Yalçın, “Biz sana had bildirirken maskeni de düşürdük. Gerçek karakterini olanca çirkinliğiyle, kirli ruhunu bütün ufunetiyle teşhir ve deşifre ettik. Senin için seviye, çamurda eşelenmek, çukurda debelenmektir. Senin için seviye, bebek katili sofrasında sebeplenmektir. Senin, geçmişte gazetecilik bahanesiyle bölücübaşı Öcalan’ın sofrasında oturarak zıkkımlandığını ve PKK propagandası yaparak şehitlerimizin ruhlarını incittiğini Türk milleti henüz unutmadı” açıklamasında bulundu.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın
MHP Genel Başkan Yardımcısı E. Semih Yalçın, Ülkücülere hakaret eden Fatih Altaylı’ya açık mektup gönderdi.
Fatih Altaylı
Yaçın mektubunda şunları kaydetti:
“Fatih efendi!..
MHP ve Ülkücü Harekete saldırınca verdiğimiz etkili ve ezici cevap karşısında derhâl hakiki yüzünü göstererek mukabele etmişsin.
Şaşırdık mı, hayır.
Biz sana had bildirirken maskeni de düşürdük.
Gerçek karakterini olanca çirkinliğiyle, kirli ruhunu bütün ufunetiyle teşhir ve deşifre ettik.
Sen hangi üsluptan söz ediyorsun Allah aşkına?
Bugüne kadar senin üslubundan Türk milletinin değerlerini gözeten, kutsallarını dikkate alan bir cümle, bir tavır sadır oldu mu?
Senin işin gücün Türk’ün bizatihi varlığıyla savaşmak; Türk milletinin millî ve manevi değerlerine saldırmak, birlik ve beraberliğine karşı hainlerin safında mücadele etmek.
Sen, Türk milletinin mukaddesleriyle çatışıp ters düşmeyi kendine hayat tarzı ve adeta görev haline getirmişsin.
İnsanları, kurumları ve kutsalları aşağılayarak kendi ahlak düşkünü ruhunu yansıtıyorsun sürekli…
Çapına, çalımına, fikri çoraklığına bakmadan MHP camiasına ve Türk milliyetçiliği davasına ayar vermeye kalkıyorsun.
Sen kendini ne sanıyorsun?
Bir siyaset gurusu, yaşam koçu filan mı?
Sen olsan olsan malum mahfillerin oyun uşağı olursun.
Nene güveniyorsun da MHP ve Ülkücü Hareketle savaşıyorsun?
Senin yaptığın yel değirmenlerine saldıran Don Kişot’un çılgınlığından farksız.
MHP’yle aşık atmak senin haddine mi düşmüş, be akılsız!
MHP’yle kavgaya senin gücün mü yeter, be çelimsiz!
MHP’yle ringe çıkacak eldiven, senin nazenin ellerine 40 numara bol gelir! Ya haberin yok, ya da havsalan yenmiş yutulmuş…
Ayrıca bunun için mangal gibi de yürek lazım.
Senin gibi ödleklerin, ciğersiz ve yüreksizlerin harcı değil bizimle uğraşmak!
Biz seni adam yerine koymayız ama ne çare ki sen kaşınıyor, bize diş gösteriyorsun…
Senin gibiler üzerinden bütün memleket ve millet düşmanlarının paçavrasını çıkarmak bizim için bir görevdir.
Biz senin gibi baykuşları bir taşla avlarken viranelerde öten birçok hemcinsini ve uğursuz kuzgunu da avlamayı ihmal etmeyiz.
Attığımız taşlar hedefini bulup canını fazlasıyla acıtmış ki feryat etmekle kalmamış, bize ağır aşağılamalar yönelterek düştüğün zilleti telafi derdine düşmüşsün.
Uyarmadı deme, psikolojide telafi mekanizmasının, aşağılanmış ruhları nelere sevk ettiği malumdur.
Bak Fatih Efendi!
Bize üslup ve seviye dersi verecek en son kişi sen bile değilsin…
Ülkücü Hareket senin gibi kendini beğenmiş ve bilgiçlik budalası millet düşmanlarının kahrolası egolarını ayakları altında çiğnemeye muktedirdir.
Ülkücü Hareket, kendini dev aynasında görmene yol açan kibrini un ufak etmeye her zaman muvaffakiyetle hazırdır.
Sen gazetecilik mesleğinin de yüz karasısın.
Gazeteci; halkın tercümanı ve toplumsal değerlerin savunucusu, Hakk’ın sözcüsü, adaletin neferidir.
Gazetecinin tevazuu, ruh güzelliği ve insani seviyesi; hakikat ışığı gibi aydınlıktır.
Senin nasibinde bu beşerî kıymetlerin zerresi yok!
Senin kimseleri beğenmeyen nobran ve mütekebbir üslubunu ve mesleğinin yüz karası bencil tavırların gece gibi karanlık…
Şahsıma dönük, “Size birkaç beden bol, birkaç beden büyük gelirim.” cümlen bile senin ne kadar kibirli ve millete tepeden bakan bir Jakoben olduğunu gözler önüne seriyor.
