NATO’nun 70. kuruluş yıl dönümüne denk düşen Londra toplantısı öncesi Euronews’da yayınlanan makalesinde Akar, “NATO, dünyada terörün tüm tezahürleriyle ortadan kaldırılmasında kilit bir öneme sahiptir. Ancak bu mücadele tam kararlılıkla gerçekleştirilmelidir.
Aksi takdirde terörle mücadele tümden sorgulanır hale gelebilir” dedi.
Zirvenin Macron’un NATO’nun beyin ölümü yaşadığı tartışmalarının ardından yapılacağını anımsatan Akar, “Gerilimin yüksek olduğu geçen yılki NATO liderler zirvesinden de akıllarda kalan NATO’nun ömrü ve faydalı olmaya devam edip etmeyeceği yönündeki tartışmalardı.
Ancak bu yılki zirveye yaklaştığımız şu günlerde tartışma konularından biri de Türkiye. Bazı çevreler, ulusal güvenliğimiz için attığımız adımları - örneğin Suriye’nin kuzeyindeki son operasyonumuzu - NATO ittifakını hiçe saydığımızın kanıtı olarak gösterme çabasında.
Tabii bu iddialar, mantık dışı ve konuya ilişkin gerçeklerin saptırılmasından başka bir şey değil” dedi.
Türkiye’nin, bir üye ülkenin yapabileceği en anlamlı biçimde NATO’ya karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyi sürdürdüğünü, Kore Savaşından Balkanlara, Afganistan’a kadar askerlerimizin dünyanın her yerinde NATO görevlerinde, harekâtlarında ve tatbikatlarında yer aldığını, insani misyonlarda kilit rol oynadığını kaydeden Akar, yazısını şöyle sürdürdü:
“Yeni sınamalar ve ortak güvenlik tehditleriyle kuşatıldığımız bir dünya var karşımızda. Türkiye olarak bizim inancımız odur ki bu dünyada NATO, varoluş gerekçesini korumaktadır. Bundan sonra da NATO güçlendirilmeli, ittifakın gerçek bir müttefiklik ruhu içinde etkin biçimde çalışması sağlanmalıdır.
NATO, dünyada terörün tüm tezahürleriyle ortadan kaldırılmasında kilit bir öneme sahiptir. Ancak bu mücadele tam kararlılıkla gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde terörle mücadele tümden sorgulanır hale gelebilir. NATO müttefiklerimiz, dünyanın birçok bölgesinde teröristlerle kararlılıkla mücadele etmişlerse de bir bölgede bu görevlerinden geri durmuşlardır.
Türkiye, ulusal güvenliğini ve bölgesel istikrarı tehdit eden bir terör örgütünün sınırları boyunca oluşturduğu koridordan temizlenmesine yardım etmeleri için müttefiklerine yıllardır çağrıda bulunmaktadır.
40 bin vatandaşımızın canına kıyan ve tüm dünyanın terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nın Suriye kolu olan YPG, hapislerdeki DEAŞ üyelerini Türkiye’ye geçmeleri için serbest bırakmış, Türkiye topraklarında hain terör eylemleri gerçekleştirilmesi için sınırımızdan açtıkları tünellerle Türkiye’ye mühimmat sevketmiştir.
Defalarca NATO ortaklarımıza Suriye’de bir güvenli bölge oluşturulmasını önerdik ve ABD ile birlikte bazı planlar üzerinde mutabık kaldık. Ne var ki bu mutabakatlar yerine getirilmedi. Harekete geçmemiz artık zaruret haline geldi. Kolektif bir yaklaşımı tercih etmemize rağmen sonunda tek başımıza hareket etmek zorunda kaldık.
Müttefiklerimizin çoğu, YPG’nin ülkemiz için oluşturduğu güvenlik tehdidinin tanımlanması ve çözüm geliştirilmesi için bize yardımcı olmadı ve bizi kendi savunmamızda yalnız bıraktı. Ardından da sırf bunu yaptığımız için bizi kınadılar.”
NATO müttefiklerinden gelen tepkileri son derece haksız ve anlaşılmaz bulduğunu kaydeden Akar yazısını şöyle sürdürdü: “Çünkü Türkiye bugüne kadar güvenlik ve terörle mücadeleye büyük bir ciddiyetle yaklaşmış, bu mücadelesini etkinlikle, aynı zamanda NATO müttefikleri ile en üst düzeyde koordineli biçimde yürütmüştür.
Türkiye, yıllardır “Suriye’de DEAŞ’e Karşı Koalisyonun” askeri çabalarında en önde yer almıştır. DEAŞ ile göğüs göğüse çarpışan tek NATO ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bu mücadelede imkânlarımızı ve bölgede terörle mücadele operasyonlarında kilit rol oynayan İncirlik üssümüzü koalisyonun hizmetine açtık.
NATO ailesi bizi yakından tanımaktadır. Birlikte planlamalar yaptık, dünyanın her yerinde operasyonlarda, sahada birlikte çalıştık. Her gün istihbarat paylaşıyor, terörle mücadele çabalarımızı koordine ediyoruz. Aslında en ideali, bu ittifakın bizimle birlikte hareket etmesi, Türkiye’nin ciddi güvenlik kaygılarına birlikte çözüm araması ve bizim yanımızda durması olurdu. Tek başına başlatmak zorunda kaldığı Barış Pınarı Harekatında Türkiye; masum sivillerin, tarihi ve kültürel yapılar dâhil altyapının zarar görmemesi için, ülkedeki kırılgan durumun kötüleşmemesi için her türlü önlemi almıştır. Sonuçta Türkiye, Suriye halkının acılarını dindirmek için en büyük yükü omuzlamış bir ülkedir”
LOS ANGELES NÜFUSUNA DENK SURİYELİ KARDEŞİMİZİ AĞIRLIYORUZ
Batılı okuyucuların kafasında daha somut bir imaj oluşturması için yazısında Türkiye’nin yıllardır misafir ettiği Suriyelilerin sayısını da Amerika’nın Los Angeles şehrinin nüfusuyla örneklendiren Akar, “Los Angeles nüfusuna denk düşen 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimizi - ki bu arada bunlardan yüz binlercesi YPG terör örgütünün zulmünden kaçan Kürt kardeşlerimizdir - ülkemizde ağırlıyoruz.
Türkiye’nin Suriyeli sığınmacıların eğitimi, sağlığı ve barınması için bugüne kadar harcadığı para 40 milyar dolardır. Biz, Suriye’de daha fazla yıkımın ne sonuçlar doğuracağının herkesten daha fazla bilincindeyiz ve bu yüzden de Suriye’ye barış ve istikrarın gelmesini istiyoruz. Operasyona başladıktan sonra teröristlerin bölgeden çekilmesi için iki kez harekâta ara verdik ancak YPG’li teröristlerin ihlalleri hala sürmektedir. Türkiye’nin mücadelesi Kürtlerle değildir ve bizim daha önceki harekatlarımız bunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde göstermiştir” dedi.
Dikkatle bakan herkesin Türkiye’nin mücadelesinin sınırlarımızda ve bölgemizdeki teröristlerle olduğunu göreceğini, Türkiye’nin sınırının yanı başında güvenli ve demokratik bir Suriye arzuladığını, bu hedefin de NATO’nun öncelikleriyle ve uluslararası hukukla uyumlu olduğunu belirten Milli Savunma Bakanı Akar, yazısını şöyle bitirdi:
“Türkiye Avrupa’daki yaygın tabirle “kirli banyo suyunu tahliye ederken sudaki bebeği feda etmeyecek” yani önemsediği değerleri koruyacaktır. Bu anlamda Türkiye, NATO içinde tüm yükümlülüklerine bağlıdır.
Hem mali katkılarımızla hem de kahraman askerlerimizin çabalarıyla bu yükümlülüğümüzün arkasında durmaktayız.
Aynı zamanda önümüzdeki yıllarda ittifakın, gerçek misyonuna ve ilkelerine bağlı, her bir müttefikin güvenlik ve emniyetinin sigortası olan daha güçlü ve sağlıklı bir birliğe doğru evrileceğini umuyoruz. NATO, değişen zamanlara ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verecek esnekliğe sahip, güçlü ve çevik bir örgüt olduğunu göstermiştir. Türkiye olarak biz buradayız ve müttefikiz.”