MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu'nun açıklamaları şu şekilde;
''Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ’nin talimatları doğrultusunda, Bakırköy İlçe Teşkilatımız tarafından düzenlenen “Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” “Yeni sistem, güçlü siyaset, milli destek, kutlu emanet” temalı toplantımıza teşriflerinizden dolayı teşekkür ediyorum. Öncelikle Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey’in selam ve muhabbetlerini sizlere iletmek istiyorum. Toplantımızın hayırlara vesile olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
Gerçekleştirdiğimiz bu toplantılarla amacımız, bugünkü üst yönetimi ile CHP’nin nereye savrulduğunu, nasıl bir hüviyete büründüğünü, HDP’yle ittifakını, terörle mücadeleye karşı gelişini, kimlere hizmet ettiğini ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le bağını koparışını milletimizle paylaşmak, yaşanan siyasi sosyal ve ekonomik gelişmeleri değerlendirmektir. Son iki yıldır ekonomik ve sosyal hayattaki gelişmeler, Covid 19 salgınının seyrine bağlı olarak şekillenmektedir.
Salgın; küresel ekonomiyi derinden sarsmış, tüm dünyada bütçe açıkları, borçluluk, işsizlik, yüksek enflasyon, gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk daha fazla yaşanır hâle gelmiştir.
Türkiye CBHS’nin sağladığı demokratik siyasi istikrar, etkin icra ve güçlü meclis sayesinde bu süreçte diğer ülkelerden pozitif yönlü ayrışmıştır.
Küresel ekonomideki daralmaya rağmen alınan yerinde tedbirlerle Türkiye ekonomisi 2020 yılını büyüyerek kapatan iki ülkeden birisi olmuş, 2021 yılında sürdürdüğü yüksek performans ile yüzde 11 oranında büyümeyi başarmıştır. Güçlü sağlık ve kapsayıcı sosyal güvenlik alt yapısı sayesinde Covid-19 ile Dünyanın gıpta ettiği bir mücadele yürütmüştür. Aşı üretmeyi başaran az sayıda ülkeden birisi olmuştur.
Eş zamanlı olarak da ekonomik sorunların etkisini azaltmak için esnaf, sanayici, çiftçi, çalışan ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza önemli destek tedbirleri süratle devreye konulmuştur.
Bir yandan da terörle ve egemenlik haklarımıza yönelik saldırılarla mücadeleyi sürdürmüştür.
Bununla birlikte Türkiye’nin kendi dinamikleri dışında gelişen küresel ekonomik riskler, jeopolitik gelişmeler ve bunlara bağlı üretim kısıtları ve maliyet artışları Türkiye ekonomisini de etkilemiştir.
Geldiğimiz noktada özellikle küresel düzeyde yaşanan enerji sorunları ve emtia fiyat artışlarına bağlı konjonktürel sıkıntılar yaşansa da üretim çarkları tüm hızıyla dönmekte, ekonomimiz büyümekte, ihracatta rekorlar kırılmakta, istihdamda pandemi öncesi dönemin üstüne çıkılmış bulunmaktadır.
Uygulanan gelir artırıcı politikalarla da vatandaşlarımız enflasyona karşı korunmaktadır.
Son olarak Ukrayna Rusya krizi olmak üzere yaşanan olayların büyük çoğunluğu yakın coğrafyamızda cereyan etmekte, bu çatışmaların yol açtığı sorunlar bölge ülkeleri ile birlikte ülkemizi de yakından etkilemektedir. Çok şükür Türkiye, bu kaotik ortamda bir huzur ve güven adasıdır.
Güven duyulan bölgesel ve küresel aktör olarak diplomasinin merkezlerinden birisidir.
Türkiye uyguladığı politikalarla bir yandan daha adil bir dünya inşa etmek, diğer yandan da krizlerle çevrili bir coğrafyada milli çıkarlarımız çerçevesinde varlık gösterebilmek için mücadele vermektedir.
Küresel meydan okumalara rağmen güney sınırlarımız boyunca oluşturulmak istenen terör devleti yapılanması önlenmiş, Doğu Akdeniz'deki oyunlar bozulmuş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'nin egemenlik haklarından taviz verilmeyeceği herkese gösterilmiştir.
Terörle yapılan etkili mücadele sonucu ülkemizin her yerinde huzur ve güven iklimi hâkim olmuştur. Yaklaşık otuz yıldan beri işgal altında bulunan Türk yurdu Karabağ Ermenistan'ın işgalinden kurtarılmıştır. Ayasofya-ı Kebir Cami-i ibadete açılmış, Müslüman gönüllerle buluşturulmuştur.
