"Türkiye'ye 'işgalci' iftirası büyük bir bühtan ve terör ağzıdır." diyen MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu, şunları kaydetti;
"Silahlı Kuvvetlerimiz, göz bebeğimiz, aziz milletimizin ifadesiyle "Peygamber ocağı"dır. Türk Silahlı Kuvvetleri, hudut korumasında, terör mücadelesinde, millî hak ve çıkarlarımızı savunmada tevdi edilen her görevi başarma azim ve kararlılığıyla devletimizin ve milletimizin kudretini, aynı zamanda da müşfik elini her yerde ve her zaman hissettirmektedir. Bundan gurur duyuyoruz.
Bu vesileyle, Sayın Bakanım, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm mensuplarını ve Bakanlık çalışanlarını üstün gayret ve başarılarından dolayı tebrik ediyoruz.
Sayın Bakanım; 2021 yılında 61,4 milyar lira olan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, yaklaşık yüzde 30,8 oranında artırılarak, 2022 yılında, merkezî yönetim bütçesinin yüzde 4,6'sına tekabül eden 80,4 milyar lira olarak öngörülmüştür. Türkiye'nin savunma ve güvenlik harcamalarının tamamı için bütçeden ayrılan pay 2022 yılında yüzde 29,6 oranında artırılarak 180 milyar 962 milyon lira olarak planlanmıştır. Bu rakam, bütçenin yüzde 10,3'üne, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2,3'üne tekabül etmektedir. 2020 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2,6'sı, 2021'de yüzde 2,5'i olan bu oranın gerilemesi savunma sanayisindeki yerli ve millî imkânların kullanılmasına bağlı verimlilik artışı ve maliyet düşüşleriyle doğru orantılı bir gelişmedir.
Toplumsal ihtiyaçların başında hiç kuşkusuz huzur ve güvenlik gelmektedir. Güvenliğin olmadığı bir yerde özgürlükten, demokrasiden ve insan haklarından söz etmek mümkün değildir. Şartlar ne olursa olsun her devlet var olma mücadelesini sürdürebilmek için millî bütünlüğünü ve güvenliğini sağlamak zorundadır. Soğuk savaş sonrasında değişen güvenlik kavramlarıyla birlikte Türkiye'nin güvenliğine yönelik tehdit ve riskler de farklılık göstermiştir. Daha önce belirgin ve kitlesel olan tehditler çok yönlü, çok boyutlu, belirsiz ve değişken hâle gelmiştir. Türkiye, bölgesel ve uluslararası alanda artan güvenlik riskleri ve tehditleriyle de karşı karşıyadır. Binlerce kilometre uzaktan bölgemize gelen güçler, terör unsurlarını kullanarak bölgedeki istikrarsızlığı körüklemekte, ülkemize yönelik tehditleri artırmaktadır.
Sınırlarımızdaki terör tehdidinin yanı sıra, çatışma ve istikrarsızlık kaynaklı düzensiz göç riski, Doğu Akdeniz'de egemenlik haklarımızı ihlal girişimleri, çatışma potansiyeli taşıyan diğer bölgesel gelişmeler Türkiye'nin millî savunması ve güvenliği için teyakkuz hâlinde olunmasını gerekli kılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri Türk milletinden aldığı destekle, başta FETÖ, PKK, PYD, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütleri olmak üzere, ülkemizin ve milletimizin huzur ve güvenliğine, egemenlik haklarına yönelen her türlü tehdit ve tehlikeye karşı mücadelesini sürdürmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hangi düşünce ve amaç uğruna olursa olsun terörü ve şiddeti bir yöntem olarak benimseyen ve amacına ulaşmak için bunları meşru gören anlayışı Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasına, milletimizin huzur ve güvenliğine, aynı zamanda insanlığa karşı bir tehdit olarak görüyoruz. Türkiye'nin uzun yıllardan bu yana terörle mücadele ettiği, bu süreçte yüzlerce vatandaşımızın hain terör eylemleri yüzünden hayatını kaybettiği tüm dünyanın malumudur. Belki de hiçbir ülke Türkiye kadar terörden zarar görmemiş, bu derece uzun süre terörle yaşamamıştır. Terörizm bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasını ve Türk milletinin birliğini tehdit ederken diğer yandan da Türkiye'ye yönelik düşmanlığın en etkili aracı hâline gelmiştir. Terör yoluyla istikrarsızlaştırılmak ve hedeflerinden uzaklaştırılmak istenen ülkemiz, nerede ve kim tarafından yapılırsa yapılsın terör karşısında ilkeli bir tavır almasına ve bu konuda küresel mücadeleye destek vermesine rağmen karşı karşıya kaldığı terör tehdidi konusunda küresel güçlerin desteğini alamamıştır.
