradır, yıkımdır, Türkiye düşmanlarının taşeronudur.
Helalleşmeye gelince, Sayın Kılıçdaroğlu, şunu bil ki, hesaplaşmadan helalleşmemiz asla söz konusu olmayacaktır.
CHP yönetimi PKK’yla helalleşmiş, terörle mücadeleye hayır demiştir.
CHP yönetimi, FETÖ’yle helalleşmiş, 15 Temmuz’a tiyatro, masal, düzmece iftirası atmıştır.
CHP yönetimi, şehit bacısına küfredenlerle helalleşmiş, alçaklığı provokasyon maskesiyle örtmeye kalkışmıştır.
CHP yönetimi, HDP’yle helalleşmiş, yüzsüzce ittifak kurmuş, meşru ilan etmiştir.
CHP yönetimi, YPG ile helalleşmiş, kendi vatanlarını koruyan örgüt olduğunu açıklamıştır.
CHP yönetimi terörist Demirtaş’la, Soros’çu Kavala’yla helalleşmiş, cezaevinden çıkarılmalarını istemiştir.
CHP yönetimi sömürgecilerle helalleşmiş, ne işimiz var Libya’da, ne arıyoruz Suriye’de, ne geziyoruz sınır ötesinde diyerek onlara zeytin dalı uzatmıştır.
Kılıçdaroğlu helal ile haram arasındaki ince çizgiyi silip atmıştır.
YPG’li terörist Ferhat Abdi Şahin CHP’yi umut verici bulduğundan dolayı mağara deliklerine davet etmiş, ağırlamak istediğini duyurmuştur.
Ne günlere kaldık? Nelerle sınanıyoruz? Daha neleri yaşayıp göreceğiz?
Kılıçdaroğlu’nu destekleyen, CHP’yi tebrik eden, İP’i beğenen PKK’lı terörist Duran Kalkan da geçen hafta şunları açıklamış:
“Seçimi beklemeyin. Sokağa çıkalım. Erdoğan yönetimi istifaya zorlanmalı. Bu yönetimi çökertmemiz lazım. Muhalefete daha çok destek vermeliyiz. Erdoğan iktidarını indirmeli dıştan destek verilmeli. Hükümeti düşürmek gerekli.”
Terör örgütü elebaşlarını şımartan, pervasızlaştıran CHP’dir, zilletin diğer ortaklarıdır, bunların yörüngesine girip fırıl fırıl döndükleri HDP’dir.
Türkiye’de hainin hukuku değil, milletin hukuku geçerlidir.
Şerefsizliğin hukuku değil, şeref ve namus güvencesi Türk hukuku egemendir.
Helalleşme peşinde koşan Sayın Kılıçdaroğlu, haydi PKK’lı hainlere bir şey söyle de görelim.
“Ne sokağı, kimi indiriyorsunuz, dış destek nedir” diyerek höykür de durduğun yeri öğrenelim.
CHP’nin kumanda odası ele geçirilmiş, yönetimi işgal edilmiştir.
Buradan bakınca, PKK’yı HDP’den, HDP’yi CHP’den ayırt etmek imkansız bir hal almıştır.
Sokağa çıkarak iktidarı indirmek için pusuya yatmayı planlayanlara, Türk milleti hiçbir şart altında izin vermeyecektir.
Terörist Duran Kalkan’ın CHP’ye nüfuz etmesi, bu partinin Kandil’den yönetilmeye başlaması ilk önce CHP’ye oy veren kardeşlerime kesif bir hakaret, devamında vatana ve millete karşı da affı imkansız bir suçtur.
İnanıyorum ki, bu Kalkan haininin ineceği günler de çok uzak değildir.
Sayın Kılıçdaroğlu, helalleşmeye geçmeden evvel üzerindeki ambargodan, terör yaptırımlarından, Türkiye düşmanlarının çekim alanından kurtulmayı denersen en doğru şeyi yapmış olursun.
HDP, PKK’nın bir yüzüyse, CHP de artık diğer yüzüdür.
