Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Feti Yıldız, İstanbul Bölge İstişare Toplantısında konuşmasında şunları kaydetti:
TAM BİR İMTİHAN DÖNEMİ...
"Modern zamanlarda insanlığın karşılaştığı en büyük kriz olan Kovit-19 salgını; devletler için, sistemler için tam bir imtihan dönemidir.
Bu krizden Dünyanın her ülkesi nasibini aldı.
Toplam ağırlığı beş gramı dahi bulmayan bir virüs; üretimi, tüketimi, günlük hayatı, sosyal ilişkileri alt üst etti.
Virüs insanlığa kısa sürede çok şey öğretti, çok şey gösterdi.
Salgından, doğal felaketlerden iktidar çıkarma umuduna kapılan rezilleri gördük.
Küresel güçlerden siyasetimize müdahale dilenenleri gördük.
Acılarımıza sevinenleri, el ovuşturan alçakları gördük.
Doğayla kurulan asimetrik ilişkinin sonuçlarını gördük.
Kapitalizmin insanı hiçe sayan kâr hırsını gördük.
Uluslararası sistemin büyük krizlerde etkisiz olduğunu gördük.
SAĞLIKTA 'TÜRKİYE MODELİ'
Sağlık politikalarında dünyada ‘’Türkiye modeli’’ diye tanımlanan başarıyı gördük.
Buna gölge düşürmek isteyen ahlak fukaralarını gördük.
Bencillik ile merhametin bitmeyen savaşını gördük.
Yılmadık, umutsuzluğu düşmedik, Bilim ve duanın gücüyle çok şükür tünelin sonunu gördük.
Çok şey gördük;
Emperyalizmin, Devletlerarası savaşı bir dönem için ertelediğini gördük.
İç karışıklık çıkarmayı menfaatlerine daha uygun bulduğunu gördük.
Siyasi geleceğini, ‘’Erdoğan’ı bu kez darbeyle değil seçimle indireceğiz’’ sözlerine bağlayanları gördük.
Derin ABD’nin ezberinin hiç değişmediğini gördük.
Sipariş üzere yazılmış düzmece araştırmalar,
Sosyal medyada dolaşıma sokulan yalan haberler,
Çarpıtılmış bilgiler, aktif bir azınlık eliyle ülkemize sürekli iftira ediliyor.
Al takke ver külah,
Kirli bir alışveriş almış başını gidiyor.
Yeni yasama yılında bu yalan terörüne karşı ciddi yaptırımlar geliyor.
Zillet, iki büyük şehri kazanınca Türkiye’yi teslim aldığını zannediyor.
Zilletin birleştirici gücü; rantın cazibesi ve siyasal Kürtçülüktür. Koruyucuları; küresel güçler, finans kaynağı ise belediyelerdir.
Şimdi iktidarı devralma hayalini kuruyorlar.
“Ne kazandıysak silahla kazandık” diyen hainlerin önünde topuk selamı veriyorlar.
BU ŞUURSUZLARLA MÜCADELEMİZ İKİ CİHANDADIR
Birlikte hazırladıkları Federasyon anayasasını şimdilik sandukaya koyup, her biri için ayrı anlamlar taşıyan “güçlendirilmiş parlamenter sistem” dedikleri uydurulmuş bir kavrama tutunuyorlar.
İkinci Dünya Savaşından sonra galip devletlerin zorla kabul ettirdiği ‘’Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem’le” Almanya’nın üniter devlete sonsuza kadar veda ettiğini gayet iyi biliyorlar.
Terör suçundan hükümlü Demirtaş, ortaklarına; “kolektif akıl, ortak yönetim, birlikte inşa için yüz yıl sonra karşımıza çıkan bu fırsatı iyi kullanalım,
Türkiye Cumhuriyetinden rövanşı alalım” diye haber üzerine haber gönderiyor.
Sürekli kriz halinde bulunan İP ’in Başkanı aklınca kadın mağduriyeti üzerinden siyaset yürütüyor.
Farklı odakların etkisiyle her kafadan ayrı ses çıkmasına bizimki melez siyaset diye komikleşiyor.
Siyasi partiden çok yoluna çıkmış bir menfaat gurubu olduklarını Dünya âlem görüyor.
İstanbul’un Fethi, dört asır devir devir, dalga dalga dökülmüş Müslüman Türk kanının temin ettiği tarihin en büyük vakasıdır.
Peygamber efendimizin müjdelediği bu kutlu olay, bir seçimle eşitleniyor.
Mizanı, miyarı bozulmuş birisi için CHP’li İmamoğlu Fatih,
Marksist Kaftancıoğlu Ulubatlı Hasan’dır.
Bu şuursuzlarla mücadelemiz iki cihandadır.
TERÖRİSTLER İÇİN ARTIK GÜVENLİ YER KALMADI
Türkiye Cumhuriyeti 13 bin 541 gündür PKK terör örgütüyle mücadele ediyor.
Bu süre içerisinde 8 bin 175 resmi,
6 bin 24 sivil,
Toplam olarak 14 bin 199 vatan evladı şehit oldu,
36 bin 500 resmi ve sivil vatandaşımız yaralandı.
Türk Devleti, dünya savaş doktrinini değiştiren teknolojisiyle terör unsurlarını inlerden söküp çıkardı.
Nokta operasyonlarıyla teröristleri bulup gereğini yaptı.
İHANETLER CEZASIZ KALMADI
Yeryüzünde teröristler için artık güvenli yer kalmadı.
Hun imparatoru Atilla ne demişti:
“Bir Devlet sınırları kadar değil, ihanete verdiği ceza kadar büyüktür.”
İhanetler cezasız kalmadı, kalmayacak.
Kahramanlarımız sınır ötesi operasyonlarda, Libya’da, Gara’da, Azerbaycan’da destanlar yazdı.
HDP, SİYASİ PARTİ KAVRAMIYLA TARİF EDİLEMEZ
PKK terör örgütünün Meclisteki sözcüleri, CHP ve İP’le Katolik nikâhını hak ettiğini söylüyor.
PKK tarafından aldatılan veya kaçırılan çocuklarına kavuşmak ümidiyle HDP ye karşı oturma eylemi yapan anneler 754 günden beri gözyaşı döküyor.
PKK/KCK’nın sözcüsü HDP, ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde siyasi parti kavramıyla tarif edilemez, hiçbir demokratik ülkede varlığını sürdüremez.
Yargı gereğini yapacaktır. HDP’nin kapatılmasını Anayasa emrediyor.
Ülkemiz topraklarının bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik faaliyetlerin odağı olan bu yapı, çevre, kadın hakları, barış gibi kavramları sinsice kullanıyor.
PKK/KCK çatı örgütü şemsiyesi altındaki tüm dikey ve yatay yapıların ortak amacı;
Bağımsız Birleşik Kürdistan kurma yolunda basamak oluşturan demokratik özerlik yoluyla ülke topraklarının bir kısmında PKK terör örgütünün yöneteceği bir alan oluşturmaktır.
Bu yolda her türlü bölücü, yıkıcı faaliyetin içinde bulunan HDP’nin yöneticileri hakkında 800’ün üzerinde kamu davası, 5000’in üzerinde soruşturma açılmıştır.
Terörü besleyen küresel güçler, hukuk bahanesiyle ülkemizi durmadan tehdit ediyor.
HİÇBİR DEVLET, TÜRK MAHKELEMELERİNE TALİMAT VEREMEZ
Katillerin sırtını sıvazlayan, destekleyen, azmettiren küresel güçler şunu aklınızdan çıkarmayın.
Türkiye bir hukuk devletidir. Hiçbir devlet veya kurum Türk Mahkemelerine yargı süreçleri hakkında emir ve talimat veremez.
İşlediğiniz suçlar bir bir not alınmış, uluslararası yargı süreci başlatılacaktır.
Bu örgütlerin üyeleri, organları, başkanları milletimizin birliğine karşı suçları kararlılık içinde işliyor, işlenmesini teşvik ediyor, işleyenlere övgüler diziyor.
MİLLETVEKİLLİĞİ İMTİYAZ DEĞİLDİR
Gazi Mecliste bekleyen dokunulmazlık dosyaları hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.
