Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları;
AK Parti asla seçimden seçime milletin karşısına çıkan, seçimden seçime görünmeye çalışan bir parti olmamıştır. Biz yılın 365 günü bilfiil çalışan, işleyen, milletimizle gönül gönle yol yürüyen bir partiyiz.
Halka tepeden bakanların, milleti ajandalarının aracı olarak görenlerin, insanların dertlerini hiçe sayanların devrini sona erdirdik.
Bölgemizdeki gelişmeler karşısında kararlı bir duruş sergiliyoruz. Dünyadaki mazlumların sesi olarak itirazlarımızı her platformda en yüksek sesle dile getiriyoruz. Bütün bunları yaptığımız dönemde bedeller ödememiz kaçınılmazdır. Eski Türkiye'de olduğu gibi küçük hesaplarla uğraşıyor, tarihimize sırt çeviriyor olsaydık bunların hiçbirini konuşmazdık.
"Bundan daha büyük unvan yoktur"
Büyük kongre sürecimize büyük önem veriyoruz. Hizmet etme kabiliyeti yüksek, dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yolumuza devam edeceğiz. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Partili davamızın tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur. Gerisi gayret, takdir, nasip işidir. Görüldüğü gibi bizim gündemimiz ülkemize ve milletimize daha iyi nasıl hizmet edeceğimizdir. Partimizi de bu amaca uygun şekilde yönetmeye çalışıyoruz.
"Şizofrenik vakalar"
Türkiye'nin ikinci büyük partisinin gündemine baktığımızda bambaşka bir manzara görüyoruz. Önce grup başkanvekili, AK Parti'yi temsil eden grup başkanvekilimize "Bu hanıma haddini bildiriniz" diyerek imalı bir satışmada bulunuyor. Şizofrenik vakalar sadece caddelerde değil, parlamentonun içinde de var. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizleyemezsek, yazık olur.
Dokunulmazlık zırhı olmazsa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer akıl hastaneleridir.
Bu, partinin 28 Şubat'tan bir adım öteye geçemediğinin işaretidir.
"Cumhurbaşkanlığı milletin evi"
Güya bir CHP'li filmlere taş çıkartacak senaryoyla gizlice bizimle görüşmüş. Cumhurbaşkanlığı milletin evidir. CHP'lilerin de gelmeye hakları var. Mesela 15 Temmuz'un ardından Bay Kemal de geldi.
Ne kadar saçma olursa olsun, CHP'nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan böyle bir olayı takip etmeyenler için kısaca özetlemek istiyorum. Londra'da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da örnek gösterilemeyecek bir gazeteci var. Buna göre, 9 Kasım'da bir CHP'li Külliye'ye gelip bizimle görüşmüş. Yine iddiaya göre biz gelen kişiye, "Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir" demişiz.
"CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne?"
Bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. Gizli saklı hiçbir CHP'li yanımıza gelmedi. Külliye'ye giren araç da çıkan araç da bellidir. Ama herhalde bunlar kendi merkezleri gibi zannediyorlar burayı. Hiçbir CHP'liye genel başkan olması yönünde telkinde bulunmadım, çünkü sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne? Bu CHP Genel Merkezi'ni, CHP'ye oy verenleri ilgilendirir. Olmayan bir görüşmeyi ortaya atılan gazeteciyi siciline binaen mazur görmek mümkün. Peki bu iddianın üzerine "doğrudur" diyerek adeta tüy diken genel başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki, ilk duyduğumda cevap vermedim. Buna rağmen CHP Genel Başkanı, "Herkes konuşuyor, Erdoğan niye konuşmuyor" diyecek kadar seviyeyi düşürdü. Meselenin dallanıp budaklanması üzerine, "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum" diyerek iddiayı yalanladım. Buna rağmen kendisi çıkıp delikanlıca hata ettim, özür dilerim diyemedi.
Bunca yıl başbakanlık yaptım, cumhurbaşkanlığı yaptım; en çok hayıflandığım konulardan biri, şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır.
Şimdi yeni bir senaryo ortaya çıktı. Yatta bir aradaydılar. Şimdi yattakiler birbirini suçluyor. Hepsi ben yoktum diyor. Fakat bu iddiayı ortaya atan Sayın İnce de diyor ki: Onlar kendilerini gayet iyi bilir.
"Orta oyunu bitti"
CHP'nin siyaset üretme gücünün, kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu tüm Türkiye bir kez daha gördü. Yalanla, iftirayla, içi boş ithamlarla ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilemeleri gerekir. CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti.
CHP'liler kendi iç hesaplaşmalarını varsın gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de, bizzat kendilerinin de tek mesleği var: Yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama artık milletin yakasından düşsünler.
Şimdi diyorlar ki: Biz bu şartlarda Ankara'yı yönetemeyiz. Şu andan itibaren parayı yönetme sanatını ortaya koyman gerekir.
"İstanbul susuzluğa gidiyor"
Gelen haberler kötü. Havalar 3 ay daha böyle giderse, İstanbul susuzluğa doğru gidiyor. Aynı şekilde Ankara'da da sorunlar var. Arkadaş çözeceksin bu sorunu.
Ayrıntılar geliyor...