Dünya çapında enerji ve ulaştırma projeleri sonuçlandırılmış, savunma sanayinde adeta destan yazılmış, 2023 yılının mart ayında vatandaşımızın hizmetine girecek olan 540 milyar metreküp doğalgaz keşfi yapılmıştır. Bu gelişmeler Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin sunduğu imkân ve Cumhur İttifakı'nın sağladığı istikrar ve kararlılıkla başarılmıştır.
Aziz millet iradesiyle geçilen ve temel gayesi güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemiyle Türkiye parlamenter sistemin ürettiği prangaları söküp atmıştır. Millî iradenin doğrudan tecelli ettiği yeni sisteme geçilmesiyle artık yasamayla birlikte yürütme yetkisini de doğrudan aziz milletimiz vermekte, hesabı da kendisi sormaktadır. Bu şekilde demokrasimiz güçlenmiş, Cumhur ile Cumhuriyet kucaklaşmıştır.
Yönetimde istikrar, temsilde adalet tesis edilmiştir. Vesayet odaklarının yürütmeye müdahalesine son verilmiştir.
Uygulama sürecinde, etrafımızdaki ateş çemberine rağmen elde edilen kazanımlar sistemin başarısını ispat etmiştir. Cumhur İttifakı üstlendiği tarihi misyonuyla Türkiye’nin egemenlik haklarına, çıkarlarına, beka ve güvenlik hassasiyetlerine cesaretle sahip çıkmakta, milletimizden aldığı destek sayesinde azim ve kararlılıkla Türkiye'yi adım adım küresel bir güç haline getirmektedir.
Artık iç çekişmelerle oyalanan, kendi sorunlarından dışarıda ne olup bittiğinin farkında olmayan bir Türkiye yoktur. Gelişmelere yön veren, olaylar karşısında daha hızlı reaksiyon gösterebilen, hak ve menfaatlerini koruma kararlılığıyla hem diplomasinin imkânlarını, hem de caydırıcı gücünü ortaya koymaktan çekinmeyen bir Türkiye vardır. Türkiye’nin bölgesel güç, küresel önemli bir aktör haline geldiği bir dönemde, CHP öncülüğünde 6+1 parti tarafından hazırlanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ile ilgili mutabakat metni, ikinci 28 Şubat bildirisi olarak açıklanmıştır.
Yapılan ortak açıklamada yarının Türkiye’sinin amaçlandığı ifade edilse de muhteva bugünün Türkiye’sinin çok gerisinde, dünün sıkıntılarına özlemdir. Türkiye’nin aldığı mesafeden, ekonomik ve sosyal gelişmişlikten, dünya çapında sahip olduğu alt yapı yatırımlarından, teknolojik ve kurumsal kapasiteden, demokratik kazanımlardan ve milletler camiasındaki saygın yerinden habersizdir. Türkiye’nin parlamenter sistem dönemindeki koalisyon senaryolarını, hükümeti bozma girişimlerini, milletvekili transferlerini, siyasi tehditleri ve istikrarsız bir ülkeyi hatırlatmaktadır.
Üzerinde aylardır çalışıldığı ifade edilen belge, muhalefetin kifayetsizliğinin de itirafı olmuştur.
Yeni hiçbir şey söylenmediği gibi metinde; Türk yoktur, Türk Milleti yoktur, Atatürk yoktur. Milli birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe vurgu yoktur. Ama kimlik siyasetine işaret, üniter yapıya tuzak, HDP’ye mesaj vardır. Avrupa Konseyi ve AİHM kararları hem yargı hem yürütme için esas unsur olarak takdim edilmekte, bunların aksine bir kararın söz konusu olmaması öngörülmektedir.
Bu yaklaşım Türkiye’nin egemenliğini yok sayan, yargının bağımsızlığını zedeleyen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ilkelerini, Cumhuriyetimizin temel niteliklerini sorgulayan bir anlayıştır.
6 partinin kuru gürültüsü tamamıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşıtlık üzerine bina edilmiştir. Kısaca ikinci 28 Şubat bildirisiyle açıklanan “güçlendirilmiş palavra sistem”, “güçsüzleştirilmiş Türkiye” demektir.
Dünyada ve ülkemizde önemli gelişmeler yaşanırken bugünkü yönetimiyle CHP, adeta kuruluşunu inkâr eden bir yapıya dönüşmüş, milli politikalar tamamen terk edilmiştir.
Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden uzaklaşan CHP, Atatürk’ün kurduğu parti olmaktan çıkmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde 9 Eylül 1923’te “Halk Fırkası” adıyla kurulmuş, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını almıştır. Atatürk döneminde yeni Cumhuriyetimizin kalkınması yolunda çok büyük işler başarılmış, ülkemize önemli eserler kazandırılmıştır.
