Fırat Günayer, çarpıcı tespitlerde bulunurken 4 büyük takımın transfer dönemini de değerlendirdi.
Bildiğiniz gibi son 10 yıldır Türk futbolunun başı UEFA’nın mali fair play kriterleriyle dertte.
Çünkü kulüplerimizin giderleri, uzun yıllardır gelirlerinin çok üstünde.
4 büyük kulübün borcu neredeyse 20 milyar TL’ye yaklaşmış durumda.
Zaten bu mali yapının bozukluğu nedeniyle UEFA’da en çok dosyası bulunan ülke konumundayız.
İşte tam da bu yüzden Futbol Federasyonu ”harcama limiti’ uygulamasını başlatarak, kulüplerin ekonomik yapısını düzeltme kararı almıştı.
Aslında buradaki amaç sadece transfer sayısını düzenlemek değil, gider gelir dengesini sağlamaktı.
Bu sezon görüyoruz ki, tüm bu çaba nafileymiş.
3 büyük takımın yaptığı transfer sayısı 27’ye dayanmış vaziyette. Üstelik transfer döneminin sonuna kadar bu rakam büyük ihtimal 32-33’ü bulacak.
Her sene sil baştan 7-8 transfer yapıp, başarı elde edemeyen kulüplerimiz, aynı yöntemi denemekten bıkmamış gibi gözüküyor.
Üstelik eskiden ”şampiyon olup, Şampiyonlar Ligi gelirini hedefliyoruz” motto’suyla, bu harcamalara kendilerince(!) mantıklı bir sebep bulabiliyorlardı.
Artık Şampiyonlar Ligi’ne katılım da elemeye bağlı, yani o da cepte değil.
Yani yine harcanan milyon euro’lar. Yine baştan aşağı değişen kadrolar.
Sistem kurmak gibi bir derdimiz yok ne yazık ki.
Kimse Manchester City – Liverpool toplamda 6 oyuncu transfer etmiş, biz niye transfer canavarı gibi 30 oyuncu alıyoruz demiyor. Zaten demedikleri için de kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz.
BURASI SERT BİR LİG !
Fenerbahçe lige istediği gibi başlayamadı. Elbette kadro kalitesi ve bütçelere bakıldığı zaman şartlar ne olursa olsun Fenerbahçe’nin kazanması gereken bir maçtı. Ancak futbol bütçeden ibaret bir oyun olsaydı, Paris Saint Germain’in her yıl Şampiyonlar Ligi’ni alması gerekirdi. Velhasıl takım olmanın ne kadar kıymetli olduğunu Kadıköy’deki ilk maçta bir kez daha gördük.
Fenerbahçe’nin bu puan kaybını 2 temel üzerine oturtabiliriz. Birincisi, geçen sezonun son 12 haftasına damga vuran takımın omurgası tamamen değiştirilerek zaten bir risk almıştı Fenerbahçe. Neticesinde 12 tane yeni transfer yapan bir takımın, çok hazır ve uyumlu bir şekilde lige girmesi pek de mümkün değildi zaten. Bu işin uzun vadeli kısmı. Maça ilişkin gündelik temele baktığımızda ise puan kaybını Jorge Jesus’un teknik ekibine yazmak gayet mümkün. Portekizli hoca, Arao’yu bir kenara koyarsak, takımın tüm orta saha ve hücumcularını, bireysel yeteneği yüksek, çalım atabilen oyunculardan kurmuştu. Oysa modern futbolda pas, çalımdan daha kıymetli. Sahayı organize edecek, oyunun yönünü değiştirecek bir yapı yerine, topu alıp adam geçip, tehlike oluşturmayı hedefleyen bir yapı vardı sahada.
Bunun hücum karşılığını alma ihtimalin olabilir ancak bu kadroyla Fenerbahçe’nin savunmada sıkıntı yaşayacağı çok belliydi. Defansif gücü yok denecek kadar az bir orta sahayı karşısında bulan Recep Uçar ve ekibi, bu fırsatı iyi değerlendirdi. 90 dakika bittiğinde Ümraniyespor’un şut sayısı 10’a ulaşmıştı. Bu rakam sadece skorun değil, maçın da ortada geçtiğini gösteren çarpıcı bir istatistikti. Bazen bu tarz şok puan kayıpları, takımlar için fırsat olabilir. Jorge Jesus bu maçla birlikte Süper Lig’e bakış açısını değiştirirse, Fenerbahçe krize girmeden bu süreci rahatlıkla atlatabilir. Tamam çok kaliteli bir ligimiz yok ancak buranın mücadele gücü hiç de hafife alınacak durumda değil. ”Çalımcıları sahaya atayım hallederim” tarzı futbol Brezilya’da olabilir ama burası başka bir futbol alemi.
SİSTEME GÖRE TRANSFER YAPMA SENDROMU !
Beşiktaş geçen sezon, bitime 8 hafta kala Valerien Ismael’i getirmişti.
Fransız hoca ilk basın toplantısında ben 3’lü sistemle 150’den fazla maça çıktım, bu bizim yeni sistemimiz” demiş, hakikaten de dediği gibi, ayağının tozuyla 3 gün sonraki Trabzonspor maçına takımı, 3’lü savunmayla çıkartmıştı.
Sonrasında oynanan maçlar, kamp dönemi ve transferlerin tamamı da bu 3’lü sisteme göre yapıldı.
Ligin başlamasına 6 gün kala, bir hazırlık maçıyla tüm bu stratejiden vazgeçilmesi ise tam da Türk futboluna özgü bir hareketti.
Beşiktaş başarılı olur ya da olmaz, bunu ilerleyen maçlarda göreceğiz ancak bu sistem değişikliği, daha önce pek de rastlamadığımız bir garipliğe sebep oldu.
”Sisteme göre transfer yapacağız” sloganıyla yola çıkan Beşiktaş, sistem değişikliği kararı alınca, kulüp de adeta 2. bir transfer dönemine başlamış oldu.
3’lüye göre kurulmuş Welinton, Saiss, Emrecan tandeminin 4’lüde sıkıntı yaşama ihtimali yüksek. O yüzden de stoper arayışlarına hız verildi.
Forvet rotasyonu için düşünülen Bandırmasporlu Keny hızlı bir şekilde gözden çıkartılırken ”ben 3’lü sistemde yer bulamam gideyim” diyen Nkoudou bir anda kıymete bindi.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Beşiktaş şu anda orta sahaya 2, stoper bölgesine 1 takviye yapacak gibi gözüküyor. Üstelik tüm bu isimler gelse bile, hala sağ bek ve sağ önde oynayan oyuncuların yedeği yok.
Yani Weghorst’u, Muleka’yı, Gedson’u, Saiss’i kampa yetiştirip, transferin en başarılı takımı olarak yaz dönemine giren Beşiktaş, gerek Emirhan ve Rıdvan’ın ayrılması, gerek sistem değişikliği sebebiyle, lige yine ciddi eksiklerle girmiş durumda. Çünkü Türkiye’de futbolu dış etkenlerden bağımsız düşünmek mümkün değil. İstediğin kadar plan yapıp, istediğin kadar strateji oluştur, mali yapı, sosyal medya, kulüpçülük gibi kavramlar futbolda bu kadar etkinken, top 3 direğin içine girmedikçe, memleket futbolunda ayakta kalman mümkün değil. Burada rüzgarlar ”uyduruk” bir hazırlık karşılaşmasını ”kritik Sampdoria maçına” çevirecek kadar sert eser. O yüzden de sisteme göre transferi değil, günü kurtaracak transferi yakalamak burada daha kıymetli.
GALATASARAY’IN TRANSFER HAREKATI!
Geçen sezon bir gençlik projesine soyunmuştu Galatasaray. 20 milyon euro’dan fazla bir para genç yeteneklere yatırılmış, Başkan Burak Elmas ”geleceğin Galatasaray’ını oluşturuyoruz” demişti.
