07 Ocak 2025
weather
9°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Röportaj Yıldıray Çiçek: Medyada büyük bir zafiyet var

Yıldıray Çiçek: Medyada büyük bir zafiyet var

Başyazarımız Yıldıray Çiçek, son çıkan kitapları ‘Medyada Düşürülmüş Maskeler 6’ ve ‘Beslediğiniz Kurtların Savaşı’ hakkında merak edilenleri, arkadaşımız Bahadır Çoban’a anlattı.

13 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Yıldıray Çiçek: Medyada büyük bir zafiyet var

YANLIŞA YANLIŞ, DOĞRUYA DOĞRU

‘Medyada Düşürülmüş Maskeler’ adlı seri kitapların, Türk medyasının ibretlik hâlinin bir röntgeni olduğunu belirten Çiçek, “Bu kitapların içeriğinde birçok yazar, yorumcu, medya kuruluşu hakkında somut bilgiler var. Objektif olma, etik değerlere bağlı kalma, görev ahlakını yaşatma konusunda Türk medyasında maalesef büyük bir zaaf var. ‘Beslediğiniz Kurtların Savaşı’ kitabım ise tek cümleyle benim vicdan rahatlığımın eseridir. Hiçbir menfaat kaygısına düşmeden yanlışa yanlış, doğruya doğru dediğim, toplumdaki sosyal çürümeye dikkat çeken yazılarımı derlediğim bir eser” dedi.

MEDYADA BÜYÜK BİR ZAFİYET VAR

Başyazarımız Yıldıray çiçek ile son çıkan kitapları “Medyada Düşürülmüş Maskeler 6” ve “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” hakkında, Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı’nın yeni binasında bir söyleşi gerçekleştirdik.

TÜRKGÜN, TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN GURURUDUR

Türkgün’ün içeriği, güncelliği ve görselliğiyle Türk milliyetçilerinin gururu olduğunu söyleyen başyazarımız Yıldıray Çiçek, MHP ve Ülkü Ocakları’yla gönül bağı olan herkesin Türkgün’e sahip çıkması gerektiğini dile getirdi. 

Bahadır Çoban: Sayın Çiçek, size klasik bir soru yönelterek söyleşimize başlamak istiyorum. Yazarlığa ilk nasıl başladınız? Yeni çıkan kitaplarınıza konuyu getirmeden, bundan önceki hangi eserleriniz okuyucularımıza ulaştı onun bilgisini verir miniz?

Yıldıray Çiçek: Öncelikle Türkgün gazetemizde böyle bir imkânı tanıdığınız için sizlere çok teşekkür ediyorum. Birbirinden anlamlı ve önemli röportajlar içinde şahsıma da yer ayırmanız ziyadesiyle beni mutlu etti. Yazarlığa ilk adımımı lise yıllarımda atmıştım. 1990’lı yılların başındaki lise çağımda Kayseri Ülkü Ocakları’na gönlümüzü teslim ettikten sonra Ülkü Ocağı’nın bünyesinde çıkan dergiler, okuma ve yazma hevesimi arttırdı. İlk yazma deneyimlerimi o dergiler aracılığıyla başlattım. Bir zaman sonra Hergün, Ortadoğu, Büyük Kurultay gibi gazetelerin “okuyucu köşelerinde” yazmaya başladım.

Her yazdığım yazı bu gazetelerde yayınlandıkça daha çok yazmaya başladım. Bazen bu yazma hevesimin artmasıyla kendime alan açıp mahlasla yazdığım günler de oldu. Yazılarım bu gazetelerin okuyucu köşelerinde çıkınca, o heyecanı gönüldaşlarımla yaşamak için yazımın yer aldığı gazete kupürlerini cebimde taşırdım. O yazılar benim kalemimi gün geçtikçe olgunlaştırdı. 1997 yılında ise sahibi olduğum ve Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptığım Kutlu Sesleniş dergisini çıkarmaya başladım. Bu dergi hem şahsıma hem de diğer genç arkadaşlarımıza adeta okul oldu.

