Türkgün Gündem ROKETSAN'dan ezber bozacak hamle

ROKETSAN'dan ezber bozacak hamle

Osmanlı'da bir dönem yaygın olarak kullanılan ve "Türk Kılıcı" olarak da anılan Yatağan, ROKETSAN'ın geliştirdiği yerli ve milli minyatür füze sistemine adını verdi. ROKETSAN füze ürün ailesinin en yeni ve en küçük üyesi Yatağan'ı geliştirme aşamasının kısa sürede tamamlanması bekleniyor. Yatağan sisteminin, "oyun değiştirici" özelliği ile güvenlik güçlerine, meskun mahal harp ortamında azami üstünlük kazandırması hedefleniyor.

Savunma sanayisinde son dönemde ortaya konulan modern ürünler, Türk tarihinde çeşitli dönemlerde kullanılan silah sistemlerinin adıyla hayata geçiriliyor. ROKETSAN'ın geliştirdiği minyatür füze sistemine, Osmanlı'da bir dönem yaygın olarak kullanılan ve "Türk Kılıcı" olarak da anılan Yatağan ismi verildi.

ROKETSAN, füze ürün ailesinin en yeni ve en küçük üyesi Yatağan Minyatür Füze Sistemi'ni, 14'üncü Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'nda (IDEF'19) tanıttı. Sistem için Türk tarihinde savunma alanında kullanılan bir ürünün adı tercih edildi.

Osmanlı döneminde yaygın olarak 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar kullanılan Yatağan kılıcı, yabancılar arasında "Türk Kılıcı", halk arasında "Kulaklı" olarak da adlandırıldı. Kılıcın ağırlık merkezi, kılıç yapımında Türk eğrisi olarak bilinen açısı ve ideal vuruş şekli diğer kılıçlardan farklı olduğu için kullanım zorluğu barındırıyor. Formundaki bu farklılık, düşmanın her yönden gelecek kılıç darbelerinin daha kolay savurulmasına imkan sağlamasından kaynaklanıyor. Yatağan, iyi kullanan birinin elinde tahrip ve keski gücüyle çok etkili bir silah haline geliyordu.

Tüm bu özelliklere sahip kılıcın ismi, uzun yıllar sonra ileri teknolojiye dayalı yerli ve milli bir sisteme verildi. Meskun mahal harp ortamında, güvenlik güçlerinin, keskin nişancı, toplu hedef ve düşmanla temasta takviyeye gelen unsurlar gibi tehditlere karşı muharip güç etkinliğinin artırılma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu alanda mevcut çözüm olarak sunulan ve yaygın bir kullanıma sahip olan konvansiyonel bombaatar mühimmatları güdümsüz olmaları, mevcut tehditlere göre menzillerinin kısa kalması, uzak menzildeki hedeflerde yüksek saçılım göstermesi ve bu nedenle istenmeyen yan hasarlar oluşma olasılığı gibi dezavantajlara sahip bulunuyor.

 TEK SEFERDE YÜKSEK HASSASİYET HEDEFE ULAŞIYOR

ROKETSAN, bu ihtiyaca çözüm üretmek hedefiyle yaptığı çalışmalar sonrasında, mevcut ve yeni nesil 40 milimetre bombaatar silahları kullanılarak atılabilen, mevcut bombaatar mühimmatlarının sahip olduğu azami menzilin çok daha ilerisinde etkili menzile sahip, keskin nişancı, toplu hedef ve benzeri tehditlere doğrudan, tek seferde, yüksek hassasiyet ile ulaşacak güdümlü bir minyatür füze sistemi tanımını ortaya koyuyor.

Şirket, mevcut meskun mahal harp ortamında silahlı kuvvetlerin etkinliğini artırmak amacıyla yerli ve milli bir çözüm olarak Yatağan Füze Sistemi’ni sundu.

Yatağan Füze Sistemi, yaklaşık 1 kilogram ağırlığı ile tek piyade tarafından mevcut bombaatar silahları ile ya da insansız kara, deniz ve mini insansız hava araçları (İHA) ile atılabiliyor. Yarı aktif lazer arayıcı başlığı ile vuruş hassasiyeti yaklaşık 1 metre olan Yatağan, yaklaşık bin metre menzile ulaşabiliyor.

Sistem, hafif yapılara, zırhsız kara araçlarına, olası keskin nişancı mevzileri gibi korunaklı olmayan hedeflere karşı etki sağlayabiliyor.