Projenin TDK sözlüğündeki karşılığı ” belli bir programa göre inşa edilecek bir yapı bütünü’ olarak gözüküyor. Yani normal bir futbol ülkesinde, ağızdan proje kelimesi çıktığı anda, en az 2-3 yıllık bir sürecin kastedildiğini herkes bilir. Klopp’un 4 yılın sonunda Liverpool’u şampiyon yapması gibi. Elbette bizim ülkemizde böyle bir durum söz konusu değil. Projenin sonunda önce Fatih Terim, daha sonra Burak Elmas gitti. Açık konuşmak gerekirse, bu proje faciası sonrası Galatasaray’ın toparlanma durumunun uzun süreceğini düşünüyordum. Oysa Dursun Özbek, en azından kağıt üzerinde, ligin en güçlü kadrosunu kurmaya doğru gidiyor.
Kağıt üzerinde kısmı önemli çünkü kağıtla saha arasında zaman zaman ciddi farklar oluyor. Beşiktaş şampiyon olup, o güçlü kadronun üstüne Pjanic, Alex Teixeira ve Batshuayi’yi eklediğinde, kağıt üzerine net favoriydi. Oysa o sezon sahada 12 maçta 2 galibiyet alan bir takım izledik. O yüzden iyi takım kurmakla iyi oyun oynatmak bazen birbiriyle ilintili olmayabiliyor. Her şeye rağmen derece olarak Galatasaray tarihinin en kötü performanslarından birini sergiledikten sonra, tekrardan güçlü kadro kurup, camiayı havaya sokmak önemli iş. Elbette işin mali kısmı, kulübün ekonomik yapısı, harcanan paralar ciddi bir eleştiri konusu. Ancak memleket futbolunda hayat böyle devam ediyor. Hiç kimsenin yapmadığı tasarrufu Dursun Özbek niye yapmıyor diye sorgulayacak halimiz yok. Neticesinde mevzu camiayı havaya sokmaksa, başkan bunu başardı. Geri kalan kısım artık hocanın. Tabi şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bu kadro bir yandan da Okan Buruk için önemli bir handikap. Çünkü bu kadar güçlü isimlerle oluşturulan bir kadronun başarısızlık bahanesi pek olmaz.
TRABZONSPOR’UN KAFASI RAHAT!
Trabzonspor, 1,5 yıl önce başlattığı futbol planlamasının meyvelerini yemeye devam ediyor. En büyük avantajları, aralıksız şekilde uzun süredir beraber oynayan bir takıma sahipler. Hamsik topu aldığında Abdülkadir’in nereye koşacağını, Bakaseteas kafasını kaldırdığında, Cornelius’un nereye kaçacağını biliyor. Oyuncu uyumu denen bu hikaye, takım olmanın ana unsurunu oluşturuyor. Şampiyonluktaki rakipleri sil baştan yapmışken, başka kadrolarla başka sistemler denerken, hazır takımla lige başlamak büyük avantaj. Bir de tabi hazır takıma takviye yapmak çok daha sağlıklı bir transfer harekatına sebep olmuş durumda. Şampiyon kadronun sağ bek ve sol bek sorunu vardı. ikisini de hallettiler.
Nwakaeme’nin yerine, Trezeguet geldi. İkisi farklı oyuncular olsa da, etki anlamında Trezeguet de Nwakaeme’den geri kalacak bir isim değil. Üstelik 1 ya da 2 transfer daha yapacaklar gibi duruyor.
Bu tabloya baktığımızda ligin favorisi Trabzonspor gibi gözüküyor. Ancak şunu unutmamak lazım, harcanan paralara, kurulan kadrolara baktığımız zaman, bu lig geçen sezonki gibi olmayacak.
Trabzonspor 15 puan gerisinde olan Fenerbahçe’nin takibinden bile rahatsız olmuştu geçen yıl. O yüzden Abdullah Avcı bu sezon sadece oyunu geliştirmekle kalmamalı, mental açıdan da takımına gerekli yüklemeyi yapmalı diye düşünüyorum.
Bizim ligimizde şampiyonluk stresini kaldırmak, en az iyi oynamak kadar önemli bir beceridir. Trabzonspor bunu yakalarsa, şampiyonluk şansını çok ciddi şekilde yükseltir.