ABD'nin PKK/YPG'ye silah desteği terörle mücadele konusundaki samimiyetsizliğini ve içinde bulunan ittifakların tek başına bir anlam ifade etmediğini gösterdiği gibi evrensel düzeyde ikiyüzlü olmayan, adaletli bir yaklaşıma olan ihtiyacı da gözler önüne sermektedir. Bugün hem terörle hem de terörü besleyen unsurlarla yapılan etkili mücadele sonucu çok şükür ülkemizin her yerinde huzur ve güven iklimi hâkim olmuş, ekonomik ve sosyal hayat canlanmıştır. Bununla birlikte yakın coğrafyamızda farklı dinamiklerden kaynaklı çatışmalar istikrarsızlığı artırmakta, bölgemizde yaşanan bu gelişmeler Türkiye'nin birçok cephede bulunmasını gerekli hâle getirmektedir.
Jeostratejik önemi yüksek olan bu coğrafyada var olabilmek için etkin, caydırıcı ve saygın bir orduya sahip olmak zorunlu bulunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri güçlü yapısıyla yurt savunması yanında Birleşmiş Milletler, NATO, AGİT ve ikili anlaşmalar kapsamında Libya'dan Kosova'ya, Afganistan'dan Bosna Hersek'e, Katar'dan Somali'ye ve Sudan'a kadar birçok coğrafyada bölgesel istikrara ve dünya barışına katkı sunmak için üstün bir gayret göstermektedir. Türkiye, güney sınırımızda bir terör koridoru oluşturma gayretini Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarıyla önlemiş, başta çukur eylemleri olmak üzere PKK terör örgütünün Türkiye'yi Suriye'ye çevirmeye yönelik hain planını da bozmuştur. Bahar Kalkanı Harekâtıyla İdlib'de yaşanan trajedi durdurulmuş, Türkiye'ye yönelik göç akınının önüne geçilmiştir. 5 Mart mutabakatıyla sağlanan ateşkes sonrası bölge emniyete alınmış ve yaşanan insanlık dramlarına son verilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yirmi sekiz yıldır Ermenistan işgali altında olan öz yurdu Karabağ'ı özgürleştirmek için kararlılıkla yürüttüğü mücadelesinde Azerbaycan'ın yanında olması ve destek vermesi dosta güven, düşmana korku salmış ve zafer elde edilmesinde önemli bir etki yapmıştır. Bu vesileyle 10 Kasımda 1'inci yılı idrak edilen Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi'ni bir kez daha kutluyorum.
Türkiye'nin, meşru, millî Mutabakat Hükûmetinin daveti üzerine sürdürülebilir ateşkes, kalıcı barış ve istikrarı sağlama ve toprak bütünlüğünü koruma hedefleri doğrultusunda Libya'ya destek vermesi ve Libya'da bulunması bölgedeki oyunları bozmuş, dengeleri altüst etmiş, Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi yok sayarak oyun kurma çabalarını boşa çıkarmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri Ege'de ve Doğu Akdeniz'de ülkemizin de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de hak ve menfaatlerini korumaya, Orta Doğu'da, Karadeniz'de ve Kafkaslarda egemenlik haklarımıza yönelik saldırıları durdurmaya, barış ve güvenliğin teminatı olmaya kararlılıkla devam etmektedir. Irak'ın istikrara kavuşması ve Türkiye'ye sınırdan bir güvenlik tehdidi oluşturmaması hayati önemdedir ve sınır ötesi operasyonlarıyla ülkemiz bu yönde etkili bir mücadele yürütmektedir. DEAŞ'la göğüs göğüse savaşan tek NATO ülkesi Türkiye olmuştur. Elde edilen başarılardan da anlaşıldığı gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin FETÖ'den temizlendikçe her geçen gün daha da güçlenmekte olduğu görülmektedir.
