MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin grup toplantısında yaptığı konuşma:
Bu haftaki Meclis Grup Toplantımıza başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, başarılı ve huzurlu bir hafta geçirmenizi diliyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyorum.
Sözlerimin başında, bütün gazetecilerimizin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta, Sakarya Meydan Savaşı için “Melhame-i Kübra”, yani çok kanlı savaş manasına gelen terimi kullanmıştı.
Gerçekten de öyleydi ve bu savaş Milli Mücadele’nin dönüm noktasıydı.
22 gün 22 gece süren ve nihayetinde zaferle mükafatlanan Sakarya Savaşı bütün menfi ahvale rağmen istiklal umudunu yeşertmişti.
Bu savaş sonucunda bir hilal uğruna 5 bin 713 şehit vatan topraklarına aşılamaz ve alınamaz mukaddes bir sur çekmişti.
Merhum dava büyüğümüz Dündar Taşer’in bu muazzam zaferle ilgili isabetli yorumu da şöyleydi:
“Türk’ün cezri, -diğer bir ifadeyle geri çekilmesi- Sakarya’da bitmiştir. Yeni bir med devrine -kısaca yükseliş dönemine- girme çabasındayız. Bu med olacak ve Türk milleti eski azametine kavuşacaktır. Bunun sancıları ve ızdırapları içerisindeyiz.”
Sakarya Savaşı devam ediyorken Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, kendisine intikal eden raporlardan etkilenmiş, bu suretle orduyu daha gerilerde sağlam bir hatta çekerek savunma yapılmasını Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya teklif etmişti.
Fevzi Paşa ise bu düşünceyi reddetti ve “Adım Adım Savunma yaparak başarıya ulaşılacağını” açıkladı.
Nitekim dediği gibi de oldu ve zafer Türk milletinin hanesine yazıldı.
102 yıl evvel “adım adım savunma stratejisiyle” Türk’ün makus ve meyus talihi değişmiş, müstevli ilerleyişi püskürtülerek Cumhuriyet’e giden yolların taşları döşenmişti.
Bugün de planlayıp tatbik ve temin ettiğimiz “adım adım 2023 stratejisiyle” Cumhuriyet’in 100’üncü yılına giden sürecin dört başı mamur hazırlıkları yapılmaktadır.
Biz adımlarımızı adam gibi attıkça önümüze engeller çıkmaktadır.
İstesek de istemesek de hayatın ve siyasetin doğasında yer etmiş çetin mücadelelere zaman zaman maruz ve muhatap kaldığımız hepinizin şahit olduğu gerçekler arasındadır.
Varsın olsun, ne gam ne tasa, yaşadığımız müddetçe gecesine dalıp da şafağıyla uyanmadığımız hiçbir gün şimdiye kadar olmamıştır.
Gene merhum Dündar Taşer’in dediği üzere, “çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurduğumuz da tarihi tecrübelerle sabit ve varittir.”
53 yılını geride bıraktığımız siyasi mücadelemizin her etabı zorluklarla geçmiş, yürüdüğümüz her yol dikenlerle tuzaklanmıştır.
Elbette bu kutlu yolculuk ikna edilmişlerle değil inanmışlarla, kapı arasından bakanlarla değil kapıyı omuzlayıp içeri giren serdengeçtilerle yürünmüş, bundan sonra da böyle olacaktır.
Aka karışmayıp tavaya bulaşmayanlarla, balkondan seyredip suya sabuna dokunmayanlarla ne can beraberi olunacak, ne de ülkülerimizin peşinden gidilecektir.
Türk milletinin karşısında birikmiş tehditler, bilenmiş tehlikeler aynısıyla Milliyetçi-Ülkücü Hareket içinde geçerlidir ve bu durum normaldir.
Çünkü bizim siyasetteki gayemiz Türk milletinin hayat ve varlığının muhafazası, yeri gelirse de hesapsızca müdafaasıdır.
Bu yıl içinde yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri için vakit daraldıkça, zaman kısaldıkça, vade yaklaştıkça hain proje elemanları, oyun uşakları, siyaseti zillete düşmüşlerin iç yüzü birer birer deşifre olmaktadır.
Diyebiliriz ki, 2023 yılı bir turnusol kağıdı gibi her melaneti, her rezaleti, her melun niyeti açığa ve ortaya çıkaracaktır. Hatta bu süreç başlamıştır.
2023 seçimleri, iftira ile iffet, irade ile ihanet arasında geçecektir.
2023 seçimleri, üniter milli devlete sadakat besleyen Türkiye sevdalılarıyla; geleceklerini dağılmaya, çözülmeye, ufalanmaya bağlayan federasyoncular arasındaki bir seçime sahne olacaktır.