2000 yılının başlarında Ortadoğu gazetesinde köşe yazarlığına ve Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde yöneticiliğe başladım. Ülkü Ocakları bünyesinde çıkan Ülkü Ocakları, Türkü, Genç Arkadaş gibi dergilerde de yöneticilik ve yazarak tecrübemi daha çok artırdım. Ortadoğu gazetesinde 18 yıl yazarlık yaptım. 2018 yılında da Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin ismini verdiği ve onun baniliğinde kurulan Türkgün gazetesinde köşe yazarlığına başladım. Bilindiği gibi o günden beri de başyazar olarak Türkgün gazetesinde yazmaya devam ediyoruz. Türkgün gazetesi, Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ercan Varol’un titiz ve kaliteli çalışmaları sayesinde medya dünyasında etkin ve dikkatle takip edilir bir seviyeye gelmiştir.

Bugüne kadar "Bu Vatan Kimin?", "Basında Ülkü Ocakları", "Anlam Çığlıkları”, “Ortadoğu Ameri-KAN Kokuyor", “MHP’nin Hayır’ları ve Değişim Operasyonu”, “Aynası Kırılanlar”, “Biz Biliyorduk”, “Medyada Düşürülmüş Maskeler (1-2-3-4-5-6)”, “Kutsanmış Ağabey Sendromu”, Beslediğiniz Kurtların Savaşı” isimli kitaplarım çıktı. Allah sağlık ve uzun ömür verdiği ölçüde de yeni kitaplar çıkarmaya devam edeceğim. Allah kalemimize güç versin. Okuyucularımız da bizi manevi desteklerinden mahrum etmesin.

“MEDYADA BÜYÜK BİR ZAFİYET VAR”

Bahadır Çoban: Yeni çıkan kitaplarınıza dönecek olursak, “Medyada Düşürülmüş Maskeler-6” ve “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” isimli iki yeni kitabınız çıktı. Özellikle sosyal medyada çok ilgi gören bu kitaplarınızın içeriğinden biraz okuyucularımıza bahseder misiniz?

Yıldıray Çiçek: Öncelikle “Medyada Düşürülmüş Maskeler-6” kitabımdan bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz bu kitap seri halinde devam ediyor. 6. sayısına ulaştığımız “Medyada Düşürülmüş Maskeler” Türk medyasının ibretlik halinin bir nevi röntgenidir. Bu kitapların içeriğinde Türkiye’deki birçok yazar, yorumcu, medya kuruluşu hakkında kanaat oluşturacak arşiv niteliğinde somut bilgiler, deliller, değerlendirmeler, kıyaslamalar var. Türk medyasının kalitesi maalesef olması gereken bir seviyede değil. Son yıllarda sol medya ise bu seviyeyi oldukça yere düşürdü. Objektif olma, etik değerlere bağlı kalma, görev ahlakını yaşatma konusunda Türk medyasında gerçekten büyük bir zaaf var. Herkesi böyle değerlendirmek elbette büyük haksızlık olur. Türk medyası içinde bu değerleri yaşatma konusunda özü-sözü çok doğru yazarlar ve yorumcular da vardır. Onları takdir etmek bizim için namus borcu olduğu kadar, özü-sözü doğru olmayanlarla da mücadele etmek adeta bir vatan görevidir.

Kalemiyle olsun, diliyle olsun sürekli yalan üretenleri, iftira atanları, milli ve manevi değerlerimize düşmanlık yapanları, Batı’nın menfaatlerine ve projelerine hizmet edenleri, bölücülerin emellerine taşeronluk yapanları, ahlaksızlığı özendirenleri, ideolojik takıntılı ve saplantılı halleriyle sürekli toplumda ayrıştırma yaratanları, kaos peşinde koşanları “Medyada Düşürülmüş Maskeler” kitabının içinde görebilirsiniz. 

Bir yazara, yorumcuya, medya patronuna iftira atmadan hepsinin maskesini, kendi geçmişlerini, sicillerini ve günümüzdeki çelişkilerini ortaya sererek düşürdüğümün inancındayım. Türk medyası içinde hala maskesi düşürülecek tabi ki çok kişi var. Bazı maskeler ise zamanın akışında kendiliğinden düşmektedir. Türk milletinin milli ve manevi özünü yaşatan, birliğine, beraberliğine katkı sağlayan, toplumun huzurunu esas alan, adalete katkı sağlayan objektif bir Türk medyası en büyük temennimiz ve özlemimizdir.  

