TOLGA POLAT / TÜRKGÜN
Türk müziğinin yeni dönem temsilcilerinden Çağdaş Suseven " Bile Bile " isimli çalışmasından 2 yıl sonra yepyeni teklisi Leyla ile müzikseverlerle buluştu.
20 yıl önce ilk kez yine aynı şarkı ile büyük ilgi gören Çağdaş Suseven, şarkının sahibi Halil Karaduman'in vefatından önce şarkının remix versiyonu için konuştuklarını ancak araduman'in ömrü vefa etmeyince bunu bir borç bilerek yaptığını belirtti.
Gençlerin şarkıyı tanımalarında remix versiyonunun etkin olacağını söyleyen Çağdaş Suseven, "20 yıl önce büyük bir kitleye şarkının orijinalini çok sevdirdik.
Şimdi onların çocuklarına sevdirmek amacımız. Ve bu çalışma aynı zamanda büyük usta Halil Karaduman 'a bir ahde vefa" diyerek şarkının önemini bir kez daha vurguladı.
DNC MÜZİK etiketiyle tüm dijital platformlarda yerini alan Leyla ( Remix ) in aranjörlügünü Mustafa Canbazlar, klip yönetmenliğini Işık Sam Saylav yaptı.
TÜRKGÜN'E KONUŞMUŞTU...
Çağdaş Suseven 'Türk müziği abidedir, ciddi kültür ister'
'Bizden önceki kuşaklar çok daha iyi çocuk yetiştirdiler, biz ise kıymet bilmeyen, çabuk tüketen nesiller ürettik' diyen başarılı ses sanatçısı Çağdaş Suseven ile geçmişten günümüze Türk müziğini konuştuk.
Eski şarkıların ruha işlediğini, şimdikilerin ise gelip geçici olduğunu belirten Çağdaş Suseven, Türk müziğinin kurtuluşunu şöyle özetledi: Yeni nesile, gerçek aşkı (hasreti, ayrılığı, sevmeyi, beklemeyi, vefayı) anlatıp, öğretmemiz lazım. O zaman Türk müziği, kalplerine işleyecektir.
POPÜLER kültürün yaygınlaşması son yıllarda Türk müziğini arka planda bıraktı. Oysa hiçbir tını, Türk müziğinin naifliğini, kibarlığını anlatamaz. Ruha işlercesine güftekarların okuduğu mısraları hangi Batı müziğinde bulabiliriz ki! Çağdaş Suseven de o sanatçılardan birisi. Leyla isimli çalışmayla 2000 yılında karşımıza çıktı. Bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu ve ödüllerin ardı arkası kesilmedi. Öyle ki dönemin çocuk nesli, pop müziğini bırakıp, Türk Sanat Müziği’ne geçiş yapmaya başlamıştı. Kıbrıs gazisi, asker bir babaya sahip olan Çağdaş Suseven, bir süre ekranlardan uzaklaşsa da, hiçbir zaman Türk müziğinden kopmadı. Koro şeflikleri, öğretmenlik, sahne çalışmaları derken, her zaman aslında yeni çalışmalarla karşımıza çıktı, sanatında sessizce ilerledi. Çağdaş Suseven ile Türk Sanat Müziği’ni konuştuk. İşte başarılı sanatçının söyledikleri...
MAGAZİN ÇOK GÜNAH DOLUYDU, YAPAMAZDIM
Müzik hayatım 1994’te İstanbul’a gelmem ile şekillendi. Kaderimde de yazıyormuş ki çektiğim her çile ve akıttığım her gözyaşı bana başka bir kapı açtı ve 6.ayımda Raks firmasının sanatçısı oluverdim. Behiye Aksoy, Sevim Tuna, Emel Sayın, Bülent Ersoy gibi büyük isimlere vokalistlik yapmaya başladım. Konservatuardaki klasik eğitimime sahne deneyimlerimi de ekleyerek büyüdüm geliştim. Ve rahmetli Halil Karaduman’ın bana hediye ettiği Leyla ile 2000 yılında büyük ses getirdim. Ardından askerliğimi yapmak üzere Tunceli’ye gittim. Sonrasında, yeniden kariyerimi düzenlemeye giriştim. O sırada doğan oğlum, hayatımı başka bir şekle sokmamı sağladı. Açıkçası müzik piyasası ve ilişki içinde olmanız gereken magazinsel kısmı bana çok günah dolu geldi.. Aile içinde olmanın verdiği huzuru, hiçbir şeye değişemeyeceğim dedim. 2005’te 2. albümümü çıkardım. Kral TV tarafından yılın en iyi Türk Sanat Müziği Sanatçısı ödülünü aldım. En son Bile Bile isimli sözü, müziği bana ait olan çalışmamı çıkarmıştım. Önümüzdeki aylar içinde inşallah yepyeni bir çalışma ile dinleyenlerimizle buluşacağız. Şimdilerde de Dr. Arif Şanlı Musiki Derneği Ataşehir Korosunda koro şefliği, yine aynı dernekte kadınlar korosu şefliği, Büyük Ada’da yer alan 4 Ada 1 Koro Musiki Topluluğu’nda koro Şefliği ve Çekmeköy Rapsodi Korosu’nda koro şefliği görevleriyle musikiye hizmet ediyorum. Ayrıca cuma ve cumartesi günleri sahne alıyorum. Ne mutlu, 10 seneyi aşkın süredir sahnelerim tıka basa doluyor.