Türkiye’nin önünü kesmek, yükselişini durdurmak, ayağına zincir vurmak, onca yapılanı yıkmak, onca yatırımı ve hizmeti baltalamak amacıyla faal halde olanlar aynı kuyrukta sıraya girmişlerdir.
Karşımızda belirginleşen husumet cephesi kalabalık ve karanlıktır.
Seçime kadar her türlü provokasyonun sahnelenmesi muhtemeldir, beklenmelidir.
Zillet ittifakına aleni dayanak ve destek olan küresel emperyalizm bütün çakallarını aramıza salmıştır.
Yıkım kuryeleri, hıyanet yetiştirmeleri, Soros’un uşakları, FETÖ’nun itleri, PKK’nın piyonları, yabancı istihbarat örgütlerinin taşeronları, Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünü, Cumhur İttifakı’nın kutlu yürüyüşünü sekteye uğratmak amacıyla zillet ittifakının yanında hizalanmışlar, ikmal kanallarını da ardına kadar açmışlardır.
Nitekim iğrenç oyunu görüyoruz, beşinci kol faaliyetinin açıkça farkındayız.
Çorak tarlada bostan bitirmeye çalışan müptezellerin siretlerini de, suretlerini de az çok tanıyoruz.
And olsun, alayına birden Türk’ün gücünü göstereceğiz.
Türk milletiyle uğraşmanın, Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’na kumandalı saldırı pozisyonuna geçmenin bedelini çok ağır ödeteceğiz.
Zillet ittifakının siyasetsizliği ortadadır.
Program, hedef ve vizyon yokluğu tescillenmiştir.
Türkiye’ye bağlılıkları, Türk milletine mensubiyetleri ise komalıktır.
5 Ocak 2023 tarihinde 10’uncu toplantısını yapan bu kirli ve kriminal siyaset ittifakı yine aday çıkaramamış, yine aday belirleyememiştir.
Yaklaşık 9,5 saat toplantı yapıp da Cumhurbaşkanı adayını tespit edemeyen, üstelik nevzuhur bir aday üzerinde uzlaşmak için yeni bir istişare süreci başlatma kararı alan zillet partileri bir bakıma iflas bayrağını çekmişlerdir.
Ortak aday çıkarmak için altılı masadaki parti başkanları görüşmüşlere başlayacaklarmış.
İnsan merak etmeden duramıyor, peki bugüne kadar ne görüştünüz, neyle avundunuz, neleri konuştunuz, neyin hesabını yaptınız?
12 Şubat 2022 tarihinden bu tarafa toplanıp toplanıp dağılıyorlar, boşa dönen değirmen taşı gibi patırtı gürültü çıkarmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar.
Tarafsız bir Cumhurbaşkanı hedefini telaffuz etmelerine rağmen, altılı masanın himaye ve vesayetine A’dan Z’ye bağlanmış bir Cumhurbaşkanı kararında fikir ve görüş birliğine varmış durumdalar.
Altılı masanın adayı şayet Cumhurbaşkanı olursa Türkiye’yi birlikte yöneteceklermiş.
Bu nasıl bir hezeyan, nasıl boş bir kafadır?
Bu nasıl bir yozlaşmış siyaset ve demokrasi anlayışıdır?
Doğru kararlar üretmeye yatkın bir demokrasi siyasal istikrar ve itibarın vazgeçilmez ilkesidir.
Bu ilkenin çizik yemesi adalet ve hukuk ihlallerini teşvik etmekle kalmayacak ülkeyi yönetilemez hale sokacaktır.
Asıl düşünüp tedbir almamız gereken hususlardan birisi de demokrasilerde süreç ve içerik sorunlarının yaygın cesametidir.
Bu sorunun müsebbipleri her şeyden önce demokrasinin soysuzlaşmasına, gerçek manasından koparılmasına hizmet eden laçkalaşmış zihniyetlerdir.
Serok Ahmet’in, “Cumhurbaşkanı içeriden veya dışarıdan olsun, genel başkanlar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacaklar” itirafı altılı masanın mahvı perişanlığını resmetmiş ve belgelemiştir.
Böylelikle zillet ittifakının tüm tezleri, tüm önermeleri çürümeye terk edilmiştir.
Siyasetlerinin çatısı çökmüş, koltuk krizi, güç rekabeti, yetki karmaşası, ikbal kaosu, rant paylaşımı, makam hırsı bunların maskelerini düşürmüştür.
Kaldı ki biz farklı hiç bir şeyi zaten düşünmedik.
Sağ olsunlar, bu kokuşmuş siyasetle ilgili öngörülerimizde yine yanılmadık.