KİMSE BANA “İFTİRA VE YALAN” SUÇLAMASIYLA DAVA AÇAMADI

Bahadır Çoban: Son cümlelerinizde iftiradan bahsetmişken müsaadenizle araya girmek istiyorum. Zaten sorularımın arasında da vardı. Bir siyasi sizinle ilgili TBMM Bütçe görüşmelerinde Yıldıray Çiçek'in çarşaf çarşaf, devamlı iftira ve hakaret dolu köşe yazılarını saatlerce Bengü Türk televizyonu yayınlıyor ama hiçbir yaptırım almıyor” eleştirinde bulunmuştu. Gerçi o günlerde bir köşe yazısıyla gereken cevabı vermiştiniz. Bu konuda tekrar söyleyeceğiz sözler var mı?

Yıldıray Çiçek: Siyasi tutarsızlıklar içindeki o hanımefendinin ismini o cevap yazımda anmamaya özen gösterdim. Siz de bunun farkında olduğunuz için sanırım o hanımefendinin ismini vermediniz. Böyle bir suçlama karşısında bir başkası olsa inanın çok ağır ifadeler kullanırdım. Çünkü en hassas olduğum bir konuda şahsıma iftira atılıyor ama mazimize, bizi biz yapan değerlere ve o hanımefendinin taşıdığı kan bağlarına çok büyük saygımız ve vefamız olduğu için ölçülü davranmaya her daim devam edeceğim. TBMM’deki Bütçe görüşmelerinde ismimden ve yazılarımdan bahsedecek kadar mesai harcıyorsa gerçekten yazılarım kendileri için büyük rahatsızlık veriyor demektir. Yazılarımda kendilerine yönelik bir iftira ve hakaret olduğundan değil, MHP’ye yönelik yaptıkları kara propagandaları karşısında onları gerçeklerle yüzleştirdiğim için rahatsızlık duyuyorlar. Türkiye’nin en fazla dava açılan yazarlarından birisiyim. Dava açanlardan hiçbirisi de bana “İftira ve yalan” suçlamasıyla dava açmamıştır. Sert yazılar yazdığım doğrudur. Çünkü lafımı, sözümü hiç esirgemem. Bu hanımefendi yazılarımızda iftiraya maruz kaldığını iddia ediyorsa, çıksın “Şu cümleniz iftira” desin. Kendisi de bir başkası da bunu asla diyemez. O yüzden benim yazılarıma iftira atarak boş yere TBMM toplantı salonlarını meşgul etmesinler. Vatandaşın meselelerine çözüm yollarını arasınlar. Yusuf Has Hacip ne diyordu: “Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün; senin menfaatin halkın menfaati içindedir.

O hanımefendi siyasi çelişkiler girdabından çıkıp, bizlere iftira atmayı bırakıp, bu tavsiyemizi dikkate almalıdır. Taşıdığı kan bağı ve siyaset ahlakı bunu gerektirir.

“Medyada Düşürülmüş Maskeler” isimli kitaplarımı okuyanlar, somut ve tarihi gerçekler üzerinden yazılan yazılarımın kalem ahlakı barındırdığını görecektir. Birçok yazar ve yorumcunun gerçek yüzünü, bu seri halde çıkan “Medyada Düşürülmüş Maskeler” isimli kitaplarımda herkesin göreceğinden şüphem yok.

“BU KİTAP BENİM VİCDAN RAHATLIĞIMIN ESERİ”

Bahadır Çoban: “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” isimli kitabınız da hem ismi itibariyle hem de beş tane ok isabet etmiş ve etrafında sırtlanların göründüğü dolunaydaki Kurt temalı kapak fotoğrafıyla çok dikkat çekiyor ve sosyal medyada etkileşim alıyor. Bu kitabınız hakkında yorumunuz nedir?