Babası Tevfik Fikret’in “Beklerim bir zafer esasen ben, kılıcından ziyade kalbinden” diyerek yurt dışına gönderdiği Haluk 1943’te kendisini tamamıyla Hristiyanlığa vermişti.
Bize kalırsa, Haluk’un dramı kimliğini ve kişiliğini bulamamış aydın ve siyasetçilerin ortak paydasıdır.
Merhum Cemil Meriç diyordu ki, “Haluk bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi.”
Bugünün Haluk’u Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çalışma ekibinin şahsında tecessüm etmiştir.
CHP dipsiz bir çukurdur ve bunların hakkından Allah’ın izni ve inayetiyle Türk milleti gelecektir.
Kaçsınlar kaçabildikleri kadar, ancak yakalandıkları yerde inşallah hesap vereceklerdir.
Türk milleti ayakların baş, başların da ayak olmasına müsaade etmeyecektir.
İSTANBUL ZİRVESİ BİR MİLAT OLMUŞTUR
Biz onlarca yıldır Turan ülkümüzü seslendirdik.
Bunun bir hayal olmadığını ısrarla, inançla gündeme taşıdık.
Büyük fikir dehamız Merhum Ziya Gökalp’in dediği gibi;
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.
Türklük kan ve ırk meselesi değil, bir kültür, bir tarih, bir şuur, bir duruş, bir duyuş, bunlardan mülhem birlikte yaşama mevzudur.
Türk dedik, ırkçısın dediler.
Türk dedik, faşist çamuruyla karşılık verdiler.
Halbuki, ırkçılık bizim mazimizin hiçbir döneminde görülmedi, yaşanmadı.
Polonya-Belarus sınırında vahim şartlarda bekleyen sığınmacılara “bırakın donarak ölsünler” diyen zorba ve zelil zihniyet ırkçılığın kitabını yazdı.
Irkçılık 17’inci-18’inci yüzyıl Aydınlanma dönemi keşfiydi.
Avrupalı filozoflar ilk kez 18’inci yüzyılla beraber insanları ırklara göre ayırmaya başlamışlardı.
İnsanların deri rengine ve kan niteliğine bakarak tasnif edilmesi korkunç çatışmalara, kamplaşmalara, insani felaketlere kapı aralamıştı.
Batı asırlar boyunca çelişkiler içinde bocalamıştı.
“Bütün insanlar eşit yaratılmıştır” ifadesinin Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer almasını sağlayan Thomas Jefferson’un onlarca kölesi bulunuyordu.
Bugün Türk coğrafyası uyanmaktadır.
Türkistan ruhu dirilmektedir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki samimi gayret ve mücadelesi her türlü takdir ve tebrikin üstündedir.
Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da “Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler” temasıyla toplanmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlık ettiği bu toplantıya; Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Kazakistan Cumhurbaşkanı, Kırgızistan Cumhurbaşkanı, Özbekistan Cumhurbaşkanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanı, Macaristan Başbakanı katılmışlardır.
Bu toplantıda “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi”nin adı “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirilmiş ve sönmeyecek bir meşale yakılmıştır.
Rüyaların gerçeğe dönüşmesi için güçlü adımlar atılmıştır.
12 Kasım Zirvesi’ne katılan bütün cumhurbaşkanlarımıza bu vesileyle müteşekkir olduğumuzu ifade ediyorum.
Merhum Cemil Meriç’in söylediği gibi, ışık doğudan gelmeye, dalga dalga yayılmaya başlamıştır.
İstanbul Zirvesi bu kapsamda bir milat olmuştur.
Türk Dünyası 2040 Vizyonu ise Türk devletlerinin ortak çıkarlarının bulunduğu muhtelif alanlarda geleceğe dönük işbirliğine rehberlik edecek stratejik bir belge olarak kabul edilmiştir.
15 Kasım 2021’de kuruluşunun 38’inci yıl dönümünü kutladığımız KKTC’nin önümüzdeki yıl yapılacak zirveye davet edilmesi tam isabet kaydeden bir karar olmuştur.