CHP’sinden İP’ine, Deva’sından Serok’una kadar hiçbir zillet partisinin Türkiye’ye hizmet, millete dev eserler kazandırmak gibi bir derdi, özlemi, gayesi, niyeti yoktur, olmasını beklemek ise tamamıyla beyhudedir.
Zillet ittifakı bir alternatif değildir.
Zillet ittifakı hazır değildir.
Zillet ittifakı yerli ve milli hiç değildir.
Milletimiz bunların asıl maksatlarının, asıl yüzlerinin tamamıyla farkındadır.
Değerli Milletvekilleri,
Lütfen dikkat buyurunuz, Milliyetçi Hareket Partisi ne zaman itibar ve iftira suikastlarına uğrasa anbean gözden kaçırılmak istenen, saman altından su gibi yürütülmesi arzulanan bir tertip, bir tezgah, bir plan derhal devreye alınmaktadır.
Bize yönelik saldırılarla aziz milletimizi hedef alan tahrip düzeyi yüksek hazırlıklar yakın benzerlikler taşımaktadır.
Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin son kalesi, son siperi, düşman karşısında atılacak son kurşunudur.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni akıllarınca meşgul ettiklerini zannedip haklı ve tarihi mücadelesinde kuşkular uyandırmak isteyenler Türkiye’nin ve Türk milletinin kuyusunu kazmak için gemi azıya alan işbirlikçi güruhtur.
Olan biten ne varsa biliyor, izliyor, çok sıkı bir şekilde takip ediyoruz.
Londra tefecilerinden, Newyork bankerlerinden, küresel sermaye çetelerinden ilhamını alıp, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin günümüz ayağına talip olan Demokrasi ve Atılım Partisi’nin başındaki zat, Anayasa’nın 66’ıncı maddesini 2 Ocak 2023’te tartışmaya açma cüreti göstermiştir.
Açıkladığı Temel Haklar ve Eylem Planı sömürgecilerin siparişidir.
Selamsız sabahsız Babacan aynısıyla, “Anayasamızın 66’ıncı maddesini, çağımızın gereği olarak kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı” teklif etmiştir.
Anayasanın mezkûr maddesi “Türk Vatandaşlığı” üst başlığıyla şöyledir:
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.”
Devası derdine kafi gelmeyen bu tulumba partisinin Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı da, kendisine sorulan, Anayasadan Türklüğü çıkarıyor musunuz?” sorusuna “doğru” cevabını vermiştir.
Bu kurşun gibi sözlere CHP’den tek bir itiraz gelmemiştir.
İP’ten tek bir tepki duyulmamıştır.
Zilletin diğer paydaşları da suspus vaziyettedir.
Şimdi sormak lazımdır, Devanın icazetli başkanını Türklüğün nesi ve neresi rahatsız etmektedir?
Türklüğü Anayasadan çıkarmayı cesedimizi çiğnemeden nasıl başaracaktır?
Buna nasıl kalkışacaktır?
Zillet ittifakının her bir ortağı aynı görüşte midir, aynı düşüncede midir?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yapan bölücü bir şahsın parti genel merkezinde verdiği bir röportaj sırasında, orada bulunan Türk bayrağını kaldırtması yalnızca skandal değil suçtur, cinayettir, kepazeliktir, bağımsızlığımızın sembolü al bayrağa adice bir hakarettir.
Bunlar bayraksızdır, bunlar milliyetsizdir, bunlar cibilliyetsizdir.
Allah muhafaza, eğer ellerine fırsat geçerse Türkiye’yi emperyalizmin kursağına teslim etmeleri kaçınılmazdır.
Bu azgın tehdide seyirci kalamayız, bu alçak teşebbüse sabır gösteremeyiz, tahammül edemeyiz, asla da etmeyeceğiz.
Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünde, Türklükle hesaplaşma sayfası açanların, özerklik emelini canlandıranların, HDP’nin sırtını sıvazlayanların, PKK’yla dayanışma içinde olanların akıl hocaları, ahlaksız rehberleri esasen her vatan sevdalısının hafıza kayıtlarında mahfuzdur.
Türklüğü Anayasadan ayıklayıp etnik kimlik mertebesine çekecek bir şerefsiz henüz anasından doğmamıştır.
Böylesi bir hıyanet ve hezimete her kim teşne ise karşısında Milliyetçi Hareket Partisi’ni bulacaktır.
Şeytan oradaysa iman buradadır, haydi hodri meydan.
Biz adamı yüzünden, satılmışı da gözünden tanırız.