Yıldıray Çiçek: “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” isimli kitabım tek cümleyle benim vicdan rahatlığımın eseridir. Zaten kitap içinde bir de “Vicdan rahatlığı en güzel hazinedir” başlıklı bir yazım bulunuyor. Hiçbir menfaat kaygısına düşmeden yanlışa yanlış, doğruya doğru demek için kimi zaman isyanlarımızı, kimi zaman haykırışlarımızı yansıttığımız, toplumdaki sosyal çürümelere dikkat çeken yazılarımı derlediğim bir eserdir. Kitap içinde öyle yazılar var ki, yüz yıl sonra tekrar yayınlansa “Günümüzü yazmış” şeklinde değerlendirilecek yazılar bunlar. Yani kıyamete kadar güncelliğini asla yitirmeyecek bir nitelik taşıyor. Bu kitap hakkında olumlu çok yorum aldım. “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” isimli kitabımı okuyan herkes bu tür içerikteki yazılarımı daha sık yazmamı tavsiye ediyor. Kimi okuduğu yazılarda kendi yaşadıklarını yahut etrafındaki yaşananları gördüğü için kitabı daha içselleştirerek değerlendiriyor.

Türk milliyetçileri, Ülkücüler, MHP’liler “Bozkurt” işaretini milli sembol olarak kullandığı için, bu hareketin mensubu bir yazar olarak kitabın kapağında etrafında sırtlanlar olan, oklanmış bir kurt ve isminin de “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” olduğu bir kitap çıkardığınızda elbette çok dikkat çekiyor. Biliyorsunuz özellikle Zeytin Dalı Operasyonu sırasında Türk askerlerinin, polislerin ve Suriyeli Türkmenlerin Bozkurt işaretini kullanmasından sonra internet üzerinden dünyada en çok anlamı aranan “Bozkurt” işareti olmuştu. O günden sonra her alanda Bozkurt işareti daha çok görünür hale geldi. Bu durum elbette Bozkurt işaretini popüler hale getirdi ve tarihi anlamı anlaşılır oldu. Bu sebepten olacak ki kitabın kapağı gerçekten çok dikkat çekiyor. Kitabın ismi niçin “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” oldu diyecek olursanız. Kitap içinde bu başlıkta iki yazım var. Onları kitap içinde zaten “Kapak Yazısı” olarak vurguladım. Onlar okunduğunda kitabın ismi daha net anlaşılacaktır. Yazıların temel hedefi ve amacı da görülecektir.

Bu yazıları yazarken bir hikâyeden esinlendim. Bir bilge torunlarına eğitim verirken “İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında.” diyerek iyi karakter ve kötü karakterlerde kurt tasviri yaparak, bu savaşın her insanın içinde sürdüğünü vurgulamış. Çocuklar bu anlatımdan etkilenerek “Hangi Kurt kazanacak?” diye sormuş. Bilge de çok anlamlı bir şekilde “Beslediğiniz” diye cevap vermiş… Kitabın ismi de işte bu hikayeden doğdu. İşte bu savaş dâhilinde insan suretindeki çürümüş karakterlerle, ikiyüzlülerle, vefasızlarla, nankörlerle, ahlaksızlarla, ahmaklarla, yalancılarla, hainlerle, iftiracılarla, sırtını döndüğünde ilk fırsatta hançer saplayanlarla, tek derdi kendi nefsini tatmin etmek olanlarla, kutsal sıfatları ve mekânları istismar edenlerle, davaya leke düşürenlerle mücadelenin edebi boyutunu “Beslediğiniz Kurtların Savaşı” içinde göreceksiniz. “Bu savaşı ben de veriyorum, bu savaşı ben de vereceğim” diyen herkesin bu kitabı okumasını tavsiye ediyorum.

“BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ MHP GENEL MERKEZİNİ İZLİYOR”

Bahadır Çoban: Size söyleşi teklifini yaptığımızda, “MHP Genel Merkezi’nin karşısında yeni açılan Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı’nın binasında söyleşimizi yapalım, fotoğraflarımızı da orada çekilelim” dediniz. Bunun özel bir sebebi var mı?