ŞİMDİKİ NESİL ÇABUK TÜKETİYOR
Değişmeyen bir gerçek varsa o da değişimdir. Kadına ulaşmak eskiden çok zor ve meşakkatliydi. Çiftler birbirine kavuşamadıkça aşık oluyordu. Şimdiyse sosyal medya aracılığı ile herkes herkesle çok rahat tanışıyor, görüşüyor, kavuşuyor. Yaşadıkça da tüketiyorlar, çabucak bitiyorlar. Bu ilişkilere refakat eden şarkılar da öyle.Zor elde edilen her şeyin kıymeti bilinir. Bakın, şimdiki çocuklar kıymet bilmiyor, her şeyleri var. Bir ideal uğruna meşakkatli yollardan geçmek diye bir durum kalmadı. Olsa da buna tahammül edecek nesiller yok. Yeni nesillere Türk musikisini anlatmak ve yaymak için önce aşkı anlatmak öğretmek lazım… Hayat bunu öğretmiyor ki bizler öğretebilelim.
RADYOLAR AYRIM YAPIYOR
Keşke 2000’lerin başında olduğu gibi her radyoda her tarzda şarkı çalınabilse. Benim Leyla şarkım o dönem her radyoda çalıyordu. Şimdi ise sadece alaturka konseptli radyolar çalıyorlar. Dinleyiciye neyi verirseniz, neyi empoze ederseniz onu benimser. Radyolar ortak karar alıp bir süre alaturka yayın yapsalar, inanın gençler yine eskiden olduğu gibi heveslenecek, dinleyecek ve sevecekler.
BESTECİLER VE SÖZ YAZARLARI KÜSKÜN
Günümüzde birçok değerli sanatçı çıkıyor ama haberimiz yok. Bunun ortaya çıkması için teşvik lazım. İnanın benim yüzlerce bestem var ama bunları hangi mecrada nasıl ve neden okuyayım ki… Kime okuyacağım… Kim çalacak. Bir şarkıyı aranje etmek en az 4-5 bin liraya mal olur. Buna bir de klip masrafı ekleyin. Ve sonra daha da mühimi bunun tanıtımı… Hangi kültürdeki halka bu tarz şarkıyı dinleteceksiniz? Her şeyi geçtim kim söyleyecek bu şarkıyı? Popüler bir isim okursa evet sorun yok, meşhur bile olur şarkı. Zorla radyolarda empoze edileceği için. Eee peki tanınmamış bir ses bunu nasıl başaracak? Besteciler de küskün…Söz yazarları da… Türk müziğinin bu ülkenin gerçek müziği olması konusuna gelecek olursak, böyle bir şeyi asla beklemiyorum, olmayacaktır. Gerçek pop yapan kaç şarkıcı ve kaç aranjör var ki. Bir ara neredeyse tüm slow pop şarkısında ud vardı… Tanbur bile kullanılıyor. Klasik kemençe, yaylı tanbur var…
KONSERDE KÜFÜR EDEN ŞARKICILAR VAR
Şu an canlı konser veren sanatçılara bakın, hepsini toplasanız bir Zeki Müren, bir Behiye Aksoy, bir Muazzez Abacı, bir Bülent Ersoy, bir Emel Sayın eder mi? Bu isimleri ve nicelerini sahnelerde canlı izlemiş bir nesil şimdi tutup günümüzden bir popçuyu hatta alaturkacıyı bile nasıl benimseyip sevip dinlesin ki? Eski sanatçılarda seyirciye saygı vardı. Giyimden konuşmaya kadar inanılmaz bir saygı çerçevesindeydi herkes. Şimdi sahnede küfür eden şarkıcılar var. Halktan biri gibi giyinip sahneye çıkılıyor. Bu günümüz gençliğine tuhaf gelmiyor ama o eskileri bilenlere garip geliyor, sevmiyorlar böyle şeyler. Benimsemedikleri için de kabullenemiyorlar. Ama asıl sebep aşkı, acıyı, sevdayı, kavuşamamayı anlatırken bambaşka diller ve üslubun kullanılması. Şimdiki şarkı sözleri çok sert, çok katı, eskiden daha naif, daha ruh okşayan bir kibarlık içindeydi. Ayrıca dedim ya, Türk müziği ciddi bir kültür istiyor. Bu günümüz neslinde maalesef yok.
ÖZÜNÜ KAYBETME
DIŞA açılmayı elbette ki destekliyorum, lakin dışa açılırken özünüzü kaybediyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Yunan müziği dünya çapında popüleritesi olan bir müzik türüdür. Onlarda pop şarkılar altyapılar yapmalarına rağmen özünde yine Yunan müziğini korumuş, geliştirmişlerdir… Biz ise bunu yapamadık… Yıldırım Gürses ilk kez çok sesli denemelerle Türk müziğini bambaşka yerlere götürmüş geliştirmiştir. Çok değerli aranjörler var. Mesela Ozan Doğulu’dan alaturka bir eser üzerinde deneme beklerim. Müzik insanlarının yapacağı çalışmalarla müziğimiz değerini daha da bulacaktır.