TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kıtalararası Ekonomik İşbirliği (MIKTA) ülkeleri 6. Parlamento Başkanları Toplantısı'na videokonferansla katıldı.
Dönem Başkanı Güney Kore Ulusal Meclis Başkanı Park Byeong-Seug'a, geleneksel hale gelen MIKTA parlamento başkanları toplantılarının salgına rağmen devam ettirilmesi konusundaki çabaları için teşekkür eden Şentop, ele alınacak konuların ve yapılacak değerlendirmelerin, MIKTA ülkeleri arasındaki dayanışma ve iş birliğini güçlendireceğine ve diğer uluslararası parlamenter yapılara da örnek teşkil edeceğine inandığını belirtti.
Geçen yıl Meksika'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen verimli toplantıdan kısa bir süre sonra başlayan Kovid-19 salgınının, bugüne kadar etkilerini tüm dünyada şiddetle hissettirdiğini hatırlatan Şentop, salgın nedeniyle her kıtadan, ırktan, dilden, dinden ve renkten 70 milyonu aşkın kişinin hastalandığını ve 1,5 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğini söyledi.
Şentop, "Virüs, insanlar arasında fark gözetmediğine göre derdimiz de bir, acımız da. O halde kimseyi arkada bırakmadan yaraları birlikte sarmak, geleceğe birlikte yürümek mecburiyetindeyiz." ifadesini kullandı.
Aşı çalışmalarından gelen müjdeli haberleri memnuniyetle takip ettiğini dile getiren Şentop, insanlığın bu musibetten bir an önce kurtulmasını diledi.
"Maske diplomasisi kavramı ortaya çıktı"
Salgının siyasi, diplomatik, ekonomik, ticari, kültürel, sosyolojik, psikolojik ve diğer birçok alandaki etkilerinin gelecek dönemde görülmeye devam edileceğine dikkati çeken Şentop, bu etkilerin, tarihten çıkarılan dersler ve bilimsel bir anlayışla hep birlikte yönetilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Şentop, salgınının uluslararası ilişkilerde nasıl bir etkisi olacağına dair tartışmaların da tüm salgın sürecinde sürdüğünü belirterek, salgınla mücadelede nasıl bir anlayışın başarı sağlayacağına ilişkin görüşler dile getirilirken terazinin bir kefesine "korumacı ve güçlü ulus devlet" diğer kefesine ise "güçlü küreselleşme ve daha etkili uluslararası ve uluslarüstü kurumlar" anlayışının yerleştirildiğini ifade etti.
Başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere bazı uluslararası kuruluşların salgın sürecini layıkıyla yönetemediği için halen eleştirildiğine değinen Şentop, Avrupa Birliği üyeleri arasında dahi çekişmeler yaşandığını ve varoluş gayesine aykırı olarak aralarındaki sınırları tekrar yükselttiklerini anlattı.
Dünyanın en gelişmiş ve zengin addedilen ülkeleri arasında "maske savaşları" yaşandığını söyleyen Şentop, birbirlerinin tıbbi malzemelerine korsanvari şekilde el koyan ülkeler olduğunu, bazı ülkelerin sahip olduğu tıbbi imkanları yayılmacı dış politikaları için araçsallaştırmalarını tarif eden "maske diplomasisi" kavramı ortaya çıktığını vurguladı.
TBMM Başkanı Şentop, diğer taraftan ne kadar güçlü ve zengin olursa olsun hiçbir ülkenin her ihtiyacını kendi başına karşılayamadığı ve başka ülkelerin yardımına ihtiyaç duyduğu gerçeğiyle yüz yüze olunduğunu, geride kalan süreçte düzgün işleyen uluslararası kuruluşların aslında ne kadar elzem olduğunun da müşahede edildiğini bildirdi.