Yıldıray Çiçek: Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi bizzat Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli tarafından “Aziz hatırasını samimiyetle idrak etmek, davamızın ilkelerini sadakatle savunmak, fikir ve hizmetlerinin doğru anlaşılmasını ve anlatılmasını sağlamak" ifadeleri ve düşüncesiyle kurulmuştur. 

MHP Genel Merkezi’nin tam karşısında duran Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı’nın önünden geçerken “Başbuğ Alparslan Türkeş MHP Genel Merkezini izliyor, MHP Genel Merkezi de Başbuğ Alparslan Türkeş’i ufkuna almış” düşüncesi gözümde canlandı. MHP bünyesinde kurduğu “Siyaset ve Liderlik Okulu” 20. Dönemini tamamlamıştır. Bu okuldan yüzlerce öğrenci mezun olmuştur. Mezun olanların hepsi de logosunda Başbuğ Alparslan Türkeş imzası ve tarihteki Türk devletlerinin bayraklarını taşıyan Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı'na fikren ve ruhen hizmet edecek, akademik üretimler yapacak “Genç Türk aydını” seviyesine gelmiştir. Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı’nı bu manada çok önemli gördüğüm için fiziki manada buraya dikkat çekmeyi anlamlı buldum. Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in geçmişte kullandığı eşyaların da bulunduğu, onun fotoğraflarının odaları süslediği bu atmosferde onun kokusunu, manevi atmosferini yaşamak adına da böylelikle bir anımız oldu.

Bahadır Çoban: Son sorum ise Türkgün gazetesiyle ilgili olacak. Geçmişteki bir yazınızda bu davada özellikle sıfat taşıyan kişilerin Türkgün gazetesine yeterince sahip çıkmadığına dair sitem yazısı yazmıştınız. O yazıdan sonra siteminiz yerini buldu mu ve bir düzelme hissettiniz mi?

“TÜRKGÜN, TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN GURURUDUR”

Yıldıray Çiçek: Türk milliyetçileri, Ülkücüler ilk defa güncelliği, görselliği, tasarımı çok profesyonel bir gazetenin sahibi oldu. Eskiden bünyemizde çıkarılan gazetelerle ilgili birçok şikâyet gerekçesi bulanlar Türkgün’ün bu profesyonelliği karşısında şikâyet edecek konu pek bulamıyorlar. Türkgün’ün basılı ve dijital hali her Türk milliyetçisinin gururu olacak seviyededir. Hal bu olunca Türkgün’e sahip çıkmayan kim olursa olsun onun içinde eksiklik görürüm. Bu davanın, bu hareketinin mensubu herkesin Türkgün’e sahip çıkması gerektiği gibi, MHP, Ülkü Ocakları ve gönül birlikteliği olan kuruluşlarımızda sıfat taşıyan, yöneticilik yapan herkesin istisnasız sahip çıkması gerekirken, maalesef bu konuda zafiyet içinde olanlar var. Bir bayiden gazete almak, on saniyesini ayırıp Türkgün’den bir yazı, haber paylaşmak maalesef bazılarına zor geliyor ve mensubiyet sorumluluğunda üzerine düşenler yapılmıyor. O sitemim bunun içindir. Ben olaylara “Kötünün düşmanı iyi, iyinin düşmanı ise çok iyidir” şeklinde bakmayı tercih ediyorum. Türkgün iyi bir noktada ise çok daha iyi olsun, sorumluluklarını yerine getirmeyenlere sitem etmemin temel sebebi bu... İdeolojik hareketlerde yayın organları fikirlerin, düşüncelerin yayılması konusunda çok önemli araçtır, o yüzden Türkgün’e sahip çıkma konusunda eksiği olan eksiğini kapatmalı, sorumluluklarını yerine getirilmelidir. Türkgün’e sahip çıkmak kendi davana, düşüncelerine sahip çıkmaktır.

Bahadır Çoban: Türkgün için ayırdığınız zaman ve düşünceleriniz için teşekkür ediyoruz. 

Yıldıray Çiçek: Ben de sizlere tekrardan çok teşekkür ediyorum. Türkgün ailesine her daim başarılar diliyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Bir gün gitsen bile hatıran yeter