Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, Bursa İstişare Toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Büyükataman, Türk dünyasının göz bebeği Bursa’mızın ev sahipliğinde; Balıkesir, Bilecik, Çanakkale, Eskişehir, Kütahya, Yalova teşkilatlarımızın katılımları ile gerçekleştiğini belirtirken, Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar olduğu gibi; sağlam duruşuyla, tartışılmaz vefasıyla, millî bekanın onuruna göstereceği yüksek bağlılıkla dâhili ve harici bedhahlara karşı kutlu mücadelesini sürdürecektir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi, millî duruşun simgesidir, şühedaya vefanın adresidir.'' ifadelerini kullandı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman'ın açıklamaları şu şekilde;
''2020 yılı başından itibaren dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını, bir yandan insanların canına kastederken diğer yandan ekonomik ve sosyal hayata etkileri sebebiyle yaşam standartlarını düşürmüştür.
İnsanımız evlerine kapansa da diğer iç ve dış gelişmeler hız kesmeden devam etmiştir. Bir yandan bölgemizde meydana gelen ve egemenlik haklarımızı yakından ilgilendiren saldırılara karşı mücadele kararlılıkla devam etmiş, diğer yandan ekonominin hızla toparlanması sağlanarak üretim, istihdam ve ihracat zinciri daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmuştur.
Hızlı karar alma süreçlerinin en iyi şekilde hayat bulduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin varlığı, Covid-19’un olumsuz etkilerinin yok edilmesinde Türkiye’nin en büyük gücü olmuştur.
Sayın Genel Başkanımızın ifadesi ile aklın, bilimin ve duanın gücü ile bu musibetten de kurtulacağımıza şüphemiz yoktur.
Teşkilatlarımızın aşı konusunda da millî bir bilinçle hareket etmesi elzemdir. Teşkilat mensuplarımızın Sağlık Bakanlığının belirlediği aşı takvimi doğrultusunda aşılarını olması, aşı karşıtlığına itibar edilmemesi salgının etkilerinin azaltılması konusunda önem arz etmektedir.
Bu vesile ile, Covid-19 sebebiyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza yeniden rahmet diliyor, hastalarımıza acil şifalar niyaz ediyorum.
Özellikle ABD’de ve AB ülkelerinde Türkiye’ye karşı artan düşmanlık girişimleri maalesef yurt içinde de eş zamanlı olarak devam etmektedir. Millî ve dinî değerlerimize, Atatürk’e, kadınlarımıza, çocuklarımıza yönelik saldırı ve istismar girişimleri, geçici koruma statüsündeki Suriyeliler ve düzensiz Afgan göçü üzerinden toplumun sinir uçlarıyla oynamak suretiyle başlatılan bir operasyon zinciri dikkat çekmektedir.
Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin seçimde elde ettiği kazanımları davul zurna ile kutlayıp pilav dağıtan CHP, HDP’nin kanlı ellerini yıkamanın derdindedir. Zilletin diğer ayağı İP’in Genel Başkanı “MHP ve AK Parti, HDP’yi şeytanlaştırıyor.” diyerek CHP’nin değirmenine su taşımaktadır. Tüm bunlar yaşanırken HDP’nin eş genel başkanları hâlâ “PKK halktır.” sloganlarının atıldığı toplantılarda bebek katili Öcalan için özgürlük ittifakı oluşturacaklarını ilanla devlete meydan okumaktadır.
Büyük Türk devletini katil ve düşman olarak gören, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve kurucu değerlerine saygı duymayan, üniter millî yapımızı kabul etmeyen HDP, Türkiye’nin hasımlarıyla aleni bir şekilde kol koladır. Bu sebeple HDP meşru değildir, zararlıdır ve derhâl kapatılması demokrasinin ve hukukun gereğidir.
Temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı ihlal eden PKK terörü, 1984 yılından beri beşerî ve ekonomik kaynaklarımızı hedef almıştır. Geldiğimiz noktada PKK terörünün yurt içinde beli kırılmış, hainler eylem yapamaz hâle getirilmiştir. Komşu ülkelerde yaşanan buhranlardan faydalanarak ABD-AB ve Rusya’nın desteği ile Türkiye sınırlarında oluşturulmak istenen terör koridoru da başarılı sınır dışı operasyonları ile bertaraf edilmiştir.
