Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan, PKK'nın Almanya'nın Hannover şehrindeki Başkonsolosluğumuza gerçekleştirdiği saldırıya ilişkin sert bir basın açıklaması yaptı.
Özarslan, 31 Mart 2024 Pazar günü gerçekleştirilecek olan yerel seçimler öncesinde terör örgütleri ve yandaşlarının faaliyetlerine dikkat çekerek, PKK'nın sıfırlanma noktasına gelmişken, bu dönemleri fırsat bilerek çeşitli eylemlere giriştiğini belirtti. Almanya'nın terör örgütlerine karşı daha sıkı önlemler alması gerektiğini vurguladı.
Hannover Başkonsolosluğumuza gerçekleştirilen saldırı sonrasında, Alman makamlarının gerekli önlemleri alması gerektiğine dikkat çeken Özarslan, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiğini vurguladı. Almanya'nın terör örgütlerine karşı mücadelede daha etkin olması gerektiğini dile getirdi.
Ayrıca, PKK'ya karşı tedbir alınması çağrısında bulunan Özarslan, Almanya'nın Türkiye'ye yönelik tehditlere karşı daha titiz davranması gerektiğini ve bu durumun bir lütuf olmadığını ifade etti. Almanya'nın Türkiye'nin güvenliği ve diplomatik temsilciliklerinin korunmasında daha etkili bir rol üstlenmesi gerektiğini belirtti.
MHP’li Özarslan’ın açıklaması şu şekilde;
“Bilindiği üzere, 31 Mart 2024 Pazar günü, son derece önem taşıyan yerel seçimler gerçekleştirilecektir. Türkiye’nin gündemi, doğal olarak bu konuya odaklanmışken terör örgütleri ve yandaşları da boş durmamaktadır.
Sıfırlanma noktasına gelmiş olan terör örgütü PKK da her zaman olduğu gibi yine buna benzer dönemleri bir fırsat bilerek muhtelif eylemlere girişmiştir. PKK ve yandaşları, yurt içinde ve sınır ötesinde bulamadıkları zemini, farklı ülkelerde aramaktadırlar.
Bu kapsamda, Almanya’nın Hannover şehrindeki Başkonsolosluğumuza saldırı gerçekleştiren eli kanlı örgüt, maddî hasara yol açmıştır. Saldırı sonrasında, hem Hannover Başkonsolosluğumuz hem Dışişleri Bakanlığımız gerekli girişimlerde bulunmuş ve saldırıyı kınamıştır. Kınamanın yanında, Alman makamları da uyarılmış ve son derece yerinde bir tespit ile Başkonsolosluğumuza ve Türk sivil toplum kuruluşlarına ait mekânlarda güvenlik önlemlerinin arttırılması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Bu gelişmeler sonrasında, Alman makamları da kınama açıklamaları yapmışlardır. Bununla birlikte Almanya, kınamaktan daha öteye geçmek ve gereken önlemleri, bir an önce almak durumundadır. Zira 22 Nisan 1963 tarihli “Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi” uyarınca, kabul eden devlet sıfatını taşıyan Almanya, Sözleşme’nin 31. maddesine göre konsolosluk binalarına izinsiz girilmesine ve binaların tahrip edilmesine engel olmak zorundadır.
Aynı maddeye göre ayrıca Konsolosluğun huzurunun bozulmasına ve onurunun kırılmasına engel olma yükümlülüğü altındadır. Bu yönde her türlü tedbiri almak mecburiyeti altında olan Almanya, kabul eden devlet olarak Sözleşme’ye göre özel bir şekilde yükümlüdür. Kabul eden devlet sıfatıyla Almanya, Sözleşme’nin 40. maddesine göre Konsolosluk memurlarının şahıslarına, hürriyetlerine ve onurlarına yapılabilecek her türlü saldırıyı önleme amacıyla bütün tedbirleri almakla da mükelleftir.
Bu sebeple Almanya, saldırılar gerçekleştikten sonra tedbir almak yükümlülüğünden daha önce saldırılar gerçekleşmeden, gereken tedbirleri almak zorundadır. Bir başka deyişle Almanya, yalnızca cezalandırma değil öncelikle engelleme yükümlülüğü altındadır.
Almanya’nın uluslararası hukuktan kaynaklanan bu yükümlülüklerini yerine getirmesi ve süratle hareket etmesi, bir devlet olarak mükellefiyetidir. Dolayısıyla kınama açıklamaları ve soruşturma sürecinin başlaması, tek başına yeterli değildir. Almanya’nın bundan sonraki dönemde, devlet ülkesi içinde yer alan her Türk diplomatik birimine yönelik saldırı ihtimâline binaen tedbirleri arttırması ve önleme yükümlülüğünü tam anlamıyla yerine getirmesi gerekmektedir.
Bugüne kadar Almanya’da, Türkiye aleyhtarı pek çok kuruluşun ve özellikle terör örgütlerinin zemin kazandığı ve faal olduğu, uluslararası toplumun iyi bildiği bir gerçektir. Türkiye’ye yönelen tehditlerin Almanya’da kümelenmesi de sık karşılaşılan bir durumdur.
Almanya’nın Türkiye’ye yönelik tehditlerle ilgili önlem alma sicilinin parlak olmadığı bilindiğinden, bundan sonraki süreçte Alman makamlarının daha titiz davranmasını beklemek, Türkiye’nin hakkıdır. Kaldı ki bu bir lütuf olmayacaktır zira bu tip tehditleri engelleme ve cezalandırma, her devlet için bir uluslararası hukuk yükümlülüğüdür. Kısacası, gerek Almanya gerekse Avrupa’da Türklerin yaşadığı her devlet için laf değil icraat vaktidir. "