Milletimin hiçbir ferdi yılgınlığa kapılmasın, düzelir böyle kalmaz, yıkılır güze kalmaz, hesap sorulur mahşere bırakılmaz.
Cıngıllı fistan olanlar karşımıza geçip güllü gülistanlık taslıyor.
Delikli kapla su taşımanın çabasıyla oyalanıyorlar.
Çürük merdiven bulmuşlar dama çıkmanın arayışındalar.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni olmadık suçlamalarla durdurmaya, Cumhur İttifakı’nda çatlak oluşturmaya çalışıyorlar.
Bizim görüş açımızı kapatarak 2023’te Türk’e kefen biçmek için kumpas planları yapıyorlar.
Yunanistan’ın Ege’deki tacizlerine sesleri çıkmaz.
Bölücülere, teröristlere, canilere hiçbir tavır gösteremezler.
Dahası Türkiye lehine tek bir laf etmezler, edemezler.
Zalimlerin yanında, yeminli Türkiye düşmanlarının yolundadırlar.
Türkiye zillet ittifakına bırakılmayacaktır.
Cumhur İttifakı Türkiye’ye sahip çıkacaktır.
Cumhur İttifakı Türk ve Türkiye Yüzyılını inanç ve irfanla inşa edecektir.
Yorulmayacağız, yolumuzdan dönmeyeceğiz.
Düşmanca senaryolara taviz vermeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni sosyal medyaya yuvalanmış trol teröristler eliyle fitne anaforuna çekmeyi amaçlayıp çarşaf çarşaf iftira kusan vatansız namussuzlara, 2023’ü zilletle karalamak isteyen devlet muhalifi namertlere Allah şahit olsun ki müsaade etmeyeceğiz.
Endülüs’ü fetheden Tarık Bin Ziyad’ın dediği gibi, arkamızda düşman gibi deniz, önümüzde deniz gibi düşman olsa da geri dönmeyeceğiz, sabır ve sadakatle ömür verdiğimiz haklı mücadelemizden ödün vermeyeceğiz, menfur bir cinayetin içine tertemiz davamızı, pirüpak dava arkadaşlarımızı çekmek için kudurmuş gibi faaliyete giren kansızlara eyvallah etmeyeceğiz, tamam demeyeceğiz.
Sabrın boyun eğmek değil, mücadele etmek olduğunu cümle aleme hep birlikte göstereceğiz.
Allah’tan korkmayıp cennetten çıkmayanlar, çakal olup Bozkurt’a diş gösterenler, münafıklığın her türlü yüzünü sahneye sürenler, densizin devesi gibi çan çan ötenler, şunu özellikle unutmasın ki, tek başıma kalsam da davayı çiğnetmeyeceğim, tek bir ülküdaşımı ezdirmeyeceğim, sonu ölüm de olsa surda gedik açtırmayacağım.
Karın ağrısı çekenlere, bir cinayet üzerinden siyasi kurgu yapanlara tekrar haykırıyorum, adayımız belli, kararımız nettir.
Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Acaba yutar mıyız diye hesap yapanlara sesleniyorum, deneyin de görün anyayı Konya’yı, Cumhur İttifakı haram otobanı olmuş pis boğazınızda lokma lokma kalacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi aklınızı alacak, şer odaklarını şaşkına çevirecektir.
Davamız dualıdır, Türk milletinin hasıdır, Türk-İslam ülküsünün sancağıdır, siyasetteki şehitlik anıtıdır, Kızılelmanın duvağıdır, Turan ülküsünün ve İ’la-yi Kelimatullah’ın eğilmeyecek duruşudur.
Milliyetçi Hareket Partisini suç örgütleriyle ilişkilendirip Türkiye üzerinde hain projelerini uygulamaya heveslenenlerin son neferimize, son nefesimize, son damla kanımıza kadar karşısındayız, karşısında duracağız.
2023’e girdik gireli kapımızın önünde nümayiş yapan, açığımızı kollayan, ensemizde boza pişiren, bizi terörize ederek köşeye sıkıştırma amacı güden hangi mendebur varsa bugüne kadar konuştu, şimdi sıra bizdedir.
Madem herkes sırasını savdı, madem herkes eteğindeki irili ufaklı taşları döktü, o halde şimdi söz sırası bize gelmiş demektir.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Buradan aynı zamanda aziz milletimle ne var ne yok paylaşacağım.
Uğradığımız ağır haksızlıkları birer birer anlatacağım.
Aynı şekilde vefakar, cefakar, fedakar camiamıza; Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in her onurlu ve şerefli mensubuna sesleneceğim.
Milliyetçi Hareket Partisi Fena Fi’d Millet, Fena Fi’d Devlettir.