Bu esnada “Türk’ün gücü”nü dünyaya yeniden gösteren kahraman güvenlik güçlerimiz, sivillere zarar vermeden yalnızca terör unsurlarını temizleyerek “Türk’ün insanlığı”nı da hatırlatmıştır.
Türkiye’nin etrafı bir husumet ablukasına alınmıştır. Dış işgal cephesine ilaveten tesis edilen iç işgal cephesi, Türkiye’nin kuyusunu kazmak için seri nifak üretmektedir. 2013 yılında Gezi Parkı olayları ile denediler, 2014 yılında 6-8 Ekim olayları ile denediler, 2015 yılında çukur olayları ve hendek terörü ile denediler, 2016 yılında 15 Temmuz FETÖ kalkışması ile denediler, gene olmadı. 15 Temmuz gecesi yedikleri tokatla bir süre ortalıkta görünmeyen fitne, başını yeniden kaldırmıştır.
2018’in Ağustos ayında, 2019’un Mart-Ekim aylarında ve son olarak 2020’nin Mayıs ayında ekonomik tetikçilerin Türkiye ekonomisini hedef alan saldırılarına bu çerçeveden bakmak gerekmektedir.
Muhalefet ve yancıları, vatandaşın gündeminde seçim olmadığını gördükleri, erken seçim için hiçbir gerekçe bulunmadığını bildikleri hâlde çeşitli bahanelerle “yönetilemeyen bir ülke” algısı oluşturmaya çalışmakta ve bundan da “toplumsal bir mühendislik” çıkarma dalaletine düşmektedir.
Konya’da iki aile arasında uzun yıllara dayanan ve katliamla sonuçlanan bir husumetin Türk-Kürt meselesi olarak sunulması, Özellikle Ankara-Altındağ’da genç bir kardeşimizin Suriyeliler tarafından katledilmesinin ardından düzensiz Afgan göçü ve geçici koruma statüsündeki Suriyeliler üzerinden bir iç huzursuzluk senaryosunun devreye sokulması, 50’yi aşkın ilimizde hemen hemen aynı anda ve pek çok noktada çıkartılan orman yangınları, Covid-19 salgınının meydana getirdiği geçici ekonomik sıkıntıların bir yok oluş senaryosu olarak sunulması bunlardan bazılarıdır.
Bunlar, erken seçime gidilse dahi sonuç alamayacaklarını bilmektedir. Sandıktan umudunu kesenler, Türkiye’nin yangın yerine dönmesinden medet ummaktadır. Bu beklentiyi karşılayacağını düşündükleri merkez ise zaten Türkiye’deki “dostları”nı güçlendirmek için çalışacağını beyan etmiştir.
Lider Ülke Türkiye sevdamızın önemli bir parçası kuşkusuz ki dış politikadır. İngiltere ve AB ülkelerini de yanına alan ABD; Joe Biden Başkanlığında küresel politikaları yeniden şekillendirmeye soyunmuştur. ABD; Çin ve Rusya’ya karşı bir blok oluştururken Türkiye’de bir iktidar değişikliği meydana getirene dek Türkiye ile mücadele edeceğini açıkça ilan etmiştir.
Yeni Atlantik Antlaşması, G-7 Zirvesi, NATO Zirvesi ve ABD-AB Zirvesi ile görülmüştür ki askerî ve ekonomik hamlelerin dışında “demokrasi, açık toplum, yolsuzlukların önlenmesi ve otoriter rejimlere karşı mücadele” kavramları bu sürecin sözde argümanları olacaktır.
Bu toplantıların hemen ardından hayata geçirilen ABD merkezli “Türk Demokrasi Projesi” doğrudan bu kavramları öne çıkartarak Türkiye’ye yönelik aşağılık niyetleri açık etmiştir. Projede biri eski CHP milletvekili olmak üzere iki kaçkın FETÖ’cünün bulunması, ABD’nin yoldaşlarını ifşa etmektedir.