Devletimiz, yaptığı bütün sınır ötesi müdahalelerde, attığı tüm adımlarda sadece uluslararası hukukun sağladığı meşruiyet çerçevesinde ve komşularımızın toprak bütünlüğünü esas alarak insanlık suçu olan terörü ve egemenlik haklarımıza yönelik saldırıları bertaraf etmek için çaba sarf etmektedir. O sebeple Türkiye'ye "işgalci" iftirası büyük bir bühtan ve terör ağzıdır. Esasen Irak'ın ve Suriye'nin asli sahibi olan toplumun hak ve menfaatleri de Türkiye'nin hayati çıkarları da PKK/YPG, DEAŞ gibi terör yapılanmalarının bertaraf edilmesini ve bölgedeki tüm terörist yapıların faaliyetlerinin sonlandırılmasını gerektirmektedir. Mücadelenin siyasi, askerî ve diplomatik bir bütünlük içerisinde yapılması gerekmekle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri bu süreçte kuşkusuz caydırıcı gücüyle hayati bir fonksiyon ifa etmektedir. Yapılmakta olan etkili ve sonuç alıcı terörle mücadele sonucunda PKK'nın yurt içindeki militan sayısı en düşük seviyeye inmiş, çok sayıda terörist güvenlik güçlerine teslim olmuş, örgüte katılımı azalmış, aynı zamanda da PKK/YPG terör örgütünün finans kaynaklarından olan kaçakçılık ve uyuşturucuyla mücadelede imkânlar ve kabiliyetler sürekli geliştirilerek sınır güvenliğinde etkinlik sağlanmıştır. Yurt içinde ve sınır ötesinde icra edilen operasyonların başarıyla sonuçlanmasında Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin fedakârlığı ve kahramanlığının yanı sıra sahip olduğumuz yerli ve millî teknolojilerle güçlü bir savunma sanayi kapasitesine sahip olmamızın önemli rolü olmuştur. Savunma sanayisi Türkiye'nin son yıllarda âdeta destan yazdığı sektörler arasındadır. Savunma sanayisinde sağlanan yenilikçi teknolojik üstünlük, güçlü bir ordunun devamlılığını aynı zamanda da ihracat kapasitesi yüksek, bağımsız ve yerli bir harp sanayisinin gelişmesini mümkün kılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri içinde subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma ve sivil memurların mali ve sosyal haklarında ve çalışma şartlarında iyileştirme yapılması yönünde talep ve beklentileri bulunmaktadır. Silahlı Kuvvetlerimizin yetişmiş insan gücü ve teknoloji kapasitesiyle birlikte, güçlü ve başarısının altındaki temel motivasyon hiç kuşku yok ki Türk devletinin ve Türk milletinin bekasını her şeyin üstünde tutan anlayış; ölürsem şehit, kalırsam gazi düsturudur. Biz, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ve emeklilerinin, şehit ve gazilerimizin vatan, millet ve mukaddesat uğruna verdikleri mücadelede üstlendikleri rolün, verdikleri emeğin maddi karşılığının olamayacağını, bununla birlikte hayatlarını kolaylaştıracak adımların atılmasının, uygun çalışma şartlarına, yeterli mali ve sosyal haklara kavuşturulmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu amaçla parti olarak gerekli çalışmaları yapıyor, teklifleri sunuyoruz. Bu yönde Bakanlığınızın çalışmalarını, sizlerin gösterdiği gayreti ve alınan mesafeleri de biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın son olarak 3600 ek gösterge çalışmasının tamamlanacağına ilişkin açıklaması da bu kapsamda hepimizi memnun etmiştir. 