Yani milletinde ve devletinde erimiş, bu uğurda her meşakkati göze almış bir kahramanlık mefkûresidir.
Allah’ın dağına göre kar verdiğini biliyorum.
Dağ başlarının da dumansız olmadığının bilincindeyim.
30 Aralık 2022 Cuma günü, Ankara’nın Çukurambar semtinde hunhar bir suikast vuku buldu.
Bu kanlı olay gerçekleşir gerçekleşmez, perde arkasının aralanması, sislerin dağılması, önünün ve arkasının aydınlığa kavuşması amacıyla sabır ve sebatla beklemeye koyulduk.
Adli ve idari soruşturma sürecinin teferruatla ve titizlikle yapılabilmesi maksadıyla her gelişmeyi yakından takibe başladık.
Zira ortada güpegündüz işlenmiş bir cinayet vardı.
Dibi görünmeyen kuyudan su içmediğimiz, bilmediğimiz göle girmeyeceğimiz herkesin malumudur.
Ancak kanlı saldırı gerçekleştikten hemen sonra, adeta tek bir merkezden emir almışçasına Milliyetçi Hareket Partisi’ne organize ve örgütlü bir saldırı ivme alarak hız kazandı, sürekli olarak da kamçılanıp körüklendi.
Tüm FETÖ’cüler partimize karşı algı operasyonları kanalıyla yeni bir kalkışma başlattılar.
Cinayetin gölgesi birden bire Milliyetçi Hareket Partisi’ne düşürülmek istendi.
Bir iç hesaplaşmanın olduğu devamlı surette iddia edilip gündemde tutuldu.
Böyle zamanlar duygusal taşkınlığın akli melekeleri kilitlediği kaotik ve kargaşa zamanlarıdır. Ve dikkat, temkin, tedbir, sabır, uyanıklık şarttır.
Üstelik bu sıkıntılarla karılmış zamanlar, fitnenin sadağından çıkmış ok gibi sağa sola saplanmak için hedef aradığı alacakaranlık zamanlardır.
İmam Şafi’ye sormuşlar, fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?
Cevap vermiş: “Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”
Biz de bu manevi öğüde riayet ederek düşman oklarını takip ettik.
Nihayetinde tehlikeyi sezdik, hücumu gördük.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları’yla en küçük bağ ve bağlantısı olması şöyle dursun, devamlı kundaklayıp kurutmaya çalışan etki ajanları, içimizden devşirilmiş siyaset artıkları, HDP’sinden CHP’sine, komünistinden bölücüsüne, FETÖ’cüsünden PKK’lısına kadar tüm şirret ve nefret odakları bizi cinayetle aynı karede göstermek gibi vahim bir günaha ortak oldular.
Hiç kimse aklından çıkarmasın, kurt kışı geçirir, ama yediği ayazı unutmaz, unutamaz, unutmayacak.
Adına zafer denilen yenilmiş ve casusların şebekesine dönmüş marjinal bir partinin ümitsiz vakası, “hepimiz katilin kim olduğunu biliyoruz” açıklamasıyla Cumhuriyet savcılarının görev alanına giren bir açıklamada bulundu.
Bu istihbarat fosiline bildiklerini sormak kuşkusuz şerefli Türk savcılarının ana görevi olduğunu buradan hatırlatmak, gereğinin yapılmasını istemek hem çağrım hem de görevimdir.
Şimdi de parti binalarına “yerli ve milli katil kim” yazılı afişler asacak kadar küçülüp yeri dibine geçtiler.
Cinayeti müfterilik şovuna dönüştüren, itibar cellatlığını pusula yapan, Cumhur İttifakı’nı sarsmayı ve Milliyetçi Hareket Partisi’ni anılan saldırıyla irtibatlandırmak için binlerce FETÖ hesabı açıldı.
Pensilvanya menşeli ve merkezli sosyal medya saldırıları yoğun olarak yaşandı, yaşatıldı.
Azılı MHP düşmanları günbegün bu konuyu gerçek mecrasından saptırarak siyasi bir hesaplaşmaya çevirdiler.
TBMM’de yuvalanan terörseviciler soru önergesi vererek meseleyi iyice kanatmayı ve karıştırmayı denediler.
Sosyal medyada, yakalanan cinayet faillerinin ifade tutanakları kripto damar vasıtasıyla devamlı servis edildi.
Bir yumrukla adeta ağaç devirmenin çabasına giren akıl, vicdan ve izan özürlü insanlık fukaraları ortalığa döküldü.