 MESKUN MAHALDE AZAMİ ÜSTÜNLÜK

Füze sistemi, düşük faydalı yük kapasitesi olan mini İHA ve insansız kara, deniz araçlarına entegre edilerek bu platformlardan da atılacak ya da bırakılacak.

Yatağan, lazer işaretleyici ile işaretlenmiş hedefe, minyatür arayıcı başlığı ve minyatür kontrol tahrik sistemi ile yönleniyor. Hedef işaretleme, kullanıcının isteğine bağlı olarak kullanıcının kendisi, bir yardımcı personel, mini İHA ya da insansız kara, deniz araçları üzerine yerleştirilmiş lazer işaretleyiciler ile yapılabilecek.

Yatağan'ın 2021 yılında geliştirme ve kalifikasyon çalışmalarının tamamlanarak sistemin envantere alınması planlanıyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Türkgün Sağlık Deprem sonrası kaygıyı azaltmanın yolu

Deprem sonrası kaygıyı azaltmanın yolu

İstanbul'da yaşanan son deprem, sadece fiziksel etkilerle değil, psikolojik travmalarla da gündeme geldi. Deprem sonrası birçok kişi, “hayalet deprem” algısı gibi ruhsal sorunlar yaşarken, nöroteknoloji alanındaki yenilikçi yöntemler, bu psikolojik etkilerle başa çıkmada umut veriyor.

MUHABİR: Sevda Yalçın

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan deprem, Türkiye'nin deprem kuşağında yer almasının verdiği endişeyi bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Fiziksel etkilerin yanı sıra, deprem sonrası yaşanan psikolojik sorunlar da büyük bir tehdit oluşturuyor. Özellikle "hayalet deprem" algısı, anksiyete ve panik atak gibi ruhsal sarsıntılar, depremzedelerin günlük yaşamını olumsuz etkiliyor. Ancak, nöroteknoloji alanındaki gelişmeler, bu zorlu süreci atlatmaya yönelik umut verici çözümler sunuyor.

Hayalet Deprem Algısı ve Beynin Alarm Durumu

Deprem sonrası yaşanan "hayalet deprem" algısı, aslında beyindeki bir alarm durumunun yansıması olarak açıklanıyor. Dr. Günet Eroğlu, bu durumu şöyle tanımlıyor: "Deprem anında, beynimizin hayatta kalma mekanizması devreye girer. Sarsıntı geçtikten sonra bile, beyin potansiyel bir tehlike arayışıyla çevreyi tarar. Dengeyi kontrol eden beyindeki aşırı aktivite, gerçekte olmayan sallanma hissi yaratır."

Nörogeribildirim: Deprem Sonrası Kaygıyı Yönetmek İçin Yeni Bir Yöntem

Nöroteknoloji alanında son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildi. Nörogeribildirim (NGB), bireyin beyin dalgalarını izleyerek, bu aktiviteyi bilinçli bir şekilde düzenlemeyi öğrenmesine olanak tanır. Dr. Eroğlu, NGB’nin deprem sonrası yaşanan stres, kaygı ve "hayalet deprem" hissinin yönetilmesinde etkili olduğunu vurguluyor. "NGB, beynin sakinleşmesini destekleyen frekansları güçlendirir, otonom sinir sistemini dengelemeye yardımcı olur ve yanıltıcı sallanma hissini azaltır."

Deprem Psikolojisi: Travmanın Etkileri ve Bilimsel Çözümler

Depremin fiziksel zararlarının yanı sıra, ruhsal etkileri de uzun süre devam edebilir. Deprem sonrası yaşanan anksiyete, stres ve travmalar, bireylerin psikolojik sağlığını tehdit eder. Nöroteknoloji ve nörogeribildirim gibi bilimsel temelli yaklaşımlar, bu psikolojik sorunlarla başa çıkmanın güçlü araçları olarak öne çıkıyor. Dr. Eroğlu, "Bireylerin psikolojik sağlamlıklarını artırmak ve travmanın uzun vadeli etkilerini azaltmak için bu yenilikçi yöntemlerin önemi büyük," diyor.

Deprem Sonrası Psikolojik Hazırlık: Nöroteknoloji ve Yenilikçi Yöntemler

Türkiye, deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak, deprem sonrası psikolojik hazırlık konusunda adımlar atmak zorunda. Nöroteknoloji ve nörogeribildirim gibi gelişmiş teknolojiler, bireylerin psikolojik iyileşme süreçlerini hızlandırabilir ve travmanın etkilerini minimize edebilir. Bu tür bilimsel temelli yaklaşımlar, gelecekte deprem psikolojisi için önemli bir araç olacak.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *