Haklı bir şekilde “yüzyılın felaketi” olarak anılan Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra, Türkiye acil yardım çağrısında bulunmuştu. Afetin şiddeti, yaşanan can ve mal zararının büyüklüğü ve bir an önce müdahale etme zarureti gibi kıstaslar doğrultusunda ve Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) uyarınca “4. seviye alarm” ilan edildi. Alarm düzeyinin 4 olması, bu afetle mücadelede yerel ve hatta ulusal seviyedeki imkânların yeterli olmayacağına işaret ediyordu. Bu seviyede bir alarmın verilmiş olması, uluslararası kuruluşları ve diğer ülkeleri desteğe çağırmak anlamına geliyordu.

Türkiye’nin uluslararası yardım çağrısı, kısa sürede karşılık buldu ve dünyanın dört bir tarafından Türkiye’ye ayni ve maddi yardım tedarik edilmeye başladı. 100’e yakın ülke yardım teklifinde bulunurken, 80’e yakın ülke arama-kurtarma personellerini ve ekipmanlarını deprem bölgesine ulaştırdı. Yardım gönderen ülkeler arasında her dinden, her ırk ve renkten oluşan ülkeler olduğu görüldü. Diplomatik ilişkimizin olmadığı Ermenistan, Kur’an-ı Kerim yakılması olayı ardından ilişkilerimizin gerildiği İsveç, Ege’de savaş çığırtkanlığı yapan Yunanistan dâhil onlarca ülke Türkiye’nin yardım çağrısına öyle ya da böyle karşılık verdi.

Türkiye’nin yardımına gelen ülkelerin sayısının hiç de azımsanamayacak seviyede olduğu bir gerçek. Sayının büyük olması ise kesinlikle şaşırtıcı değil. Türkiye’nin şimdiye dek uluslararası seviyede yürüttüğü yardım çalışmalarına bakılırsa, aslında Türkiye’nin gördüğü destek az bile kalır. Zira Türkiye, insani yardım sağlayan ülkeler arasında en önde geliyor ve “dünyanın en cömert ülkesi” nitelendirmesini fazlasıyla hak ediyor. Küresel İnsani Yardımlar Raporu’na göre, Türkiye 2021 yılında 5,6 milyar dolar insani yardım yaparak millî gelire oranla (%0,98) en çok yardım yapan ülkeler sıralamasında ilk sırada. Reel yardım tutarı açısından bakıldığında ise Türkiye’nin önüne geçebilen tek ülke 9,8 milyar dolarlık yardımda bulunan ABD olurken Türkiye, tek başına Almanya, Kanada ve İngiltere’nin toplam yardımından daha fazlasını sağlamış durumda.

Türkiye; sadece son iki yılda, Bosna-Hersek, Fiji, Guatemala, Güney Sudan, Haiti, Hırvatistan, Honduras, Moğolistan, Mozambik, Panama, Saint Vincent ve Grenadinler, Tacikistan,  Afganistan, Brezilya, Irak, Madagaskar ve Pakistan gibi toplam 17 ülkeye sel, yangın ve deprem gibi doğal afetler nedeniyle nakdi ve ayni yardımlarda bulunmuş bir ülke. Türkiye’nin Kovid-19 salgını sonrasında 160 ülkeye salgınla mücadele kapsamında yardım gönderdiği de hâlâ unutulmuş değil. Türkiye’nin yaklaşık 10 yıldır Suriye, Afganistan ve Irak gibi ülkelerden gelen milyonlarca sığınmacıya geçici koruma sağladığı da herkesin malumu.

Türk insanının insani hassasiyetlerine uygun olarak ve dünyayı daha müreffeh kılmak amacıyla Türkiye’nin yürüttüğü kapsamlı insani diplomasi, zor günlerimizde bize yardım eli uzatmak isteyeceklerin sayısını da artırıyor. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin yardımına gelen ülkelerin sayısının fazla olması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek.

Diğer taraftan, Türkiye’ye desteğini sunan çok sayıda ülkenin olması, “afet diplomasisi” kavramının da gündeme gelmesine vesile oldu. Bazı uzmanlar, Biden’ın afet sonrası açıklamaları, Blinken’ın ve Dendias’ın Türkiye’yi ziyaretleri gibi gelişmelere işaret ederek, Türkiye ile mevcut siyasi anlaşmazlıkların çözümü için afet diplomasisinin bir fırsat yarattığını dile getiriyor. Afet sonrasında yeni diyalog kanallarının açılması, ülkeler arasındaki iletişimin artması için bir fırsat olsa da bunun siyasi anlaşmazlıkları çözebilecek bir adım olması beklenmemeli.

Afetzedelere dış yardım yapılmış olması, Türkiye’nin siyasi ilişkilerinde taviz vereceği ve geri adım atacağı şeklinde değerlendirilmemeli. Nitekim, Sayın Çavuşoğlu’nun Blinken ile yaptığı görüşme sonrasındaki açıklamalarına bakılırsa, örneğin İsveç’in yardımlarının onu NATO üyeliği konusunda daha ümitvar kılmaya yetmeyeceği anlaşılıyor. Aynı şekilde Sayın Bakan, ABD bize destek gönderdi diye ABD’nin PKK/PYD’ye sunduğu yardımları görmezden gelmeyeceğimizi de açıkça ortaya koymuş durumda. 

Kısacası, Türkiye yıllardır dünyanın dört bir köşesinde hiçbir siyasi kaygı beklemeden yürüttüğü insani yardımlar şimdi kendisine yöneltildi diye, siyasi tutumunu değiştirip bazı tavizler vermesi beklenmeyecek kadar kararlı ve tutarlı bir ülke. Türkiye’ye yardım sağlayan ülkelerin “insani kaygılar” ile “siyasi çıkarlar” arasında ilkeli bir duruş sergilemesi ve ona göre bir pozisyon alması gerekiyor. Eğer yapılan yardımların siyasi meselelerin çözümü için istismar edilmesi gibi bir kurnazlık söz konusu olursa, yapılan yardımların samimiyeti de elbette sorgulanır hâle gelecektir.