Milletvekili sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı bir ayrıcalık ve imtiyaz değildir.
Yasama sorumsuzluğu ile yasama dokunulmazlığı bir başlık altında düzenlense de farklı kurumlardır.
Sorumsuzluk, Milletvekillerinin yasama faaliyeti sırasında oy ve sözleri sebebiyle sorumlu tutulmaması,
Dokunulmazlık ise, Milletvekillerinin işlediği iddia edilen suçlar sebebiyle tutuklanma, sorgulanma ve yargılanmaya karşı korunmasıdır.
Bu koruma, milletvekilliği süresiyle sınırlıdır.
HDP'YE AİT FEZLEKELERİN TAMAMINA YAKINI TERÖR SUÇLARIDIR
Suçüstü hali ve seçimden önce soruşturması başlamış olmak kaydıyla, Devletin güvenliğine karşı suçlar,
Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, terörle mücadele kanununda yer alan suçlar,
Anayasanın 14. maddesi kapsamında yer alan suçlar dokunulmazlığın istisnasıdır.
Anayasanın açık hükmüne rağmen, Anayasa Mahkemesi, terör örgütü üyelerinin can simidi gibi sarıldığı uydurulmuş hak ihlali kararlarında bu hükümleri ısrarla görmezden geliyor.
Bu ay itibariyle; Gazi Mecliste 1429 dokunulmazlık dosyası beklemektedir. HDP’lilere ait fezleke sayısı 1017’dir ve tamamına yakını terör suçlarıdır.
CHP Milletvekillerinin 259,
Kemal Kılıçdaroğlu hakkında hakaret, suç ve suçluyu övmek, terör propagandası yapmak dâhil 24 ayrı suçtan fezleke bulunmaktadır.
Nasıl olsa komisyonda görüşülmez diye sahte kabadayılık yapıyor. Kılıçdaroğlu kırk takla atsın, ne yaparsa yapsın suçlarıyla yüzleşmekten kurtulamayacaktır.
KUVAYİ MİLLİYEYİ İSTİSMAR EDİYOR
Kılıçdaroğlu, terör sorununu kürt sorunu diye tarif ederek, HDP ile çözeceğini söylüyor
Kılıçdaroğlunun bu sözlerine eski HDP eş başkanı “asıl muhatap imralı’dır” diye cevap veriyor.
PYD bize mi saldıracak derken,
Mehmetçik katillerine vatanlarını koruyan gençler sıfatını yakıştırıyor.
PKK/PYD terör örgütünün sınır komşumuz olmasında hiç sakınca görmüyor.
Genç Cumhuriyetimize karşı girişilen kalkışma ve ihanetleri kutsayanlara partisinde paye veriyor.
Kuvayı Milliye’yi sadece istismar ediyor.
Kılıçdaroğlu, bilmiyorsan bari öğren,
Kurtuluş Savaşı Türk Milliyetçilerinin damgasını taşır.
O zaman da isyancılar, mandacılar vardı.
Bugün de teröristler, Biden’ciler, işbirlikçiler var.
BU SİYASİ VE AHLAKİ SORUMLULUKTUR
CHP’nin düzenlediği her rezil gösteride milli ve manevi değerlerimizle alay ediliyor.
CHP nerede durduğunu, nereye sürüklendiğini sorgulayacak durumda değil.
Kılıçdaroğlu’nun Başdanışmanı Çeviköz; Türkiye’nin Mavi Vatan Stratejisini “yayılmacılık” olarak niteliyor.
Rum ve Yunan ikilisiyle aynı dili kullanıyor.
Karabağ’a cihatçı gönderdiğimiz yalanını söylüyor.
CHP bu kafanın elinde, sonu meçhul bir karanlığa doğru kontrolsüzce sürükleniyor.
HDP, demokratik özerkliğin hayata geçirilmesi için iş birliğimizi daha da derinleştirelim derken,
Zillet her konuşmasında anayasal nizama karşı suç işliyor.
Gazi Meclis, suçluların sığınağı, kaçakların barınağı değildir. Bu sayı vahim bir tablonun işaretidir, dahası utanılacak bir durumdur.
