TBMM Genel Kurulu’nda Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılı Bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz alan İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu sözlerine vefatının yıl dönümü olması sebebiyle “Yüzde Yüz Türk Olduğun Gün Cihan Senindir!” diyen, büyük Türk Milliyetçisi ve öğretmen Hüseyin Nihal Atsız'ı “Vaktiyle bir Atsız varmış; var olsun!” diyerek başladı.
Kalyoncu’nun başlıklar şu şekilde;
Öğretmenler, Toplumların Geleceğini ve Kaderini Belirler!
Toplumun mimarları olan öğretmenlerin ülkenin ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek seviyede yetişmiş olmaları gerekir. Çünkü bir ülkenin kalkınması ile toplumun refah seviyesi, öğretmenlerin iyi yetiştirilmesine ve görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilecek meslekî ve kişisel niteliklere sahip olmasına bağlıdır. Yani, öğretmenlik mesleği toplumların geleceğini, bir başka deyişle kaderini belirleyen bir meslektir. Bu sebeple asıl olan şey eğitimcilerin eğitimidir.
Sayın Genel Başkanımız, üniversitelere sınavsız girişin sağlanması gerektiğini ifade etmiştir. Bu önemli konu eğitim sistemine uygun olarak planlanmalıdır. Çünkü öğrencileri yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre yönlendirecek öğretmenlerdir. Meslek yüksekokullarında kendi alanlarına devam edecek meslek lisesi mezunları için sınavsız geçişler başarı puanlarına göre düzenlenebilir. Fakat burada da özellikle Meslek Yüksekokullarında programların ihtiyaca göre düzenlenmemiş olması sorunu çoğaltmaktadır.
Öğretim üyelerine lisansüstü eğitim sırasında verilen formasyon eğitimi Meslek Yüksekokullarında ve üniversitelerin diğer bölümlerinde görev yapan öğretim görevlilerine de verilmelidir. Çünkü meslek eğitimi tüm ülkeler ve sektörler açısından önemli bir konudur. Ülkemiz için de nitelikli iş gücü oluşturabilmek ve gelişmiş ülkeler düzeyine çıkabilmek için mesleki eğitim konusu üzerinde önemle durulmalıdır.
“Ara Değil, Aranan ve Ana Eleman”
Uluslararası rekabetin her geçen gün arttığı günümüzde, ara elamanlar her sektörün bel kemiğini oluşturmaktadır. Ülkemizde de ara eleman yetiştiren ve eğitim süresi boyunca sektörel iş birliğine ihtiyacı olan Meslek Yüksekokulları bölgesel uygunluğa göre dağılmalı, eğitim kalitesi artırılmalıdır.
Burada, üniversite-sanayi iş birliğini geliştirmek ve uygulamalı eğitim öne çıkmaktadır. Amaç ve beklentiler artık “Ara Değil, Aranan Eleman” veya “Ara Değil Ana Eleman” şeklindedir. Bu sebeple Meslek Yüksek Okullarına Öğretim görevlisi alımlarında özel sektör deneyimi üzerinde de durulmalı ve bu deneyimin alanla ilgili olup olmadığı ayrıca denetlenmelidir.
Birçok mesleğin meslek kanunu yokken, üniversitelerde çeşitli meslek gruplarını oluşturacak ve güncelde karşılığı olmayan bölümlerin ortaya çıkışı birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bundan dolayı yeni isimlerle açılacak bölümlerin, bir meslek grubu oluşturma farkındalığıyla ülke gerçeklerine uygunluğu ve geçerliliği çok iyi araştırılmalıdır.
Vatansever Akademisyenler FETÖ/PDY’lilerin İftirasından Korunmalı!
Üniversite yöneticilerin keyfi uygulamalarını kaldırmak ve öğretim üyelerinin ve görevlilerinin daha motive edecek şekilde üniversitede yapılan haksız soruşturmalar YÖK tarafından denetlenmeli, akademisyenlere yapılan haksız uygulamalar, iftiralar ortadan kaldırılmalı, haksız şikayetlerin failleri hakkında da kanun gereği suç duyurusunda bulunulmalıdır. Çünkü, FETÖ/PDY mensuplarının şikayetlerini altında isim ve imza olmadan bir grup öğretim üyesi ibaresi ile yaptığı ve vatansever akademisyenlere suçlamalarda bulunduğu bilinmektedir.
Ayrıca üniversiteler mali ve bilimsel çalışmalar açılardan da denetlenmelidir. Öğretim üyesi ve görevlilerinden her yıl faaliyet raporu istenmekte fakat bu raporlar raflarda kalmaktadır. Üniversitelerin bilimsel çalışmalar yapmak ve öğrenci yetiştirmeye odaklanması sağlanırken bilimsel özerklik meselesinin de kanun ve kuralların ihlaline bahane olarak kullanılmaması gerektiğini bir bilim insanı olarak hatırlatmak isterim. Ülkemizdeki tüm üniversitelerin görevi, bilim üretmek ve öğrencileri iyi yetiştirerek ülkeye hizmet etmektir.
Bu sebeple yurtdışı ortak projelerin dikkatli takip edilmeli ve yurt dışına bilgi ve materyal kaçırılmasının da önüne geçilmelidir. Bilimi ülkeler sadece bilim için yapmamakta aynı zamanda istihbari ve başka amaçlarla da kullanmaktadırlar. Özellikle Türkiye Florasını araştıran ve bunu kitaplaştıran Davis adındaki araştırıcının daha sonra Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır. Unutulmamalıdır ki bilim gibi masum alanlar istismara daha açık durumdadır.
İnsanı Doğanın Efendisi Sanan, Dünyayı Makine Gibi Yönetenler 6. Yok Oluşun Eşiğine Getirdiler!
Tüm bunların yanında Galileo ve Newton’un bilimsel çalışmalarına dayanan ve dünyayı makine gibi gören ve bu makineye hükmedilebileceği fikriyle hareket eden sosyal akımlar ve kültür, günümüzdeki çevre kirliliğinin ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu anlayışla batı ve arkasından gelişmiş ülkelerin tamamı, bilimden alınan yetki ile insanın doğanın efendisi olduğu görüşü ile dünyayı 6. yok oluşun eşiğine getirmiştir.
Ayrıca Darwin’in doğal seçilim kanununu kullanarak kapitalist ülkelerin dünyayı sömürüsünün önü açılmış ve dezavantajlı guruplar üzerinde insanlık dışı birçok uygulama yapılmıştır. Bu nedenlerden dolayı YÖK öncelikli olarak üniversitelerde aksayan yönleri tespit etmeli, bilimsel çalışmaları denetlemeli ve üniversitelerin ülkeye ve millete daha fazla nasıl hizmet verebileceği konusunda gayret göstermelidir.
Kırsalda Eğitim İçin de MHP’nin Tarım Kentleri Modeli Çaredir!
Kırsal alanda eğitim öğretimin daha iyi düzeye getirilmesi ve kırsalda sorunun çözülebilmesi için Milliyetçi Hareket Partisi’nin Tarım Kentleri Modeli uygulamaya sokulmalıdır. Tarım Kenti önerimiz sadece tarım açısından değil eğitim, sağlık, ulaştırma, ekonomi ve güvenlik açısından da birçok sorunun çözümüdür. Tarım Kentleri Modeli çaredir ve iklim değişikliğine, afetlere karşı da en güzel model durumundadır.