"Sorunlara ancak güçlü iş birliğiyle mukabele edebiliriz"
"Aşırı korumacı ulus devlet anlayışının uluslararası sistemde yol açabileceği arızaları hepimiz biliyoruz, görüyoruz." diyen Şentop, giderek derinleşen ve yayılan küresel ve bölgesel sorunlara ancak güçlü bir çok taraflılık ve iş birliğiyle mukabele edilebileceğini vurguladı.
Mevcut uluslararası yapı ve kurumların da reforma ihtiyaç duyduğunun görmezden gelinemeyeceğini belirten Şentop, "Güçlü ulus devlet ile güçlü küreselleşme ve daha etkili uluslararası ve uluslar üstü kurumlar, bazılarının zannettiğinin aksine birbirlerinin ikamesi değil bilakis tamamlayıcısıdır. Birini diğerine tercih etmemiz gerekmiyor. Karşı karşıya kaldığımız sorunlardan çıkaracağımız derslerle her iki alanda da güçlenmenin yollarını aramak zorundayız. Türkiye olarak biz her zaman bu anlayışla hareket ettik." değerlendirmesini yaptı.
Bir yandan milletinin hadimi, kendine sığınanların hamisi olma ve güçlü bir devlet inşası için çalışırken diğer taraftan başka devletlerle ikili ilişkileri geliştirmek, uluslararası kuruluşları güçlendirmek için gayret gösterdiklerini anlatan Şentop, şöyle devam etti:
"Terazinin dengesini kurmanın yollarını aradık. Salgın döneminde de aynı anlayışımızı sürdürdük. Hiçbir vatandaşımızı sahipsiz bırakmadık. Güçlü sağlık altyapısının yanında vatandaşlara sunulan kapsamlı ekonomik ve sosyal destek paketleriyle zor bir sınavı başarıyla yürütüyoruz. Diğer taraftan yardıma ihtiyaç duyan tüm ülkelere el uzatmaya çalışırken uluslararası kuruluşlarla da iş birliğini sürdürdük. Hatta uluslararası örgütlerin kapasitelerinin insani gayretler için nasıl kullanabileceğinin örneklerini gösterdik.
'Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var.' diyerek insanlığa umut aşıladık, aşılıyoruz. Salgınla mücadele kapsamında 160'a yakın ülke ve 9 uluslararası kuruluşa yardımda bulunduk, taleplerini karşıladık. Dünyanın en zengin ülkesi olmayabiliriz ancak dünyanın en cömert ülkesi olmakla gurur duyuyoruz."
"Uluslararası toplumun anlayış ve kurumlarıyla yenilenmeye ihtiyacı var"
TBMM Başkanı Şentop, uluslararası toplumun, anlayış ve kurumlarıyla yenilenmeye, zamanın ve mekanın ruhuna uygun hale gelmeye, getirilmeye ihtiyacı bulunduğunun altını çizerek "Türkiye olarak 'Dünya beşten büyüktür.' sloganıyla hep bu ihtiyaca işaret ettik, etmeye de devam edeceğiz." dedi.
MIKTA dahil birçok platformun, esasen bu arayışı yansıttığını aktaran Şentop, bu bağlamda bölgesel veya fonksiyonel olarak bir araya gelen diğer birçok yapıdan farklı niteliğe sahip olan MIKTA'nın, sağladığı istişare ve eşgüdüm platformunu hassaten kıymetli bulduklarını anlattı.
"Salgın, sağlık krizi olmanın çok ötesine geçti"
Kovid-19 salgınının, sosyal, ekonomik ve siyasi yansımaları dikkate alındığında, bir "sağlık krizi" olmanın çok ötesine geçtiğini ifade eden Şentop, "Etkin ve akıllıca bir mücadele yürütülmezse salgının, yıkıcı ve telafisi zor sosyal, ekonomik, insani ve siyasi sorunlara sebep olma potansiyeli taşıdığı artık herkesin malumudur." diye konuştu.
