Türkgün Sağlık Hipotansiyon nedir, neden olur?

Hipotansiyon nedir, neden olur?

Kan basıncının normalin altına düşmesi, bazı kişiler için herhangi bir sorun yaratmazken, ani tansiyon düşüşleri ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Düşük tansiyonun nedenlerini ve hangi durumlarda tehlikeli olabileceğini bilmek, sağlık açısından büyük önem taşır.

MUHABİR: Çiğdem Özkan

Bazı bireyler, kalıtsal özellikleri veya bedensel yapıları nedeniyle düşük kan basıncıyla yaşamlarını sürdürebilir ve bundan pek etkilenmezler. Ancak, aniden azalan kan basıncı ya da şiddetli hipotansiyon atakları; solunum güçlüğü, bayılma ve kalp işlevlerinde bozulma gibi ciddi riskleri beraberinde getirebilir. “Hipotansiyon nedir, neden ortaya çıkar ve ne zaman tehlikeli hâle gelir?” soruları, düşük tansiyonun sadece “zinde ve sağlıklı olma” düşüncesi mi yoksa bir sağlık sorunu mu olduğunu anlamak için rehber niteliğindedir.

Hipotansiyon (Düşük Kan Basıncı) Nedir?

Hipotansiyon, sistolik (büyük kan basıncı) ve/veya diyastolik (küçük kan basıncı) değerlerinin normal seviyelerin altına inmesi anlamına gelir. Genellikle, sistolik basıncın 90 mmHg’nin altında veya diyastolik basıncın 60 mmHg’nin altında olması düşük tansiyon olarak kabul edilir. Ancak bu değerler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı bireyler doğal olarak 90/60 mmHg civarında kan basıncı seviyelerine sahip olsa da, bu durum onlarda herhangi bir rahatsızlık yaratmayabilir. Asıl önemli olan, kan basıncının hangi noktada belirgin semptomlar göstermeye başladığıdır. Ani tansiyon düşüşleri, özellikle beyine yeterli kan gitmemesi nedeniyle baş dönmesi, güçsüzlük ve hatta bayılma gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

Hipotansiyon Neden Olur?

Çeşitli etkenler kan basıncının düşmesine sebep olabilir. Uzun süre yemek yememek veya yeterince su tüketmemek, vücudun sıvı-mineral dengesini bozarak düşük kan basıncına yol açabilir. Aşırı terleme, ishal ya da kusma gibi vücuttan fazla sıvı kaybına neden olan durumlar da kan basıncının azalmasına sebebiyet verebilir. Kullanılan bazı ilaçlar (özellikle hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları veya psikiyatrik tedavilerde kullanılanlar) da düşük tansiyona neden olabilir. Ruhsal gerginlik, kaygı ya da sinir sistemini etkileyen nörolojik hastalıklar damarların genişlemesine sebep olarak kan basıncını azaltabilir. Nadir de olsa, tiroid bezi veya böbreküstü bezindeki işlev bozuklukları, vücudun hormon dengesini değiştirerek ciddi kan basıncı düşüklüğüne yol açabilir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Türkgün Sağlık Deprem sonrası kaygıyı azaltmanın yolu

Deprem sonrası kaygıyı azaltmanın yolu

İstanbul'da yaşanan son deprem, sadece fiziksel etkilerle değil, psikolojik travmalarla da gündeme geldi. Deprem sonrası birçok kişi, “hayalet deprem” algısı gibi ruhsal sorunlar yaşarken, nöroteknoloji alanındaki yenilikçi yöntemler, bu psikolojik etkilerle başa çıkmada umut veriyor.

MUHABİR: Sevda Yalçın

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan deprem, Türkiye'nin deprem kuşağında yer almasının verdiği endişeyi bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Fiziksel etkilerin yanı sıra, deprem sonrası yaşanan psikolojik sorunlar da büyük bir tehdit oluşturuyor. Özellikle "hayalet deprem" algısı, anksiyete ve panik atak gibi ruhsal sarsıntılar, depremzedelerin günlük yaşamını olumsuz etkiliyor. Ancak, nöroteknoloji alanındaki gelişmeler, bu zorlu süreci atlatmaya yönelik umut verici çözümler sunuyor.

Hayalet Deprem Algısı ve Beynin Alarm Durumu

Deprem sonrası yaşanan "hayalet deprem" algısı, aslında beyindeki bir alarm durumunun yansıması olarak açıklanıyor. Dr. Günet Eroğlu, bu durumu şöyle tanımlıyor: "Deprem anında, beynimizin hayatta kalma mekanizması devreye girer. Sarsıntı geçtikten sonra bile, beyin potansiyel bir tehlike arayışıyla çevreyi tarar. Dengeyi kontrol eden beyindeki aşırı aktivite, gerçekte olmayan sallanma hissi yaratır."

Nörogeribildirim: Deprem Sonrası Kaygıyı Yönetmek İçin Yeni Bir Yöntem

Nöroteknoloji alanında son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildi. Nörogeribildirim (NGB), bireyin beyin dalgalarını izleyerek, bu aktiviteyi bilinçli bir şekilde düzenlemeyi öğrenmesine olanak tanır. Dr. Eroğlu, NGB’nin deprem sonrası yaşanan stres, kaygı ve "hayalet deprem" hissinin yönetilmesinde etkili olduğunu vurguluyor. "NGB, beynin sakinleşmesini destekleyen frekansları güçlendirir, otonom sinir sistemini dengelemeye yardımcı olur ve yanıltıcı sallanma hissini azaltır."

Deprem Psikolojisi: Travmanın Etkileri ve Bilimsel Çözümler

Depremin fiziksel zararlarının yanı sıra, ruhsal etkileri de uzun süre devam edebilir. Deprem sonrası yaşanan anksiyete, stres ve travmalar, bireylerin psikolojik sağlığını tehdit eder. Nöroteknoloji ve nörogeribildirim gibi bilimsel temelli yaklaşımlar, bu psikolojik sorunlarla başa çıkmanın güçlü araçları olarak öne çıkıyor. Dr. Eroğlu, "Bireylerin psikolojik sağlamlıklarını artırmak ve travmanın uzun vadeli etkilerini azaltmak için bu yenilikçi yöntemlerin önemi büyük," diyor.

Deprem Sonrası Psikolojik Hazırlık: Nöroteknoloji ve Yenilikçi Yöntemler

Türkiye, deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak, deprem sonrası psikolojik hazırlık konusunda adımlar atmak zorunda. Nöroteknoloji ve nörogeribildirim gibi gelişmiş teknolojiler, bireylerin psikolojik iyileşme süreçlerini hızlandırabilir ve travmanın etkilerini minimize edebilir. Bu tür bilimsel temelli yaklaşımlar, gelecekte deprem psikolojisi için önemli bir araç olacak.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *