Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu teröristler, eşkıyalar bira şişeleriyle caminin içini pislemişti. Bunlar çürük, bunlar sürtük. Kamu binalarının, polis araçlarının, işyerlerinin, otobüslerin, sokakların yıkıldığı Gezi olaylarının arkasında hangi güçlerin olduğunu tarih de yazıyor. Bunlardan bu millete hayır gelmez. Bunlar ancak terör sevicilerle beraber” açıklamasında bulunmuştu.
CHP’nin başını çektiği muhalefet Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Sürtük” tepkisini gösterince, Erdoğan sözlerinin arkasında duran “Biz Gezi olaylarında sergiledikleri tutuma yakışan teşhisi koyduk. Biz hep milletimizin diliyle konuştuk. Milletimiz bu vandalları nasıl tanımlıyorsa biz de öyle dedik” açıklamasını yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerindeki muhatap Gezi olaylarına katılanların tamamına değil, terör eylemlerinde bulunanlara olduğu zaten açıklamasında çok nettir. “Yakan, yıkan, saldıran, kirleten, terör seviciliği, eşkıya, terörist” ifadeleri zaten bu sözlerden kimlerin alınması gerektiğini gösteriyor. Bunları yapmadıysan niçin alınganlık gösteriyorsun?
Muhalefet her olayı, her sözü toplumu tahrik etmek için kullandığı için “Sürtük” kelimesini genelleme haline getirmek için büyük gayret sarfetmektedir.
Şehit abisine “Senin bacını s…” diyen İP’in en yetkili ismine sahip çıkan bu kokuşmuş muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sürtük” kelimesi üzerinden nutuk atması, kullanılan dil ve üslup konusunda ders vermeye kalkması gerçekten büyük ikiyüzlülüktür.
Devletin valisine “İT” diyen, deprem acısının yaşandığı Elazığ’ın hemen yanında kayak tatiline gitmesini eleştirenlere “Kayak takımı g… girsin” diye küfür eden Ekrem İmamoğlu gibi bir sicili bozuk adam bile “O hakaretleri yapan dil, devlet dili olamaz” demiş…
Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?
Nerde bir terörist varsa avukatlığını yapan CHP ve kuyrukları yine “Yakan, yıkan, saldıran, kirleten, terör seviciliği, eşkıya, terörist” muhataplığında söylenmiş “Sürtük” sözünde de avukatlık adına harekete geçmiştir.
Muhalefetin derdi siyasetteki seviye, dil, üslup değildir. Tek ölçüleri, “Biz herkese en ağır küfür ve hakaretleri edelim bize kimse dokunmasın” şeklindedir. Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merhum annesi üzerinden ağır küfürler eden bazı CHP’li yöneticiler gözaltına alındığında da aynı muhalefetin onlara nasıl sahip çıktığını tüm Türkiye görmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın annesi üzerinden küfür eden bir görseli paylaşan Canan Kaftancıoğlu’na sahip çıkan bu muhalefetin tamamı değil mi?
Böyle birinin toplumda saygınlığının arttığını söyleyen Meral Akşener değil mi?
Muhalefetin dili en iğrenç noktada iken, kime dendiği ortada olan “Sürtük” kelimesi üzerinden yaptıkları yaygara sadece toplumun içine fitne yayma çabasıdır. Bu muhalefet nasıl bir kara propaganda yapıyorsa, sokakta röportaj veren bir teyze “Ben şimdi hayat pahalılığına karşı çıkıyorum, sürtük mü oluyorum?” diye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tepki gösteriyordu.
Oysa oradan oraya eylem için koşturan “Sürtükler” halkın, devletin malını yakan, yıkan, vatandaşın canını yakanlar olarak tarif edildiği halde “Vatandaşlara söylendi” gibi algıyla sonuçları farklı yerlere taşımaya çalışıyorlar. Böyle bir muhalefetten de her şey beklenir.
Siyasetin dilinde, üslubunda, seviyesinde sınıfta kalmış bu muhalefetin kimseye ders vermeye yüzü olmaması lazım.
Gezi olaylarının terör yüzüne sahip çıkan muhalefetin “Sürtükten” anladığı vatandaşa hakaret değil, kendi yüzüne söylenmiş kimlik tanımı olduğunu anlamalıdır.
Şehit abisine “Senin bacını s…” diyen pespayeler ve onlara sahip çıkanlar bu memlekette sizin gibi yüzsüz, pişkin var mı acaba?