Türk Dünyası 2040 Vizyonu, üye devletlerin, halklarının ihtiyaç ve isteklerine hizmet etmek için idari kapasitelerini daha da geliştirmeleri adına bireysel ve ortak eylemi yönlendirecektir.
Dört ana ilkeye dayanan vizyon, her üye devleti halihazırda mevcut uluslararası taahhütlerine halel getirmeksizin, milli temelde ve bir grup olarak daha güçlü kılmayı vaat eden stratejik bir yaklaşım sağlamaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın inşa etmeyi amaçladığı işbirliği, gelişme ve dayanışma alanı, kardeşlik bağıyla kurulan karşılıklı çıkarlar, güven ve saygıya dayanmayı hedeflemektedir.
Daha geniş hedefleri göz önüne alındığında, diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla olumlu etkileşimin bu Teşkilat için kilit bir eylem planı olacağı anlaşılmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Türk Devletleri Teşkilatı’nı bütün yüreğiyle desteklemektedir.
Türk dünyası ekseninde yeşeren ümitlerin her alana yayılmasını, kutlu bir dilek gibi milli vicdanda mahfuz tutulan Türk birliğinin bu yüzyıl içinde gerçekleşmesini bütün hissiyatımla diliyorum.
Dilde birlik diyoruz, fikirde birlik diyoruz, işte birlik diyoruz, maya tutarsa irade de birlik kararındayız.
Birlikte hayır, ayrılıkta hüzün vardır.
Bir olursak gelecek nesillerimiz tıpkı ahfadımız gibi hür doğar, hürriyet içinde yaşar.
Türk’ü Türk’ten ayıracak ne bir sınır, ne bir engel, ne bir duvar, ne de bir bariyer tanımadık, tanımıyoruz, tanımayacağız.
Hedefimiz Kızılelma’dır, ülkümüz Turan’dır, yeminimiz istiklaldir, gayemiz insanlığın çehresini, coğrafyaların kaderini, medeniyetlerin ana yatağını huzur, istikrar, demokrasi, insana saygı, adil paylaşım, adaletli muameleyle değiştirmektir.
EYT, 3600 EK GÖSTERGE, ASGARİ ÜCRET...
Biz verdiğimiz sözleri unutmadık, çünkü biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.
Hiçbir vatandaşımızın hayalleriyle oynamayı aklımızdan geçirmedik.
24 Haziran Seçimlerine giderken hazırlamış olduğumuz Beyannamemizde neyi vaat etmişsek arkasındayız.
Mesela, “Emeklilikte Yaşa Takılan” kardeşlerimizin sorunu bizim sorunumuzdur.
Sayıları 6,3 milyonu bulan bu kardeşlerimizin mağduriyetlerinin telafisi bizim amacımızdır.
Bütçe imkanları doğrultusunda, kademeli geçiş uygulamasını dikkate alarak, geniş bir siyasi uzlaşma kapsamında EYT sorunu TBMM’de çözülerek gündemden tamamıyla çıkarılmalıdır.
Diğer yandan polislerimize, öğretmenlerimize, hemşirelerimize, imamlarımıza, uzman jandarmalarımıza, uzman çavuşlarımıza 3600 ek göstergenin verilmesi maksadıyla hükümete her desteği vereceğiz, her çalışmanın içinde olacağız.
Biz emeğin ve emekçi kardeşlerimizin her zaman yanındayız.
Asgari ücretle geçinen yaklaşık 8 milyon kardeşimizin enflasyona ezdirilmemesi, insanca yaşayacakları bir ücret seviyesine çıkarılmaları beklentimizdir.
Asgari ücret tanımı itibariyle, “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek” ücrettir.
Şu kış kıyamette insanlarımızın haklı taleplerini karşılamak hepimizin sorumluluğu altındadır.
Aralık ayının ilk haftası toplanacak olan “Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nun enflasyonun üzerinde bir zam belirlemesi, ekonomik zorluklara direnen kardeşlerimizin yüreğine su serpmesi Milliyetçi Hareket Partisi’nin samimi çağrısıdır."