Aleyhimize, aslı astarı olmayan ihbar ve itham dolu düzmece iddialar başta CHP olmak üzere diğer zillet partilerinin, teröristlerin, bölücülerin, küreselcilerin, kozmopolit mankurtların, tescilli devlet ve millet muhaliflerinin eline tutuşturulup tıpkı suç örgütlerine sözcülük yaptıkları gibi meseleyi sahiplenmeleri için siyasi iklim ve istismar ortamı açıldı.
Biz damgalı iftiracıları, bunlara figüranlık yapan onursuzları tanıyoruz.
Nefesimizle de enselerinde olduğumuzu ifade ediyoruz.
Milletvekillerimiz ahlaksızca suçlandı.
Başkanlık Divanı üyesi arkadaşlarım töhmet altında bırakıldı.
Ülkü Ocakları hain bir kuşatmaya alındı.
Milliyetçi Hareket Partisi’ne cinayetin ihale edilmesi amacıyla şiddetli bir cephe açılıp ittifakla harekete geçildi.
Ne tuhaf ki, Ülkücüyü öteki gören, Mehmetçik katilleriyle el birliği yapan Kılıçdaroğlu da geçen hafta paylaştığı bir sosyal medya mesajıyla, suskunluğumuzun nedenini sorma gereği duydu.
Hz.Mevlana’nın aynen dediği gibi, “Suskunluğumuz asaletimizdendir. Lakin bir lafa bakarız laf mı diye, bir de söyleyene bakarız adam mı diye.”
Edebimiz el vermez,
Edepsizlik edene.
Susmak en güzel cevap,
Edebi elden gidene!
Sayın Kılıçdaroğlu, suskun değilim, sadece firavun taktiklerinizi, edepsiz imalarınızı, seviyesiz ithamlarınızı seyredip gerekli notlarımı aldım, alıyorum.
Bu siyaset defosu, gençlerimizin mafyacılık oynadığını, onları teslim etmem gerektiğini, gündemdeki meseleyi 3-5 torbacıyla da geçiştiremeyeceğimi ileri sürdü.
Neyi kast ettiği ayan beyan ortaya çıkmış oldu.
Bak Sayın Kılıçdaroğlu, senin sağında solunda, yanında yörende konuşlanan teröristlerle Ülkücü Türk gençliğini sakın ola karıştırma aymazlığına düşme, bu gaflete kapılma.
Sen her şeyinle zaten teslim olmuşsun, sen ihanete el sallamış bir kimliksizsin, azılı katillerin dümen suyuna çoktan girmişsin, bizim aramızda senin bildiğin ve yakın mesai içinde olduğun tiplerden tek bir genç yoktur, olmamıştır, olmayacaktır.
Her bir ülkücü genç, Türk-İslam Ülküsünün örnek bir şahsiyeti, davasının yılmaz bekçisidir.
Her bir genç kardeşim, imanlı, kanaatkâr, berrak fikirli, elmas gibi pırıl pırıl, keskin görüşlü, kıvrak zekalı, milletimizin derin ve saf kültürüyle mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asaletiyle, efendiliğiyle, delikanlılığıyla, engin kültürüyle bu çağın imrenilecek değeridir.
Ülkücü Türk gençliği, vatanın ve milletin içinde bulunduğu şartları bir varoluş mücadelesi olduğunu bilerek, Akif’in “Asım’ın Nesli” dediği dinine, milliyetine, kültürüne, tarihine sonuna kadar bağlı bir gençliktir.
Bizim zamanı geldiğinde teslim edeceğimiz sadece Allah’a can borcumuzdur.
Kılıçdaroğlu, şayet yüreğin varsa, gözün kesiyorsa buraya gel, tek bir evladımı al da senin ciğerinin kaç okka ettiğini göreyim.
PKK’nın boyunduruğuna girmiş bir partinin, siyasi bölücülüğü bağrından çıkarıp Türkiye’nin başına bela etmiş kuluçka bir siyasetin bize parmak sallayıp sütten çıkmış ak kaşık pozu vermesi milletimizin aklıyla ve ferasetiyle alay etmektir.
Çünkü CHP demek, HDP ve PKK’yla koyun koyuna yatan parti demektir.
Böylesi tezgâhlara karnımız toktur, CHP’yi bilen bilir, Milliyetçi Hareket Partisini de bilen bilir.
Elinde Ülkücü kanı olanlardan, Ülkücüye en ağır bühtan ve küfrü reva görenlerden ne duyacağımız, ne de öğreneceğimiz bir şey vardır.
Geçtiğimiz yıl siyasi cinayet iddiasında bulunan Kılıçdaroğlu, neleri bildiğini, kimlerin kulağına ne fısıldadığını, muhtemel istikrarsızlık sarmalında kendisine hangi görevin verildiğini açıklamak durumundadır.
