YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
“Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim” atasözünü son zamanlarda bazı sözde imam ve din adamlarına bol bol hatırlatmakta fayda var. Çünkü bazı sözde din adamları ve imamlar çeşitli konularda yaptıkları tuhaf tuhaf açıklamalarla “İnsanın başına hangi şey gelirse, dilini tutamamış olmasından gelir” sözünün muhatabı olmaktadır. Bunlar öyle açıklamalar yapıyorlar ki o açıklamalar toplumda birleştirici olmak yerine sadece ikilik, bölücülük, ayrışma, nefret, kin, öfke, ayrışma, şaşkınlık yaratıyor. Bu durum artık sistemli bir şekilde artarak ilerlemektedir. Günlük, haftalık, aylık olarak toplumda tepki çeken bu tuhaf açıklamaların örneklerini görmekteyiz.
Son örnek, Konya'nın Selçuklu ilçesinde bulunan Tahir Büyükkörükçü Camii’nde halka vaaz veren imamın, Hatay’daki depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı ve yakınlarını rencide eden sözleri olmuştur. Suriyeli kutsama uğruna öylesine gereksiz, anlamsız, mantıksız cümleler kurdu ki bu da doğal olarak büyük tepki çekti. Depremde hayatını kaybedenlerin tamamının pis koktuğunu ama Suriyeli’nin mis gibi koktuğunu bir arkadaşının sohbeti üzerinden "3-5 hafta geçti, cenazeleri yıkıyoruz. Tabii ki cenazeler kokmaya başladı. İçinden bir tane cenaze çıktı, hiç pis koku yok hatta içinden mis gibi koku geliyor. Araştırdık kim olduğunu..." şeklinde ifade etmesi gördüğü tepkinin odağı olmuştur.
Bu cümleler, acısı hala tazeliğini koruyan Hatay halkını tahrik etmekten, öfkelendirmekten, acısını körüklemekten başka neye yarayacaktır? Türk’ü “Pis kokan” yapıp “Mis kokan” Suriyeli güzellemesi hangi akla hizmettir? Velev ki Suriyeli’nin birinin cesedi mis kokuyorsa, depremde hayatını kaybetmiş diğer vatandaşlarımızı niçin “Pis kokuyor” diye tanımlama gafletinde bulunuyorsun?
Çok konuşan başka bir imam da geçtiğimiz aylarda ortaya çıkıp yine Hatay’ı konu ederek Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan “Fransız’ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar’’ şeklinde saçmalığında bulunmuştu. Bununla da yetinmeyerek ‘Hatay’ın çoğunluğu Arap’tır. Kürt ve Arap kardeşlerimiz var orada.’ diyerek Türklüğü Hatay topraklarından silmeye kalkmıştı.
Dilini bir türlü tutamayan ve toplumu ayrıştırma fitnesini sürekli canlı tutan bu tür sözde din adamlarının Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak çalışması da devletimiz ve milletimiz adına büyük bir talihsizliktir. Mustafa Kemal Atatürk'ün vizyonu ve emriyle kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bunların yaşanıyor olması da gerçekten çok üzücüdür.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda “Bizim deprem acılarımızı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur ittifakı sarar” düşüncesi Hatay’da hakim olmuşken, din adamı sıfatıyla Hatay halkını rencide etme, öteleme, ayrıştırma çabası kimin projesidir?
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde artık Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet disiplinini hakim kılmak gerekmiyor mu? Cumhuriyet, Atatürk, Türklük düşmanlığı yapılarak, insanlar arasında ayrıştırma yaratacak ve insanları rencide edecek açıklamaların, dine hizmet olmayacağını anlayacak ehil kadroların Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hakim olması artık büyük bir elzemdir. Diyanet’in “Koku tarifli” o imamı açığa alması da meselenin hassasiyetini göstermiştir.
Ayrıştırma konuşmalarıyla toplumda huzursuzluk yaratan sözde din adamlarının İslam’ın yüce erdem ve faziletlerine gölge olmasının önüne geçilmelidir. Bu durum artık ciddi bir önlem gerektirmektedir.
İslam’da “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” diyen bir Peygamberin izi dururken, “Toplum içindeki bu ayrıştırma projeleri kime, neye hizmet?” diye sormak şart olmuştur.