Özarslan’ın açıklamaları şu şekilde;
Bilindiği üzere, 25 Haziran 2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ve Türkiye ile Katar arasında, askerî sağlık alanında eğitimi ve işbirliğini düzenleyen protokol, son günlerde ciddi bir polemik konusu olmuştur.
Polemiğin kaynağı, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS)'ndan bir gün önce, T24 adlı haber sitesinin attığı bir tweet mesajıdır. Polemiğin köpürtülmesi ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bahsi geçen mesaj üzerine konuyu çarpıtması sonucunda gerçekleşmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bu protokol,niteliği gereği uluslararası bir antlaşmadır. Türkiye ile Katar arasında imzalanan bu antlaşma, tarafların 23 Mayıs 2007'de imzaladıkları işbirliği antlaşmasının hayata geçirilmesine yönelik olarak yapılmış bir uygulama antlaşmasıdır.
Protokolün başlığından, giriş kısmından ve muhtelif maddelerinden de anlaşılacağı üzere antlaşmanın kapsamı, askerî sağlık alanıyla sınırlıdır. Nitekim Protokol'ün 6. maddesine göre yetkili makamlar, her iki devletin Sağlık Bakanlıkları değil Savunma Bakanlıklarıdır.
Yine 6. maddeye göre, Protokol ile hedeflenen işbirliği, mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına göre gerçekleşecektir. Bu bağlamda Protokol'de, "Kabul Eden Taraf" ve "Gönderen Taraf" tabirleri kullanılmıştır.
Yani Protokol, yalnızca Katar'dan Türkiye'ye gelecek kişilere yönelik olmayıp Türkiye'den Katar'a gidecek kişileri de kapsamaktadır. Gönderilecek kişilerin seçimi ise Protokol'ün 5. maddesine göre kabul eden tarafın mevzuatına ve imkânlarına uygun olarak yapılacaktır.
Protokol ile ilgili malî hükümleri düzenleyen 8. maddeye göre ise faaliyetler "ücretli", "ücretsiz" veya "indirimli ücret" şeklinde olabilir. Bu hususta da yetki, kabul eden tarafa aittir.
Öte yandan 9. maddeye göre, Protokol kapsamındaki misafir personel ile yakınları ve misafir öğrenciler, diplomatik dokunulmazlıklara ve ayrıcalıklara sahip olmayacaklar; kabul eden tarafın muadil personeline uygulanan idarî uygulamalara tâbi olacaklardır.
Kılıçdaroğlu'nun ileri sürdüğü iddialara bakıldığında ise bu iddiaların temelsiz olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu Protokol'ün, iki devlet arasında yapılmış bir değişim programı olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye'nin pek çok devletle yaptığı benzer antlaşmalardan farksızdır.
Dolayısıyla sınavsız üniversite gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca Protokol'ün ilgili maddelerinde, alınacak eğitimin süresi de 1 yıldan az veya çok olmak üzere çeşitlendirilmiştir. Yani her durumda, bütün bir eğitim süresini kapsamak zorunda da değildir.
Eğitim yerinin ve kontenjanların belirlenmemiş olmasına ilişkin itirazlar ise antlaşma yapım tekniğine aykırıdır. Zira bu hususlar, değişen şartlar sebebiyle ortaya çıkacak yeni ihtiyaçlara göre taraflar arasında belirlenir. Nitekim Protokol'ün 5. maddesi de bu yöndedir.
Protokol'ün sivilleri kapsadığına yönelik itiraz da yersizdir. Protokol'ün kapsamı, askerî sağlık ile sınırlı olduğu için bahsi geçen siviller, sadece ilgili devletin silahlı kuvvetlerinde çalışan ya da silahlı kuvvetler nam ve hesabına öğrenim gören siviller olabilir.
Bu durumda, halkımızı Protokol'ü okumaya davet eden Kılıçdaroğlu'nun Protokol'ü okumadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, meslekî geçmişleri itibarıyla CHP içinde bu Protokol'ü anlayabilecek yetkililerin de aynı durumda olduğu görülmektedir.
Kısacası, Kılıçdaroğlu'nun hâlâ iddialarını ileri sürmesi ve bunları sahiplenmeye devam etmesi, gaf niteliğindedir. Böylesine açık bir konuda bile gaf yapan ve bunda ısrar eden birinin devlet yönetimine talip olması ise üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir vakadır.
Anlaşıldığı kadarıyla Cumhurbaşkanlığı adaylığı için antrenmanlara başlayan Kılıçdaroğlu, kafa olarak henüz maça hazır değildir. Zaten yanlış antrenör(ler) ile çalıştığı da öteden beri bilinmektedir.
Anlaşılıyor ki Türk Milleti, engin sağduyusu ve tarihî bilinçaltında var olan eşsiz sezgisi ile Kılıçdaroğlu ve CHP ile ilgili oluşturduğu kanaatini pekiştirecektir. 2023 seçimlerine kadar, bu pekiştirmeyi hızlandıracak gelişmelerin yaşanması ise şaşırtıcı olmayacaktır.