Eşi benzeri görülmemiş bir felaket vurdu bu toprakları; yüreğimiz dağlandı, gözyaşımız kuruyup akmaz oldu. Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden biriyle sınandık. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ne derece yıkıcı olduğunu, zamanla daha iyi idrak ettik. On binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binden fazla vatandaşımız dayanılmaz bir yükün altından güç bela kurtarıldı.

Öylesine derin bir sarsıntı yaşadık ki milyonlarca insan canının, malının ve yüreğinin bir parçasını deprem bölgesinde yitirdi. Yıkılan binalar elbet bir gün yeniden inşa edilir, ancak kaybedilen canlar geri gelmeyecek, yaşanan acı kolay kolay silinmeyecek. Hayatını kaybedenlerin kederli aileleri başta olmak üzere tüm Türk milletinin başı sağ olsun! Afetzedelere yardım etmek için seferber olan, gece gündüz demeden fedakârca çalışan milletimizin asil evlatları sağ olsun! Depremin yaralarını sarmak için canhıraş bir gayret sarf eden devletimiz var olsun!  

Depremin büyüklüğü, süresi ve merkez üssünün yeryüzüne yakınlığı gibi teknik detaylar dikkate alındığında, böylesine bir afetin dünyanın tamamı için istisnai bir olay olduğu ortada. Yabancı basına bakıldığında da tüm ülkelerde afetin bu şekilde nitelendirildiği görülüyor. Afetin büyüklüğü, insani ve vicdani değerlerini yitirmemiş tüm insanları, ırkı, rengi, dili ve dini ne olursa olsun, tarumar etmiş durumda.

Depremin ardından dünyanın dört bir köşesinden Türkiye’ye yardıma koşanların olması, birçok çözülebilir tartışma ve çatışmayla insanlığın vakit kaybettiğini gösterdi. İnsanoğlunun doğal afetler karşısında düştüğü çaresizlik, siyaset ve çıkarları bir kenara bırakıp huzur ve istikrar için birlikte ve dayanışma içinde durmaya ne çok muhtaç olduğumuzu hatırlattı. Uluslar arasındaki siyasi anlaşmazlıkların, böyle olağanüstü şartların söz konusu olduğu dönemlerde, derhâl bir kenara bırakılabileceğini gösterdi.

Türkiye’ye ve Türklüğe karşı hasmane tavırlardan bir türlü vazgeçmeyen Yunanistan’ın depremden sonra yardıma gelen ülkelerin en başında gelmesi başka nasıl açıklanabilir? Bir Yunan gazetesinin “Hepimiz Türk’üz” demesi ya da topraklarımızda gözü olan Ermenistan’ın bile yardım tırları göndermesi, böyle afetler karşısında “insan olma” ortak paydasının öne çıkarılabileceğini ortaya koymaya yetmiyor mu? Birçok ülkenin maddi destek sağlaması, onlarca devletin binlerce teknik personelini sahaya sürmesi, Türkiye’yi hayatında hiç görmemişlerin bile milyonlarca dolar toplanan bağış kampanyalarına iştirak etmesi, hangi siyasetle, hangi siyasi mülahazayla izah edilebilir?

Peki, tüm dünya milletimizin bu büyük acısını paylaşırken, Türkiye’ye düşmanlık eden ülkeler bile siyaset ve çıkar çatışmalarını bir süreliğine bile olsa rafa kaldırmışken, bizdeki bazı siyasetçilerin mal bulmuş mağribi gibi depremden menfaat elde etmeye çalışmasına ne demeli? Bu zor süreçte depremzedelerin acısını suistimal etmek isteyenleri de gördük, sönen hayatları ve yürek burkan acıları umursamayıp “depremle birlikte hükümetin yıkılacağını” söylerken keyif alanları da. Milletin ve devletin zora düştüğü bir anda, kendi menfaati için sahte kabadayılık yapanlar da oldu, elini taşın altına koymayıp düşene bir taş daha atmayı içine sindirebilen şuursuzlar da. Çektiğimiz acı yetmezmiş gibi, insani değerleri unutanların siyasi rant uğruna fırsatçılık yapabileceğini üzülerek, kızarak, kahrolarak müşahede ettik.

Dünyanın onca ülkesi ve birçok uluslararası kuruluş depremzedelerimiz için birlik ve beraberlik mesajı verip hükümetimize yardım eli uzatırken, “bu depremle iktidar enkaz altında kalır mı” diye koltuk hesabı yapanların insanlığını sorgulamamak mümkün mü?

Depremin sonrasında yürütülen çalışmalar hakkında eleştirilecek hususlar, eksik ve aksaklıklar olabilir. Ancak gün, birlik ve beraberlik içerisinde olup siyasi çıkar çatışmasına girmeden, dayanışma sergileyerek üstümüzdeki enkazı kaldırma günüdür. Gün, depremin tüm tahribatını en aza indirme, milletimizin refah, güvenlik ve huzuru için el birliğiyle çalışma, yaralarımızı sarıp ruhen ve bedenen iyileşme günüdür. Bu elim olay karşısında dahi siyasi çıkar ve oy hesapları yüzünden bir ve bütün olamayacaksak, asıl yıkımı işte o zaman yaşarız. İşte o zaman, en ağır enkazın altında kalırız. Böylesi bir enkazın müsebbibi ise durduramayacağımız doğal afetler değil, dizginleyemediğimiz siyasi hırslarımız olur.