Bölücülerin dokunulmazlık dosyalarının görüşülmesi savsaklanmaktadır.
Gazi Meclisin açılmasıyla birlikte bu dosyaların işleme alınması için gerekli olan her türlü girişim yapılacaktır.
Bu siyasi ve ahlaki bir sorumluluktur.
MECLİS, BU AYIPLI DURUMDAN KURTULMALIDIR
Bizim siyasetimiz tutarlı, fikri çizgimiz devamlı, yürüyüşümüz kararlıdır.
Seçilmiş olmak kimseye suç işleme özgürlüğü vermez.
Yüce Meclis bu ayıplı durumdan derhal kurtarılmalıdır.
Türk Milleti adına kullanılan asli, hukuki ve mutlak egemenliğin istismarına müsaade etmeyiz.
CUMHUR İTTİFAKI, TÜRKİYE'NİN MARUZ KALDIĞI SALDIRILAR SONUCU DOĞDU
Cumhur ittifakı, kurulan tuzakları, oynanan oyunları boza boza tarihi yolculuğuna devam ediyor.
15 Temmuz hain darbe girişimiyle Türkiye’nin maruz kaldığı iç ve dış saldırıların beka sorunu haline gelmesiyle Cumhur İttifakı doğdu.
Cumhur İttifakı sadece bir seçim ittifakı olmayıp Türkiye’ye yönelik iç ve dış kaynaklı hasmane girişimler karşısında, milli ve ahlaki bir duruş ve bu çerçevede sürdürülecek tarihi bir birlikteliktir.
Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini yaşatma iradesidir.
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ, TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN ONAYLANMIŞTIR
AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi arasında Yenikapı ruhu çerçevesinde töreye uygun yeni bir siyasal sistemin çalışması yapılmış,
Anayasa değişikliği Mecliste kabul edilmiş, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türk Milleti tarafından onaylanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin hayata geçirilmesi ve kurumsallaşması için 24 Haziran 2018 seçimlerine Cumhur İttifakı olarak girilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk siyasetinin belirleyici rolü ile kilit partisi olduğu kadar en tecrübeli partisidir.
Aziz Türk milletinin gözü daima partimizin üzerindedir.
Kuruluş çizgilerinden her türlü zorluğa, darlığa rağmen bir milim sapmamıştır.
Ülkemizin karşılaştığı her zorlukta elini taşın altına koymuştur.
'CUMHURİYETİN 100.YILINDA 100 MADDELİK BİR ANAYASA'
Cumhuriyetin yüzüncü yılında 100 maddelik bir Anayasa hazırlamış ve Sayın Cumhurbaşkanımızla paylaşılmıştır.
Bilindiği gibi anayasaların dayandığı temel felsefe ve toplumu bir arada tutan değerler, anayasanın başlangıç kısmında ifade edilir.
100 maddelik Yeni Anayasa’ya:
‘’Allah’ın lütfu, kardeşlik ruhu ve vatan sevgisiyle varlık bulmuş biz Türk Milleti’’ düsturuyla giriş yapılmıştır.
Milletimiz hak ettiği Anayasa’ya inşallah kavuşacaktır.
Bizim yasama faaliyetlerinde tutumumuz net ve berraktır. Yolumuz yöntemimiz, yapımız bellidir.
Biz, herhangi bir topluluk ya da grup değiliz.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran fikriyatın temsilcileriyiz.
2020 yılında İçişleri Bakanlığı Genel Sekreterliğince 27,
2021 yılı içerisinde de şu an itibariyle 13 siyasi partiye alındı belgesi verilmiştir. Türkiye’de siyasi parti sayısı 116’dır.
Bu durum tam bir istismar alanı haline gelmiştir. Parti kurmayı şirket kurmaktan daha kârlı görenler türemiştir.
YSK’nın 24 Mart 2021 tarihinde almış olduğu kararla bunlardan 20’si seçimlere katılabilecektir.
Tabela partilerini yasa dışı faaliyetlerini burada anlatmak zaman israfıdır. Son iki yıl içinde kurulan pazarlık partilerinin demokrasiyi nasıl yozlaştırdıkları üniversitelerde tez konusu olmalıdır.
Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu üzerinde yapılan çalışmalar tam bir uyum içinde devam etmektedir.
YÖNETİMDE İSTİKRAR, TEMSİLDE ADALET
Yönetimde istikrar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle sağlanmış, temsilde adalet için siyasi partilerin ittifak yaparak seçimlere girmesi yolu açılmıştır.
Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununda bazı değişiklikler için çalışmalar yapılmaktadır.
Demokratik rejimle idare edilen ülkelerde yönetim yetkisinin kaynağı seçimlerdir.
Milletin temsilcileri ve yöneticiler, seçimler vasıtasıyla göreve gelir, seçimler vasıtasıyla temsil ve yönetme ehliyetini kaybederler.
Uygulanma şekilleri farklılık gösterse de genel olarak seçim sistemleri üç ana grupta toplanmaktadır.
İstikrarı öne çıkaran ve en fazla oyu alanın tüm temsilcilikleri kazandığı “çoğunluk sistemi”, temsilde adaleti öne çıkaran, alınan oy oranında temsilcilik kazanılan “nispi temsil sistemi” ve “karma sistem” bunların çeşitleridir.
Seçimlerde, tek turlu basit çoğunluk sisteminin uygulanması iki partili sistemi geliştirirken, nispi temsil uygulaması çok partili sistemi teşvik etmektedir.
Seçim sistemleri ülkelerdeki parti sayısını ve siyasal örgütlenmeleri doğrudan etkilemektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca sekiz farklı seçim sistemi uygulanmıştır.
İlk beş seçimde, Osmanlı İmparatorluğundan devir alınan ‘’iki dereceli çoğunluk sistemi’’ uygulanmıştır.
Son sekiz genel seçimde, ülke barajlı seçim sistemi uygulanmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle birlikte, siyasetimizde var olan fiili ittifakların yasal zemine kavuşturulması için kanun teklifi hazırlanmış,
13 Mart 2018’de Gazi Mecliste kabul edilmiş, seçim ittifakları hukuki nitelik kazanmıştır.
Bugün her platformda tartışılan seçim barajı uygulamalarının tarihsel kökeni hakkında ayrıntılı bilgi yoktur.
Bilinen ilk uygulamanın, 2. Cihan Harbinden önceki yıllarda Almanya'da, radikal grupların meclise girmesinin önüne geçilmesi için uygulanmış olmasıdır.
Ülkemizde seçim barajı, 12 Eylül askeri ara rejimi döneminde yasama yetkisini kullanan Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik Konseyi tarafından siyasal sistemimize dâhil edilmiştir.
Baraj sisteminin genel gerekçesine bakıldığında ‘’hükümet istikrarına’’ vurgu yapıldığı görülür.
PARLAMENTER SİSTEMDE, BU İKİ İLKEYİ BAĞDARTIRMAK MÜMKÜN OLMAMIŞTIR
1980 öncesinde sıkça görülen koalisyon pazarlıkları, demokratik ahlaka aykırı girişimler, meclisin çok parçalı oluşu gibi birçok sebeplerle bu düzenleme uzunca bir zaman kamuoyundan destek bulmuştur.
Tamamen veya kısmen nispi temsil sistemini uygulayan ülkelerin çoğunda, çok küçük partilerin Parlamentoya girmesini engelleyen resmi bir seçim barajı bulunmaktadır.
Seçim barajında yapılan değişikliklerin Mecliste sandalye dağılımını etkilediği, Siyasi Partilerin izlediği politikalarda önemli etkilerinin olduğu, seçmenin oy kullanma davranışlarına yansıdığı, barajın aşılması için stratejik oy kullanıldığı, siyasal sonuçlar doğurduğu bilinmektedir.
1982 Anayasası, “Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakları” başlıklı 67. maddesine 1995 yılında yapılan değişiklik ile “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ifadeleri dâhil edilmiş, böylece seçim kanunlarının bu iki ilkeyi bağdaştıracak biçimde düzenleneceği esası getirilmiştir.
Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri esasen birbirine zıt ilkelerdir.
Bu zıtlık nedeniyle Parlamenter sistem içerisinde bu iki ilkeyi bağdaştırmak her zaman mümkün olmamıştır.
