Kadim Türk yurtlarına devlet sevinci

Son günlerde ülkenin sürüklendiği kaos ortamına baktığımızda insanların kutuplaşmaya ne kadar yatkın olduğunu ve ne kadar çabuk çileden çıkabildiklerini görmüş olduk. Aslında Cemil MERİÇ’İN deyimiyle: “Elimizde bir vatan kaldı, bir de vatan hainleri…” dediği noktada durmamız gerekirken bizler kendi içimizde başka şeylerin savaşını verir olduk.
Kendi içimize dönmeyi unuttuk. Kendi fikrimizden başka olanı hep kötü bildik. Uzlaşmamız gereken yegane noktanın “vatan” olması gerektiğini bilemedik. Eleştirdiğimiz noktaların bin beterini kendimizin yaptığına tanıklık ettik. Çünkü bu devirde Ömer Lütfi METE’NİN deyimiyle: “Herkesin putu kendine şirin, herkes başkasının putuna İbrahim.” di. Bu sebeple kimse birlik olamadı. Birliğin olmadığı noktada her alanda işgale açık hale geldik. ABD ayrı İngiltere, Fransa ayrı girdi aramıza. Eskiden olduğu gibi topyekün mücadele edemedik bu yüzden. Bir milletin kendi bütünlüğünü korumasının en önemli husus olduğunu unutmak, her şeyin başlangıcı oldu bu yüzden. Tüm bunlar yaşanırken vazgeçilmez yeminle Türk-İslam Davası’nın yılmaz savunucusu, Yolbaşçımız Sn. Devlet BAHÇELİ Liderliğinde Milliyetçi Hareket Partisi, Dava Arkadaşları, Teşkilatı, Yıkılmaz Kalemiz Ülkü Ocakları, Türk Milleti’nin tercihi Cumhur İttifakı’nın içeride ve dış dünyada bükülmez güç olduğunu gördük.
Sınırlarımızda bizden fazla MEHMETÇİK kanı akıtan bir Devlet olmamakla birlikte; Batı indeksli teröristan devleti legalleştirilmeye çalışılırken, yanıbaşımızda Kerkük, Suriye’de Bayır Bucak Türkmenleri’nin hala siyasi-hukuki-kültürel haktan mahrum bırakılması, Gönül Coğrafyamızda yaşayan Uygur Türkü Soydaşlarımıza, her gün Urumçi-Barın Katliamı’nı aratmayan Çin Rejimi’nin uyguladığı işkencelere karşı ve Gazze’de Müslümanlara yaşatılan zulme karşı BM, AHİM sessizliğini korurken Türk Devlet Teskilatları Üye Ülkeler arasında TÜRK MAHKEMESİ’nin kurulması bu bakımdan büyük önem arz etmektedir.
Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’IN deyimiyle: “İhanete bulaşanlar, milletin kardeşliğine pusu kuranlar eninde sonunda adalete hesap vereceklerdir. Bunun adı kör düşmanlık veya rövanşizm değil, milli iradenin refleksi, devlet olmanın gereği, ebet-müddet ilkesinin şartıdır. Biz bu ülkeyi sokakta bulmadık, bu ülkeyi kolay kurmadık, bugünlere kolay getirmedik. Her karış toprağında bir aslanın yattığı bu cennet vatanı sokak terörüne teslim edemeyiz.”
Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ: “Benim evlatlarım sokağa çıkarsa eylem değil, ihtilal yapar.” “Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş…” Bizler de Başbuğumuzun bahsettiği bu savaşın tam ortasındayız.
Geçmiş günlerde yaşadığımız olayların ardından MHP Genel Başkanımız, Bilge Liderimiz Sn. Devlet BAHÇELİ 27.03.2025 tarihinde yaptığı açıklama ile: “Türkiye Cumhuriyeti’ni can pahasına savunacağız. Cumhur İttifakı CHP’nin muhbir ve muhabir mihmandarı olduğu çok boyutlu tahrik ve tahrip dalgasını kırmaya muktedirdir. Çünkü büyük Türk Milleti yanımızdadır. Yabancı istihbarat örgütlerinin kuklası olup sokaklara dökülenlerin, iç asayiş ve huzur ortamını bozanların yakasından tutmak mutlaka sağlanmalıdır.” Gerçekleriyle tüm şeffaflığıyla ortaya koymuş ve vatandaşlarımızı sağduyulu olmaya davet etmiştir. Vatan hainlerine her zaman Devletin yumruğu olduğunu her seferinde hatırlatmıştır.
Güncel gelişmelere yakından bakacak olursak; Ekrem İmamoğlu’nun 1990 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptığı belirtilmiş ancak bu durum mevzuatına aykırılık teşkil etmektedir. Özel Üniversitesi-Devlet Üniversitesi arasında yatay geçiş yapılması mümkün değildir. Hukuki açıdan bakıldığında maddi gerçeklik kısmında hiçbir sorun bulunmamaktadır. Bu sebeple, gerçekleştirilen hukuki işlem yok hükmündedir. Hukukta bir işlemin yok hükmünde olması demek, o idari işlemin süre kaydı aranmaksızın her zaman geri alınması mümkün demektir. Söz konusu “açık hata” ve “yok” hükmünde işlemlerde nasıl bir yol izleneceği Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 1987 Tarihli Kararında açıkça belirlenmiştir. “Yokluk ve mutlak butlan halleri ile kişinin gerçek dışı beyan ve hilesinin yanlış işlem tesisine neden olduğu hallerde idare yanlış işlemini böyle bir süre şartına bağlı kalmaksızın geriye doğru yürür şekilde geri alabilir.” Bu karara paralel bir şekilde kazanılmış haktan da söz edilemeyeceğini ek olarak belirtmek zorundayız. Çünkü hukuka uygun kazanılmış bir hak da mevcut değildir. Açıklanan tüm bu sebeplerden ötürü karar hukuken tartışmaya açık değildir.