Kılıçdaroğlu’nun aklından 12 Eylül öncesinin tekrar vasat bulması geçiyorsa, bunun için baskı altındaysa diyeceğim odur ki, telkinlere ve teşvik edici kışkırtmalara kapalıyız; ancak vatanın, milletin ve devletin varlığı, birliği ve selameti için de hiçbir fedakârlıktan kaçınmayız.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni uyuşturucu çeteleriyle, kiralık tetikçilerle, torbacılarla, cinayet örgütleriyle, eşitlemeye, bir göstermeye, aynı kazana atmaya niyetlenmiş, buna heves etmiş kim varsa şerefsiz kere şerefsizdir.
Bizim üzerimize kan sıçratmak, katil yaftası vurmak, sokağa çıkmamızı tahrik etmek, Türkiye’yi bir kavga iklimine çekmek için el ovuşturan kim varsa şerefsiz kere şerefsizdir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e çirkefçe çamur atıp 2023 seçimlerini zillet ittifakının lehine dönüştürmek için ganimet avcılığına soyunanlar şerefsiz kere şerefsizdir.
Fetöyle Pensilvanya’da işbirliği yapıp Türkiye’de Milliyetçi Hareket’in üzerine saldırmak isteyen kim varsa şerefsiz oğlu şerefsizdir.
Allah’ın izniyle muvaffak olamayacaklardır.
Oyuna gelmeyeceğiz, tuzağa düşmeyeceğiz.
Biz kaybedilmiş bir medeniyeti tekrar tesis edecek iman erleriyiz, Lider Ülke Türkiye’nin umudu ve ufku olan Cumhur İttifakı’yız.
Ölüsüyle dirisiyle, sözüyle duruşuyla, tavrıyla tarzıyla, şekliyle şemaliyle düşmana ganimet olanları iki cihanda da affetmeyeceğiz, haklarımızı helal etmeyeceğiz.
Şu paylaşacağım söz Mecelle kuralıdır: "Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır."
Yani zararları def etmek, faydalara talip olmaktan daha iyidir.
Bir diğer Mecelle kuralı da şudur: "Zarar izale olunur.”
Yani zararın giderilmesi de ancak usulü dairesinde olmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, dört bir koldan süregelen nifak saldırısını, bundan kaynaklı zararlı akımları ve aktörleri muhakkak def edecek, şerefli mazisini ve mücadele geleneğini heba ettirmeyecektir.
Vatansızların taşlamasıyla kervanın yolundan geri döndüğü nerede görülmüştür?
Biz bir işin önüne değil, arkasına ve sonuna bakarız.
Şimdi bakıyoruz, bütün kirli çamaşırları, hasmane bağlantıları, FETÖ operasyonunu, gavur uzantılarını, batıla esir düşmüş mihrakları birer birer teşhis ediyoruz.
Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib diyor ki:
Her sözü dinle, hemen inanma.
Gönül sırrını açma, sıkıca sakla.
Doğru ol, dürüst davran,
İki dünyayı da kazanır doğru olan.
Gönlümüzü de dilimizi de doğru tutuyoruz.
Ve Allah’tan niyaz ediyoruz ki:
Tenimizden çıkarken canımız,
Şehadet ile kesilsin son nefesimiz.
Değerli Milletvekilleri,
Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi muazzez bir huyu vardır.
O zaman geldiğinde saldırganların, koro halinde zehir saçan müfterilerin, bilmiyorduk, farkında değildik, kullanılmışız, kandırılmışız, hata etmişiz, pişmanız demelerine hiç kimse aldırış etmeyecektir.
Bunların yaptıklarını ne yarına ne de yanlarına bırakacağız.
Bizi cinayete karıştırmak için tezvirat üretenleri de hem Allah’a hem de hukuka havale etmek vazifemizdir.
İşleyen yargı sonucunu sabırla bekleyip suikastın maksat ve motivasyonunun iç örgüsünü tam anlamıyla görmek kanaatimce en doğru olanıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurumsal ve tüzel kişiliğini bu cinayetle irtibatlandıranlar iddialarını ispat etmezlerse şerefsizdir ve onların peşlerini asla bırakmayacağımızı bilmelerinde yarar vardır.
Değerli Arkadaşlarım,
Genel Başkan olarak sorumluluk taşıdığım süre içerisinde, kendimde sır olarak sakladığım görevden alma nedenlerini yeri geldiğinde paylaşırım. Onlara şu an yandaşlık yapmış görev kaçkınlarını da o zaman tekrar hatırlatırım.