SEÇİM BARAJININ İPTALİNİ, ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRME YOLU KAPALIDIR
Zaman içinde, seçim barajının düşürülmesi için Anayasa Mahkemesine müracaatlar yapılmış,
Mahkeme; “Seçim barajının seçme ve seçilme hakkını sınırlayıcı ölçülere varmadıkça kabul edilebilir, uygulanabilir olduğuna'' karar vermiştir.
Bugün için seçim barajının iptali konusunun Anayasa Mahkemesine götürülme yolu kapalıdır.
Yasama organının anayasal çerçeveye bağlı kalarak, takdir ettiği sınırlama ve baraja rakam olarak el atması, yargısal denetimin amacı ile bağdaşmaz.
Bazı siyasi partilerin meseleyi YSK aracılığıyla Anayasa Mahkemesine götürme denemeleri de başarısız kalmıştır.
2015 yılında bazı küçük siyasi partilerin temsilcileri tarafından yapılan bireysel başvuruları Anayasanın 152/1 hükmü çerçevesinde “kabul edilemez” bulmuştur.
Uluslararası hukuk açısından, İnsan Hakları Beyannamesi’nin 21/3 maddesine göre: “Hükümet otoritesinin temeli halkın iradesine dayanır. Halkın iradesi ancak dürüst, eşit aralıklı, yargı güvenceli seçimlerle belirlenebilir.”
Bu düzenlemenin hedefi doğrultusunda; Türkiye'den yapılan başvurular sonucunda;
AİHM 2. Dairesinin 30.01.2007 tarih ve Büyük Dairenin 08.07.2008 tarihli kararlarında, Türkiye’deki tarihi ve siyasi şartları dikkate alarak şu saptamaları yapmıştır:
“Türkiye’deki seçim barajının yüksek olduğunu tespit etmiş, ancak uygulanacak oranla ilgili olarak herhangi bir öneri getirmemiştir. Barajın yüksek olmasına karşın, toplumda siyasal alternatiflerin ortaya çıkmasını engellemediğini” saptamıştır.
AİHM kararlarında “istikrarın meşru bir amaç olduğunu, bölünmeyi engellemek için, devlete yeterli takdir alanı bırakılması gerektiğini, %10’luk barajın takdir marjını aşmadığını, bu durumun EK 1 no’lu Protokolün 3. maddesindeki düzenlemeyi ihlal etmediğini” belirtmiştir
Seçim barajları, ülkelerin kendine özgü şartları sebebiyle farklılıklar göstermektedir. Seçim barajlarını bazı ülkeler anayasaları, bazı ülkeler ise yasaları ile belirlemiştir.
Seçimlerin genel ilkeleri ve kişinin seçme ve seçilme hakkı tüm ülkelerde anayasayla düzenlendiği halde, seçim sistemleri ve ayrıntılarını düzenleyen normlar daha çok ülkelerin yasalarında yer almaktadır.
TÜRK MİLLETİ, SEÇİMİNİ DOĞRUDAN YAPMAYA BAŞLAMIŞTIR
Cumhur İttifakı tarafından Anayasada değişiklik yapılmış, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiş, Türk Milleti Yürütme organının seçimini de doğrudan yapmaya başlamıştır.
Her türlü etkiye açık zayıf hükümetler ve buna bağlı olarak yapılan siyasi pazarlıklar dönemi kapatılmıştır.
Parlamenter sistem;
Yasama ve yürütme organının ortak faaliyet alanlarına ve karşılıklı eylem araçlarına sahip olduğu kuvvetler birliğine dayanan bir rejimdir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi,
Devlete ait yetki ve görevlerin herhangi bir üstünlük sırası olmadan kullanılması olan kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır.
Temel amaç, bireyin hak ve hürriyetlerinin azami şekilde korunmasıdır.
Yasama organının seçimiyle birlikte Yürütme organının da doğrudan halk tarafından seçiliyor olması,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin demokratik değer açısından Parlamenter sisteme olan üstünlüğü ortadadır.
Yapılan değişiklikle yüksek seçim barajının istikrarın tek güvencesi olma özelliği de kalmamıştır.