Tüm bu gelişmeler, ABD Başkanı Joe Biden’ın henüz ABD Başkan adayı iken söylediği “Türkiye’de bir iktidar değişikliği gerçekleştirmek için muhalif liderlerin desteklenmesi gerektiği” yönündeki sözlerinin eyleme geçirildiğini göstermektedir.
Aziz Türk milletinin 15 Temmuz’daki kahramanlığını gören ABD, diğer argümanları devreye sokarak Türkiye’de bir huzursuzluk ortamı yaratmaya çalışmaktadır.
Siyaset, ticaret, basın-yayın vb. alanlarda ABD’nin yerli işbirlikçiliğine soyunanlar sahnededir. Türkiye’de bir demokrasi sorunu, tek adam rejimi varmış gibi gösterme; Türkiye’yi yolsuzluğun kol gezdiği ve uyuşturucu ticaretine merkezlik yapan bir ülke olarak lanse etmeye çalışan anlayış; yukarıdaki maksada hizmet etmektedir.
Varsın Cumhuriyet değerlerini yok sayan, kuruluş ilkelerini inkâr eden CHP Yönetimi ve etrafındaki küçük ve önemsiz partiler, müstevlilerin bu maksadına hizmet etsin, bizim bu cihanda maksadımız aziz Türk milletinin müreffeh bir hayata kavuşması ve kutlu Türk devletinin ilelebet payidar olmasıdır. Türk milletinin kutlu ülküsü, “insanlığın huzuru”nu sağlayacak tek çaredir.
Türkiye, sınırlarının yanı başında oluşturulmak istenen terör koridorunu “Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekâtları” ile yerle bir ederek Türk düşmanlarına ummadıkları bir ders vermiştir. Karadan yaşadıkları mağlubiyeti kabul eden güçler, hava sahasını kapatarak sonuç alacağını düşünse de SİHA’ların devreye girmesiyle ikinci bir hüsran yaşamıştır.
Şanslarını son olarak denizden deneyen AB-ABD merkezli güçler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını yok saymak istemişlerdir. Türkiye’nin kararlı ve geri adım atmayan duruşu sayesinde denizden de istediği sonucu alamamışlardır. Türkiye’nin havada, karada ve denizde muktedir olduğunu tüm dünya görmüştür.
Yardığımız her kuşatma ve bertaraf ettiğimiz her bela; yeni ve daha büyük saldırıların habercisidir. ABD’nin etrafımızdaki askerî üslerini artırması, terör örgütleri de dahil olmak üzere Türkiye karşıtlarına olan silah ve mühimmat yardımları dost ve müttefiklik ruhuna uygun değildir.
Önce bölgemizde ardından dünyada bir güç merkezi olma yolunda doludizgin ilerlerken bugüne dek önümüze çıkan engelleri nasıl aştı isek bundan sonra da devlet-millet kucaklaşmasıyla aşacağımıza kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Türkiye, bölgesinde gerçekleşecek her türlü faaliyette ana aktör konumundadır. ABD, AB ve Rusya’nın atacağı adımlarda bu gerçeği kabul ederek siyaset geliştirmesi kendileri adına faydalı olacaktır. Çünkü Türkiye, rollerin yeniden dağıtıldığı coğrafyada asla bir figüran değildir.
Tüm bu iç ve dış gelişmeler, Türkiye’nin bekasına yönelen tehditlerin kaynağını, aktörlerini, metodunu, boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Zilletin temsilcileri, beka düzeyindeki bu tehditlerin karşısında yer almak yerine tehditlerin içerideki ayağı olmuştur. Bu yüzdendir ki dışarıdakilerin her hamlesinde içeridekilerin desteği eş zamanlı olarak gelmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar olduğu gibi; sağlam duruşuyla, tartışılmaz vefasıyla, millî bekanın onuruna göstereceği yüksek bağlılıkla dâhili ve harici bedhahlara karşı kutlu mücadelesini sürdürecektir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi, millî duruşun simgesidir, şühedaya vefanın adresidir. Sevdamız Türklük ve Türkiye'dir. Millî bekayı yaşatmak, taviz vermeyeceğimiz ilke ve inancımızdır.''