Olayın hukuki kısmına değindikten sonra; yaşanan her bir krizin ardından belirli kesimlerin demokrasi, Atatürk, George Orwell ifadelerine sığınarak yaptıkları hukuksuzlukları gizlemeye çalışmakta olduklarını görmekteyiz. Milliyetçi Hareket Partisi Sinan Ateş dosyasında en ağır ithamlarla karşı karşıya kaldığında dahi yargı kararını açıklayana kadar adalete baskı yapmadan, saygı duyarak hüküm verileceği anı beklemiştir. O zaman “Hukuka saygı duyun, kararı bekleyin” diyen kesimler kendileriyle ilgili yargıya intikal eden en ufak bir soruşturmada sokaklara dökülmekte; camiye, esnafa, milli-manevi değerlerimize zarar vermekte; boykot başlatarak milli zarara neden olmaktadır. Konu kendileri olunca demokrasi, hukuk, adalet terimleri rafa mı kaldırılmıştır?
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN Gençliğe Hitabesi’nde geçen:“Birinci vazifen, Türk İstiklali’ni, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Kısmında geçen Türk’ün istiklalini aylarca “Kent Uzlaşısı” adı altında satanlar kimlerdi?
İhalelerle, yolsuzluklarla ilgili en fazla iddiaya sahip olup aynı suçlardan yargılanmaya başlayanlar kimlerdi?
Savcıyı, hakimi tehdit edenler kimlerdi?
Halkı kin ve düşmanlığa, ayrılıkçılığa sevk edenler kimlerdi?
Ülkesini her fırsatta Batı’ya kötülemeye yer arayanlar kimlerdi?
Tüm bu eylemleri bilerek ve isteyerek; bir başka ifadeyle hukukta “kasten” gerçekleştirip Devleti suçlamak hangi kitapta yazar?
Fakat CHP Atatürk Dönemi haricinde geçmişten beri böyle değil midir? Hak aramak kılıfı altında her zaman halkı galeyana getirerek devletle vatandaşın arasını açmaya, istikrarsızlık yaratarak toplumu kaosa sürüklememiş midir? Bu CHP’nin yıllardır benimsediği bir politikadır. Savundukları, saygı duyulması gerektiği söylenilen ilkeleri ilk ihlal edenlerdir.
Mesele adil bir toplum düzeni oluşturma gayesi hiçbir zaman olmamıştır. Mesele, herkesin kendi fikri ve görüşünden birini iktidara kavuşturma hayalidir. Bu hayal ne kadar gecikirse veya önüne taşlar konulursa sinirler de o denli gerilmekte, hırçınlıklar artmaktadır.
Bir kesimin düşmanlığı; iktidar düşmanlığı; insanın doğru düşünme yetisini elinden alıyorsa orada bir düşünmek gerekmektedir. Mesela seçilmiş bir belediye başkanının yargıdan muaf olduğunu düşünmek bu zihniyet körlüğünün göstergelerinden sadece biridir. Yargı önünde herkes eşitse, bir belediye başkanının üstüne atılı iddialardan dolayı hakkında soruşturma başlatılmasından daha doğal ne olabilir? Suç işlemediği noktasında emin olan kişi veya gruplar yargılanmama uğruna neden sokakları ateşe verir?
Gelinen son noktada CHP’yi bir hukuk imtihanı beklemektedir. CHP kızgınlığı ve hamaseti bir tarafa bırakıp Yargı kararının gelmesini bekleyerek sabır gösterecek midir? Cevabı belli olsa da ileriki günlerde hep beraber göreceğiz.
Bu yaşanan krizlerin arasında en önemlisi: Biz ezelden ebede Büyük Türk Devleti’nin varisleri olarak 4 Nisan 2025’te: Merhum Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’İN uçmağa vardığı günde Büyük Türk Milleti’ni sevindiren en önemli olay, MHP Genel Başkanımız Bilge Liderimiz Sn. Devlet BAHÇELİ’NİN tekrar mesaiye başlamasıdır. Kaptansız gemi misali nereye savrulduğumuzu bilemeyecek durumdayken Liderimizin geri dönüşü hem hayatlarımıza hem fikir dünyamıza hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine bir ışık, ümit olmuştur. Türk Milleti’nin bekasını düşünen bu ülkenin her bir ferdi Liderimizin gelişiyle hayatında yeni bir sayfa açmıştır. Bazı Liderler, sadece Türk Siyasi Tarihinde değil, insanların kendi iç dünyalarında da büyük bir yere sahiptir. Bu sebeple Liderimizin verdiği güç sadece Devletimiz ve Milletimiz için değil aynı zamanda özel olarak kendi yaşantılarımızda da bir itici güç oluşturmaktadır. Rabbim onu başımızdan eksik etmesin. Varlığını daim, başımızda baki kılsın… Bunun yanında Lider sağ salim ayakta iken onu yok saymaya çalışanları da unutmadık.