Atatürk’ün vefatından sonra kurulan CHP hükümetleri dönemlerinde önemli bir eser ortaya konulamamış, ekonomide ve sanayileşmede kayda değer bir gelişme olmamıştır. CHP muhalefette kaldığı dönemlerde, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına öncülük eden büyük projelere karşı çıkışlarıyla hafızalara kazınmıştır. CHP'nin itiraz etmediği büyük proje neredeyse yoktur.
Bugün geldiğimiz noktada CHP’nin takip ettiği siyaset, Türk Milletinin egemenlik ve tarihsel haklarıyla bütünüyle çatışan hale dönüşmüştür. CHP Türkiye’nin terörle mücadelesini hukuksuz ve insan haklarına aykırı göstermek suretiyle ülkemiz aleyhine içerde ve dışarda kamuoyu oluşturmak peşinde, bölücülük sorununu, “kürt sorunu” olarak ifade ederek PKK’nın taleplerini çözüm diye takdim eden bir yaklaşım içindedir.
Sözde Kürt sorunu emperyalistlerin hiç taviz vermediği, işbirlikçilerinin hiç vazgeçmediği bir istismar, bir inkar, bir ihanet mekanizması olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, Türkiye’nin terör ve bölücülük sorunu vardır.
Kürt kökenli kardeşlerimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit haklara sahip onurlu bireyleridir.
Muhalefet demek, Türkiye’ye karşı cephe açmak, ayağımıza pranga vurmak değildir.
Siyaset, hükümet gitsin de ülke yanarsa yansın diyerek devlete düşmanlık yapmak hiç değildir. Sosyal medyada yayınlanan sokak röportajlarında maske ile kimliğini gizleyen ve “geçinemiyorum, seçim olması halinde CHP’ye oy verebilirim” diyen kişinin CHP’nin ilçe başkanı olduğunun açığa çıkması, CHP’nin yalana, saptırmaya ve iftiraya dayalı siyasetini ve içine düştüğü vahim durum göstermesi bakımından ibretliktir.
Dünyanın zorlu bir dönemden geçtiği, ülkemizin birçok cephede mücadele verdiği, vatandaşlarımızın huzur, refah ve esenliği için canla başla mücadele edildiği bir dönemde, muhalefet kisvesi altında emperyalizme taşeronluk yapmak siyaset değildir. Yozgat’ta başka, Diyarbakır’da başka, sabah başka, akşam başka mesajlar veren bir siyasetçinin Türkiye’ye hayrı dokunmayacağı da açıktır.
Bugünkü CHP, milli irade yerine egemen güçlere bel bağlamış görünmektedir. Genel Başkan Kılıçdaroğlu Diyarbakır gezisinde, “tarihimiz kirli, yüzleşmemiz gerekir.” demiştir. Türk tarihine kirli demek, PKK terör örgütünün vesayeti altında bulunanların hezeyanı, vatan ve millet sevgisinden nasipsizlik, emperyalizme sözcülüktür.
Nitekim emperyalist güçler Türkiye’nin egemenlik haklarını, milletin huzur ve güvenliğini temin etmek için yaptığı sınır ötesi operasyonlara karşı çıkarken, CHP de bu operasyonlara karşı çıkmış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi operasyonuna izin veren tezkereye HDP ile beraber Mecliste hayır oyu kullanmıştır. YPG Suriye topraklarından ülkemize roket atarken CHP, YPG’nin Türkiye’ye saldırı düzenlemeyeceğini savunmuştur.
Kılıçdaroğlu, YPG’yi meşru bir yapı olarak tarif etmiş, mehmetçiğimizi şehit eden kanlı terör örgütünü vatanını savunanlar olarak nitelendirmiştir. Terörle mücadele için Suriye’ye, Irak’a girmemize, sınırlarımızdan güvenlik tehdidini azaltmak için güvenli bölge oluşturmamıza karşı çıkan egemen güçlerle CHP aynı görüşte buluşmuştur.
Bu güçler 15 Temmuz hain darbe girişimine inanmamakta, FETÖ’yü terör örgütü olarak görmemektedir. CHP de 15 Temmuz için tiyatro ve kontrollü darbe demekte, darbecilere yönelik mücadeleye 20 Temmuz darbesi iftirası atarak 15 Temmuz’u masumlaştırmaya çalışmaktadır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, haklarında mahkûmiyet kararı verilmiş FETÖ mensuplarının isimlerini miting meydanında okuyup alkışlatmak suretiyle FETÖ’yü aklama gayretine girişmiştir. Egemen güçler Türkiye’nin ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını korumasından, Libya da bulunmasından rahatsız olmuşlardır.
CHP de Türkiye’nin Libya’da bulunmasından şikayet etmiş, mavi vatan kavramıyla saldırganlık ve yayılmacılık yapıldığı iftirasını atmıştır. Egemen güçler Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrarından, demokratik gelişiminden, etkin icrasından ve bunları temin eden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmesinden kaygılıdır.
