Ataların bir sözü vardır. Aslında herkesin çok iyi bildiği, ancak tüketim toplumu algısı içinde unuttuğu; “Ayağını yorganına göre uzat!” Bu söz çok çeşitli şekillerde algılanıp, değerlendirilebilir.

En bilineni, “Kazandığın kadar ye, hatta biraz da kenara ayır” şeklindedir. Yarınları karartmadan, var olanla en iyisini yapabilme, uyarısıdır.

Hepsi, benzer sıkıntılar içinde olan bizim kulüpleri bir kenara bırakalım, konumuz Galatasaray…

Sarı-Kırmızılılar, sezona UEFA’nın Finansal Fair Play yasakları ile başladı. Hemen burada bir parantez açmak gerekir.

UEFA bu uygulamayı Galatasaray ile başlatmadı. Dünya lideri Barcelona da yasak aldı zamanında, son üç Şampiyonlar Ligi’nin şampiyonu olan Real Madrid de.

Kimse kazandığından fazlasını harcama, oynatmayacağı oyuncuları yedeğe alma, rakiplerin gücünü azaltma hakkın sahip olamazdı.

Konu bu kadar basitti. Kapa parantez… Galatasaray’a devam… Galatasaray’da bütçe öylesine açıktı ki “Gidin üç-dört yıl, toparlanın gelin” dense kimsenin sesi çıkamazdı.

İyi savunma, geleceğe dair iyi hayaller ‘denetimli serbestlik’ sağladı. Şimdilerde o da tartışılıyor ya, neyse… Bir de, Şampiyonlar Ligi’nde eksi 3 oyunculuk kadro cezası kesildi ki, bunun çaresi yoktu. 21 kişi bildirildi.

Bu gerçeklerin bilincinde “Devam” dedi Fatih Terim. Eldeki oyuncuların durumu, takıma verebilecekleri, psikolojileri, hepsi ortadaydı. Terim kapasitesindeki Teknik Direktörün yapması gereken, en doğru takımı oluşturup, en doğru hedefe yürümesiydi. “Sakatlar çok. Kadro sınırlı. Futbolcular maç trafiğini dikkate alarak, kendilerine bakmalı” Gelinen bu noktada, tam da burada, girişteki atasözü devreye giriyor. Futbolcuların kendilerini maç trafiğine göre ayarlaması gerektiğini söyleyen Terim, kendini takımı yarınlarına hazırladı mı?

Geçen sezonun iyilerini ‘tü-kaka’ kenara iterken, parlattığı Eren Derdiyok ve Sinan Gümüş’ün bugünlerini göremedi mi? Ozan Kabak artısını, sorumsuzluğu, vurdumduymazlığı ile taraftarın tepkisini çeken Belhanda’ya, (üstelik kırmızı kart gördüğü maç sonrasında, “Sonuçlarına katlanacak” dedikten sonra) bu kadar önem vererek, eksiltmedi mi? Yorgun, antrenmansız oyunculara lig yükünü de bindirerek sakatlanmalarına ön ayak olurken, yorganın boyutu hakkında düşüncesi neydi ki?

Sonuç, eğer siz Fatih Terim iseniz, yönetim size kulübün anahtarını (!) veriyorsa, bu tür yakınmalara hakkınız olamaz. Tek sorumlu, tek sorunlu, tek çare olduğunu bilerek, kimseyi sorumlu tutmadan, eldekilerle en iyisini yaparsınız… Yani, Terim olmak, “Büyük bir hayalim var” derken, bir gün havanın soğuyacağını da hesaplamaktır…