Böylesine şişkin bir egonun arkasında, aslında büyük bir aşağılık duygusu ve kifayetsizliğin yattığını bilmek için bilim adamı veya uzman olmaya gerek yok.
Senin, zırh olarak kullandığın kendini beğenmişliğinin altında; felah bulmaz bir zavallılık, acınası bir ezik kişilik yatıyor.
Bir de utanıp sıkılmadan cevabi yazına, “Zaruri seviye kaybı” diye başlık atmışsın.
Senin seviyen mi vardı ki Fatih fendi?
Sen yıllardır Ülkücü Harekete ve MHP’ye çukurdan sesleniyordun zaten.
Senin utanarak izlediğini söylediğin şey, bizim senin gibi millet düşmanlarıyla mücadele ederken zaruri olarak seçtiğimiz yöntemlerden biri. Çünkü senin gibilerin anladığı dil bu…
Ayrıca bizimle ilk defa muhatap olduğun yalanına boşuna sığınmışsın. Biz seni geçmişte de defalarca uyardık.
MHP ve Ülkücü Hareketten söz derken üslubunu bozma, seviyeli ol dedik.
Bilhassa Sayın Genel Başkanımızı hedef alan maksatlı yayın ve yazılardan vazgeç diye kaç kere ikaz ettik.
Hak etmediğin hâlde, önceleri sana dikkatli yaklaşım sergilemeye özen gösterdik. Lakin sen dinlemedin, bildiğini okudun.
Habertürk TV’deki son edepsizliğin artık bardağı taşırdı. O vakit bize de senin layık olduğun tarzda konuşmak farz oldu.
Sencileyin sabahları tümsek aynanın önünde taranan meslek cücesine gerçek yüzünü göstermek icap etti.
Senden seviye ve üslup öğrenecek değiliz. Çakalın kurda emsal olduğu nerede görülmüş Fatih Efendi?
Seviye, üslup, ahlak, kalite gibi kavramlar; senin gibi sırça köşkten ahkâm kesen tatlı su entelleri için avam işidir. Hatta gereksiz fazlalık hükmündedir.
Senin için değerli olan, Türk milletinin değerlerine düşmanlıktır.
Senin için seviye, çamurda eşelenmek, çukurda debelenmektir.
Senin için seviye, bebek katili sofrasında sebeplenmektir.
Senin, geçmişte gazetecilik bahanesiyle bölücübaşı Öcalan’ın sofrasında oturarak zıkkımlandığını ve PKK propagandası yaparak şehitlerimizin ruhlarını incittiğini Türk milleti henüz unutmadı.
Senin hiçbir görüşe angaje olmadığın da yalan…
Sen, bugüne kadarki gazetecilik anlayışın ve sosyal ilişkilerinle zaten yerini seçtin.
Marksist ve solcu olduğunu inkâr ediyorsun.
Yahu senin Türkiye’deki bilumum Türk düşmanlarıyla, bütün sol çevrelerle birlikte hareket ettiğini, onların davulunu büyük bir inatla çaldığını bilmeyen mi var?
Köhne yazında, davayı kazanacağından emin bir edayla yargıda hesaplaşmaktan bahsediyorsun.
Mahkemeyi zan altında bırakacak bu kehanetin bile senin üslupsuzluğunun aleni göstergesi.
Sıkışınca hemen yargıya sığınmışsın.
Seninki, ev sahibinden kaçan azılı hırsızın karakola sığınmasına benziyor.
Sahi, hâkimin karşısına çıkınca ne yumurtlayacaksın?
“Ben, azılı Ülkücü düşmanı olarak arsızca MHP camiasının harim-i ismetine girdim; onlar da layığım veçhile muamele ettiler. Şikâyetçiyim.” mi diyeceksin?
Bizi mahkemeyle korkutacağını, susturacağını sanma sakın. Çünkü haklı olan sen değilsin, biziz.
Ama olur da mahkemede tazminat kazanırsan sana tavsiyemiz şudur:
O tazminatı çok sevgili Sivaslı hemşehrilerime değil de, sana dedenden miras kalan Yedi Kilise’nin olduğu Yukarı Bakraçlı köyündeki mağdur vatandaşlarımıza dağıt.
Ha, yazında bir de utanmaktan dem vurmuşsun.
Utanılacak bir şey varsa senin tevazu ve idrakten mahrum hayat ve gazetecilik anlayışın…
Sen, dilini ve üslubunu kötü yollarda harcıyor, kötü yöntemlerle kullanıyorsun.
Çünkü senin karakterinde bir basiret ve seviye sorunu var.
Demedi deme Fatih Efendi!
Madem MHP ve Ülkücü Harekete düşmanlık etmek kararındasın, biz de sana hak ettiğin şekilde muamele etmeye devam edeceğiz.
Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da daima sana haddini bildirecek; anladığın dilden konuşmaktan geri durmayacağız.
İçinde çırpındığın şeytan çukurunu ısrarla taşlayacağız.
Bunu böyle bilesin. Uyarılarım kulağına küpe olsun.”