CHP de aynı endişeye sahiptir ve Türkiye’yi yeniden siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklara mahkûm etme vaadindedir. Egemen güçler ve PKK terörle irtibatlı belediyelere idari tedbir uygulanması ve kayyum atanmasından dertlidir. Kılıçdaroğlu da kayyum uygulamasını kaldıracağı sözünü vermektedir. Emperyalistler, Türkiye’deki toplumsal huzur ve barış ortamından hoşnut değildir. Operasyonlara açık bir Türkiye hayal etmektedir.
CHP de toplumsal ayrışmayı körükleme, Türkiye’yi eskiden olduğu gibi müdahalelere açık bir ülke haline getirme peşindedir. Bu yönüyle CHP yönetimi, egemen güçlerin taşeronluğuna, siyasi sözcülüğüne hazır bir görüntü içindedir.
CHP, Genel Başkanı ve üst düzey yöneticileri kurumsal bir sahiplenme ile önemli suçlar sebebiyle hükümlü HDP eski eş genel başkanı terörist Demirtaş’a sıkı sıkıya sahip çıkmaktadır. Kılıçdaroğlu ayrıca PKK’lı teröristleri “piknik yapan” masum insanlar ve “barikat kuran arkadaşları” olarak ifade etmiştir.
PKK’nın çatı yapılanması KCK’nın Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “Demokratik muhalefetin sokağa, meydanlara taşınması, faşizme karşı mücadelenin sokakta/meydanlarda verilmesi gerekir.” diyerek yaptığı çağrıya, ekonomik ve sosyal gelişmeleri bahane ederek uymuştur. Devamında Kandil’in bazı illerde miting yapma ve elektrik faturalarını ödememe çağrılarına da yine Kılıçdaroğlu olumlu cevap vermiştir. Açıktır ki HDP’ye destek PKK’ya destektir. HDP’yle ortaklık PKK’yla ortaklıktır.
İktidar olmayı dış güçlerin destek ve anti demokratik müdahalelerinden uman CHP’nin, ABD’den demokrasi ve iktidar dilenmesi, emperyalizme karşı milli mücadeleyi yaparak devletimizi kuran Atatürk’e en büyük ihanettir. Bugünkü CHP yönetimi Türkiye hasmı çevrelere teslim olmuş, Atatürk’ün partisiyiz derken Türkiye Cumhuriyet’ini yıkmak, Türk vatanını bölmek isteyenlere, devleti işgalcilikle ve katliam yapmakla suçlayanlara sahip çıkmıştır.
Bu nedenlerle CHP’de hayır yoktur, Türkiye’nin geleceğinde CHP’nin yeri yoktur. Büyük Atatürk tam bağımsızlık yanlısı, Türk milliyetçisi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişinin mimar başıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, Atatürk’ün misyonuna ve emanetlerine can pahasına sahip çıkmaktadır.
Bu doğrultuda CHP’nin;
Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ilkelerinden saptığını,
Türk milletinin egemenlik haklarını yok sayanlarla iş birliğine giriştiğini, Atatürk’ün düşmanlarına dost olduğunu, Türkiye’nin ahdi haklarını savunmak yerine, Türkiye’yi hasımlarına jurnallemeyi seçtiğini, Başkent Ankara yerine meşruiyetini başka başkentlerden arar hale geldiğini, anti demokratik girişimlere bel bağladığını, milletin değerlerinden uzaklaştığını, Atatürk’ün “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek çıktığı yolu çoktan terk ettiğini, Kısacası, bugünkü üst yönetiminin getirdiği noktada CHP’nin, artık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le bağını kopardığını milletimizle paylaşmaya devam edeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizi ve milletimizi güvenli bir geleceğe taşımaya, Türkiye’yi lider ülke yapmaya kararlı ve hazırlıklıyız. İnanıyoruz ki Cumhur ittifakı ile ülkemizin geleceği aydınlıktır, aşılamayacak sorunumuz, çözülemeyecek problemimiz yoktur.
Önemli olan millî birlik ve beraberliğimizin korunması, güçlü demokrasimizin, siyasi istikrarımızın bozulmaması, Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyenlere, amaçları uğruna ülkemizi yangın yerine çevirmekten çekinmeyenlere fırsat verilmemesidir. Gayretimiz, insanlarımızın mutlu, huzurlu ve gelecekten daha umutlu olduğu; "Herkes Eşittir Türkiye" anlayışıyla, küresel güç Türkiye’nin inşasıdır.
Türkiye’nin istiklal içinde istikbale taşınması, Devletimizin ve milletimizin ilelebet payidar kılınmasıdır. Konuşmama son verirken katılımınız için tekrar teşekkür ediyor, sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.''