Salgının mevcut ve olası etkilerini, somut verilerle ortaya koyan birçok çalışmanın bulunduğunu hatırlatan Mustafa Şentop, örneğin IMF'nin, 2020'de dünya ekonomisindeki daralmanın yüzde 4,4 olacağını öngördüğünü aktardı.
Birçok ülkede küçülmenin, dolayısıyla sosyoekonomik sorunların çok daha ciddi boyuta ulaşacağının da şimdiden görüldüğüne işaret eden Şentop, şunları söyledi:
"Bu noktada salgın yüzünden verdiğimiz can kayıplarını en aza indirmeye çabalarken kamu sağlığının korunması ile ekonomik ve sosyal hayatın sürdürülmesi arasında doğru dengeyi bulmamız gerektiği gerçeğiyle de yüzleştik. Kısacası, sağlık ve ekonominin birbirinin rakibi değil tamamlayıcısı olduğu, salgın sürecinde çok net bir şekilde ortaya çıktı. Hem sağlık hem de ekonomi politikalarında önemli roller oynayan parlamentoların bu sürece seyirci kalamayacağı da açıktır.
Milli iradeyi temsil eden ve insanlarımızın talep ve beklentilerine cevap arayan parlamentolarda, salgınla mücadeleye matuf kararlar alırken iktisadi ve sosyal hayatın idamesinin asgari gerekler ile toplumsal sağlığın korunması arasındaki hassas dengeyi gözetmek durumundayız. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirleri belirlerken bu kısıtlamaların sosyal ve ekonomik tezahürlerinin ne olacağını da hassasiyetle irdelemeliyiz."
Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran Osman Gazi'nin hocası, alim ve mütefekkir Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye verdiği öğütlerden birinin, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." anlayışı olduğunu anımsatan Şentop, "İşte bu şiarın bilinciyle ülkemiz, salgına karşı aldığı önlemlerde toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarının karşılanmasına gayret ederken sosyal kapsayıcılık ve desteği ön planda tutmakta, salgın karşısında daha savunmasız olan kadınların, çocukların, yaşlıların, engellilerin ve mültecilerin haklarının korunmasına özel önem atfetmektedir. Bu kapsamda bilhassa şiddet mağduru veya risk altındaki kadınlara sağlanan hizmetler ülkemizce bu dönemde de aksatılmadan sürdürülmüştür." ifadelerini kullandı.
Şentop, salgın sürecinde şiddet mağdurlarının barınma amaçlı kullanımına 46 ek tesis sunulduğunu belirtti.
Göçmenlerin, bulundukları ülkede sağlık hizmetlerine erişiminin de önemle üzerinde durulması gereken bir konu olduğuna dikkati çeken Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün dünya genelinde 272 milyonu aşkın göçmen, yaklaşık 30 milyonunu mültecilerin oluşturduğu 80 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi bulunuyor. 3,6 milyonu Suriyeli 4 milyona yakın yabancıya güvenli liman olan ülkemiz, son 6 yıldır dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda. En başından beri olduğu gibi salgın sürecinde de korumamız altındaki Suriyeliler ülkemizdeki sağlık hizmetlerinden vatandaşlarımızla eşit düzeyde yararlanabiliyor.
Salgınla mücadeleye dair afiş, broşür ve algoritmaların Arapça ve İngilizce versiyonları hazırlandı, göçmen sağlığı merkezleri başta olmak üzere ilgili birimler tarafından halka ulaştırıldı. Kovid-19 hastası, temaslısı göçmenlere yönelik filyasyon çalışmalarının etkin bir şekilde yapılabilmesi amacıyla Göçmen Sağlığı Merkezlerinde çalışan ve çoğu Suriyeli olan sağlık personeline Kovid-19'la mücadele çalışmaları hakkında eğitimler verildi, ayrıca filyasyon ekiplerine Arapça-Türkçe bilen uygun nitelikteki personel ilave edildi."
"Salgın sürecinde İslamofobi daha da ivme kazandı"
Kovid-19 salgınının en önemli sınamalarından bir diğerinin ise ayrımcı, ırkçı ve İslam karşıtı söylemlerde yaşanan endişe verici artış olduğunu söyleyen Şentop, bazı ülkelerde, halihazırda endişe verici düzeyde olan İslamofobinin bu dönemde daha da ivme kazandığını, bazı etnik ve dini azınlıklara mensup kişilerin, göçmenlerin ve yabancıların salgınla ilişkilendirildiğini, özellikle Müslüman ve azınlık gruplara karşı ırkçı söylemlerin gözle görülür derecede arttığını vurguladı.
Salgın döneminde Asya kökenli insanlara karşı ayrımcı yaklaşımın arttığının da istatistiklere yansıdığını aktaran Şentop, "Uluslararası toplumun bir an önce konunun vahametinin farkına varıp bu endişe verici sorunun üstesinden gelmek için ortak irade çerçevesinde çabalarını birleştirmesi, zaten zor durumda olan hassas ve savunmasız grupların yeni mağduriyetlerle karşılaşmaması için daha dikkatli olması gerekiyor." dedi.
Koronavirüs salgınının aynı zamanda çatışma bölgelerinde yaşayan sivillerin sağlık ve korunma ihtiyaçlarını karşılamayı güçleştirdiğini anlatan Şentop, bu kapsamda Suriye'nin kuzeyinde muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan sivillere yönelik başta BM olmak üzere, uluslararası toplum tarafından sağlanan yardımların arttırılması gerektiğini vurguladı.
Filistin mültecileri ve tüm bölgenin istikrarı için hayati önemde hizmetler sunan BM Yakın Doğu'daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) içinde bulunduğu mali krizi aşması için ilave yardıma ihtiyacı bulunduğunu belirten Meclis Başkanı Şentop, şunları kaydetti:
"Biz ülkemize gelen talepler doğrultusunda yaşlılar, engelliler, kimsesiz çocuklar gibi dezavantajlı gruplara yönelik özel yardım programları oluşturuyoruz. Bangladeş, Etiyopya, Kenya, Pakistan, Sudan, Suriye, Tunus ve Yemen'de yerlerinden edilen kişiler, mülteciler ve göçmenlere; Bangladeş'te sokak çocuklarına, Gine'de engellilere ve yetim çocuklara, Kazakistan'da görme engellilere, Kenya'da yetim çocuklara, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde engellilere, Romanya'da engelli ve kimsesiz çocuklara, Moğolistan'da Çocuk Esirgeme yurtlarına, yaşlı ve engelli bakımevlerine, Moldova'da huzurevleri, yetimhaneler, kimsesiz çocuk yetiştirme evleri, evsizler için barınma evlerini kapsayan 15 sosyal yardım merkezine, Mozambik'te kimsesiz çocuk ve yaşlı bakım evlerine, Namibya'da engelli çocuk ve ailelerine, Yemen'de kadın sığınma evlerine ve diğer dezavantajlı kesimlere çeşitli kalemlerde yardım sağladık.
Türk İşbirliği ve Koodinasyon Ajansı (TİKA) vasıtasıyla Afganistan, Bosna-Hersek, Filipinler, Gambiya, Gürcistan, Güney Sudan, Kolombiya, Moldova, Mozambik, Sırbistan, Sudan, Suriye ve Tacikistan'da yerel imkanlarla kişisel koruyucu malzeme ve hijyen malzemesi üretimine yönelik eğitim programları oluşturduk veya yerel üretim için malzeme temin ettik. Küresel huzur, barış ve istikrar için her bir ülkenin sorumluluk alması, hem dünya nimetlerinden yararlanırken hem de külfetler paylaşılırken adaleti ve eşitliği tesis etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu sorumluluk bilinciyle hareket eden Türkiye, salgının insani, sosyal ve ekonomik etkilerinin asgariye indirilmesi ve küresel düzeyde toparlanmanın en kısa sürede başarılması için üzerine düşenleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yerine getirecek."