Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim dün gece yaşanan sıcak gelişmelerle fiziki bir boyuta ulaştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ulusa sesleniş konuşmasında, "Donbass'taki durum kritik seviyeye ulaştı. Ukrayna bizim için sadece bir komşu değil, aynı zamanda tarihsel akrabamız, kültürel ve dinen, Slav ve Ortodoks yakınımız. Ukrayna, tarihimizin bir parçası. Ukrayna’nın doğusu eski Rus toprağıdır." diyerek Doğu Ukrayna'daki Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerini tanıdığını duyurdu. Putin açıklamasına takiben Rus ordusuna da "barışı koruma" operasyonları adı altında Ukrayna'ya girme emrini verdi.
Putin'in hamleleri sonrası BMGK acil toplanırken, ABD ve NATO başta olmak üzere çok sayıda ülkeden peş peşe tepkiler geldi. Konuyla ilgili Türkiye ise tepkisini, "Rusya'nın söz konusu kararını kabul edilmez buluyoruz ve reddediyoruz" ifadeleriyle gösterdi.
Rusya'nın adımlarını atarken iyi bir zamanlama kullandığını ve hibrid savaş tekniklerinden faydalandığını belirten Marmara Üniversitesi Dr.Öğr.Üyesi Yenal Göksun, dünyanın Rusya-Ukrayna gerilimindeki etkinliğini ve Putin'in açıklamalarını Mynet'e değerlendirdi.
"Putin’in televizyonda canlı yayında yaptığı uzun konuşma tarihi bir önem taşıyor ve Rusya’nın kurguladığı hikayenin senaryosunu ortaya koyuyor." diyen Dr.Öğr.Üyesi Göksun'un açıklamaları şu şekilde:
RUSYA'NIN SON ADIMI NE ANLAMA GELİYOR?
"Her ne kadar Rusya tarafından farklı tanımlansa da bu bir işgal. Sözde Donetsk ve Lugansk Cumhuriyetlerinin Rusya tarafından tanınması Ukrayna’nın egemenliğine ve uluslararası hukuka aykırıdır. Ancak daha önce Gürcistan ve Kırım’da benzer senaryoları uygulayan ve pek dirençle karşılaşmayan Rusya, aynı senaryoyu doğu Ukrayna’da uyguladı. İlerleyen süreçte bu bölgeleri ilhak etmesi beklenebilir. Tüm dünyanın gözü önünde, AB ve NATO sınırlarının hemen dibinde Rusya’nın böyle bir harekette bulunması bu aktörlere duyulan güveni ve taşıdıkları anlamları zedelemiştir.
RUSYA NEDEN ULUSLARARASI BİR DİRENÇLE KARŞILAŞMIYOR?
Öncelikle Rusya adımlarını atarken iyi bir zamanlama kullanıyor ve hibrid savaş tekniklerinden faydalanıyor. Yani savaş ve barış durumunun iç içe geçtiği, dezenformasyonun yoğun kullanıldığı, kamuoyunun sürekli yeni bilgiyle beslenerek kurgusal bir hikayenin dolaşıma sokulduğu bir iletişim ortamı yaratılıyor. Örneğin Putin’in televizyonda canlı yayında yaptığı uzun konuşma tarihi bir önem taşıyor ve Rusya’nın kurguladığı hikayenin senaryosunu ortaya koyuyor. Aslında Rusya haftalardır yoğun askeri yığınak görüntüleriyle savaş beklentisini en üst safhaya yükseltmişti. Bu beklenti, AB ve NATO nezdinde güvenlik stratejileri üzerine yeni tartışmaların alevlenmesini beraberinde getirdi. Avrupa ülkeleri kendi güvenliklerini kendileri sağlamak üzere otonom bir strateji belirleyebilir mi yoksa güvenlik alanında NATO’ya muhtaçlar mı sorusu öne çıktı. Şimdi Rusya’nın Ukrayna’nın doğusuna “barış gücü” adı altında asker göndermesine AB ve NATO’nun vereceği tepkiler Rusya nezdinde ne kadar caydırıcı olacak bunu göreceğiz. Aslında Rusya’ya tepki gösterilmedikçe AB ve NATO’nun işlevsizliği daha fazla ortaya çıkıyor. Bu Rusya’yı cesaretlendiriyor ve aslında Rusya’nın planlarının da bu doğrultuda olduğu gözüküyor. Küçük ülkeler NATO şemsiyesi altında ya da doğrudan ABD himayesinde güvenliklerini sağlayamıyorsa, Rusya ile yakınlaşmaktan başka seçenekleri yok mesajı ortaya çıkıyor.
ABD VE AB'NİN TEPKİLERİ RUSYA'YA KARŞI ETKİLİ OLUR MU?
Şu ana kadar açıklanan yaptırımlara bakıldığında Batı dünyasının caydırıcı bir tepki verdiğini söylemek güç diyebiliriz. ABD tarafından Rusya'nın bağımsızlığını tanıdığını açıkladığı iki bölge ile ABD'li kişi ve kurumların ticari ve finansal ilişkilerini yasaklayan bir kararname yayımlandı. AB tarafından ise en önemli açıklama Almanya’dan geldi ve Rus doğal gazını Almanya'ya taşıyacak olan Kuzey Akım 2'nin onay sürecini durdurdu. Ancak Avrupalı devletlerinin enerji ihtiyacındaki zaafları nedeniyle ve coğrafi yakınlık/komşuluk ilişkileri nedeniyle Rusya’ya vereceği tepkilerin sınırlı olması bekleniyor. Önde gelen Avrupalı devletler İngiltere, Almanya ve Fransa’nın kendi iç gündemleriyle meşgul olması ve farklı gündemlere sahip olması, Rusya’ya karşı tek ve güçlü bir sesin çıkmasını da engelliyor. Tabii ki tüm bu kırılganlıkların farkında olduğu için Rusya, pazarlıkta elini bu kadar güçlü tutabiliyor.
RUSYA NE KADAR İLERİYE GİDEBİLİR?
Rusya’nın ne kadar ileri gideceği biraz da karşısında ne zaman bir engel ile karşılaşacağı sorusunu beraberinde getiriyor. Putin’in son yaptığı konuşmada tarihsel referansları kullanarak Rusya için yayılmacı bir perspektif çizdiği söylenebilir. 'Ukrayna diye bir ülke yoktur, Rusya’ya aittir' çıkışı gerçekten iddialı bir çıkış ve geniş bir coğrafya için çağırışımlar barındırıyor. Ancak bugünkü konjonktür itibarıyla Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen işgal etmesi yakın ihtimal olarak görünmüyor. Uluslararası aktörlerden gelecek tepkilere oranla Rusya’nın yakın bölgede gücünü pekiştirmeye çalışması beklenebilir. Ancak nihayetinde Rusya’nın sınırları değiştiren bu saldırgan politikası sadece toprak değişimi amacı taşımıyor, AB, ABD ve NATO nezdinde yeni tartışmaların, yeni kırılganlıkların ortaya çıkmasını sağlıyor ve Rusya açısından bu kazanımlar belki de diğerlerinden daha fazla anlam ifade ediyor olabilir."