Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan'ın açıklamaları şu şekilde;
''30 Ağustos 1922, 1071 yılında Türk’e yurt olan topraklarımızın 851 yıl sonra yine Türk’ten koparılamayacağının ispatıdır. 30 Ağustos 1922, istilacı Haçlı zihniyetinin bir kez daha alt edildiği, emperyalizmin, “Ya istiklal ya ölüm” parolası ile şahlanan serdengeçtilerin özgür ruhunu ele geçiremeyeceğini anladığı tarihtir. 30 Ağustos 1922, Türklere kara çalanların, Türklerin yeniden doğuşuna ayak diretenlerin, Sevr’i dayatanların barbarlıklarının silinip atıldığı dönüm noktası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna giden yolun en önemli basamağıdır. 30 Ağustos 1922, 19 Mayıs 1919’da başlayan milli mücadelenin zaferle taçlandığı gurur kaynağımızdır.
26 Ağustos 1922 tarihinde Mustafa Kemal önderliğinde başlayan Başkomutanlık Meydan Savaşı, tıpkı Doğu Cephesinde, Güney Cephesinde, 1. ve 2. İnönü’de, Sakarya Meydan Savaşı’nda olduğu gibi tereddütlere yer bırakılmadan yürütüldü. Büyük bir gizlilik içinde Kocatepe’den taarruza geçen Türk ordusu “strateji ve taktik baskın” uyguladı. Sabah saat 5.30’da topçu ateşiyle başlayan taarruz neticesinde Atatürk’ün Nutuk’ta anlattığı üzere, “İki gün içinde Afonkarahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan düşman cepheleri düştü.” Yunan birliklerine büyük bir gedik açan Türk ordusu nihayetinde 30 Ağustos tarihinde General Trikopis da dahil işgalci Yunanlıları esir aldı ve düşmanı tamamen yok etti.
Sırada İzmir’in kurtuluşu vardı. Mustafa Kemal, 1 Eylül 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularına “Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini verdi ve ardından Uşak, Eskişehir, Alaşehir, Bilecik, Ödemiş, Söke, Balıkesir, Aydın, Manisa, Burhaniye derken; 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de Bursa düşman işgalinden kurtarıldı. Zira Bakanlar Kurulu’na 5 Eylül 1922’de yazdığı yazıda, “Anadolu’daki Yunan ordusu kesin olarak yenilmiştir. Yunan ordusunun yeniden sağlam bir direnmede bulunması artık düşünülemez.” diyerek, kurtuluş zaferini ilan eden, ardından da Doğu Trakya’yı baştan başa almadıkça savaştan vazgeçmeyen Mustafa Kemal’in bu kararlılığı, 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşmasının imzalanması başarısını beraberinde getirdi.
Bugün 30 Ağustos Zaferi’nin 100’üncü yılını göğsümüz kabararak kutluyoruz. Ne mutlu ki, 100 yıl önce topraklarımıza doğan güneş, 100 yıl sonra da güzelliğinden bir şey kaybetmeden parlıyor. Ne demişti Atatürk, “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir” İşte bu ölümsüz anıt bugün yolumuzu aydınlatmakta, genç nesillerin kılavuzu olmaktadır.
Tabi şunu da söyleyelim ki; coğrafyamız üzerindeki güç mücadelesi tüm hızıyla sürmektedir. Küresel odakların yüzyıllardır güttükleri yaklaşım Türk egemenliğini sonlandırmak üzerinedir. Kapanmamış hesaplarla topraklarımızı kıskaca almaya yeltenen iç ve dış mihraklar, katıksız egemenlik ve bağımsızlığımızdan duydukları rahatsızlığı her fırsatta göstermektedir. Bu uğurda terör örgütleri ile dahi pazarlığı beis görmeyenler, mazlum coğrafyaları acımasızca sömüren, ölümcül metotlarını yürürlüğe koyanlar, sık sık demokrasiden dem vurmasına rağmen uygulamalarıyla demokrasiyi iğdiş edenler, esenliğimizi hedef alanlar coğrafyamızı ters yüz etmektedir. Tam da bu noktada haysiyetli bir hayattan asla vazgeçmeyen Türk milleti, devlete bağlılığı ve sadakati ile her türlü saldırıya karşı yine kenetlenerek, yine bağımsızlığından ödün vermeyerek, yine ülküleri etrafında birleşerek tarih sahnesindedir. Bin yıldır böyleydi, sonsuza kadar da böyle olacak!
19 Mayıs 1919 yılında yakılan kurtuluş meşalesinin Cumhuriyetin kurulmasına kadar uzanan sürece taşınması çok mühimdir. Tarihimize, kültürel mirasın tanzimine, bir ve beraber yaşama arzumuza maksatlı yaklaşan, ideolojik saplantılarının esiri olmuş, Türk milletinin dirliği ve Türk devletinin varlığı ile sorunu olanları çok iyi biliyoruz. Bunlar; fikirleri kirlenmiş, gönülleri paslanmış olanlardır.
Bu vesileyle Cumhuriyetimize harç olan 30 Ağustos Zaferi’nin 100’üncü yıl dönümünü kutluyor; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere vatanımız için canlarını feda eden tüm aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyoruz. Mazlum milletlere umut ışığı olan 30 Ağustos Zaferi kutlu olsun!''