Hayatları boyunca bir Ülküdaşımızın elinden tutmamış, şehitlerimize rahmet okumamış, hayrı dokunmamış, dokunaklı ve güzel bir sözüne tesadüf edilmemiş, acımızın ve sevincimizin içinde yer almamış ne kadar haşarat varsa cinayeti malzeme olarak kullanmaktadır.
Diyor ya Merhum Ziya Paşa:
“Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar! Katır mühürdar oldu, eşek defterdar.”
Merhum Kazım Karabekir Paşa’nın dediği gibi:
“Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.”
Mezar başında video çekip yayınlayanlar, sürekli ajitasyon yapanlar, gözyaşı dökerken kayda aldıranlar esasen fırsatçı vampirlerdir.
Bizim vampirlerle işimiz olmayacaktır.
Yurt dışında kaçak halde bulunan hainlerin, organize suç örgütü mensuplarının, mafyatik yapılanmaların, bunlara yardım ve yataklık yapan esfele safilinlerin iki elimizle yakalarından tutacağımız günler de uzak değildir.
“Alan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti” demeyeceğiz, hakkımızı, haysiyetimizi ve hukukumuzu ziyan ettirmeyeceğiz.
Ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi’ni mafyayla ilişkilendirmek başlı başına bir cürümdür, cinnettir.
Ülkücünün mafyası olmaz, mafyadan Ülkücü olmaz.
Müfteriden Ülkücü olmaz, Ülkücüden iftira ve gıybet duyulamaz.
Bilmeyenlere hatırlatırım ki, davamız mazlumların iç çekişidir.
Davamız hak arayanların içkin sesidir.
Davamız Türklüğün bayraktarıdır.
Davamız hak yoludur, hakikat yoludur, Allah’ın yoludur.
Bu dava güneşi mazlum milletin, bu dava her şeyden her şeyden çetin, bu yolda dert, hüzün, gurbet bizimdir.
Gerek İbni Sina, gerekse de İbni Rüşd İslam felsefesinde doruk isimler arasındaydı.
Bu iki büyük düşünür, aklın ve ahlakın doğru ve gerçek olanı kavradığını iddia etmişlerdi.
Dürüst yönetimin temeli olarak da meşruiyet ve ahlaki sağlamlığı göstermişlerdi.
Adaleti ise toplumsal dirliğin ve düzenin esası görmüşlerdi.
Bu dirlik ve düzenin özü ise insanın edep anlayışında gizliydi.
Mevlana’dan Hacı Bektaş’a, Taptuk Emre’den Yunus’a birlik ve düzen ruhu “edep, ya hu” olarak ifade edilmişti.
Diyor ya Yunus;
Gezdim Halep Şam,
Eyledim ilmi talep,
Meğer ilim bir hiçmiş,
İlla edep illa edep.
Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.
Edep, kul olduğunu anlayıp Cenab-ı Allah’a yönelmektir.
Edep, kibri kırıp tevazuya sarılmaktır.
Edep, hayâlı ve vefalı olmaktır.
Kısaca edep, güzel ahlâktır.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket edeplidir, bundan mülhem de güzel ahlakla bezenmiştir.
Hz.Mevlana ne kadar da anlamlı söylemiş:
Aklım kalbime, iman nedir diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek, “iman edeptir” dedi.
İmansızlara itibarımız yoktur.
Türk düşmanlarının kara kampanyalarına inanacak tek bir dava arkadaşım yoktur, olmayacaktır.
Muhterem Arkadaşlarım,
Bildiğimiz ayranı bilmediğimiz yoğurda hiç değişmedik.
Özü itibariyle bizden olmayıp, biz gibi davranmayıp, anılarımızı, acılarımızı, bizi biz yapan hasletleri siyasi ve dünyevi çıkarlarına alet edenlere karşı her zaman dikkatli, şuurlu ve uyanık olduk.
Başını Ülkücünün çekmediği hiçbir olayda yerimiz yoktur.
Bundan sonra söylenecek her söz ayaklarımızın altındadır.
Türk ve Türkiye husumetinden nemalananların hepsine karşı bir olacağız, hazırlıklı olacağız, adam gibi duracağız, mertçe mücadele edeceğiz, Bozkurt gibi dikileceğiz, 2023 yılında cumhurun zaferine hep beraber ulaşacağız
Sanmasınlar bu tekerlek kalır tümsekte, yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.
Dilimizi gıybetten, kalbimizi hasetten, midemizi haramdan, davranışlarımızı riyadan, mücadelemizi de kem gözlerden koruyacağız.
Biliniz ki, asiller idare, acizler şikâyet, basitler ise yalan söyleyip iftira eder.
Unutmayınız, Allah sabredenlerle beraberdir.
Yine unutmayınız, zafer inananların olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.