2018 yılında Milletvekili Seçimi Kanununda yapılan değişiklik sonucu, partilerin seçim ittifakı yapmaları halinde %10’luk seçim barajının hesaplanmasında ittifak yapan Siyasi Partilerin aldıkları oyların toplamı esas alınmış,
24 Haziran 2018 seçimlerinde uygulanmış ve baraj fiilen kaldırılmıştır.
Çok düşük baraj oranının uygulanması, siyasi yelpazede uçlara kaçışı kolaylaştırdığı ve teşvik ettiği bilinen bir gerçektir.
Çok sayıda bölünme çizgisinin varlığı maalesef bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cumhur İttifakını oluşturan AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasasında yapılması düşünülen değişiklikler konusunda yürütülen çalışmalar tam bir uyum içindedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Genel Başkanımızın Aziz Milletimizle paylaştığı gibi seçim barajı %7 olarak belirlenmiştir.
Bu açıklamalardan sonra kifayetsiz yazarçizer takımı, bazı sözde siyasetçiler medyada günlerce tartışmış ancak hakikati bir türlü kavrayamamıştır.
Yapılan çalışma asla bir siyasi mühendislik olmamıştır.
%7 seçim barajı temsilde adalet ilkesine derinlik ve canlılık katacaktır.
Milletvekili Seçimi Kanununun 33. maddesinin 1. fıkrasında Yapılacak Değişiklikle;
Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların % 7’sini geçemeyen partiler milletvekili çıkaramazlar.
Seçim ittifakı yapılması halinde %7’olan barajın hesaplanmasında ittifak yapan siyasi partilerin aldıkları geçerli oyların toplamı esas alınır.
Bir veya birkaç seçim çevresinde, seçimin iptaline karar verilmesi, ülke genelinde alınan oy yüzdesinin yeniden tespitini gerektirmez.
ÖLÇÜLERİMİZ BELLİDİR
İşgal ettiğimiz makamın bize yüklediği görev;
Milletimizin refahını arttırmak, maddi, manevi varlığının gelişmesi için çalışmak,
İnsan haysiyetini her şeyin üstünde tutmak,
Gönül coğrafyamızda zulüm altında yaşayan insanların feryadına koşmaktır.
Unutmayalım, biz Dünyaya adalet dağıtan bir medeniyetin mirasçılarıyız.
Ölçümüz bellidir,
Türk Milli menfaatlerini tartışma konusu yaptırmayız.
Türk varlığını tüm değerlerin üzerinde tutarız.
Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için canımızı ortaya koyarız.
Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu aklımızdan çıkarmayız.
Cumhuriyetin niteliklerine söz söyletmeyiz.
Milli ve manevi değerlerimize saldırı nerede ve hangi düzeyde olursa olsun şartlara, arkamıza, önümüze, sayımıza bakmadan doğrudan müdahale ederiz.
Bizi diğer insanlardan, partilerden ayıran bu duruşumuzdur.
TARİHİ YÜRÜYÜŞÜ SÜRDÜRECEĞİZ
Ülkücü, sabırlı ve kararlıdır.
Dürüst ve merhametlidir.
Derviş gönüllüdür.
Çevreye saygılıdır.
Etnik ve mezhepsel fay hatları üzerinde yürümez.
Bahane üretmez. Sabitesi akıldır.
Bu sebeple herkes Ülkücü olamaz, Herkes Ülkücü kalamaz.
Ülküdaşlarım;
Türk Tipi başkanlık sistemi Cumhuriyet döneminin en büyük idari reformdur.
Bu muhteşem tarihi yürüyüşü sürdüreceğiz,
Ülkemizin geleceğini başkalarının eline teslim etmeyeceğiz.
Allah’ın yardımı, Milletimizin desteği, anaların, babaların, bacıların dualarıyla
Sadece yakın dönemi değil gelecek yüzyılları da kurtaracağız.
Büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa ederken 2023 seçimlerinden zaferle çıkacağız.
Emperyalizme uşaklık eden soysuzların oyunlarını bozacağız
Gayret ve sefer bizden zafer Allah’tandır."