2022 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda millî savunma ve güvenliğin sağlanması amacıyla etkin, caydırıcı, saygın bir savunma gücünün oluşturulması, idame ettirilmesi ve geliştirilmesi yönündeki program ve projelerle ilgili çalışmalara yer verilmiştir. Bu amaca uygun personel yetiştirilmesine yönelik faaliyetlerin ise Milli Savunma Üniversitesi; kara, deniz, hava, harp enstitüleri; üç kuvvetin harp okulları; astsubay meslek yüksekokulları ve araştırma enstitülerinin faaliyetlerini kapsamakta olduğuna işaret edilmiştir. Bu çerçevede, Milli Savunma Üniversitesi, millî savunma ve millî güvenliğimizin sağlanması amacıyla caydırıcı bir savunma gücünün oluşturulması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi noktasında yetiştireceği insan gücüyle önemli bir sorumluluk taşımaktadır. Yeni yapısıyla Milli Savunma Üniversitesi akademik camiada Türkiye'nin parlayan yıldızıdır. Milli Savunma Üniversitesi, güçlü akademi kadrosuyla çağdaş gelişmeleri müdrik, millî hassasiyetlere sahip bir müfredat oluşturma anlayışıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine subay yetiştirmek için bilimsel esaslara göre gayret göstermektedir. Üniversitenin, Türkiye düşmanlarının hazırladıkları raporlarda eleştiri konusu olmasını esasen üniversitenin mutlak önceliğinin millî menfaat ve hassasiyetlerimiz olduğunun ve bu yönde ne kadar doğru işler yaptığının da göstergesi olarak değerlendiriyoruz. RAND raporunda ve ona paralel yurt içinde üniversitenin müfredatı ve çalışma düzenine yönelik gösterilen eleştirilere Sayın Rektör Profesör Erhan Afyoncu "Millî Savunma Üniversitesi'nin yolu; Metehan'dan Alparslan'a, Fatih Sultan Mehmet'ten Mustafa Kemal'e uzanan ve iki bin iki yüz yıllık Türk devlet geleneklerine dayanan millî yoldur. Dış kaynaklı bazı faaliyet merkezlerinin tuhaf yorumları ve amatör kışkırtma çabaları bizi haklı çabamızdan ve yolumuzdan hiçbir şekilde döndüremez." açıklaması bizleri gururlandırmıştır. Türkiye, tehditlere aldırmadan, egemenlik haklarını ve millî çıkarlarını korumak için her alanda olduğu gibi savunma ve güvenlik alanında da etkin bir politika yürütmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve Cumhur İttifakı'yla demokrasisi güçlenen, etkin bir icra kabiliyeti kazanan Türkiye, terörle mücadelede daha emin adımlarla ilerlemekte, güvenlik güçlerimiz elde ettikleri başarılarla destan yazmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve tüm güvenlik güçlerimizin yürüttüğü çalışmaları desteklediğimizi, atılan adımları yerinde bulduğumuzu, terörle mücadelenin aynı kararlılık ve inançla devam etmesi gerektiğini, devletimizin, Türk milletinin başına musallat edilen terör belasından milletimizi kurtarmaya muktedir olduğuna inandığımızı bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Türkiye ne pahasına olursa olsun kanlı terör sayfasını açılmamak üzere kapatmak zorundadır. Millet olarak cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümü olan 2023'e terörü bitirmiş, bölücülüğü yenmiş, millî birlik ve kardeşlik bağlarını güçlendirmiş şekilde ulaşmak durumundayız.
Bu düşüncelerle, desteklediğimiz Millî Savunma Bakanlığı ve kurum bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Cenab-ı Allah'tan hâlen vatan savunmasında ve terör mücadelesinde görevi başında bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımızın yâr ve yardımcısı olmasını niyaz ediyorum. Her zaman Mehmetçik'imizle birlikte olduğumuzu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum."